Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yusuf BAŞTUĞ Eren çifti, ömürlerini insanın şifa bulmasına adamış: A DANA Güler yüzleriyle bile insanın moralini düzeltecek iki insan Sema ve Ruhi Eren çifti. Ama onlar insanlara yalnız bu güleç yüzleri, sıcak davranışlarıyla değil, "Tanrının eczanesinde sağlık" yazan aktar dükkanlarındaki çeşitli ot, baharat, meyve, tohum, macun, sabun, krem ile de moral veriyor, kendilerine göre 'şifa' dağıtıyor. Sağlıklarını korumalarına, bazı hastalıklardan kurtulmalarına yardımcı oluyor. İşte bu çalışmaları yaparken, müşterilerine istediklerini sunmaya çalışırken ziyaret ediyoruz Eren çiftini. Dükkanda genellikle Sema hanım duruyor, dışarıdaki işleri, yararlı bitkileri, otları, meyveleri ve tohumları alma, satışa hazırlama işini ise Ruhi bey yürütüyor. İkisi de bu durumdan memnun. Hal böyle olunca da önce Sema hanıma sorduğumuz, "Sürekli müşterileriniz var mı?" sorusunun yanıtı heç tereddütsüz geliyor: "Olmaz olur mu. Ama bu hep sağlıksız oluşlarından ya da aldıklarından yarar görmedikleri için bir daha alayım, ya da bu olmadı başkasını deneyeyim düşüncesinden kaynaklanmıyor. Kimisi bazı çay, ot, yiyecek şeyleri alışkanlık edinmiş. Kimisi de kendisi ya da hastası için kullandığı şeyleri bulmak için, daha doğrusu burada bulunduğunu bildiği için sürekli gelirler. Bir yerde onlarla doktorhasta, ya da aile hekimi havasında buluşuyoruz. Onların istediklerinin yanı sıra, aradıkları şeyin değil de başka bir şeyin daha iyi olacağını, daha iyi geleceğini söylüyoruz. Bu aslında insani ilişkilerin de sürmesi anlamında bir yakınlık doğuruyor." Bu ilişkiyi kanıtlamak için hemen bir kalın defter ko “Tanrının eczanesinde sağlık” yuyor önümüze Sema hanım. Açtığımızda çoğu şifa arayan ve "Tanrının eczanesinde sağlık" bulanların notlarını görüyoruz. Kimi şeker, kimi sedef, kimi mide, bazıları da kanser için çare aramış. Çoğu 'teşekkür' ile biten yazılar okumakla biter gibi değil. Şöyle bir bakınıyoruz dükkanın içine. Çeşit çeşit yüzlerce ot, bitki, toz, tohum içinde gördüğümüz Yedikardeşkanı (korku giderme), Şahtere otu (kaşıntı), Kişniş kızbara (baş dönmesi), yahudi baklası (sedef hastalığı), Hayıt Sema ve Ruhi Eren çifti, "Tanrının eczanesinde sağlık" yazan aktar dükkanlarındaki çeşitli ot, baharat, meyve, tohum, macun, sabun, krem ile insanlara yardımcı oluyorlar. çayı (kalp rahatsızlığı), Deve boncuğu (böbrek taşları), Zerdeçal tozu (karaciğersarılık), Kantaron çiçeği (ülsernefes darlığı), Deve dikeni (idrar yollarıprostat), Sinamekim bu bitkilerden türlü dertle merhem olsun diye çeşitli ilaçlar yaparmış. Her çiçek, her ot, Lokman’a hangi hastalığı iyi edeceğini söylermiş. Bütün dünyayı dolaşan Lokman Hekim, Çukurova’nın bereketli topraklarında her şeyin yetiştiğini görünce Misis "Yakapınar" kentine yerleşmiş. Her derde deva olan Lokman, yaptığı iksir, karışım, macun, merhem türünde ilaçlarla çevresindeki hastaları iyi etmiş. Hastalıksız, sapasağlam yaşamaya başlayan insanlar Lokman’a başvurarak ölüme çare bulmasını istemişler. Lokman da Çukurova’yı adım adım dolaşarak ölümsüzlüğe çare olacak bitkiyi aramaya başlamış. Bir çınarın altında uyurken bir ses duymuş. "Lokman, bunca zamandır arayıp taraman bitsin. Ben ölümün ilacıyım. Bundan böyle insanlara da hayvanlara da ölüm yok" diye seslenen otun başına koşan Lokman Hekim, ilacın nasıl yapılacağını da öğrenmiş, defterine de yazdıktan sonra otu da kopararak yola düşmüş. Ceyhan Nehri üzerindeki Misis Köprüsü üzerine gelince soluklanmak için durmuş. Köprünün korkuluklarında defterine yazdıklarına bakıp, ilacı nasıl yapacağını düşünmüş bir an. Tam bu sırada görünmez bir el, kimine göre de rüzgar defteri de, otu da uçurarak nehire düşürmüş. Lokman Hekim çok çırpınmış ama yapacak bir şey yokmuş. Tabii otlar da o tarihten sonra kendisine yüz çevirip, bir daha onunla hiç konuşmamışlar. Bu yüzden ölüme çare olacak ilaçta bir daha bulunamamış. Ama işte insanoğlu, Lokman Hekim'den sonra da ölümsüzlüğün dışında doğada aramış sağlığını, gücünü, güzelliğini. İşte o arayanlardan, kıymetini bilenlerden biri de Çerçi Yusuf. Eskiden bir tek o varmış bu işi yapan. Şimdi ise Öz'ü, Hakiki'si, Yeni'si, hatta ismi "Yusuf" olduğu için kopya eden, kullanan olmuş, yani Çerçi Yusuf'u da çıkmış ama asıl Çerçi Yusuf'u torunları ve onların çocukları yaşatıyor şimdilerde. Zarif Özbiçer de bunlardan biri. Dede mesleğini sürdürüyor aynı yerde. O kadar renkli, o kadar değişik kokuları bir arada taşıyan bir işyeri ki; Çerçi Yusuf'un yeri görmek gerek. Zarif bey o anda işyerinde değildi ama aynı sülaleden gençler çalışıyordu yanında ve istediğimiz bilgileri verdiler yeterince. Öncelikle hemen tüm bitkilerin, tohumların, yaprakların Toros dağları eteklerinden toplanıp getirildiğini söylediler. Bu Lokman Hekim'in neden Çukurova'da yaşama ki (kabızlık) gibi bitkilerin bu hastalıklara iyi geldiğini, tedavi edici olduğunu söylüyor Ruhi bey de. Bir de kıssadan hisse tarif alıyoruz içeriye giren bir müşteriden. Mide şişkinliği ve gaz şikayeti bulunan 65'lik Hasan amca anlatıyor kendine yarayan karışımı. "Ada çayı, yeşilçay, defne yaprağı ve karanfilden birer tutam kaynamış suya atıp 20 dakika kadar bekliyorsunuz. Suyu süzdükten sonra sade ya da az şeker atarak içiyorsunuz. Ne gaz kalıyor, ne de şişkinlik. Çok rahatlıyorum" diyor ve kendine göre sihirli karışımını alıp gidiyor mutlu olarak. Dede Abdurrahman Civan'dan kalan ve 6070 yıl öncesine dayanan bir tarihi olan"Tanrının eczanesinde sağlık" yazan dükkanlarında sağlık, şifa dağıtmaya çalışan Sema hanım ve Ruhi beye veda ederken, o kısacık zaman içerisinde gelip gidenlere bakıyoruz bir an. Çoğu adını bile duymadığımız ot isteyenleri, toz soranları, macun, sabun, krem arayanları bir görseniz. Sonra düşünüyorsunuz birden. Tıp nerede ne zaman başladı. Atalarımız zaten bunlardan yüz, hatta bin yıllarca yararlanmadı mı? Demek ki gerçekten yararı, faydası var bu bitkilerin. Biz bunu düşünüp dükkandan ayrılmak isterken, Sema hanım atılıyor hemen, "Bakın biz burda insanların sağlığı, bakımı için çalışıyoruz. Ama bunu istismar edenler de var maalesef. İnsanların hastalığından, rahatsızlığından yararlananlar var. Bu önlenmeli. Biz de bazı otları, bitkileri, tozları ilaç gibi öneriyoruz ama, istismara kaçmadan, insanların duygularını, durumlarını sömürmeden" diyerek bir yerlere, birilerine de mesaj gönderiyor adeta. yı istediğinin kanıtıydı adeta. Sonra bitkilere girdik hemen ve anlattılar: "Burada gördüğünüz her şey insanın sağlıklı yaşaması içindir. Hiçbirinin yan etkisi olmadığı gibi, tamamen doğadan geldiği için katkısızdır. Bazıları halk arasında iyi bilinen bitkilerdir. Buna ıhlamur, ada çayı, zencefil, keten tohumu, yeşil çay gibi grip, nezle, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklara iyi gelenleri sayabiliriz. Ancak o kadar çok bitki ve yararlı olduğu hastalık var ki anlatmayla bitmez. Kısırlıktan, kansere, idrar yollarından prostat'a, kabızlıktan ishale, menopozdan, şeker hastalığına, ülserden nefes darlığına dek her rahatsızlığa iyi geldiğini bildiğimiz denenmiş, müşterilerimiz tarafından kullanılmış ve iyi geldiğini bildiğimiz bitki, tohum ve yapraklar var. Ancak biz her zaman şunu söylüyoruz. Biz tıp doktoru değiliz. Atadan, babadan kalan bilgilerimizle insanlara hizmet sunmayı sürdürüyoruz. Bu hiçbir zaman 'her hastalığı iyi ederiz' şeklinde algılanmamalı. İnsanların hastalığından, sıkıntısından yararlanmak Hiçbir zaman aklımızdan geçmez, işimize. Gelmez. Biz dedemizden, babamızdan bunu öğrendik." Ne demeli. Dükkan orada, bitkiler orada, insanlar da oradan istediğini alıyor. Şikayet var mı derseniz. Biz bulunduğumuz zaman diliminde görmedik, duymadık. Gören bilen varsa Çerçi Yusuf torunlarına rahatça gidip söylesin. Çerçi Yusuf'u torunları ve onların çocukları yaşatıyor şimdilerde. Yararlı bitkiler, bitki deyince akla o geliyor Adana’nın Lokman Hekim’i: Çerçi Yusuf Savaş KÜRKLÜ A DANA İnsanoğlu yüz yıllar, bin yıllar boyu dünya üzerinde yaşamını sürdürmeye çabalarken bir yandan derdine deva, yarasına derman olacak bir şeyler aramış durmuş... Kimi güzel kimi güçlü olmak için doğaya başvurmuş. Zehirli, acı, tatlı, ekşi demeden binlerce ağaçta, bitkide, kökte, yaprakta ve meyvede aramış istediğini. Ama kim ulaşmış tam bilinmiyor. Bunların en ünlüsü ise çeşitli rivayetlerle günümüze dek gelen Lokman Hekim. Lokman Hekim bütün otacıların, hekimlerin üstadı olarak anılır. Ama günümüzde de Lokman Hekim gibi anılanlar yok mu sanırsınız. O zaman Adana'ya yolunuz düştüğünde rasgele birine sorun. Hemen yanıt alırsınız "Çerçi Yusuf" diye. Çerçi Yusuf, sanki günümüzün Lokman Hekim'i. Ama gelin biz önce Lokman Hekim'i kısaca bir irdeleyelim hemen. Söylentilere göre, bütün bitkilerin, otların, çiçeklerin, tohumların kısaca doğanın dilinden anlayan Lokman He 13