19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sükran Farımaz lie 'Aşk Bu1 üzerine 'Öykülerim, zorunlu değişimin kıyısında duruyorsa ne mutlu bana!' Daha önce Cüzel şarkılar Kitabı, Blr Yılbaşı Masalı ve BlrAğaç Blr Kadın adlı öykü kitapları yayımlanan Sükran Farımaz, yeni öykülerini bir araya getir- diği Aşk st/yla okurlarının karşısında. Her biri birbirlnden çok farklı olan bu öykülerin ortak paydası, incellkle örülerek kırılgan bir aynadan yansıyor olması. Adnan Cül, Farımazla yeni kitabı Aşk Bu hakkında konuştu. • Adnan CÜL I f * ^ n sade öyküden m 1 oluşmuş adeta bir •• f 9 külliyat Aşk Bu. \+mmS Toplamda da ayn ayrı da çok güçlü öyküier. Süzül- müş bir âlemi temsil eden söz da- ğarına sahip. Bu ayrtcaltk takdiri gerçekten fazlasıyla hak ediyor. Aynı zamanda her öykü içtenlikli aynntdarla adeta iç dünyaya dönük aka- rmı genişletiyor. Sadece öyküde değil, aynntıyı atlayan bütün yazdar eksik ka- hyor gibi hayata... Ben öykünün taduu çok önemsiyorum ve ayrıntılann var et- tiğine inantyorum. Üstelik eklektik de- ğil, ana parça ekseninde düşünüyorum. Katdıyor musunuz? - Aşk Bu, uzunca bir zaman dilimin- T" de, her birinin üstünde ayrı ayn durula- rak elde edilmiş öyküier toplamı oldu- ğundan hiç değilse onca emek adına umarım hak ediyordur söylediklerini. Ama öncelikle külliyat sözcüğünün üs- tünde durmak istiyorum. Kitabın ilk üç öyküsünü, 1984 ydmda Akademik Ki- tabevi tarafından bastırılan Çiçekler- 7e'den aldığımı söylemiş miydim bilemi- yorum. Tam anlamıyla bir gençlik ürü- nü olan, ancak Aşk Bu'daki atmosfere uygun düşeceğine inandığım üç öyküye kıyamadım. Okur olarak edebiyatın ne denli içindeysem, yazar olarak bir o denli uzağındayım. Yaşamın kıyısında (!) ne denli savruk, ne denli şaşkın du- ruyorsam, yazı içinde o denli düzgün durmaya çalışıyorum. Bugüne dek üç kitapta otuz öyküm yayımlandı. Öykü- lerimden çok şey aldığına inandığım Bir Yılbaşı Masalı'n\n, özellikle de Güzel Şarkılar Kitabı'nın 'canım çocuk kitabı' diye güme gitmesine gönlüm elvermese de, öykücülüğümün ulaştığı noktada Aşk Bu'yu fazlasıyla önemsiyorum. Aş- ka ve devrime koşullandınlmış, aşkla oturup aşkla kalkmış bir kuşağın üyesi olarak bu öyküleri yazmak borcumdu diye düşünüyorum. Yoksa "Oy dere, Kızıldere" dizelerini neredeyse bütün bütüne unutulmuş bu belgesel ağıtı ses- siz sedasız yerleştirebilir miydim kitabın tam ortasına? Her şey bir yana, acıma- sızca katledilen onlarca genç adına bile anmaya değer bir kitaptır Aşk Bu. Şim- di gelelim "eklektik" sözcüğüne... Be- nim çok da karşılaşmadığım bu sözcüğü pratikteki anlamıyla ele alacak olursak bütünüyle katılıyorum sana. Eklektik olarak da ana parça ekseninde de aynn- tılar son derece önemli. Belki de öykü- nün kendisidir aynntı. Elimizdekilerle yetinmeme, görünmeyeni arama, iyi öy- SAYFA 8 Sükran Fanmaz. "Aska ve devrime koşullan- dınlmı$. aşkla oturup a$kla kaikmıs blr ku$a- Oın üvesl olarak bu öyküleri yazmak borcum- du" diye dûsünüyor. kü, iyi şiir, iyi roman için ölümcül bir uğraşı göze alma durumundaysak, evet, elbette aynntı. 'CELİP CEÇTİGİMİZ YOLLAR ÇOĞU KEZ KENDİ YALNIZLIGIMIZA ÇIKAR" - tnsan neyi yazarsa yazsm, neyi icat ederse etsin, yeniliğin çekim alanındaki risklerle karşılaşacaktır. Hayatm sonsu- za dek baskı altında ilerleyeceğinin en önemli kanıtt bu nedendir. Dün bö'yley- di, yarın da böyle olacak gibi. Çünkü insanın kendisi esas sorun; kıt kaynak- lar, disipline edilemeyen smırsız talep- ler, hayatt "başa çıkmakta " her vakit zorlayıcı etken olacak. Bu değişim ba- zen kabul, bazen ret biçiminde yol alır ki sürecin nedenleri ne olursa olsun, her vakit anlamlı. Aşk Bu, sözünü ettiğim sorunlu değişimin ve sürece ait nedenle- rin tam da kıyısında, geçmişle şimdi ara- sında klasik bir ayna görevinde. Yanıh- yor muyum? - Dur bakalım; senin Çukurova Sanat Günleri'nden birinde okuduğun bir ya- zı, bir sunum vardr. "Modemite Yo- ğunluk Için Bariyerdir." Izin verirsen o nefis yazıdan bir alıntıyla yanıtlamak is- tiyorum seni. "Yaşamı destekleyen, iyi, güzel, kendi olan her şey mecranın ürü- nü olmaktan uzaklaştınlmış, salt akıl, salt fayda, salt hız merkezli özel algıya dönüştü- rülmüştür. Bu dönüşüm insanlığın aleyhinedir." Henüz insanlık aleyhine dönüştürül- mese bile orasından burasın- dan çekiştirilen edebiyatın da modernite denilen dönüşüm projesinden (bu niteleme de sana ait) fazlasıyla nasibini al- dığını biliyoruz. Aşk Bu, hem sorunlu hem zorunlu değişi- min, zaman zaman paldır kül- dür, zaman zaman da şaşkın- j lıkla içinden geçtiğimiz sürecin -geçmişle şimdinin- tam da kı- yısında duruyorsa ne mutlu bana. Öyküde olsun, romanda olsun özle biçimin birbirinden aynlmaz iki parça olduğunu biliyoruz. Ne ki biçim, her za- man için özden daha hızlı, da- ha tez canlı. Senin de işaret et- tiğin gibi yeniliğin çekim alanı içinde. Evet, modernitenin tu- zağına düşmek istemiyorum ama çok alışılmış, çok aşınmış bir anlatım da bana göre değil. - tnsan insanın acısını alabilir belki ama özlemini sanmıyorum, yandmış ol- mayı da çok isterim. Özellikle yazan in- sanın özlemini karşdayan nesne ya da insan var mıydı? Bu da önemli bir soru işareti bende. Öykülerinizdeki dil tam da bu özleme karşılık gelen susturul- muş, baskılanmış bir eylem biçimi san- ki. İnsan çok trajik biryaratık değil mi? Senin biraz da üstü kapalı yönelttiğin bu soruyu olabildiğince net yanıtlamaya çalışacağım. İnsanın özlemini karşdayan biri ya da bir nesne (burayı tam anlaya- madım) olsa da, olmasa da gelip geçtiği- miz yollar çoğu kez kendi yalnızlığımıza çıkar. içinde bulunduğumuz koşullar ne olursa olsun, hadi aşk da olsun, bir yanılsama, bir oyun bile olsa aşkı karşı- layan da olsun var oluşun sancısını duymayan tek bir insan var mıdır şu dünyada? Elbette ki öykümün dili, ge- nel öykü anlayışmın farklı bir yerinde, kendi merammın, kendi derdinin dili olmalı. Yoksa benzerlerimizden nasıl aynlınz? Örneğin "Aşka Güzelleme"yi ele alalım. Bir aşk kitabı olma umuduy- la yola çıkmış Aşk Bu da bütün bütüne ironi "Aşka Güzelleme", bütün bütüne tersinlemedir. Aşk ufkumuzdan çekilse bile üstüne üstüne gidiştir aşkın, bastı- nlmış, geriye itilmiş bir anlatım biçi- minden söz edemeyiz o öyküde. Zaten o denli yazıp bozdum ki öykülerimi, so- nunda kendi bağımsızlıklarını ilan ede- rek neredeyse karşı bir duruşla çıktı pi- yasaya. Senin külliyat katına çıkardığın bu küçücük kitapta benim sulu sepken duygularıma yer yok ne yazık ki. Asıl trajik olan bu bence. "KENDİMİZİYANILTARAK YASIYORUZ" - Devasa doğurganhk karşısında hayat çoğalırken insan azalıyor, insana ait öy- küier dallanıp budaklanddcça öykü aza- lıyor, açıkçası bu durum ciddi ama hiç- bir zaman çözümü tam olmayan prob- lem olarak yaşamı inciüyor. Nedenleri, iniçinleri neyi öteler, neyi çözer bilmiyo- tum. öyküleriniz adeta doğuştan özür- lü hayat ögelerini anlama, anlatma ve değişime davet şeklinde var oluyor. Çünkü anlamaktır anlatmaktan önce dinlemekte kazanılmış hazine... Özel- likle dinlemeyen çoğunlukla ilgili söyle- yeceklerinizi çok merak ediyorum? - Günlük hayatı ele geçiren bu hız, bu hırs, bu virüs, insani değerleri baştan âyağa yağmalayan bu güç karşısında ne diyebüirim bilemiyorum. Uzun zaman var ki, gerçeğin yerini yanılsamalar aldı. Kendimizi yanıltarak yajıyoruz. Yalan söylüyoruz kendimize. Öykü sanatsal dönüştürümü gerektirse de, gerçeği göz ardı edemezsiniz hiçbir zaman. Çünkü hiçbir yalanı, hiçbir yapaylığı kaldırmaz öykü. Kendi gerçeğini, daha da önemli- si kendi özerkliğini çoktan elde etmiş edebiyat ise her zaman için hayatın bir- kaç adım önünde seyreder. Bir bakıma öncüdür edebiyat. Doğru yerde durursa dinlcyeni çok olur. Dinlemesini bilme- yen çoğunluktansa kendimize yönelelim derim ben. Hiç değilse kendimize karşı dürüst olalım. Kaldı ki, her gün yeniden önümüze sürülen onca yalanı düşüne- cek olursak, dinlemesini bilmeyen bü- yük çoğunluğun masum olduğunu söy- lemek hiç de zor olmayacak. - Öyküleriniz oturmuş karakterlerin gerçek hayaûa olan birebir ilişkisi üzeri- ne kurulu. Bu bakış açısı sizi nasd bir yaşam psikolojisine hazırlıyor, bence bu nokta çok üginç. Çünkü kaçmaktan çok üzerine giden, sorunları anlatarak göze alan, hatta eksdten önemli bir yanınız var. Ashnda gerçek hayatm öyküsü de, öykücüsü de korkutucudur, acıtıcıdır, rahatsız edicidir. Çünkü gerçeğin incit- mek gibi esash bir işlevi vardır ne dersi- niz? - Yoo, hayır, kendimi deşmemi bekle- me benden. Hem bırak dağınık kalsın. - Merak ettiğim konu çok, ancak sizi fazla sıkmak istemiyorum. Bu soruda serbestsiniz, hariçten söylemek istediği- niz vardır mutlaka? - Olmaz olur mu? Ankara'da bir adam yaşıyor. A. Mümtaz îdil. Yazdık- ça kendini tüketen, bu müthiş entelek- tüel, benim bir edebiyat kadını olduğu- mu belirtti yazılarından birinde. Doğru- dur. Hâlâ tutku ve aşkla yazıyorum ben. Ahbirazcıkdayazarhk yapabilsem! • Aşk Bu/ Sükran Farımaz/Can Yaytn- lan/90s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1050
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle