13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tek Doğru Dünyamızın Doğallığıdır Sevgili insanlar, iki bayram arası diye tabir ettiğimiz günlerde ülkemizdeki bazı görüntülü ve yazılı basında sıkça yayınlanan haber ve yorumlar hep dikkatimi çekmiştir. Hacı adayları hacı olmak için bugün kutsal topraklara hareket ettiler. Hep merak etmişimdir, bu kutsal topraklar dünyamızın neresinde, hangi ana karanın, hangi bölgesindedir diye. Bakmayın bizim köylü olduğumuza, benim de sığır çobanı olduğuma, bizim de okuyan kızlarımız, oğlanlarımız var. Sesleniyorum çocuklara, getirin bakalım harita kitaplarınızı, şu kutsal topraklar dünyamızın neresinde öğrenelim, dedim. Bana güldüler ve dediler ki, dede harita kitaplarında ne böyle bir kıta ne de böyle bir bölge ve devlet yoktur, dediler. Semavi dinlere inanan kişilerin bu dinlerin kurucularının doğup yaşadığı bölgelere kutsal topraklar diyorlar, bunlar da Kudüs şehri civarı ve Arap yarımadasının bazı bölgeleridir, dediler. Yine hep merak etmişimdir bu Arap yarımadası kutsal topraklar oluyor da, her türlü meyvenin, sebzenin, tahılın, bakliyatın yetiştiği büyük bir floraya sahip her türlü canlının yaşamasına müsait ülkemin toprakları kutsal olmayan topraklar veya lanetli topraklar mı da her türlü erozyona maruz bırakıyor ve duyarsız kalıyoruz? Hüseyin Çoban Arslanbeyli Köyü SeyitgaziESKİŞEHİR OKUYUCU MEKTUBU Cumhuriyet Tarım Hayvancılık Eki Atatürk Bulvarı 125/4 06640 ANKARA email tarimhayvancilik@cumhuriyet.com.tr nuşuluyor...Hükümetin bakanı televizyonda önerdikten sonra, benim köylüm de şaşmış çok mu? Velhasıl, kırbela olup çıktı güzel köyüm!..Bir bakıma kooperatif Truva atı gibi kullanıldı!..Belirli çıkarlara araç edildi… Güzel köyümdeki, bu baştan kara gidişe dur diyecek bir resmi kurum ya da kuruluş çıkmadı, duruma el konulmadı; su kaynaklarımız heba edildi! Bu işten geçimini sağlamaya çalışan tüm yıl köyde yaşayanlar elindekini avucundakini suya yatırır oldular!... kooperatifin mali yönden denetlenip denetlenmediğini kastetmiyorum; o ayrı bir sorun..Benim burada vurgulamaya çalıştığım, kooperatifin su yağmasına seyirci kalması; daha beteri, ortak olması.. Yaşamsal öneme sahip suyumuzun bunca heder edilmesinden kimler sorumlu..Tarla kişinin babasının malı olsa bile altındaki su herkesindir; hava gibi, güneş gibi. Suyumuzu kimler aldı da gitti, yoksa aramızdalar mı hala? Yoksa, gözümüzün önünden akıp giden be değerleri kollamak için maaş alan bakanlar ya da bakmayanlar mı suçlu?.. Belki de onları var eden; bu gidişatın zarar görenlerinde asıl suç. Mustafa DİLMEN Niğde / Ulukışla / Beyağıl Köyü Kırbela Oldu Köyüm! 22 Mart 2006 Çarşamba, Dünya Su Günü nedeniyle TRT 3' te, bulaşık yıkamadan tutun da banyoda tıraş olmaya kadar, bir çok alanda su kullanımında tasarruf etmenin yollarını anlatan bir program izledim. Bu arada çamaşır ve bulaşık deterjanlarının; özellikle de çamaşır suyunun sınırlı su kaynaklarımızı, denizlerimizi nasıl kirlettiğine de değiniliyordu bu programda. Bozulan muslukların onarımından, su kullanımında tasarruf sağlayan yeni klozet sistemlerinden de söz edildi. Televizyon kanallarının sabah kuşağında; karıkoca, kumagelin, kaçakkayıp gibi daha bir sürü herzenin program diye yutturulduğu günümüzde, böyle bir programın kaç kişi tarafından izlendiğini ben dehşetli merak edelerdenim doğrusu!... Aslında mı?... Merak etmem boşuna!. Öyle ya, bilcümle malum televizyonlarda afyon gibi din, inanç ve keramet dizileri tespih taneleri gibi dizilirken kim takar Dünya Su Günü' nü? Kim düşünür su tasarrufunu? Ama ben devlet televizyonunda bu programı izledikten sonra, konuyu biraz da yerelleştirerek yazları sürekli kaldığım kendi köyümde su kaynaklarının nasıl ziyan edildiğine yıllardır tanık olduğum için bu satırları yazmaktan kendimi alamadım. Bir ara yazımın başlığını, "Köyümdeki Su Hovardalığı" diye de düşünmüştüm; sonradan vazgeçtim.. Su konusu kimilerinin ayırdında olduğu gibi; pek uzak olmayan bir gelecekte, üzerinde savaş patlayacak bir konudur. Su savaşlarının, yaşadığımız coğrafyada yoğunluklu yaşanması da galiba şaşırtmaz kimseyi! Tarihteki altın ve petrol savaşlarına rahmet okutacak bir savaş olur su savaşı!..Ekmeğin soframızdaki öneminin ayırdındayızdır ulus olarak. Gene de mutlak ekmek eşittir yaşam gibi bir düşünceye yüzde yüz katılamadığım halde, rahatlıkla su eşittir yaşam diyebilirim rahatlıkla! Değil mi ki, bir gezegende yaşamdan iz araştırılırken, ilkin su izi aranıyor..Başka da da bir canlının ayak izi aranmıyor?..İlle de su! Konuyu biraz da yerelleştirerek, yazları yaşadığım kendi köyümden vereceğim örneklerle, insanımızın konuya nasıl da duyarsız kaldığını anlatmak istiyorum kısaca: Topu hepi kabaca 10 bin dekarlık bir tekne düşünün. Bozkır, bağ, bahçe,mera, orman, ekin, tarla, ağaçlandırma çalışmaları ve sulu tarım alanlarını bu tekneye yerleştirin..Dünyada kalkınmanın itici gücü, üreticilerin örgütlenmesinin aracı olduğuna inanıldığı için buteknede bir de Sulama Kooperatifi kurulmuş olsun! Sulama suyuna gereksinimiolan köy sakinleri de bu kooperatifin ya kurucusu, ya üyesi, ya da daha sonra dönem dönem yöneticileri olsun. Daha önceleri, hiç bir dönemde içme ya da sulama suyunda kıtlık çekilmediği gibi, belirli ekim alanlarına hitap eden su arkları dolu dolu akarken ne oldu da su kıtlığı baş gösterdi? Eski yağışlar yok, tamam!..Çoğaldık, o da tamam!..Başka ne oldu?.. Bakın neler oldu!...Bu kooperatifi yönetimine talip olan kişi ya da gruplar öncekileri karalayarak, yolsuzlukla suçlayarak iş başına geldiler..Kendilerinden sonrakiler de aynı yolu izleyerek kooperatif yönetimini ele geçirdiler..Bu değişimler sürdü gitti. Sözde genelgereksinime göre kuyu yerleri saptandı. Uzun vadeli köyün genel çıkarları gözetilme yerine küçük kişisel hesaplar güdüldü. Bir yandan bahçe alanları genişlerken, diğer yandan teknede yüzlerce özel kuyular açıldı. Gün oldu bahçeler, varisler arasında bölüşüldü, her varis kendi kuyusunu açmanın derdine düştü!...Özel kuyu sahiplerinin, kooperatifin kurucularının ve yöneticilerinin içinden çıkması kimseyi ürkütmedi. Kuyu anarşisi aldı yürüdü, kooperatif yönetimleri seyretti..Su Tacirleritüredi...Dolu dolu akan arklar kurudu!...Kaynaklar battal oldu!...Kuyuların suyu çekildi!...Sulama suyundan geçtik, içmeye su yok!....İçme suyuna kışın dinamolar çalıştı...İlk yazın başında dinamolar da çamur çekiyormuş; öyle işittim.Yaz aylarında yağmur duasına çıkıldığını duymuştum daha önceleri!... Bu yıl ocak, şubatta yağmur duası önerileri ko Köylümüzün Sesi Cumhuriyet Tarım Hayvancılık ekinin 20. sayısının okuyucu mektubu köşesinde, BalıkesirİvrindiGeçmiş köyünden Sayın Dilek Demir'in mektubuna yer verdiniz. Dilek hanım toprağı işleyen köylünün dededen kalma yöntemlerle toprağı işlediğini, bilgilendirilmediğini söylüyor. Merak ediyorum, tarım il müdürlüklerinde görevli ziraat mühendisleri, tarım teknikerleri illerinde ne yapıyorlar? Ülkemizin tarım politikaları emperyalist dayatmalarla yok edilebilir. Köylünün bilgilendirilmemesi, yeni tarım tekniklerinin öğretilmemesi dışa bağımlı bir ülke yaratma çabalarının sonucu olsa gerek. Ancak tarım il müdürlüklerindeki çalışanlar, sürekli arazide köylünün yanında mesailerini geçirebilirler ve onları emperyalist tarım politikalarına rağmen yeni tarım teknikleri hakkında bilgilendirebilirler diye düşünüyorum. Köylümüzün sesi Sayın Dilek Demir'in gazetemizin tarım ekindeki yapıcı eleştirileri, umarım tarım bürokratlarımızın dikkatini çeker. Haydi onların dikkatini çekmediçekemedi… İdealist ziraat mühendisi ve teknikerler, üretici köylülerimiz, Dilek Demir'ler sizleri köylerine bekliyor. Köylümüz topraklarımızı kanaviçe gibi işlemek istemektedir. Dilek Demir, Türkiye Cumhuriyeti bireyi olmanın sorumluluğunda, il merkezlerindeki yetkilileri göreve çağırıyor. Tam bağımsızlık ve ulusal bilince sahip köylümüz Türkiye için üretmek istiyor. Mehmet Büyükbörekçi Ankara 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle