25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 2010 PERŞEMBE 14 DİZİ Kara Kuvevetleri Komutanõ Ce- mal Gürsel’e verilen zorunlu izne çõ- karõlõşõ ve Bayar’õn Cemal Gürsel’i değerlendirmesine geldi. Bayar, anlattõ: “Cemal Gürsel’in çalışma müd- deti bitmişti. Şimdi tamamıyla ha- tırlamıyorum, emekliliği de gel- miş galiba... Bize karşı vaziyeti de, kâh dost, kâh lakayt vesaire şeklinde idi. Kendisi kabadayı bir adamdır, böyle bir hareketi tasavvur oluna- maz diye bir intiba vardı bizde.” Eski iktidarõn başõ, Gürsel Paşa’yõ kabadayõ bulmuş o zamanlar... Kesin bir yargõya varmõşlar üzerinde. Demek ki, kumanda sõnõfõ üzerinde değer- lendirmeleri var. Bayar sürdürdü: “Gürsel Paşa’nın Ethem Mende- res’e yazdığı mektuba, Yassıada’da muttali oldum. Tarihi önemini görerek tespit ettirdim.” Bu noktada, eski DP’lilerin kimi- lerinin bana açõkladõğõ başka gerçeği yazõyorum. 27 Mayõs günü Harp Okulu’na ge- tirilen DP’liler, Gürsel’in mektubu- nu işte o sõrada öğrenmişlerdi. Çok çetin tartõşmalar, itham edici çekiş- meler olmuştu aralarõnda.. Ethem Menderes, Başbakan Menderes’e bu konuda bilgi vermediği için hõr- palanõyordu. Ethem Menderes, “Gürsel’in mektubunu Başba- kan’a okudum. Fakat kimseye bahsetmememi, hatta Cumhur- başkanına bile iletmememi söyle- di” diye savunuyordu kendini. Bu konuda Menderes’in tutumu - gerçek yanõyla- hiçbir zaman öğrenilemedi. Yassõada’da mektubun tekrar okun- masõnõ bile istemedi. DP’lilere göre, mektup Bayar’õ kötülüyor, Menderes’i övüyordu. Mektubu öğrenince Bayar harekete geçebilirdi. Oysa Menderes, ordu üzerinde herhangi bir uygulamaya ge- çilmesini istemiyordu.. Ses almayõ durdurdum.Bayar, birkaç çizgi daha verdi 27Mayõs’a, öncesiyle sonrasõ için.Eski Cumhurbaşkanõ, milli irade ilegelen bir iktidarõn, yõllar sonra da -koşullar ne olursa olsun, bunlarõ ka-bul etmeksizin- darbeyle uzaklaştõrõl-ma olgusunu anlayõşla karşõlar tutumiçinde değildi. Yõl: 1969. Aylardan: Kasõm.Bayar’õn bir sözünü aktarmaktayarar görüyorum:“Bütün bunları anlatıyorum.Yeni nesillere bir örnek ve-ya ibret olabilir diye.” Konuşmamõzõ bitirirken. Cemal Gürsel’in yazdığı uyarı mektubu Celal Bayar’dan gizlendi Bayar’ın 27 Mayıs notu Anlatmak is- tediğim bu bili- nenleri yinele- mek değil!. 1950’de halkoyu ile iktidara gelen DP’yi bir dar- beyle düşürmeyi düşünenler? Bayar’dan dinlediği bu olayõn öykü- sünü aktarõyorum: “1950 Mayısı’nda kimi general- ler, Çankaya Köşkü’ne gitmişler ve İnönü’ye arzu ederse DP iktidarını ta- nımayacaklarını bildirmişlerdi. Or- du ile ilgili bu haberi DP’ye, sonra- dan Savunma Bakam olan Seyfi Kurtbek getirmişti. Seyfi Kurtbek kanalı ile gelen ha- berden sonra, eğer bir askeri müda- hale olursa bunu önlemeye ya da ger- çeklilik derecesi nedir diye anlama- ya yönelik kimi görüşmeler yapıldı. Bize ordudan bir müdahale ihti- mali aksetti. Bence, sonradan bunun o kadar ciddi bir şey olmadığı anla- şıldı.” “Siz, zamanın Genelkurmay Baş- kanı Abdurrahman Nafiz Gürman Paşa ile bir görüşme yaptınız mı?” “Abdurrahman Nafiz Gürman ile seçimlerden hemen sonra, bittabi bir görüşme yaptım. Partimizin takip edeceği politikayı anlattım ve ordu- nun görüşlerini öğrenmek istedim. Ordunun hakiki vaziyetini ken- disinden sordum. Harp gücünü öğrenmek istedim. Politik mahi- yette bir şey konuşmadım kendi- siyle.. NATO’ya girmek fikrinde idi. NATO hakkında nokta-i nazarı nedir Erkânı Harbiye’nin, bunlar üzerinde durduk.” “Bu arada Gürman Paşa size, se- çimleri kazandığınızdan ve ordu- daki durumdan söz etti mi?” “Biz, daha işe başlamadan aksetti o haber. Seçimin bitişinden sonraki bir haftalık fasıla sırasında.. O sıra- da, Meclis açılmadan önce aksetti.” “Siz hükümeti kurmak için za- man istemiştiniz İnönü’den?” “İsmet Paşa’dan biz istemedik bu- nu. İsmet Paşa beni çağırdı. Seçim- lerin hemen akabinde. Aynı gün. Dedi ki, ‘Seçimleri kazandõnõz, hükü- met çekilmek istiyor. Bu takdirde size Başvekâleti tevdi etmek istiyorum, nokta-i nazarõnõz nedir?’ diye sordu. Kendisine dedim ki: ‘Bir hafta müh- let vardõr, normal Meclis seçimleri ya- põlacak, cumhurbaşkanõ seçimi ola- caktõr. Bu mühlet zarfõnda hükümet ku- rulacak. Şimdi bir haftalõk, nihayet dört beş günlük hükümet kurmanõn manasõnõ, ehemmiyetini görmüyorum, dedim. Hükümet devam eder, lazõm ge- len resmi formalite tamamlanõr, ondan sonra düşünürüz’ diye ekledim. İsmet Paşa memnun oldu, hatta.. Kalktı, ‘Hükümet haber bekliyor, bil- direyim’ dedi. Bir müddet daha kal- dılar hükümette.” “22 Mayıs 1950’ye kadar galiba.” “Bir haftadan fazla duramazlardı.” Bayar, yine güldü, güldü. DP 14 Mayõs 1950’de iktidara geli- yor. Yõllar akõp gidiyor. 27 Mayõs 1960’ta ihtilal ile gidiyor. Bayar, konuşuyor : “Kim yaptırıyordu bu hareketle- ri diye mi soruyorsunuz? Malumdu bunlar.. Eşhas biliniyordu. Bence değil, zabıtaca biliniyordu. Şim- di isim vererek bir polemik havası açmak istemediğim için, umumi olarak söylüyorum. Yoksa?” “Genel olarak CHP örgütü mü sizce?” “Evet, CHP teşkilatının bazı elemanları.” “Organize ediyordu?” “Evet efendim, CHP teşkilatı or- ganize ediyordu.” “Kızılay olayları sırasında ve son- ra, ordu içinde bir hareketin baş- ladığını gösteren bir bilgi verilme- di mi hiç?” “Esaslı bir şey aksetmedi. Fikri- mizi değiştirecek ciddi bir haber gel- medi.” Burada, gene eski DP’lilerden edi- nilen bilgiye geçiyorum. Zorunlu bu: Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan, ailece tanõdõğõ DP’lilere gi- diyor, huzursuzluğunu, kuşkularõnõ anlatõyordu. Ankara Valisi Dilâver Argun da, Göktan’a koşut konuş- malar yapõyordu. Göktan, alõnan önlemlerin olum- suzluğunu anlatõyor, “kendi istihba- rat örgütünden gelen bilgilerin” savunulara uymadõğõnõ söylüyordu. İç- işleri Bakanõ Gedik’in, verdiği bilgi- leri geri çevirdiğinden de yakõnõyor- du. Sonra… Harbiyeliler Ankara’da yürüdü! Göktan ile Rüştü Erdelhun, Men- deres ile bu konuyu görüşmek istedi- ler. Ethem Menderes, görüşmeyi sağ- ladõ. Menderes’e durumun bildiği gi- bi olmadõğõ anlatõldõ. Ordunun duru- muna ilişkin kuşku verici bilgileri sõ- raladõlar. Bir şeylerin olacağõndan söz edildi. Menderes dinledi. Köşk’ü aradõ ve kendisine anlatõlanlarõ kõsaca aktardõ, “Arkadaşları bir de siz dinleyiniz” dedi. Erdelhun ve Göktan, Çankaya’ya Namõk Gedik ile birlikte çõktõlar. Bayar anlatõlan bilgileri, değerlen- dirmeleri dinledi. “İstihbarat teşki- latımız var, Göktan, adamlarımız durumu başka ve çok ciddi biçimde sonuç- lara bağlıyorlar” diyordu. Göktan’õn aynõ gün dostlarõna anlattõğõna göre Ba- yar’õn yanõndan bir kararla ayrõlõyor- lardõ: “Harp Okulu Ankara’dan uzak- laştırılacak!” Ayrõca, Göktan kendisine gelen bil- gilerin bir kopyasõnõ, Gedik’ten ayrõ olarak Bayar’a gönderecekti. Bayar, iki kanaldan gelen bilgileri kõyaslayõp bir karara varacaktõ... Sadece Bayar’õn anõlarõ mõ?.. İhti- lalden birkaç gün önce başka ger- çekler.. Sıtkı Yırcalı’ya, 19 Ma- yõs’ta Balõkesir’de iken, “Anka- ra’daki önemli grup toplantısına araç sıkıntısı nedeniyle yetişeme- yeceğinizi düşündüler, Ankara’dan emir aldık, sizi götürebiliriz” diyen hava üsteğmeni.. Sonra?.. Sonra, Harp Okulu’nda, DP’lilerle konu- şan General Madanoğlu’nun Sõtkõ Yõrcalõ’ya “Yahu, uçağa atlayıp gelseniz ve şu hükümeti düşürsey- diniz, ihtilali durdururduk...” bi- çimindeki sözleri. Konuşmanın sonu Menderes’in ruhsal dengesi bozul- muştu, artõk Başbakan olaylar karşõsõn- da serinkanlõlõkla karar verip, “tünelin ka- ranlığındaki hükümeti esenliğe çıkara- cak” olanaklardan yoksundu. Menderes “Millete döndü” Eskişehir’e gitti, havaalanõnda subaylar, Başbakan’a “arkalarını dönmüştü”... Menderes bu ciddi göstergelere karşõn, Es- kişehir’de özellikle üniversite öğretim üye- lerine esip savuruyor, “kara cübbeliler” di- yordu... Başbakan 23 Mayõs’ta Çankaya Köşkü’nde yapõlan üst düzey toplantõsõnda Sõtkõ Yõrca- lõ grubundan gelen öneriye bir ölçüde uyuyor: 25 Mayõs’ta Eskişehir’de partilerin, özellik- le CHP’nin sokak kargaşasõnõ kõşkõrttõğõnõ ka- nõtlamak, ardõndan da yasal önlemler almak için kurduğu Tahkikat Komisyonu’nun gö- revini tamamladõğõnõ bildiriyordu. Menderes seçim tarihi söylemiyordu. Söyleyemezdi de. DP grubunun büyük bölümü seçime hazõr de- ğildi, bu da bir bahaneydi. Menderes bir ge- nel seçimde “gideceği” korkusuyla yaşõ- yordu. 26 Mayõs sabahõ Menderes’in bu yoldaki sözleri basõna yansõdõ. İsmet Paşa’nõn değerlendirmesi, “Adnan Menderes yeni tertipler peşinde” idi. Muhalefet lideri artõk, Tahkikat Komis- yonu’nun kaldõrõlmasõnõ yeterli görmüyordu. Elbette böyle düşünecekti. Ok, yaydan çõkmõştõ. Öte yandan şaşkõnlõk gösterileri ser- gileyen DP, olaylarõ durduramõyordu. İsmet Paşa’nõn Menderes’in son davranõ- şõ karşõsõnda bir başka değerlendirmesi daha vardõ: “Aklınca vakit kazanacak” diyordu... O biliyordu ki, artõk ihtilal yoldadõr. O bi- liyordu ki, ordudaki kõpõrdanmalar son aylarda ciddi boyutlara ulaşmõştõr. O biliyordu ki, Menderes-Bayar yönetiminin yuvarlanõp git- mesi artõk gün sorunudur. Yönetimi elinde tutan bir iki kişi, bu ger- çekleri göremiyordu. Devletin gizli istihbarat örgütünün (o za- manki MİT’in) başõnda olan Karasaban’õn Başbakan’a “...ordudan bir hareket gel- mesinin beklendiğini...” söylediği gün, 27 Mayõs o kadar uzak değildi. Bu bilgileri Menderes, eliyle itmiş, ordu- dan hükümete karşõ bir davranõş gelemeye- ceğini, buna inanamayacağõnõ söyleyip, Ka- rasaban’õ üstelik bir de terslemişti. İsmet Paşa 26 Mayõs gecesi huzur içinde ya- tağõna uzandõ. İsmet Paşa, diyelim ki ihtilalin gününü bil- miyordu ama Metin Toker’e göre DP ikti- darõnõn sonunun ihtilalle geleceğini biliyor- du. Hem de, 1957’den beri. İsmet Paşa huzur içinde uyurken, 27 Ma- yõs sabahõ, ordu müdahalesini öğrenen Men- deres, bir otomobile biniyor, Kütahya yönü- ne doğru gidiyordu. Kaçõyor muydu?.. Kimden ve nasõl?.. Bütün bu varsayõmlarõn hepsi saçmaydõ. Es- kişehir’deki genç hava subaylarõndan bir grup; sonradan Türk siyasal yaşamõnda adõ- nõ sõk sõk duyuracak, 12 Mart 1971 müda- halesine imza atacak olan Muhsin Batur, 27 Mayõs yönetiminin başõna getirilen Gür- sel’in yaverliğini yapacak Agasi Şen, Kü- tahya’ya doğru giden Menderes’i tutuklayõp, bir askeri uçakla Ankara’ya gönderecekler- di. Harp Okulu’nda toplanan DP büyükleriy- le milletvekilleri arasõnda ayrõ birer odaya ko- nulan Bayar’la Menderes -eski cumhurbaş- kanõn bana anlattõğõ gibi- ihtilalden sonra, tu- valette karşõlaşacaklardõ. Bayar, olan oldu, diyecekti Menderes’e. Menderes de, “Evet, beyefendi” diye ya- nõtlayacaktõ. Menderes’in perişan görüntüsünü izleyen, kendine egemenliği, iradesi Menderes’ten çok daha üstün olan Bayar, “Metin olmalıyız” di- yerek, Başbakan’õ ruhsal direnmeye kavuş- turmaya uğraşacaktõ. Menderes’in dramõ, müfritler dõşõnda kim- senin onaylamayacağõ biçimde sonuçlanacak, Bayar ise, dirençli iradesiyle adõnõ siyasal ya- şamõmõzda uzun süre sürdürecekti. ‘EŞHASI BİLİYORDUK’ ANIMSATMANOTLARI 455 gün ve gece!.. 455 tane 24 saat!.. Bugün 455 yarın 456 derken 457.. İki yıla yaklaşan bir zaman parçası!.. Mustafa Balbay’ın yaşamından iki yıl boşa akıp geçmiş olacak.. Daha belli mi? Belki dahası da var... Bir yabancıya anlatmaya kalkıştım. Bir gazeteciyi almışlar bir mahkemeye götürmüşler, sormuşlar etmişler, yargılamışlar.. EEEE? Sonra ne olmuş? Yine Silivri’deki hücresine ya da koğuşuna yollamışlar. Olan ne? Hiç!.. Mustafa Balbay yazıyor, konuşuyor, anlatıyor... Bütün kulaklar mı sağır? Bütün gözler mi kör? Böyle az görülmüş bir zulme alet olanlar kim? Yargıçlar mı, savcılar mı, hukukçular mı, bakanlar mı, başbakan mı, cumhurbaşkanı mı?.. Sizler bizler hepimiz mi?.. Görüyoruz, biliyoruz, anlıyoruz, ama bir türlü “Nedir bu?” diyemiyoruz. Nedir bu korkunç işlem, uygulama, acımasız, duygusuz davranışlar. Yalnız Mustafa da değil! Daha başkaları da var; koca koca bilim adamları, hekimler, uzmanlar, gazeteciler... Zaman geçiyor. Aylar günler nerdeyse yıllar! Ama yargıda bir hareket bir kıpırdama, bir karar verme bir durumu, anlama, kavrama, uygulama, vazgeçme gibi herhangi bir kıpırdanış yok!.. Niye yok!.. Burası Türkiye, Atatürk’ün ülkesi, sözde demokrasi, anayasa var, yasalar var, hukuk var, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi var! Her şey var, ama bir şey yok!.. İnsanlık! Ölmüş, öldürülmüş... Yüzde kırk oy aldım her şeyi yaparım, adamları teker teker toparlar zindanlara tıkar, yıllar yıllar bekletirim!.. Yetmiş milyon yurttaş içinde, kaç kişi var şu Ergenekon sanıklarının daha kaç ay, kaç yıl Silivri zindanlarında sürüneceğini düşünen? Zaman zaman unutuluyor gibi! Hele iktidardakilerin umrunda da değil! Onlar yeni Ergenekon sanıkları yaratma hevesindeler! Ordan beş, burdan on, asker, sivil, daha daha daha!.. Şaşıyorum, bu ülkenin hukukçuları yok mu? Hukuk denen bilimin uzmanları, uzman geçinenleri? Nasıl oluyor da iki yılı geçen bir zamandır sürüp giden Silivri işkencesini görmezlikten, duymazlıktan geliyorlar?.. Anayasa Mahkemesi üyeleri, Yargıtay, Danıştay, Savcılar, Yargıçlar, yüksek kurul üyeleri, tüm hukuk fakültelerinin hocaları... Silivri’de aylardır, hatta yıllardır yatanlar unutulup gidecek mi? Suçlarının ne olduğunu bile bilmeden... Düzeltme: Salı günkü “27 Mayıs Bir Devrimdir” yazımda önemli bir yanlışlık olmuş, düzeltirim: “27 Mayıs bir askeri darbe değildir. 12 Mart, 12 Eylül gibi değildir. 27 Mayıs bir devrimdir.” EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Hukuk’ Bir Masal Değilse! ANILAR - ANILAR “555K ve Kızılay’a çığ gibi akan öğ- renciler arasında yolunu şaşırmış bir Başbakan!” Bayar açõkladõ : “Tesadüfen oldu. Ben de oradaydım. Çankaya’ya gidiyorduk. Geçiyorduk. Geldiler, öğrenciler toplu halde, ‘yol de- ğiştiriniz’ dediler. ‘Yol değiştirmeyeceğiz’ dedim. Bu kararım üzerine girdik içlerine. Kı- zılay’da mübalağa edildiği gibi bir hadise olmadı. Adnan Bey, içlerine girip bazı hareket- ler yapmak istedi.. Bir şey olmadı fazla.. Sonra Başbakanlık’a gittik.” “İşte bu sırada, siz Başbakanlık’ta Na- mõk Gedik’e CHP’liler ile DP’lileri ayırı- nız, bizden olmayanlara ateş ediniz de- mişsiniz.” Heyecanlandõ Bayar. Bu konunun, özel- likle o sõrada yaygõnlaşan bu emrin gerçek yüzünü anlatmak istiyordu.Böyle bir buy- ruk verdiğini yalanlayan el kol davranõşlarõ yapõyordu. Bayar, dedi ki: “Namık Gedik’e benim sözüm şu oldu: Bu kabil ahvalde ne yapılacağını ve vazi- feyi, Türk Ceza Kanunu tayin eder, de- dim. Bunun yerine getirilmesini istedim.” “Gedik’ten?” “Evet Namık Bey’den! Ceza kanunu nasıl hareket edileceğini tayin eder, savu- lun der, kanun hükümleri vardır.. Namık Gedik’e verdiğim.. ” “Emir...” “...Direktif, vazifeni yapman lazımdır. Halka ilan edilir, dağılınız diye. Dağıl- mazsa havaya ateş edilir, tabii ateş var, ama kanun hükümleri dahilinde.” “DP’lileri bir yana ayırarak?..” “Orada DP’lileri, Halkçıları nasıl ayı- rırsınız? Gedik’e, kanunun emrettiğine lazım gelen ehemmiyeti vermiyorsunuz, bunu yapmanız, yerine getirmeniz lazım- dır, dedim.” “Ya, Gedik’in size verdiği bilgiler, yap- tığı açıklamalar?” “Namık Bey’in izahat vermesine ihti- yaç yoktu. Hal meydanda idi zaten”. Sonra Bayar, yine güldü, güldü... Acaba neden? NEREDEN NEREYE? 100 yaşında dalya dedi 104 yaşında... 27 Mayıs’tan 20 yıl sonra Çankaya Köşkü’ne davet ederek onurlandırdığı 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ölüm haberini alan 12 Eylül darbesi- nin lideri, 6. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, günlüğüne şunları yazdı: “ (22 Ağustos 1980) İki gündür hastanede koma halinde bulunan Celal Bayar’ın vefat ettiği haberini getirdiler. Yemekte Özal da vardı. Nasıl bir merasim yapılması hak- kında direktifimi öğrenmek istedi- ler. Ben de rahmetli Cevdet Su- nay’a ne yapılmışsa aynını yapa- lım, dedim; öyle kararlaştırdık. Rahmetli 104 yaşına kadar yaşadı. Bu kadar ömür kime nasip olur... (28 Ağustos 1980) Bugün kaldırı- lan Bayar’ın cenazesine ben de Maltepe Camii’ne kadar yaya ola- rak gittim. Yol boyu çok kalabalık vardı. Maltepe Camii’nde merasim sona ereceğine yakın Bayar’ın kızı Nilüfer, kocası ve kızı ile yanıma gelerek, babası için düzenlenen bu törenden duydukları memnuniyeti tekrar tekrar dile getirip teşekkür ettiler.” Bayar doğduğu köyde toprağa ve- rildi. YARIN: CEMAL GÜRSEL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear