Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hasan Çerçioğlu’nun ilk romanı Kürecik’te Güneş Geç Doğar, 19651980 arasında Kürecik’te yaşananları anlatıyor. Yazar, Kürecik’in feodalizmi, yoksulluğu, haşhaşı yasaklatan ve pek çok köylünün kanser olmasına neden olan radar üssünü kuran ABD’ye karşı duruşunun hikâyesini aktarıyor. Hasan Çerçioğlu’ndan bir roman Kürecik’te Güneş Geç Doğar hendis diplomasını aldı, Ankara Belediyesi’nde çalıştı ve emekli oldu. Çerçioğlu, yaşadığı olayların canlı tanığı olarak kaleme almış ve roman türünde kitaplaştırmış olduğu Kürecik’te Güneş Geç Doğar adlı yapıtını, aslında 19601980 dönemini kapsayan bir belgesel özelliğinde okuyucuya sunmuş bulunmaktadır. Kürecik’te Güneş Geç Doğar romanının başkahramanı Murat, Halis Ağa’nın çobanı olan Samet’in oğludur. Dürüst ve gerçek bir devrimcidir. Lisede okurken, Nazlı adlı bir kız öğrenci ile tanışır ve âşık olur. Nazlı da kendisine âşık olur. Murat, başarılı bir öğrencidir. Nazlı’nın ders çalışmalarına yardım eder. Murat’ın amacı, üniversiteyi bitirip hâkim ya da savcı olmaktır. Nazlı’nın amacı da öğretmen olmaktır... Ama Nazlı’nın babası Ziya, eski bir toprak ağası olmasına karşın, sorumsuzluğu ve serkeşliği nedeniyle yoksullaşmış; önce kendisinin yanında çalışan, sonra uyuşturucu kaçakçılığından tutun da her türlü pis işlere bulaşarak zenginleşen Halis Ağa’dan borç almak suretiyle bataklığa gömülmüştür. Halis Ağa’nın akli dengesi yerinde olmayan oğlu İsmail, Nazlı’ya askıntı olur. Nazlı’nın adı kötüye çıkınca, Nazlı okuldan alınır. Nazlı’nın okuma azmi kırılmaz. Ama Halis Ağa, Nazlı’yı, oğlu İsmail’e almak ister. Borç batağında debelenen Ziya ise, Nazlı’yı verirse, borçtan kurtulmayı ve de üstüne başlık parası alarak yaşamayı düşünür. Söz kesilir. Dengesiz İsmail, Nazlı ile birleşmek ister. Buna izin vermeyen Nazlı’yı tokatlar. Kına gecesinde de Nazlı’ya saldıran İsmail, Nazlı tarafından bıçaklanır. Silahını çeken İsmail’i engellemek isteyen Halis Ağa oğlunun kurşunu ile ölür. İsmail, 24 yıl hapis cezası alır. Nazlı da bıçaklamaktan dolayı 6 ay yatar, çıkar. Murat’a olan aşkıyla hayata sarılır, dışardan sınavlara girerek lise ve üniversiteden diploma alır ve öğretmen olur... Murat da aynı kararlılıkla çalışır. Ancak köylünün geçim kaynağı olan haşhaş ekimini yasaklatan Amerika’yı protesto eder, “Defol Amerika” başlıklı bir bildiri hazırlayıp 18 Temmuz 1968 tarihinde “Kürecik Devrimci Köy Muhtarı” adına imza ettirip dağıttığı ve de görkemli bir köy eğlencesinde Âşık Mahzuni Şerif’in “Amerika katil, katil!.. Yuh yuh soyanlara!..” plakları ile Âşık İhsani’nin “Sömürgeni toprağımdan sürene dek yazacağım” plağını çaldırıp dinlettiği için komünistlik propaganda ? Lütfi KALELİ Mayıs 1960 devrimiyle oluşan 1961 Anayasası sayesinde sosyalist hareket, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasıyla siyasi yaşamda resmen yer aldı. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kurulmasıyla ilk kez memurlar örgütlendi, haklarını arar oldu. Devrimci gençler, DEVGENÇ örgütünü kurarak öğrenci haklarını savunmanın yanı sıra sosyalizmin tanıtılmasına da katkı sağladı. Ancak halkın bilinçlenmesini ve haklarını aramasını içlerine sindiremeyen sömürgeci emperyalistlerin güdümündeki çıkarcı siyasiler, toprak ağaları, aşiret reisleri ve tarikat şeyhleri devreye girerek karşıt örgütler kurdular, sol örgütlerin içine ajanlar soktular, “parçalaböl” yöntemiyle sol hareketi etkisizleştirip kendi egemenliklerini sürdürdüler. İşte o günleri yaşayan Hasan Çerçioğlu, sosyalist örgütlenmenin içinde yer aldı. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi oldu. Okudu, mü 27 sı yapmaktan dolayı suçlanır. Eğlenceyi basan jandarma, bildiriye imza atan köy muhtarlarını da, eğlencede saz çalıp türkü söyleyen halk ozanlarını da tutuklar, sorgularlar. Bununla da yetinmezler, tüm Küreciklileri işkenceden geçirirler ve Murat’ın babası Samet bu işkence sonrası ölür, kardeşi Ali de sakat kalır... Sonra Kaşyapan adlı biri gelir Kürecik’e. Deniz Gezmiş gibi ünlenmek isteyen bu kişi, bir ajan gibi çalışır. Küreciklilerin sevdiği Atatürk’ü darbecilikle suçlar, gerçek anlamda çalışan devrimcilere zarar vermeye başlar. Bir toplantıda Murat, bu ajanın foyasını meydana çıkarır. Ama o, gerçek devrimci olan Kâhta Köyü Muhtarı’nı pusu kurarak öldürür ve Kürecik’i terk eder, izini kaybettirir... Jandarma yine Küreciklileri sorgular, katili bulmaya çalışır. Murat da alınır, sorgulanır. ama ne sorgulanma... Haftalarca işkenceden geçirilir, kemikleri kırılır; bilinci yerinde değilken bir ifade imzalatırlar, mahkemeye sevk edilir. Murat, her ne denli katil olmadığını söylese de, işkence altında alınan ifadenin doğrultusunda cezaevine konulur. Aylar sonra gerçek ortaya çıkar ve serbest kalır... Özgürlüğüne kavuşan Murat, kaldığı yerden derslerine çalışır ve okulu birincilikle bitirince, üniversitede öğretim üyeliğine alınır. Bundan sonraki hedefi profesör olmaktır... Romanın sonu olan 27’nci bölümünde Nazlı, iradeli tavrıyla başarıdan başarıya koşuyor, mastırını yapıyor, doktorasını veriyor, Fen ve Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi oluyor. Murat da hukuk alanında profesör oluyor... ? Kürecik’te Güneş Geç Doğar/ Hasan Çerçioğlu/ Berfin Yayınları/ 582 s. Mus me gör ve v me ğun yet Cum özü ? Orhan Tüleylioğlu’ndan bir araştırma daha rak at Günl arada periyo kenar cı 18 retme “Tok Namlunun Ucundaki Mahalle Orhan Tüleylioğlu yıllardır büyük bir çalışmanın içinde, yakın geçmişte ülkemizde yapılan kıyımların tarihini yazıyor. Acılarımızın kaydını tutuyor. Unutulmasın, yinelenmesin diye. Bu kapsamdaki yedinci kitabı Namlunun Ucundaki Mahalle, Gazi Mahallesi kıyımını başat yönleri ve dava belgeleriyle açıklıyor. ? Günay GÜNER ömürgeciler ellerini hiçbir zaman Türkiye’den çekmedi. Tarihindeki yüzlerce kanıtın gösterdiği gibi Türkiye kadar yayılmacılığın hedefinde olmuş, kıyımlara uğratılmış, acılar içine düşürülmüş çok az ülke vardır. Namlunun Ucundaki Mahalle de o acılardan birini; Gazi Mahallesi’nde yaşananları anlatıyor. O gece beyaz bir otomobille gelenler, bu araçla İsmetpaşa Caddesi’nin başladığı tepeden aşağı inerken içinden doğrulttukları silahlarla dört kahvehaneyi taradı. Bir kişi yaşamını yitirdi. Katilleri taşıyan otomobil hiç acele etmeksizin biraz ötede çatallaşan yol ayrımından sağa saparak gözden kayboldu. Yapılan saldırıyı ve polisin kayıtsızlığını protesto etmek isteyen mahalleli karakola yürüdü. Polis ekipleri de bunu bekliyormuşçasına kendilerine taş atanlara mermi ile karşılık verdi. Olayda tarayarak, nişan alarak 23 kişi öldürüldü. Yüzlercesi yaralandı. Devleti yönetenlerin tavrı her olayda olduğu gibi en hafif deyimle içler acısıdır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olaylı gecenin sabahında Pakistan’a gider. Cumhurbaşkanının gittiği dakikalarda açıklama yapan Başbakan Tansu Çiller “Alevi vatandaşlarımıza yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum” diyerek ilk anda Alevileri hedefleyen bir saldırı olduğunu kabul ederse de hemen ardından gelen açıklamalarında SAYFA 40 ? 12 NİSAN 2012 S saldıranlardan çok göstericileri, bir anlamda öldürülenleri eleştirmeye başlar. Kendisini ‘korkusuz bakan’ diye adlandıran İçişleri Bakanı Nahit Menteşe hemen her açıklamasında polisi savunur, polisin sağduyulu davrandığını savlar. Gazi Mahallesi halkının önemli bir bölümü daha iki yıl önce yapılan Sivas kıyımının sonrasında can güvenliği kaygısıyla İstanbul’a, Gazi Mahallesi’nde yaşayan yakınlarının yanına göçen, onların desteğini alan Sivaslı Aleviler oluşturur. Sivas kıyımıyla Sivas’taki Alevi nüfusta somutlaşan, bu kitleyle özdeşleşen ilerici, sol oylar dağıtılmak, bu yolla Meclis’e yansıyan güç engellenmek istenmiştir. Ancak Sivas kıyımının bu amaca ulaşmaya yetmediğini, göçün İstanbul’a Gazi’ye olduğunu gözleyen faşist odaklar bu kez Gazi Mahallesi’nde bir araya gelen gücü dağıtmayı amaçladılar. Türkiye’de ne zaman hak istense, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik sesi yükseltilse, bu ses Meclis’e biraz olsun yansıyacak olsa söz konusu odakça düzenlenen kıyımlarla, giderek darbelerle bastırılmıştır, ezilmiştir. Kurulan komando kampları, 16 Mart, Ankara Bahçelievler, Maraş, Çorum, Taksim, Sivas, Gazi kıyımları, Atatürkçü aydınların öldürülmeleri, Silivri tutuklamaları, açıklanamaOrhan Tüleylioğlu yan ölümler... Dünya görüşü, yaşam algısı, bilinç düzeyi nedeniyle Türkiye’deki sol kesim hiçbir zaman öç alma duygusu içine girmemiş, sürekli savunma durumunda olmuştur. Neyi savunmak? Çocuğunun, ailesinin, mahallelisinin, köylüsünün öz canını savunmak için çırpınmıştır. Açıktır ki onları ne polis, ne ordu korumuştur. Kapı komşuları bir anda kanlı bıçaklı düşman kesilmiştir. Giderek kendilerini savunma çabaları suç sayılmıştır. Yargılamalara konu edilmiştir. Şu anlama geliyor yaşananlar: Ey toplumcular, solcular, Aleviler size saldırılacak, öldürüleceksiniz ama direnmeyeceksiniz! Kurbanlık gibi kendinizi teslim edeceksiniz! Gerçek bu değin acı, çarpıcı, çirkin, kabadır. Bu kıyımların içinde “milliyetçi” geçinen ABD’den maaşlı tetikçiler hemen tümüyle yer aldı. Günümüzde yayılmacılık (emperyalizm) karşıtı bilincin yerinde olarak yükselmesi nedeniyle eli kanlı ABD “milliyetçi”lerinin yaptıkları unutulmuş görünüyor. (Bazı sol siyasa kesimlerinin bu kıyıcı geçmişin temsilcileriyle birlikte olmaktan çekinmemeleri ise ayrı bir çelişkidir). Yapıtta ortaya konduğu gibi mahkemelerin Trabzon ile yüksek mahkemeler arasında yıllara yayılan gidip gelme oyunlarına dönüştürülmesiyle dava süreci tasarlanmış biçimde oyalanmış, sonunda tüm hak arayışları boşa çıkarılmıştır. Kıyılan canların yakınlarına yollarda, Trabzon’da, mahkemelerde yapılan saldırılar, saldırılar, saldırılar bitmek bilmemiştir. Şu gerçek iyice anlaşılmalıdır: Bu kıyımların uzun erimde hazırlayıcısı yayılmacı güçler ise uygulamaya her an hazır olan ve uygulayanlar da tümüyle yerli yanı başımızda yaşayan kişilerdir. Namlunun Ucundaki Mahalle’de diziyi oluşturan önceki yapıtlarla birlikte Türk ulusunun en yakıcı sorunu, varlık sorunu çözümleniyor. Çalışkan ve yürekli yazar Orhan Tüleylioğlu’na, söz konusu yaşamsal kitapları yayımlayan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı emekçilerine çok teşekkür ederim. Yürekten kutlarım. ? Namlunun Ucundaki Mahalle/Orhan Tüleylioğlu/ um:ag Vakfı Yayınları/ 366 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1156 Erdal gittim Ağızg şansım likte y saat ç uzatıy Rüzgâ sonra şey yo sardım Pek larda; ideal şesind olan a mama bir an okul, Anad Yol CUMH