19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 7 Mayıs 2014 Çarşamba ugün 7 Mayıs 2014... B Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümü... HİKMET ÇETİNKAYA Neler yazmalıyım? 99 yıllık bir süreci mi, hayatımızın bahçesi olan Cumhuriyetimizi mi, hepimizin Cumhuriyetini mi? Kuruluş öyküsünü biliyorsunuz! Yunus Nadi İstanbul’da çıkardığı Yeni Gün’ü Ankara’ya taşıyıp Kurtuluş Savaşı’na katılmıştı. O büyük zaferin ardından Mustafa Kemal Atatürk, Nadi’ye şöyle dedi: “İstanbul’a git ve Cumhuriyet’i yayımla!” Yunus Nadi, Kurtuluş’ta Yeni Gün’ü, Kuruluş’ta Cumhuriyet’i çıkardı... Gerçekte ikisi tek gazetedir... Dedim ya bugün 7 Mayıs... Bugünlere öyle kolay gelmedik... Ben Cumhuriyet’in “dinozor takımı”ndanım artık... 1966 yılının mayıs ayında başlayan yolculuğum sürüyor... Dile kolay 48 yıl... Uzun yıllar muhabirlik, röportaj yazarlığı... İzmir’de yaşadığım yıllar, 90’ların başında İstanbul’a geliş... Tarihin Aydınlanma’ya dönük yüzüdür Cumhuriyet... Atatürk olmasa Cumhuriyet olabilir miydi? Bence Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan güncelliğinin içeriğinde sürekliliğin anlamını kavrayabilmek gerekir... Cumhuriyet hep bunu yapmıştır. Yunus Nadi, Nazime Nadi, Nadir Nadi, Berin Nadi, İlhan Selçuk... 2010’dan bugüne dek Orhan Erinç... Cumhuriyet bir okuldur... Cumhuriyet okurunun yaşı yoktur, İlhan Selçuk’un deyişiyle. Muhabirinin, yöneticisinin, yazarının, çizerinin, tüm çalışanlarının nüfus kâğıdı yoktur... Cumhuriyet, kimilerin söylediği gibi yaşlı bir gazete değil, dimdik ayakta duran; baskıya, zulme karşı direnen; halkın sesi, soluğu, çığlığı olan bir gazetedir. 2006 yılının 5 Mayıs’ını 6 Mayıs’ına bağlayan gece ve daha sonra üç el bomba atıldı “bizi sevenler” tarafından. Alışkındık... Nüfus cüzdanı olmayan arkadaşlarımız, başta İlhan Selçuk olmak üzere, hepimiz işkencelerden geçip, zindalara atılmıştık darbeler döneminde. Bombalı tuzaklarda, Bahriye Üçok’u, Muammer Aksoy’u, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Onat Kutlar’ı yitirmiştik. Daha nice ikinci sayfa “görüş” yazarlarını... Kolay erişmedik 90 yaşına... Çünkü gücümüz düşüncemizdi... O düşünceyi, bombalı tuzaklar, ölümler yıkamazdı. 1991’de Nadir Nadi’nin ölümünden sonra yaşadığımız o sarsıntı geride kaldı... Cumhuriyet Vakfı çalışanların ellerinde artık... Mustafa Balbay 5 yıllık zindan yaşamından sonra özgür! HHH Unutmayın Cumhuriyet medyada tektir! Çünkü sahibi okurları ve çalışanlarıdır... Düşüncemiz Aydınlanma ateşi, demokrasi, özgürlük, adalet, eşitliktir... Tam bağımsızlıktır! Emperyalizme, sömürüye karşı duvar örmek, savaş değil barıştan yana olmaktır. Cumhuriyet her türlü ayrımcılığa karşıdır... Her zaman “Ilımlı İslam Devleti Modeli” yaftası altında karanlık bir şeriat modeline dönüştürmek isteyenlere layık oldukları dersi vermek zorundayız... Sivil vesayete de karşıyız, askeri vesayete de... Ne şeriat ne de darbe... Laik demokratik bir Türkiye... Din ve inanç sömürüsü yapılan bir ülke istemiyoruz... Demokratik ve özgür bir Türkiye... Bir hukuk devleti... Evrensel hukuk... Güncel mandacıların dün olduğu gibi bugün de nasıl kılık değiştirdiklerini görüyoruz... Söylediklerimiz, yazıp çizdiklerimiz bir bir ortaya çıkıyor! Aydınlanmadan, uygar bir ülke olmadan yanayız! Demokrasi ve özgürlükler bizim yaşam biçimimizi gösterir. Cumhuriyet kişiler, toplumlar, sınıflar, ülkeler, devletler arasında eşitliği savunur... Hayatımızın bir bahçesi, şarkılı türkülü bir çınar ağacıyız biz, siz, hepimiz... Yaşamı kucaklıyoruz, sevdalarımızı çoğaltıyoruz. Dik durma zamanıdır... Cumhuriyet, zor zamanların ışığıdır... Bu ışık hiç ama hiç sönmeyecek... Doğmadan önce başlayan, öldükten sonra da sürecek olan tarihsel zamanın bilincinde yaşamak, insanın tükenmeyen gençliğidir... Onun için Cumhuriyet okurunun yaşı yoktur... Muhabirinin, yöneticisinin, yazarının, çizerinin, tüm çalışanlarının nüfus kâğıdı yoktur... umhuriyet’e kırk yıl önce, C Nisan 1974’te girdiğimde İttihat Terakki’nin merkezi olan ALİ SİRMEN O da zaten Hasan Nadi diye anılırdı. Bir arada , iki kardeş Doğan Nadi (maalesef tanıyamadım) ile Nadir Nadi’nin aralarına geçici bir soğukluk girmiş. Yine rivayet edilir ki, onun üzerine, Doğan Bey ile Nadir Bey’in odacıları da karşılıklı olarak selamı sabahı kesmişler birbirleriyle... Yeşilçam’ın ünlü yıldızları bir gün bir eylem dolayısıyla topluca Nadir Bey’i ziyarete gelmişlerdi. Hasan Efendi, her birini ( erkekleri değil tabii ki) kucaklayıp öptükten sonra içeri bırakıyordu. Olay Nadir Bey’e intikal ettirildi. Hem de milletvekilleri bakanlar falan da geldiğinde öyle yaptığı anlatıldı. Nadir Bey Hasan Efendi’yi çağırdı ve sordu: Hasan sen bana gelen misafirleri teker teker öpüyormuşsun öyle mi? Yok beyim diye yanıtladı Hasar Efendi, yalnızca sevdiklerimi öpüyorum. Üst katın müdavimleri arada, öğlen rakılarına giderlerdi. Bunlar Melih Cevdet, Sami Karaören, Oktay Akbal, Agop Arad, Recep Bilginer olurlardı genellikle. Döndüklerinde Nadir Bey de gelmiş ahşap bina terk edileli iki ay oluyordu. Ama eski alışkanlıklar sürüyordu yine sanatçılar, yazarlar şairler, aktörler sıkça ziyaret ederlerdi. Eski dönemde benim tanık olmadığım ama, bayıldığım Çaycı Cemal öyküsü vardır. Hazırcevaplılığıyla ünlü olan Çaycı Cemal bir gün ziyarete gelmiş olan Necmi Rıza, Raşit Rıza ve Vasfi Rıza’yı bir arada görünce hemen patlatmış: Maşallah maşallah; bakıyorum da burada bir Allah’ın rızası eksik. 1974 yılında geçilen arkadaki kâgir binanın en üst katında Nadir Bey’in de odası vardı. Nadir Nadi saat 13.00 – 14 00 gibi gelirdi ve yazar çizer takımı orada toplanırdı. Günlerden bir gün Nadir Bey’in odasının kapısı açıldı ve İlhan Selçuk göründü. Nadir Bey muzip gülüşüyle buyur etti. Hoş geldiiin İlhan Abi! Rivayet edilirdi ki, Nadir Bey’in odacısı Hasan Efendi, aynı zamanda çocukluk arkadaşıymış, bir zamanlar Yunus Nadi Bey ile Nazime Hanım’ın en üst katında oturdukları binanın bahçesinde, birlikte oynarlarmış. Hasan Efendi’nin soyadını bilmezdik. olur ve kendilerini odasına davet ederdi. Bir gün üç kişi gitmişler, Agop Arad dönmemiş, diğer ikisi gelmişlerdi. Nadir Bey buyur etti. Oturdular, sordu: Neredeydiniz? Öğlen rakısında. Çok iyi etmişsiniz!Ne kadar içtiniz? Bir büyük Biraz fazla. Yok canım zaten çoğunu Agop içti. Buna benzer diyaloglara çok şahit oldum. Her defasında da kim orada değilse “zaten çoğunu o içti “diye onun adı söyleniyordu. Elif Naci, nüktedan, hoş sohbet bir insandı. Bir gün İlhan Selçuk’un ahbabı çok zarif ve güzel bir hanım Cumhuriyet arşivde araştırma için gelmiş, İlhan Selçuk, hanımı Elif Naci’ye takdim ettikten sonra gülümseyerek eklemiş: Aman dikkat! Elif Naci çok çapkındır, elinden uçan kuş bile kurtulmaz. Hep birlikte gülmüşler. Gel zaman git zaman hanımefendi araştırmasını tamamlamış, ayrılmadan önce Elif Naci’ye teşekkür etmiş. Yaşlı kurt gülümseyerek sormuş: İşiniz bitti mi hanımefendi. Evet, diye yanıtlamış zarif hanım. Elif Naci hemen atılmış: Öyle ise artık İlhan Selçuk’u yalancı çıkarmasak bari! enç Cumhuriyeti desteklemek için Atatürk’ün isteği ile kuruldu Cumhuriyet Gazetesi. Kurulduğu günden beri bu misyonu hiç unutmadı. Ama bu ‘misyon’, uygar bir geleceğin göreviydi. Bağımsız, özgür, kendine güvenen bir toplumun laik, çağdaş hayatının göreviydi bu. Onurla yüklendi bu görevi. Onurla sürdürdü. Cumhuriyete karşı olan bütün güçler bu nedenle Cumhuriyet Gazetesi’ne de saldırmıştır. Günümüzde de böyledir. Ama artık Cumhuriyet sadece bir gazete değildir. Cumhuriyetin kimliğidir bu gazete. G ERDAL ATABEK Cumhuriyetin hem dünü hem bugünü hem geleceğidir. Cumhuriyetin temel kurumlarından birisidir. Yunus Nadi. Nadir Nadi. Doğan Nadi. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı... Cumhuriyetin aydın kuşakları. Burada buluştular. Burada yazdılar. Burada ölümsüzleştiler. Dün de öyleydi. Bugün de böyle. Yarın da böyle olacak. Cumhuriyet, Cumhuriyetçilerin beynidir, yüreğidir, andıdır. Sonuna kadar da öyle olacak. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle