29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 Mayıs 2014 Çarşamba 7 Leyla Uşaklıgil Anlatıyor: İngilizler Eve Geldi ve... B Matbaada çalışan işçiler arasında kadınların sayısı hayli fazlaydı. C Kadın hakları... umhuriyet, devrimlerin ve çağdaşlaşmanın gereği olan kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş, çeşidi yayınlar ve girişimleriyle bu alanda kamuoyu oluşmasına çalışmıştır. Türkiye insan hakları ve demokrasi konusunda Batı’daki toplumlardan çok değişik bir konumda bulunuyor ve koşullarda yaşıyordu. 1930’un sonunda Serbest Fırka denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyor, parti, kapısına kendi elleriyle kilit asıyordu, ama 1934 yılında kadınlara oy verme ve seçilme hakkı tanınıyordu. “Çok partili erkekler demokrasisi mi; tek partili yönetimde kadın hakları mı” sorusu gündemdeydi. Bu çelişki özel tarihsel durumumuzdan kaynaklanıyordu. 1920’lerden beri “kadınlara insan hakları” tanınması için çok şey yapılmış, yurttaşlık hukukunda kadın erkek eşitliği için yasalar değiştirilmişti. Türk kadınının iş hayatına karışmasına da önem veriliyor; buna da birçok kimse karşı çıkıyordu. Erkeklere iş yokken kadının da çalışması durumu daha da kötüleştirmez miydi? Oysa, bunlar, eşini kaybettikten sonra çocuklarıyla tek başına kalan kadınların durumlarını düşünmüyorlardı. Kimileri de kadının erkekle bir olmayacağını, olamayacağını söylüyorlardı. Allah kadını eksik yaratmıştı; kadın Hazreti Adem’in kaburgasından yaratılmıştı. Tanrı’nın yarattığı eşitsizlik üzerine sosyal bir eşitlik oturtulabilir miydi? Gazetemiz bu konuda da bir anket açtı. Özellikle kadınlarımız bu konuda ne düşünüyorlardı? 13 Mart 1933 tarihli sayımızda, “hanımlarımızı” ankete yanıt vermeye çağıran bir çağrı yapılmıştır. Sorular şöyleydi: l Kadının erkeğe yetişmesi için ne kalmıştır? l Bugünden kadını erkekle bir sayabilir miyiz? l Erkekle kadın arasında çok fark var mı? l Bazılarının iddia ettiği gibi kadın, yarım yamalak bir erkek müsveddesi midir? l Kadın erkeğin soluk bir Kadınların toplumdaki yerini kopyası mıdır? önemseyen Cumhuriyet bunu Ankete ilk yanıt verenlerhaberlerine de yansıtırdı. den bin Necip Ali, ikincisi ilk kadın doktorlarımızdan operatör Zahide Hanım’dır. İlk yanıt 10 Mart 1933 tarihli sayımızda çıkmıştır. Sonra bunları Sabiha Zekeriya, Şüküfe Nihal, Suat Derviş, Berin Mes’ut Cemil, Nadire Sadi, paraşüt rekoru kıran kadın Matmazel Breski, kimyacı Münevver Hanım, Meliha Avni, ilk kadın mühendisimiz Melek, Nudiye Tevfik, Bulgar Madam Kirova, elbise temizleme ve boyama fabrikasının sahibi Polonya asıllı Bayan Knapp gibi hanımların yanıtları izlemiştir. Bu yanıtlar, o zamanki hanımlarımızın kadın sorunlarına nasıl eğildiklerini göstermesi bakımından ilginçtir. Yanıtların hepsi olumludur. Nudiye Tevtik Hanım’ın yanıtı düşündürücü olduğu kadar mizahidir de. Nudiye Hanım aynen şöyle demiştir: “Allah, kadını yaratmak için bir avuç toprak bulamadı da onu Adem’in kaburga kemiğinden mi yarattı?” Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kadın Erkekleşince” adı ile 1933’te yayımladığı romanı bu tartışmaların sanat dünyasına da yansıdığını göstermektedir. abam, daha mütareke yıllarında Yenigün Gazetesi’ni çıkarıyordu. Onun yeri, şimdi İstanbul Lisesi olan Düyunu Umumiye binasıydı. Biz de, onun önündeki sokağın içinde oturuyorduk. Orada oturmamızın nedeni de şuydu: Babam o sıralarda Ankara’ya gitmenin yollarını arıyordu. Babamı tutuklamak istiyorlardı. O sırada karşımızda bir konakta Şadiye Sultan oturuyordu. Onun da bir adamı vardı. Meğer babamı gözetlermiş. Bizim apartmanın da bir Ermeni kapıcısı vardı. Kapıcı ve ailesi babamı korumak ve gizlemek için ellerinden geleni yapmışlardı. Annem, o dönem çok genç, çok güzel, aynı zamanda çok cesur bir kadındı. Düşünün, sürekli aranan bir adamın karısı olmak... O sıralar sürekli, dostların evinde saklanmak zorundaydı. Babamın bütün düşüncesi de Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal’e ulaşmaktı. Yanımızda Fethi Okyar Beyler oturuyordu. Fethi Bey babama, “Neden saklanıyorsun Nadi Bey? Sen bir kabahat yapmadın ki” diyordu. Babam da, “Beni kabahat yaptığım için aramıyorlar” cevabını veriyordu. O sıralarda Rıza Tevfik Bey, “Ben yardım ederim” demiş, ama hepsi yalan. Onu yakalamak istiyorlardı. İstanbul’un işgal yıllarıydı. Bizim apartmanın kapısında bir İngiliz asker nöbet beklerdi.Babam binbir meşakkatle Anadolu’ya geçmişti artık. Ankara’dan, elden, anneme mektuplar gönderiyordu. Bu mektupları iki koca zarf içinde saklıyorum. Babamın yokluğu sırasında Nadir, anneme çok yardımcı oluyordu. Adeta aile reisliğini üstlenmişti. Hatta, eve İngiliz askerleri, polis geldiği zaman, bizlerin ağzımızdan bir şey ka çırmamızı engellemek için konuşmamızı yasaklamıştı. O dönemde ancak o izin verdiği zaman konuşabilirdik. Bir gece İngiliz subaylar eve geldiler ve “Yarın sabah hiçbir şeye dokunmadan bu evi terk edeceksiniz” dediler. Biz ertesi gün Yenigün’ün çıktığı binaya taşındık. Tabii o sırada gazete kapatılmıştı. Bir süre o binada oturduktan sonra annem Leyla Uşaklıgil bizleri aldı ve Anadolu’ya geçmeyi başardık. Önce Bursa’ya geçtik. Oradan Ankara’ya kadar ulaştık. O zaman Ankara çok küçük bir yer. Kurtuluş Savaşı devam ediyor. Yunan kuvvetleri bir ara Ankara’ya çok yaklaştılar. Onun üzerine Ankara’daki aileler Kayseri’ye gönderildi. Biz de onların arasındaydık. Babam o sırada bir mektubunda anneme şöyle yazmış: “Senin ıstırabını biliyorum. Ama çocuklar katiyyen korkmamalı.” Gerçekten çok güç günlerdi. Bunları düşündükçe anneme daha çok hayranlık duyuyorum. Kayseri’de ne kadar kaldığımızı hatırlamıyorum. Ama İnönü muharebesi ve İzmir’in kurtuluşundan sonra Ankara’ya döndük. Nadir orada okula gitti. Babam eğitime çok önem verirdi. Hatta biz, Ankara’dayken bana özel hoca tuttu. Jules Verne’in tercüme edilmiş bütün eserlerini aldı bana. İstanbul’a döndükten sonra Suriyeli bir karıkocanın açtığı okula gittim. Ayrıca bana Hachette Kitabevi’nde hesap açtırmıştı. Oradan istediğim kitapları alabiliyordum. O sıralar Nadir’e, Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bey’den Türkçe dersleri aldırıyordu. Ben 12 yaşındaydım. Bana da Ali Ekrem Bey’den Türkçe ders aldırdı. Hatta Ali Ekrem Bey, benim Serveti Fünun dergisine yazı yazmamı istedi. Ama babam, “Olur mu öyle şey? Leyla daha 12 yaşında bir çocuk” demişti. İstanbul’a dönünce babam yeniden Yenigün’ü çıkarmak istedi. Bu fikrini Atatürk’e de açtı. Ama Atatürk, “Nadi Bey, sen Yenigün yerine Cumhuriyet adlı bir gazete çıkar” dedi. Cumhuriyet böyle çıktı. Kadın asker olabilir mi? Bir süre sonra, kadınlarla ilgili yeni bir anket açılmıştır gazetemiz tarafından. Bunda konu: “Kadın asker olabilir mi”dir. Bunda düşünceler olumludur. Fakat, bir hanımımız bu fikre isyan bayrağını çekiyor ve şöyle diyor: “Asker olsam, ilk önce bu fikri topa tutarım. Kadın asker olmaz, asker doğurur, asker yetiştirir.” Bu konuda ilk yanıt İstanbul Kız Lisesi Sosyoloji öğretmeni Mehpare Nihad Hanım’dan gelmiştir (8 Kasım 1933). Bu arada, kadınlarınızla ilgili başarı haberleri de zaman zaman verilmekledir. Örneğin, 17 Mart l930 tarihli sayımızda “İlk Kadın Şoför” başlığı altında bir resim yayımlanmıştır. KKa Kadınların siyasete girmesine ilişkin gazetemizin haberi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle