19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi’nin Meclis’teki konuşması enel savaşın bitiminden sonra yapılan Mondros Mütarekesi’ni imzalayanlar, Türk’ün yaşantısına artık son verdiklerini sanırken, Türk milleti eski devlet kuruluşlarını onların ellerinde bırakarak Birinci Büyük Millet Meclisi’ni kurdu. Şeklinin önemi yoktu, fakat bununla bütün dünyaya “Ben varım” ve “devletim” diye ilan etti. İşte, anayasamız, Türk Devleti’nin bu davranışının anlatımıdır. Bunu yapan Birinci Büyük Millet Meclisi’dir. İkinci Büyük Millet Meclisi de, şimdi bir bölümünü teklif ettiğimiz ve öteki bölümünü sırası gelince onayınıza sunacağımız değişiklikler ve tamamlamalarla kurduğumuz temeli güçlendirip yükseltecektir. Sunduğumuz teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin uluslararası sahip olduğu adın belirtilmesinden ibarettir. Çünkü uluslararası alanda belli olan adlardan birinin alınması gereklidir. Egemenliği kayıtsız ve şartsız ulusa veren, ulusu kendi kendine yönettiren hükümet şeklinin adı “Cumhuriyet”tir. Bundan ötürü, gerçek adımızı almak üzere, bunu anayasamızın birinci maddesine, anlamı zaten bu maddenin içinde bulunan bir fıkra ile ekliyoruz. Sonra zaten bizde var olan bir durumu belirterek, devletin dininin İslam dini ve resmi dilinin Türkçe olduğunu hüküm altına alan bir maddeyi iki numaralı madde olarak anayasaya koyuyoruz. Bu takdirde anayasanın üçüncü maddesi dört sayısını alacağından, onu da cumhuriyet esasına göre değiştiriyoruz. Bu değişiklik sonunda, Bakanlar Kurulu’nun Meclis’çe seçimini hüküm altına almış olan anayasanın sekizinci maddesini kaldırıyoruz. Anayasanın dokuzuncu maddesi; “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın görev ve yetkilerinden söz eder. Devleti Cumhurbaşkanı temsil edeceğine göre bu madde hükmü ona göre düzeltilip birkaç madde ile açıklığa kavuşturulmuştur. Bu açıklamalar 10, 11 ve 12’nci maddeler olarak anayasaya katılacaktır.” 7 Mayıs 2014 Çarşamba G Yunus Nadi’siz Cumhuriyet... K işilerin toplum yaşamındaki önemleri yadsınamaz. Kimi insan yaşarken öyle işler yapmıştır ki etkileri ölümünden sonra da sürüp gider. Yunus Nadi işte bu kişilerdendir. Kurduğu Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi’nin kişiliğini de aşıp ülkede kurumsal bir güç niteliği kazanmış, sürekli bir etkinlik kaynağı olmuştur. Yunus Nadi, 28 Haziran 1945’te Cenevre’de bir ameliyat sırasında yaşamını kaybetti. Cumhuriyet’i zaten bir süredir oğlu Nadir Nadi yönetmekteydi. Yunus Nadi’nin eşi Nazime Nadi; oğulları Nadir Nadi, Doğan Nadi, kızları Leyla Uşaklıgil, Nilüfer Nun doğal ortaklar olarak bir anonim şirket oluşturdular. İmtiyaz sahipliğini Nazime Nadi üstlendi. Cumhuriyet yolunda ilerleyecekti... Cumhuriyet’i anlamak için, kurucusu Yunus Nadi’yi tanımak, bilmek gerekir. Nadi yalnızca bir gazeteci değil, aynı zamanda bir eylem adamıdır. Gözü pek, yiğit, kararlı, bedel ödeyen bir eylem adamıdır hem de... Yunus Nadi taraftır. Cumhuriyet’ten yana taraftır. Laiklikten yana taraftır. Aydınlanmadan yana taraftır. Bağımsızlıktan yana taraftır. İzmir’de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’in geleneğinden yana taraftır. Ali Kemal gibi gazetecilere karşı taraftır... 1880 yılında Fethiye’de Seydiler köyünde dünyaya gelen Yunus Nadi, Rodos Adası’ndaki Süleymaniye Medresesi’nde ve Galatasaray Lisesi’nde okuduktan sonra hukuk öğrenimi gördü. Gazetecilik ve yazarlık hayatına Baba Tahir’in çıkardığı Malumat gazetesinde başladı. 1901’ de yönetim karşıtı gizli bir derneğe katılmak suçundan üç yıl hapse mahkum oldu ve Midilli Kalesi’ne gönderildi. Meşrutiyet’in ilan edilmesi üzerine İstanbul’ a dönerek İkdam ve Tasviri Efkar gazetelerinde yurt sorunlarını işleyen yazılarıyla dikkat çekti. 1910’da Selanik’te çıkan İttihat ve Terakki’nin yayın organı Rumeli gazetesinde başyazarlık yaptı ve ertesi yıl Mebusan Meclisi’ne Aydın milletvekili olarak katıldı. 1918’de kurduğu Yeni Gün gazetesinde işgal devletlerine karşı yazdığı yazılardan dolayı tutuklanacağını anlayınca 1920’de Ankara’ya kaçtı ve gazetesini Anadolu’da Yeni Gün adıyla orada çıkarmaya devam etti. Ay u Cumhuriyet’i anlamak için, kurucusu Yunus Nadi’yi tanımak, bilmek gerekir. Nadi yalnızca bir gazeteci değil, aynı zamanda bir eylem adamıdır. Gözü pek, yiğit, kararlı, bedel ödeyen bir eylem adamıdır hem de... Kurduğu Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi’nin kişiliğini de aşıp ülkede kurumsal bir güç niteliği kazanmış, sürekli bir etkinlik kaynağı olmuştur. nı yıl Muğla milletvekili olan Yunus Nadi, Cumhuriyetin kurulduğunu bildiren kanun maddesini Meclis’te okumuştu. 7 Mayıs 1924’te İstanbul’da kurduğu Cumhuriyet Gazetesinde ölümüne kadar başyazarlık yaptı. Yunus Nadi’nin vefatının ardından gazeteci yazar Fikret Adil kaleme aldığı “İki Hatıra” başlıklı yazısında bakın Nadi’yi nasıl anlatır... Bundan yirmi sene kadar evveldi. Ankara’da Fresko Bar’ın üzerinde bir küçük odada oturuyordum. Bir akşam daha doğrusu sabah, çünkü saat dört ol muştu kapım vuruldu, açtım. Yunus Nadi göründü. Canı sıkılmıştı, benim orada olduğumu hatırlıyarak görüşmeye gelmişti. Odamda bir de küçük kütüphane vardı. Yunus Nadi oradan Baudelaire’in “Les fleurs du Mal”ini çekerek yüksek sesle okumaya başladı. Bir tek kelime ile mest olmuştu. Ben, Yunus Nadi’nin o zamana kadar bilmediğim bu tarafı karşısında hayretler içinde kalmıştım, onu, ondan hiç de aşağı kalmayan ve bu hayretimin artırdığı bir zevkle dinliyordum. Yunus Nadi, büyük Fransız şairinin şu mısrasını okuyordu: Et jamais je ne pleure et jamais je ne ris Birdenbire durdu, kitabı kaldırıp yere vurdu, büyük bir heyecan içindeydi. Sordum: Ne oldunuz üstadım?. Bu adama, dedi, dehşetli surette kızıyorum. Neden? Bütün benim hislerimi, düşüncelerimi, yazmak istediklerimi daha evvelden yazmış da ondan. Cumhuriyet Gazetesi’nin başmuharriri Yunus Nadi Abalıoğlu yalnız Türk gazeteciliğinde değil, beynelmilel gazetecilik âleminde de eşine rastlanması pek güç bir şahsiyete sahipti. Yarım asra yaklaşan gazetecilik hayatında, onun kadar mesleğine sadık, mesleğinin icablarına hürmetkâr bir muharrir bulmak cidden imkânsızdır. Yunus Nadi, içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, her gün her günbütün gazeteleri okur, gündelik makalesini yazardı. İlhan Selçuk da 1992 yılında yazdığı “7 Mayıs” başlıklı makalesinde Nadi’yi şöyle anlatır: ...Sakarya Meydan Savaşı öncesinde “Ankara’nın tahliyesi”ne gerek görülmüştü. Yeni Gün Gazetesi de matbaasıyla birlikte Kayseri’ye taşındı. Gazetenin sahibi ve Başyazarı Yunus Nadi, Ankara’da kalmak zorundaydı; Yazıişleri Müdürü Kemal Salih’e (Sel) bir zarf verdi. 22 yaşındaki Yazıişleri Müdürü, üzerinde “Salih Bey’e talimatnamedir” yazılı zarfı açtı; madde madde yazılmış sekizon sayfa tutan notları dikkatle okudu; iki maddenin altını çizdi. Yunus Nadi ne diyordu: “Gazetenin hattı hareketi, Misakı Milli hudut (sınır) ve hukukunun behemahal (ne olursa olsun) istihsal edileceği (sağlanacağı) hakkında çok de rin bir kanaat ve imana sahip olması ve o kanaat ve imanı bütün kuvvetiyle tecelli ettirmesidir (göstermesidir).” Yunus Nadi işgal altındaki İstanbul’da İngiliz polisinden kaçmış, matbaasını, Ankara’ya taşımış, Yeni Gün’ü Ankara’da çıkarmaya başlamıştı; şimdi de Kayseri’ye çekilmek gerekiyordu; ama, Milli Misak sınırları ve bağımsızlık hukuku konusunda en, küçük bir ödün vermiyordu. Düşman, Anadolu’nun göbeğine dek ilerlemişti, top sesleri Ankara’dan duyuluyordu. H Ancak Yunus Nadi’nin Kemal Salih’e verdiği “talimatname”de çok önemli bir madde daha vardı ki gazeteciliğin özünü vurguluyor, önemli bir gerçeğin altını çiziyordu: “(Yönetimde) eksik cihetlerin tenkidinde de tereddüde mahal görülmemelidir. Hususile (özellikle) icraat hükümete ait olunca, onda bihakkın (hakkıyla) gözü pek davranılmak icabeder.” En olumsuz ortamda bile, Yunus Nadi, eleştiri görevinin unutulmaması gereğini genç yazıişleri müdürüne “talimat” olarak anımsatıyordu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle