Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ömer Adıgüzel’le ‘Eğitimde Yaratıcı Drama’ üzerine ‘Türkiye’de yaratıcı dramayla ilgili yaklaşımlar gelişiyor’ Ömer Adıgüzel’in Eğitimde Yaratıcı Drama adlı kitabı, eğitim sistemine yeni bir yaklaşım getirmeyi hedefliyor. Bu amaçla eğitimdeki merkeziyetçilik, yaşantılar yoluyla yeniden düzenlenerek drama oyunları eşliğinde yapılandırılmaya çalışılıyor. Eğitimde Yaratıcı Drama, birçok eleştirmen ve yabancı kaynakların da süzgeçlenerek on yıla yakın bilimsel bir araştırmanın sonunda okurla buluştu. Ömer Adıgüzel’le kitabı üzerine söyleştik. ? Cihat YALÇINKAYA ğitimde Yaratıcı Drama adlı kitabı neden yazmaya gereksinim duydunuz? Kitabın oluşum süreci nasıl başladı? Yüksek lisans çalışmamı bitirdiğim 1993’te bu kitabın yazılması düşüncesi de başlamıştı. Türkiye’de eğitimde yaratıcı drama sürecine 1990’da, yani akademik yaşamım ile birlikte başladım ve o başlangıçtan beri de hocalarım olan Prof. Dr. İnci San ve Tamer Levent’in ilk açtığı yüksek lisans derslerine katılan kuşaktan biri olarak bu sürecin hep içinde oldum. Hem akademik çalışmalarımda hem de gerçek yaşamın içinde yaratıcı dramanın bir yöntem olarak uygulanması ve yaygınlaşması konusunda uygulamaya dönük deneme çalışmaları yaptım. Bir yandan bu işin uluslararası boyuttaki öncülerini tanımaya çalıştım. Yer yer bu atölyelere katılarak onlarla çalıştım. Daha sonra lisansüstü çalışmalarım boyunca daha sonraları üniversiteye dönüşen Berlin Güzel Sanatlar Fakültesi Oyun ve Tiyatro Pedagojisi Enstitüsü’nde Prof. Dr. Hans Wolfgang Nickel ve diğer hocaların çalışmalarına katıldım. Tüm bu yaşantılar kitap yazma sürecinin aslında 1993 itibarıyla başladığını gösteriyor. Her zaman elimde genel bir taslak vardı. Ancak 2003 yılında sonra Çağdaş Drama Derneği’nin başkanı olmamla beraber, akademik yoğunluğum daha da arttı. Bu nedenle yazmaya fazla odaklanamadım. Yazma süreci içerisinde kitabın üzerinde üç dört kez köklü değişiklikler yaptım. Niçin bu kitabı yazdım? Birincisi tüm bu deneyimleri aktarmak için elbette. İkincisi ise Türkiye’de alanın kuramsal, kavramsal, teknik ve tarih kısmını ele alan, değerlendiren ve bu konudaki temel bilgileri içeren başka bir yayının olmaması… Başka bir açıdan bakıldığında bu kitabı yazmak bir zorunluluktu benim için… Türkiye adına yaratıcı drama alanına ilişkin terminolojinin oluşması ve doğru yerleşmesini istiyordum. Bu istek hem üniversitede yürüttüğümüz akade Ömer Adıgüzel (solda) ve Cihat Yalçınkaya söyleşide... E mik programın etkisinden hem de dernekte gerçekleştirilen eğitim programının etkilerinden kaynaklanıyor. Özetle bu kitabı yazmak benim için önemli bir sorumluluktu. “KİTABIN EN GÜZEL BÖLÜMLERİNDEN BİRİ ÖNSÖZ” Kitapta Dorothy Heathcote’un önsöz yazmış olması çok dikkat çekici. Size yönelik çok güzel sözler var… Bu nasıl oldu? Önsözü yazmayı kendi mi talep etti yoksa siz mi teklif ettiniz? Dorothy Heathcote Türkiye’ye geldiğinde üç günlük atölye boyunca onu izledik, değerlendirdik, okuduk. Çalışmanın aralarından birinde yazdığım kitaba önsöz yazıp yazamayacağını sormuştum. Bana ne hakkında olduğunu sormuş ve içindekiler kısmını kendisine göndermemi istemişti. Çok kısa bir süre sonra göndermiştim istediğini. Bundan önce ilk geldiğinde kendisiyle bir söyleşi yapmıştım. Söyleşinin ardından bana bir mektup yazmıştı. Kendisini çok iyi tanıdığımı, çok okuduğumu ve sorduğum soruların neredeyse bu güne kadar hiç sorulmamış çok ince noktalar olduğunu yazmıştı mektubunda. Bu konuda çok derin ve detaylı düşündüğüme dair tepkiler vermişti bana. Dolayısıyla o röportajın da etkisiyle ona önsöz yazıp yazamayacağını sormuştum. Ben çok olumlu olacağını sanmıyordum, bu yoğunlukta yazıp yazamayacağından emin değildim. Ama o kısa bir süre sonra istediğimi yazmıştı. Önsözün onun tarafından yazılması çok büyük anlamlar taşıyor benim için. Özellikle uygulama kitapları hakkında söylediği sözler çok önemliydi ve benim kitabıma biçim vermede de bu düşüncesi çok etkili olmuştu. Kitabın en güzel bölümlerinden birinin bu önsöz olduğunu düşünüyorum. Kitabın asıl yazarlarının İnci San ve Tamer Levent olduğunu yazmışsınız. Bunu ustalara saygı anlamında mı söylediniz? Bu kitabın asıl yazarı sevgili hocam İnci San’dır. Bu kitabın gerçekten diğer asıl yazarı da dolaylı yollardan Tamer Levent’tir. Bu kitabın imgesel olarak başka yazarları da var. Bu konuda rahat lıkla şunu söylüyorum Türkiye’de dramayı nitelikli olarak, akademik olarak var etmeye çalışan, kuram ve uygulama ile emek veren pek çok kişi bu kitabın örtük yazarlarıdır diyebilirim. Bunu neden bu kadar rahatlıkla söylüyorum? Bu kitabın her satırını, her tümcesini yazarken bildiklerimi, öğrendiklerimi, birikimlerimi aktardım. Ancak hiçbir kitap tek başına yazılmıyor. İnci San Hocamı çok anıyorum çünkü beni yetiştiren hocamdır. Akademik çalışmalarım boyunca kendisinin biçimlendirmesi ve yönlendirmesi ile bu kitabın bir tür ruhunu oluşturmamın yollarını açtı. Yani bu kitabın kapağına çok rahatlıkla İnci San yazabilirim. Kendisi de teklif ederse çok tereddütsüz kabul ederim. Hak etmiştir. Bunun dışında ahde vefa benim için çok önemlidir. Dramada bir grup insan gerçekten istikrarlı bir şekilde, hiçbir beklentiye dayalı olmadan Türkiye’de yaratıcı dramanın gelişmesi için çok emek ve zaman harcadılar. “TEMEL KAVRAMLARI YARATICI DRAMAYLA İLİŞKİLENDİRDİM” Kitapta önemli bir yoğunlukta bilgi birikimi var. Bazı yerlerde kavramsal bilgiler ansiklopedik bir biçimde açıklanmış. Bazı yerlerde saptamalar yaptığınızı görüyoruz. Örneğin dramanın tanımı, aşamaları, boyutları gibi noktalarda Türkiye’de eşine az rastlanır vurgulamalar yapmışsınız. Bu size özgü bir drama yaklaşımının olduğunu, oluştuğunu mu gösteriyor? Böyle bir anlam çıkarabilir miyiz? Kendime özgü bir yaklaşımım olup olmadığını sanıyorum bizden sonra gelen arkadaşların anlatması, açıklaması daha doğru olur. Kitapta temel kavramlar üzerinde çok durdum. Yeniden yeniden yazdım. Diyelim ki bir dram ya da dramatik kavramını yaklaşık on kişiye göndermelerde bulunarak tanımlarını yaptım ama bunun bir süre sonra işlevsiz ve yararsız olacağını gördüm. Dolayısıyla bunların arasından çıkarılacak bir karma ya da bir sentez ile oluşturulacak temel tanıma hep gitmeye çalıştım. Bu nedenle hem genel, diyelim ki drama, dramatik tanımlarını verdim alıntılarla hem de 12 bunlardan yola çıkarak özgün bir tanıma ulaşmaya çalıştım. Bu empati kavramında da böyle oldu, iletişim kavramında da. Temel kavramları özellikle de salt kuru bir bilgi yerine yaratıcı drama ile ilişkilendirerek vermeye özen gösterdim. Çünkü her bir terminolojinin yaratıcı drama ile ilişkisi kurulamıyorsa anlamsız kalıyordu. Neden animasyonu açıklıyoruz, niye ritüeli aktarıyoruz? Örneğin ritüel hem teknik olarak karşımıza çıkıyor yaratıcı dramada hem de kökeni itibarıyla baktığımızda kaynak olarak çıkıyor. O zaman ritüel önemli bir kavramdı alan açısından. Ritüel sanatların, inançların hemen hemen hepsinde var. O zaman yaratıcı drama ile ilişkisini nasıl kurmak gerekiyordu. Bir liderin ya da lider adayının bu süreci çok iyi yordaması gerek. Dolayısıyla bu kavramların hemen hemen hepsini ilişki kurarak vermeye çalıştım. Özgün tanımlar da bir sentezden ortaya çıktı. Ama onun dışında dramanın Türkiye koşullarına göre tanımı gerekiyordu. Türkiye’de geçmişte yaptığım iki araştırmada; yaratıcı dramanın Türkiye’de yapılmış bütün tanımlarını toplamıştım. İki yüze yakın tanım oluşmuştu elimde. Bir tür betimleme özelliği taşıyordu. Bu tanımların neredeyse yüzde doksan beşi çok öznel, duygusal içeriklere sahipti. “Yaşamı renkli kıla yegâne şey”, “ayaklarımı yerden kesen bir şey”, “bir gün drama ile tanıştım ve tüm hayatım değişti”, “drama yaşamı var eden bir olgu” gibi. Bu tanımlar Türkiye’de yaratıcı dramanın bilimsel, akademik hayatta gelişimine aynı zamanda haksızlık eden tanımlardı. Bu kadar öznel verilerle, duygusal bakışla dramanın tanımlanması bu alanın akademik olarak gelişmesini de bir anlamda engelleyecek bir durumu oluşturuyordu. Kitabınızda dramanın öncülerinden bazılarına da yer vermişsiniz. Kaynaklara kolay ulaşabildiniz mi? Çünkü öncülerle ilgili Türkiye’de çok büyük araştırmalar yok… Evet hemen hemen hiç yok diyebiliriz. Dorothy Heathcote ile ilgili yapılan bir iki tez var ama o tezlerde yaklaşımlarından sadece birine odaklanıyor. Hatta odaklanmasına rağmen çalışmaların çoğundan tam bir bilgiye de ulaşılamıyor. Öncülerin yaratıcı drama alanı açısından yeterince tanımlamadan dramayı tanımlamak işi, aslında bir o kadar da kirlenmeye götürdü bizi. Kaldı ki biz Harriyet Finlay Johnson’u sadece bir iki cümle ile tanımlayabiliyorduk. Peter Slade ne demeye çalışmış çocuklarla yapılan drama kitabında veya drama yoluyla gelişim kitabında Brian Way temel öğeler olarak nelerden söz ediyor? Biz çoğunlukla oyunlar oynatmışız, canlandırmalar yapmışız. Bu süreçte dramanın neliğinin tanımlamasını temel anlamda yapmaya çalışırken onun çok ciddi bir biçimde evrimleşme süreci de geçirmiş olduğunu görüyoruz. Klasik olarak metin odaklı canlandırmadan çıkıp dramatizasyondan uzaklaşıp katılımcı lider yaklaşımına, farklı doğaçlama tekniklerinin ortaya çıkardığı yaklaşımlara, yer yer doğaçlamanın azaldığı yazma, tartışma etkinliklerinin daha fazla olduğu yaklaşımlara, süreçsel drama gibi Rolling Roll gibi yaklaşımlara, John Sommers’ın yaptığı uygulamalı drama anlayışına ya da etkileşimli drama anlayışına doğru giden ekoller ortaya çıkmış. Şimdi Türkiye’de de böyle yaklaşımlar gelişiyor. Öncülerle ilgili bilgileri bilmeden nesnel bilgiye ulaşmak kolay değildir ve bu konuda da çok eksik bilgi söz konusudur. ? Eğitimde Yaratıcı Drama/ Ömer Adıgüzel/ Natürel Kitap/ 590 s. NİSAN 2012 ? SAYFA 45 ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1156 SAYF