19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 7 Mayıs 2014 Çarşamba u1929’da büyük buhran dünyayı kasıp kavururken Türkiye de toplumda için için kaynayan bir muhalefetle 1930’lara hazırlanıyordu. Atatürk yeni bir denemeye girişti ve 2 partili sisteme geçildi. Ancak devrimlere karşı saldırılar çatışmalara dönüştü ve ülkeyi kilitledi. Ta ki Menemen olaylarına kadar. dan iki gün sonra çıkan 11 Ağustos 1930 günlü sayısındaki başyazısında bunu şöyle belirtmektedir: “ Fethi Bey’in yeni fırkasıyla bir adımını daha atacak olan demokrasi üzerinde ısrar etmek isteriz.” Ne var ki, demokratik rejimde ısrarlı olan Cumhuriyet, dünya görüşü açısından yeni partiye yakınlaşmamış, Yunus Nadi bu partiye girmemiştir. Reşit Galip, Yusuf Akçora, Samih Rıfat yeni partiye girmişlerdir. Ancak, softalık, yobazlık, yeni partinin örgütlerine sızmıştır. Yeni partiyi tutanlar arasında bu akımlara yandaş olanlar büyük ağırlık yaratmaktadır. Fethi Bey’in partisi yobazlığa ışık yakan bir parti değildi; bunlar Atatürk’e karşı çıkma gereksinmelerini bu yolla eyleme dönüştürmek istiyorlardı. Cumhuriyet’in 11 Ekim 1930 sayısında çıkan şu haberler, taktiklerini gözler önüne sermektedir: “Kasımpaşa’da Yeşil Bayrak” başlıklı yazının altında şu satırlar yer almıştır: “Dün (seçim günü) öyle olaylar oldu ki yalnız silah patlamadığı kaldı. Kasımpaşa’da ve Kumkapı’da sandıklara hücum edildi, polislere karşı gelindi, hulasa kıyamet koptu.” Başka bir haberde de şöyle yazılıdır: “Fethi Bey lehine tezahürat yapanlar seçim sandığına yeşil bayrakla geldiler. Bayrak Vefa Kulübü’ne aittir. Fakat, gelenler kulüp mensupları değildir. O halde yeşil bayrağın manası ne?” İrtica, yani gericilik, yeni partiden kendisine destek ummuş ve gemi azıya almıştı. İşin kötüye varacağını gören Atatürk’ün işareti üzerine yeni fırkanın yöneticileri partiyi kapatmaya karar verirler. (18 Kasım 1930) Nitekim, 5 gün sonra da Menemen olayları patlak verir. Cumhuriyet, bu olayları şiddetle yerer; olayı başlatanlar ve Kubilay’ı şehit edenlerle ilgili haberleri bütün ayrıntıları ile verir. Sonra da, yargılama aşamaları yine ayrıntılı olarak verilir. 1 1929 1930: Dönüm noktası 929 bütün dünyada ekonomik buhranın patladığı yıldır. Genç Türkiye Cumhuriyeti bu fırtınaya hazırlıksız yakalanmıştı. 1911’den 1922’ye dek 11 yıl sürekli savaşlar içinde yıpranmış ve yıkılmış Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan yarısı yanmış bir Anadolu, yorgun bir halk, aydınlarını ve gençlerini savaşlarda yitirmiş bir köylü toplumu, İslam ortaçağını yaşayan bir ülke, sanayileşme düzeyinden çok uzakta bir ekonomi, imparatorluktan kalmış dış borçlar ve Lozan Antlaşması’nda bile kurtulamadığımız ekonomik ambargolar ve engellerdi. 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş, 1929’a değin çağdaşlaşmaya dönük bir dizi devrim yapılmış, devrimlere başkaldıranlar ezilmiş, toplumda yeni bir devlet düzeninin dengesi kurulmuştu; ama her şeyimiz o kadar eksikti ki, yapılacak çok iş vardı. Bugünkü kuşakların, ya da o günleri yaşamayanların anlayamayacakları kadar büyük boşluklar söz konusuydu. Cumhuriyet devletinin bir Merkez Bankası yoktu; Türk ulusunun bir tarihi yoktu. Merkez Bankası olmayan devlet olur muydu? Tarihi olmayan ulus olur muydu? Resmi dili ulusal dilden kopuk çağdaş devlet olur muydu? Lozan Antlaşması 24 Ağustos 1928 gününe değin sürecek gümrük sınırlamalarıyla ekonomi üzerine bir çeşit ipotek koymuş, ulusal ve devletçi yöntemleri uygulamayı zorlaştırmıştı. Sanayinin payı 1929’da tüm ekonomi içinde 1923 düzeyinden aşağıya düşmüştü. Ancak 1925’te 1 milyon ton dolayında olan buğday üretimi 1929’da 2.7 milyon tona çıkmıştı. Aşarın kaldırılması bu alanda olumlu bir etki yapmıştı. Buna karşılık ülke içinde huzursuzluk vardı. Bir yandan devrimlerin çeşitli gerici, tutucu çevrelerde yarattığı tepkiler, bir yandan gelir dağılımında büyüyen adaletsizlik, bir yandan dünya ekonomik bunalımının baskıları Türkiye’yi bir yol ağzına getirmişti. Yeni parti ile ilgili haberlere gazetemiz en geniş biçimde yer vermiştir; haberler, karikatürler, görüşler birbiri arkasından yayımlanmıştı. Yol ayrımları ve Serbest Fırka denemesi... Altı yıllık Cumhuriyet devletinde bir devleti devlet, bir ulusu ulus yapan en temel kurumlar bile yoktu. Ulusal tarihi yazılmamış, ulusal Merkez Bankası kurulmamış, ulusal dili Arapça ve Farsça uydurması ve adına Osmanlıca denen bir garip lisanın egemenliği altında ezilmiş bir Türkiye söz konusuydu... 1929 dünya ekonomik bunalımı Batısıyla Doğusuyla dünyayı kasıp kavururken Türkiye, toplumda için için kaynayan muhalefetle 1930’lara hazırlanıyordu. Atatürk, bu kez yeni bir denemeye girişti. Yeni partinin başına, Atatürk tarafından, o zaman Paris Büyükelçimiz olan Fethi Okyar getirildi. Partinin kurulacağı, Cumhuriyet’te haftalarca önceden haber olarak verilmişti; birinci sayfada Atatürk ile Fethi Okyar’ın yan yana resimleri yayımlanmıştı; bu durum, doğacak demokrasinin bir tür danışıklı dövüş olacağı dedikodularının yayılmasına yol açmıştı. İsmet İnönü de, Fethi Okyar da Atatürk’ün en güvendiği kimselerdi. Biri Halk Fırkası’nın başı idi, öbürü Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın başı olacaktı. Ancak, uygulama öyle olmadı. Yeni partinin milletvekili adayları “Halk Partisi’nin icraatına” kıyasıya saldırıyordu. Saldırılar biraz da Atatürk’ün devrimlerine karşı idi. İşler tam bir anlaşmazlığa, tam bir çatışmaya, tam bir kilitlenmeye gidince ne olacaktı? Yeni partiye giren şair Abdülhak Hâmit, Fethi Bey’i destekliyordu. Ona göre çatış ma, kilitlenme olmazdı. Üstadın 13 Ağustos 1930 tarihli sayımızda yayımlanan görüşü şu idi: “Madem ki iki partinin de başında Atatürk var, anlaşmazlık çıkmaz.” Yeni parti ile ilgili haberlere gazetemiz en geniş biçimde yer vermiştir; haberler, karikatürler, görüşler birbiri arkasından yayımlanmıştır. 12 Ağustos 1930 Salı tarihli sayımızda, yeni parti hakkında Atatürk şöyle demiştir: “Serbest tartışma, benim, gençliğimden beri âşık ve taraftar olduğum bir sistemdir.” Gazetemiz yeni partiyi olumlu karşılamıştır. Yunus Nadi partinin kurulmasın Kubilay Anıtı Cumhuriyet’in girişimi ile yapıldı şehidi, bir Cumhuriyet fedaisidir. Kubilây, genç Cumhuriyet Türkiyesi’nin bir timsali olarak cehil ve taassup tarafından boğazlanmıştır. Onun içindir ki, onun temiz ve masum kanının aktığı yerde namına dikilecek âbide, sade bir genç şehidin âbidesi olacak değildir. O âbide, Cumhuriyet ve inkılâp uğrunda can vermeğe hazır Cumhuriyetçi ve inkilapçı neslin âbidesi olacaktır. O âbide mefkure için gözünü kırpmadan ölmeği bilen mefkureci gençliğin abidesi olacaktır. Gelecek nesillerin, karşısında iftihar duyacağı bu abidenin dikilmesine, ön ayak olmağı, ismi üstünde bir Cumhuriyet müessesesi olan gazetemiz, bir vazife bilmekte, Kubilây’ı pervasız ölüme koşturan büenç Nadir Nadi, Viyana’dan bu konuya de yük vazifenin bir cüz’i addetmektedir.” İnşaat tamamlanmış ve anıtın açılış günü gelmişğinen ve tepkilerini yansıtan mektubunu bati. Yunus Nadi 26 Aralık 1934 günlü başyazısını bu basına yolladı. 11 Mart 1931 günlü Cumhuriyet’in başyazısı şöy konuya ayırmış ve şunları yazmıştı: “Menemen’de olup biten bir yanı ne kadar kanlı, leydi: “Ankara, 10 mart (Başmuharririmizden) çirkinse öte yanı o kadar değerli ve parlak iş üzerinden koca dört yıl geçViyana’da tahsilde bulumiş: Kubilây’ın yüksek nan oğlum Nadir’den heTürk devrim ülküsü uğmen bir ay kadar evvel alruna kendi varlığını her dığım bir mektupta bu mesetürlü övmelere değer bir le, yeni Menemen’de Cumcömertlikle kurban vermiş huriyet kurbanı Kubilay naolması işi. Burası işin demına bir âbide yükseltilmeğerli ve parlak yanıdır. Busi lüzumu Türk gençliğine nun öte yanında kara yüyakışacak ateşli bir lisanla zü sırtlan suratı gibi sıyazılıyordu. rıtan gerilik ifritinin orÖyle bir teşebbüsü millete talığa kuduz salyası akıarzetmeden bu hususta biztan sümüklü duruşu var. den evvel alınmış herhanİş bize daha dün olmuş gi bir karar olup olmadığıgibi geliyor. nı anlamak lâzımdı. Ondan Şundan ötürü ki yürekbaşka faaliyet halinde bu Gazetemizin girişimiyle gerçekleştirilen Kubilay lunan örfi idare ile Divanı Anıtı’nın açılışını yansıtan sayımız. (27 Ocak 1934) lerimiz bütün sevgileriyle babayiğit Kubilây’ın anHarbin vazifelerini bitirmegısına (hatırasına) takılılerine intizar etmek de muvafık olabilirdi. Artık sırası geldiğinden şimdi mese dır. Onu bir adım bile bıraktığımız yoktur ki gül yüzü gözlerimizin önünden kaçarak geçmişin karanleyi mevzuu bahsetmeğe müsaraat ediyorum. Mektuba oğlumdan geldiği için değil, belki onu lıklarına karışabilmiş olsun. Aradan dört yıl geçtikten sonra Kubilây adını buNadir’in de mensup olduğu bugünkü Türk gençliğinin sadık ve canlı bir ifadesi telâkki ettiğim için gün bütün gelecek Türklerin gözleri önünde de durmadan canlandırıp götürmek için Menemen’de yükkıymet veriyorum.” Cumhuriyet’in girişimi büyük ilgi toplamıştı. Cum seltilen abideyi açıyoruz. Açma işini Cumhuriyet huriyet bu konudaki haberi de sütunlarına şöyle ak Halk Fırkası Genel Yazganı Recep Peker yapacaktır. Cumhuriyet Gazetesi biraz da kendi önayaklıtarmıştı : “Dört haydudun vahşiyane bir surette öldürdükleri ğıyle yürüyen bu güzel ulusal yapışın en sonunda Kubilây Bey âlelâde bir cinayete kurban gitmiş de böyle düşünceden gerçekliğe çıkarılmış olmasınğildir. Bir halk çocuğu, bir genç muallim, bir cesur dan pek çok kıvanç ve övünç duyduğunu burada sezabit olan Kubilây, namı tarihe geçecek bir inkılâp vinerek yazıyor....” u Serbest Fıkra’nın kapatılmasından beş gün sonra patlak veren Menemen olayları derin etkiler yaratmıştı. O sıralar Viyana’da öğrenimini sürdüren Nadir Nadi’nin babasına yazdığı mektupta Kubilay’ın anısına bir anıt dikilmesinden bahsetmesi üzerine Yunus Nadi konuyu başyazısında dile getirir. Anıt Cumhuriyet gazetesinin girişimleri ile tamamlanır ve 26 ocak 1934 tarihinde açılışı yapılır. G C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle