29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 7 Mayıs 2014 Çarşamba Nadir Nadi’nin ardından... Cumhuriyet Gazetesi’nin değerli varlığı Nadir Nadi 83 yaşında yaşama gözlerini yumdu. Bütün ömrünü Atatürkçü ilkeler doğrultusunda gelişen, uygarlaşan, yol göstericisi yalnız bilim olan bir Türkiye yaratmaya, sanata hoşgörüyle yer vermiş olan, dilimizin usta yazarı Nadir Nadi, babası Yunus Nadi’nin 1945’te yaşama gözlerini yummasından sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin yönetimini bütünüyle üstlendi ve onu kurumlaştırdı. Çok partili demokratik yaşama geçişin ilk iktidar değişikliği yılı olan 1950’de Demokratik Parti listesinden bağımsız Muğla Milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. 1954’te de yine bağımsız olarak İstanbul Milletvekili seçildi. 1962 yılında ortaklarıyla anlaşmazlığa düşerek Cumhuriyet’teki yazılarına bir süre ara vermişti. 9 Haziran 1964’te Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel tarafından Kontenjan Senatörlüğü’ne seçildi. Böylece ikinci kez parlamentoya girmiş oldu. Ancak senatörlük süresi daha dolmadan 3 Nisan 1970’te görevinden ayrılarak yine Cumhuriyet Gazetesi’ne döndü. 13 Ağustos 1961’de yayımlanan “Tuhaf Bir Tasarı” başlıklı yazısının 23 Ocak 1983’te beliren yeni durumlar karşısında yeniden yayımlanması dolayısıyla 12 Eylül sıkıyönetiminin 1 No’lu Mahkemesi’nce 2 ay 20 gün hapse mahkum oldu. Temyiz hakkı yoktu. Karar kesinleşti. Fakat tam hapse girmeden iki gün önce Milli Savunma Bakanı’nın son anda temyiz hakkını kullanmasıyla (ki bu hak yalnız sıkıyönetim komutanı ve bakana aitti) Yargıtay, kararı bozdu ve aklanmasına karar verdi. Nadir Nadi, güzel Türkçemizi kullanmada usta bir yazar olduğu gibi özleşen dilimizin gelişmesine anlatım gücünün yeni olanaklar kazanmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Hoşgörü ve özgür düşünce içinde toplumcu görüşten yanaydı. Ulusal uygarlıkların evrensel ve insancılığa yönelik gelişmesi görüşünde olan Nadir Nadi’nin yayımlanmış yapıtları şunlardır: Sokakta Gürültü Var, Uyarılar, Perde Aralığından, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, Sil Baştan, İki Sovyet Rusya İki Polonya, Olur Şey Değil, Ben Atatürkçü Değilim ve Dostum Mozart. Babasının ısrarı ile küçük yaştan beri müzikle yakından ilgilenen Nadir Nadi amatör olarak keman da çalmaktaydı. Cumhuriyet Vakfı kuruldu Nadir Nadi’nin ölümünün ardından, kimliğini, ilkelerini ve amaçlarını laiklik, aydınlanma ve insan hakları çerçevesinde belirlemiş olan Cumhuriyet Gazetesi’ni aynı yörüngede yaşatmak Cumhuriyet Türkiyesi’ne, topluma ve Cumhuriyet okurlarına karşı bir ödev niteliğine dönüşmüştü. İşte Cumhuriyet Vakfı bu amaçtan yola çıkılarak 6 Ocak 1993 tarihinde o dönem gazetemizin imtiyaz sahibi olan Berin Nadi öncülüğünde kuruldu. Cumhuriyet Vakfı’nın temel amacı “Cumhuriyet Gazetesi’nin ilkelerinden ödün vermeksizin yaşatılması ve demokrasinin savunulması” olarak luşunun huriyet’in kuru um C i ad N ir Nad Gitti Koca me aldığı Uçtu 58. yılında kale leğe akalesinde mes Yıllar başlıklı m ... kın nasıl anlatır başlamasını ba belirlendi. Berin Nadi, Cumhuriyet Gazetesi’nin adı üzerindeki imtiyaz hakkını vakfa devretti. Vakfın ilk yönetim kurulu şöyle idi: “Berin Nadi, Özgen Acar, Cüneyt Arcayürek, Aydın Aybay, Hikmet Çetinkaya, Alev Coşkun, Atilla Coşkun, Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Şükran Ketenci, Osman Nuri Torun.” Berin Nadi’nin başkan olduğu vakıfta. Nuri Torun başkanvekilliğine, Atilla Coşkun genel sekreterliğe, Alev Coşkun ise genel saymanlığa getirildiler. Özer Derbil, Erol Erkut ve Nezih Neyzi ise denetleme kurulu üyeleri olarak atandılar. Uçtu Gitti Koca Yıllar ...Cumhuriyet, Nadir Nadi’nin yönetiminde her türlü baskıya ve saldırıya göğüs gererek bağımsızlık ve demokrasi yolunda nasıl yürüyebildi. Yürüdükçe nasıl yücelip güçlendi? Bu soruya yanıt verebilmek için Nadir Nadi’nin kişiliğini görmek gerekir. Nadir Nadi’nin kişiliği, Yunus Nadi’den değişiktir. Yunus Nadi’nin ateşli, kavgacı ve sert bir kimliği vardı. Nadir Nadi, serinkanlı, yumuşak gibi görünen, ama uzun soluklu bir savaşımın sert kurallarını yaygın bir zaman süreci içinde inatla izleyen bir kişilik yapısına sahiptir. Kısa sürede farkına varılamayan bu çetin kişilik, uzun bir zaman sürecinde belirginleşir. Devrim ve demokrasi yolundan hiç sapmadan hem kişiliğini kurumsallaştırarak, hem Cumhuriyet’in kurumsallığını pekiştirerek kırk İlhan Selçuk, Nadir Nadi’yi anlatıyor yılı aşkın bir zaman içinde Nadir Nadi’nin bugünlere ulaşmasındaki sır ancak böyle açıklanabilir. H Kimi insan vardır, zamanla büyür; kimi insan zamanla küçülür. İlerde yıldızlaşacağını sandığımız genç, yaşlılığında cüceleşir; zorluklar karşısında cüceleşeceğini sandığımız kişi devleşir. 1920’lerin Ankarası’nda Karaoğlan meydanında koşan çocuk, 1930’ların Viyana’sında Kerntnerstrasse’de yürüyen genç, 1940’lı, 1950’li, 1960’lı, 1970’li yılların Türkiyelerini aşarak 1980’lerin Cumhuriyet’indeki odasında çalışıyor. Bu süreç içinde Türkiye nereden nereye geldi? Sanayi devrimini gerçekleştiremeyen bu toplumda holding milyarderleri nasıl türedi? Kültürden yoksunluğun görgüsüzlüğü Babıâli’yi nasıl parayla fethetti? Eğer Nadir Nadi “evet” deseydi, bu kervana katılarak holdingci ekonomi piramidinin en üst düzeyinde başköşede ağırlanır; ama ne kendisi Nadir Nadi olabilir, ne de Cumhuriyet Cumhuriyetliğini koruyabilirdi. Nadir Nadi en zor olanı seçti; en kolay bir yolda yürürmüşçesine... Nadir Nadi olabilmek için başka bir seçeneği var mıydı? İlhan Selçuk (Cumhuriyet 60. Yıl yazısından) Gazetesine sahip çıkan ‘CUMOK’LAR Cumhuriyet okuru, her dönem özel olduğunu kanıtlamıştır. Aslında bunun en büyük kanıtı da Cumhuriyet Okurları olarak örgütlenmeleri oldu. CUMOK, işte bu örgütlenmenin bir neticesi. Gazetesine sahip çıkan bir okur kitlesi bu. Ama sadece sahip çıkmak değil bu anlayışın temeli. Aynı zamanda fikir üretmek, konuşmak, tartışmak, sorgulamak, bir araya gelmek, paylaşmak ve çoğalmak üzerine kurulu bir yapıya sahip. Sadece Türkiye sınırlarında da değil üstelik, yurtdışında da bazı şehirlerde CUMOK toplantıları olmuştur uzun bir süre. Hâlâ da her zaman yanındadır Cumhuriyet Gazetesi’nin okuru. 1995 yılında oluşumu sağlanan CUMOK, yalnızca toplantılar düzenlemiyor, aynı zamanda sergi ve buluşmalar da gerçekleştiriyor. Yayın Tarihi : 10.01.1996 Sayfa : 13 Orijinal Boyut : 17 * 45 cm Deniz Som, CUMOK faaliyetlerini “Vaziyet” köşesindenduyururdu. Böylece CUMOK’un iletişimi daha da güçlenirdi. Toplantılar ve çağrılar hem yurtiçi hem de yurtdışı olarak detaylı olarak yer alırdı. Geçenlerde bir arkadaşım mesleğe ne zaman başladığımı sordu. Yanıtı güç bir soru. Gazeteci bir babanın oğlu olduğum için kendimi matbaada doğmuş, matbaada büyümüş bilirim hep. Daha üç yaşımda bir çocukken Cağaloğlu’ndaki evimizde kolumda günlük gazeteler “akşam havadisi Tebecan” diye bağırarak odadan odaya koşar,sözde gazete satarmışım. Ortaokul sıralarında defterden kopardığım yaprakları sütunlara böler, başyazısından spor haberlerine kadar, sınıfımıza özgü bir dergi çıkarırdım. Lisenin son iki yılında doğrudan doğruya Cumhuriyet’te Grimm Kardeşler’den çevirdiğim çocuk masalları ve arada bir İstanbul’a uğrayan yabancı müzisyenler ve tanınmış yazarlarla mülakatlar yayımladım. Bu koşullar altında gazeteciliğe nasıl, ne zaman başladım, ne bileyim ben? Ama arkadaşım direndi. “Resmen ne zaman mesleğe girdiniz?” diye soruyu yineledi. Bir an düşündüm: Liseyi bitirip de yükseköğrenim için Viyana’ya gittiğimde bir yandan gazetecilik yapmak üzere “Yabancı Muhabirler Derneği”ne yazılmıştım. Dernek, kendi üyelerine resmi birer kimlik kartı veriyor, bu kartı taşıyanlar görev terinde birçok kolaylıklardan yararlanıyorlardı. O tarihten başlayarak öğrenim yıllarım boyunca Cumhuriyet’e birçok haber, röportaj ve izlenim yazıları yazdım. Üyelik kartımı aldığım tarih: Ekim 1930 (kartı hâlâ saklarım). Bunu arkadaşıma böylece söyledim ve birden dehşet içinde kaldım: Demek ben 1940’lardaki Falih Rıfkı’nın yaşı kadar arkasında meslek yaşamı taşıyan bir gazeteci imişim de o güne dek farkında olmamışım. Bu gerçeği kesin olarak öğrenmenin ağırlığı altında sanki sırtına taşınamaz bir yük yüklenmiş gibi birden ezildim, adeta yere çöker oldum. Sonra uzun uzun düşündüm: Ben, daha doğrusu benim kuşağım, bütün iyi niyetlerimize, temiz duygularımıza karşın boşa harcanmış emeklerin temsilcileri değil miydik? İlk gençliğimizi Atatürk döneminde yaşadık, o dönemde eğitildik. Cumhuriyeti ve Atatürk devrimini, başka türlüsü düşünülemez, ileriye, çağdaş uygarlığa yönelik, ulusa mal olmuş, bir yaşam felsefesi biliyorduk. Atatürk’ten sonra, gerici kıpırdanışlar bizi pek şaşırtmadı. Ama bu kıpırdanışlar karşısında yöneticilerce Atatürk ilkelerinden arka arkaya verilen ödünler, her seferinde bizi yüreğimizden yaraladı. İş başındakilere yardımcı olmak, Atatürk doğrultusunda onları uyarmak amacıyla göze aldığımız iyi niyetli eleştiriler hemen her seferinde yanlış anlaşıldı. Körü körüne alkışçılar takımına katılmadığımız için uzun yıllar kötü kişi sayıldık. Bununla birlikte başarı umudumuzu hâlâ yitirmemiş olmakla bugün ne denli övünmek yeridir. Atatürk Cumhuriyeti’nin yarını aydınlıktır ve hep aydınlık olacaktır. Bunun tersini düşünmek, bir bakıma Atatürk’ü yadsımak anlamına gelmez mi? NADİR NADİ Cumhuriyet, 7 Mayıs 1982 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle