22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tavşan, parazitini nane ve papatya yiyerek gideriyor Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Ç ağdaş hekimlikte oldukça ileri adımlar atılmasına rağmen, gelişmekte olan ülkelerde pek çok insan için hastalıkların tedavisi hala geleneksel yöntem olan alışkanlıklarla yapılmaya çalışılmaktadır. Gelişmiş Batı toplumlarında bile bu tip yaklaşımlar alternatif tıp, ayurveda veya tamamlayıcı tedavi olarak kullanılmakta ve hızla artmaya devam etmektedir. Şifalı bitkiler yalnız hastalıkların tedavisi için değil, aynı zamanda hastalıklardan korunmak, yaşam kalitesini artırmak veya güç kazanmak amacıyla dünya nüfusunun pek çoğu için değer taşımaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre Çin’de, sunulan tüm sağlık hizmetinin yüzde 40’ını geleneksel tedavi yöntemleri oluşturmaktadır. Şili’de nüfusun yüzde 71’i ve Kolombiya’da yüzde 40’ı, bu tip sağlık hizmetlerini kullanmaktadır. Hindistan’da kırsal kesimdeki nüfusun yüzde 65’i, temel sağlık hizmeti ihtiyaçlarının karşılanmasında Ayurveda ve tıbbi bitkileri kullanmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi gelişmiş ülkelerde geleneksek tedavi yaklaşımları giderek daha popüler hale gelmektedir. Örneğin, bu tip tıbbi yöntemleri kullanmış olanların oranları; Avustralya’da yüzde 48, Belçika’da yüzde 31, Kanada’da yüzde 70, Fransa’da yüzde 49 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 42’dir. Ağrı kesici olarak kullanılan aspirin, öksürük kesici ilaç olan Şifali bitkiler kodein ve kalp kasının kasılma hayvanlar gücünü arttıran digoksin gibi tarafından da geleneksel tedavi yöntemi olarak biliniyor ve sayılmayarak reçeteye yazılan pek kullanılıyor. çok ilaç bile bitkisel kökenlidir. 1997’de yapılan bir istatistiğe göre reçeteye yazılan bitkisel kaynaklı ilaçların sayısı 119 olarak açıklanmıştır. Oldukça verimli bitkisel kaynaklarıyla Çin, şifalı bitkilerle hastalıkların tedavisinde önder ülke konumundadır. Çin’de bitkilerin şifalı özelliklerini keşfederek tedavide kullanılması geleneğini başlatan kişinin, efsanevi imparator Shen Nong (MÖ. 3494) olduğu söylenir. Ama Çin’de şifalı bitkilerin kullanıldığını gösteren ilk kayıtlar MÖ 2800 yıllarına dayanır. Batı toplumlarında ise şifalı bitkilere eğilim daha çok son yıllarda artmaya başlamıştır. Özellikle Çin’deki şifalı bitki kullanımdan kaynaklanan deneyimlerim başarısı bunlar üzerinde yeni araştırmaların odaklanmasına neden olmuştur. Çinliler tedavide ya tüm bitkiyi ya da bitkinin işlenmemiş ham özütünü kullanırlar. Bu nedenle içeriğinde birden çok etkili madde bulunabilir. Ancak bu şekilde kullanım durumunda bitkide istenmeyen etkilere neden olan maddelere rastlanabilir. Tersi olarak Batı tipi ilaç kullanımı ise tek bir hastalığın tedavisi için genellikle tek bir ilaç kullanımı temeline dayanır. Bundan dolayı geleneksel bitki tedavisinden daha az yan etkilere neden olabileceğine inanılır. Bu sakıncayı gidermek için günümüzde bitkilerin ana unsurları izole edilmekte ve buna ilişkin araştırmalar yoğunlaştırılmaktadır. Çünkü içerdikleri unsurlar nedeniyle kimi zaman istenmeyen olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2000 yılında yaklaşık 70 ülkenin bitkisel ürünlerle ilgili kayıt ve düzenleme prosedürleri olmasına rağmen sadece 25 ülkenin geleneksel tıpla ilgili ulusal politikaları olduğunu rapor edilmiştir. Birçok tüketici, geleneksel tıbbı, "doğal" demek "güvenli" demektir şeklindeki yaygın yanlış kanı nedeniyle, kişisel bakım amacıyla kullanmaktadır. Bitkisel ilaçların potansiyel yan etkileri ve ne zaman ve nasıl güvenli olarak kullanılacağı konusunda bilgi sahibi olunmayabilir. Çoğu ülkede güvenlik gözlem sistemleri ya yoktur ya da bitkisel ilaçları kapsamamaktadır. Kalite kontrol eksiklikleri ve tüketicilerin hatalı kullanımları nedeniyle, bitkisel ilaçların kötüye kullanımı pek çok kez rapor edilmiştir. Örneğin 1996’da Belçika’da 50’den fazla kişi, kilo vermek için kullanılan Stephania tetrandra veya Magnolia officinalis isimli bitkilerin yerine Aristolochia fangchi (zehirli bir bitki) içeren bitkisel preparat kullandıktan sonra böbrek yetmezliğine girmişlerdir. Geleneksel tedavi yöntemi olarak kullanılan bitkilerle tedavi, çağlar öncesinden kullanılmasına rağmen, güvenliğine ilişkin çok az bilgi vardır. Buna ek olarak bitkisel ürünlerin pazarlanmasıyla ilgili düzenlemelerde, ülkeler arasında işbirliği ve bilgi paylaşımı eksiklikleri de vardır. Ülkemizde bu tür ürünlerin kontrolü ve denetiminin kimin tarafından yapılması gerektiği konusunda bile Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında yıllardır tam bir uyum yoktur. . Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitlerine göre geleneksel tedavi, düşük gelirli ülkelerde kolaylıkla sağlanabilir ve erişilebilir durumdadır, ancak artan küreselleşmeyle birlikte uzmanlar, geleneksel yaşam tarzlarının ve kültürlerin, dış baskılar sonucunda erozyona uğrayacağını, genç nesillerin geleneksel uygulamalara yönelik ilgilerinin ve bilgilerinin azalacağını belirtmektedirler. Endişenin diğer nedenleri; doğal kaynakların, biyoçeşitliliğinin ve tıbbi bitki kaynaklarının, geleneksel tedavinin sürdürülebilir gelişmesi için korunmasıdır. Bunun için ulusal bir politika geliştirilmeli ve bunu sağlık sistemine entegre ederek geleneksel tedavinin akılcı kullanımını sağlamak gereklidir. Şifalı bitkilerle yapılan tedavi sırasında istenmeyen olumsuz etkilere dünyanın her tarafında zaman zaman rastlanmaktadır. Bununla beraber şifalı bitkilerle tedavi halen günümüzün en güvenli tedavi yöntemlerinden birisidir. 2000’li yılların başında ABD Tarım Bakanlığında görev yapan Dr. James Duke Amerikan halkının yaklaşık yarıya yakınının bu tür tedaviye maruz kaldığı halde bundan ölen insan sayısının yaklaşık 40 kişi olduğunu, ama reçeteye yazılan ilaçlardan her yıl yaklaşık 80.000120.000 arasında insanın öldüğüne dikkat çekmiştir. Hong Kong hastanelerinde şifalı bitkilerle tedavi gören 1701 hastadan yalnızca 3, Tayvan hastanelerinde ise 2.695 hastadan yüzde 4’ünün bu türden istenmeyen etkilere maruz kaldığı belirtilmiştir. Şifalı bitkiler yalnız insanlar tarafından değil aynı zamanda hayvanlar tarafından da bilinmekte ve kullanılmaktadır. Örneğin ormanda yaşayan maymunlar diş çürümelerine karşı akaju meyvesinin saplarını çiğneyerek acılarını dindirmeye çalışır. Tavşanlar midebağırsak paraziti olduğu zaman nane veya papatya tarlasına dalarak bunları yerler. Gorillerin bazı özel bitkileri çiğneyerek elde ettikleri bulamacı yaralarının üzerine sürerek kendi kendilerini tedavi ettikleri bildirilmiştir. Goriller ayrıca kusmayı önlemek için ağaç kabuğu kemirirler. Amerikalı kimyacılar ise bu ağaç kabuğunun Salmonella bakterisinin çoğalmasını önlediğini kanıtlamışlardır. Sonuç olarak oldukça zengin bir bitki örtüsüne sahip olan ülkemizde bu türden geleneksel tedavi yöntemleriyle ilgili çalışmalar yapılması için ulusal bir politika oluşturulması ve ayrıca yeterli kaynak aktarılması gerekir. Dışarıya bağımlı olan ilaç piyasasından kurtulmanın tek yolu budur. Bunun için yeterli uzman ve bilgi birikimine sahip uzmanlarımız vardır. İhtiyacımız olan tek şey yetkililerin duyarlılığıdır. 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle