Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ayşe Sarısayın’la ‘Erdal Öz’ biyografisi üzerine ‘Erdal Abi’ desem, böyle tanımlasam onu? Türkiye’de kitap yayıncılığının köşe taşlarındandır Erdal Öz. Otuz yıla yaklaşan yayıncılık alanında kurucusu olduğu Can Yayınları gerek Türk edebiyatında gerekse de dünya edebiyatında önemli kitapları okurla buluşturdu. Aynı zamanda iyi bir romancı ve öykücü de olan Erdal Öz’ü bundan üç yıl önce bu zamanlar kaybettik. Öz’ün ölümünün ardından Ayşe Sarısayın, onun biyografisini yazmaya koyuldu ve iki sene gibi bir zaman diliminde üzerinde çalıştığı Erdal Öz biyografisini bitirdi. Yazım süreci bitince de biyografiden ziyade bir Erdal Öz Kitabı ortaya çıktığını imledi Sarısayın. ‘Erdal ÖzUnutulmaz Bir Atlı’ adını verdiği kitabı Sarısayın, Erdal Öz’ün uzun yıllar tuttuğu günlüklerinden, yakın akraba ve dostlarında dinledikleri, onların anılarından harmanlayarak oluşturdu. Sarısayın’la hazırladığı Erdal Öz Kitabı üzerine söyleştik. Ë Erdem ÖZTOP yşe Hanım, ilk olarak bu kitabın yazım sürecinin öncesini konuşalım. Nasıl doğdu Erdal Öz’ün biyografisini yazma projesi? Kitabın son bölümünde de anlatmıştım, öneri Can Yayınları’ndan geldi. 2006 sonbaharında Can Yayınları, Erdal Öz’ün ölümünden sonra tüm yazarlarını bir araya getirdiği bir tekne gezisi düzenlemişti. O akşam, Samiye Öz’le ilk kez görüştük bu konuyu. Bir an için duraksadım gerçi, ama uzun sürmedi, sevinerek kabul ettim. Toparlamaya çalıştığım bir öykü dosyası vardı elimde, Erdal Öz’ün arşivindeki belgeleri 2007 Şubat ayında devralabildim, yaklaşık iki yıl içinde de tamamladım. Bu türde ilk çalışmanız sanıyorum? Yanılmıyorsam 2001 yılında babanız Behçet Necatigil’i anlatan anıları yazmıştınız… Evet, “Çok Şey Yarım Hâlâ”. Babamın hayatına ilişkin, şiirleri, yazıları, hakkında yazılanlar ve anılarla desteklenen bir çalışmaydı. Erdal Öz kitabını üstlenmemdeki en önemli etken de bu kitap oldu. Erdal Öz, “Çok Şey Yarım Hâlâ”yı çok sevdiğini sıkça dile getirirdi, Samiye Öz’ün de aynı yöndeki ifadesi yüreklendirdi beni. Bizde pek biyografi yazımı yaygın değildir! Biyografi yazımının tekniği konusunda nasıl bir yol izlediniz? İlgimi çeken kişilere ait biyografileri, önceden de okurdum fırsat buldukça. Bu çalışmayı üstlendikten sonra da çok sayıda biyografi okudum, ama belirli bir teknik konusunda karar verdiğimi söylemek, abartılı olur. Yazmaya başladıktan sonra, kendiliğinden geliştiğini söyleyebilirim ancak. Bilinir ki yurtdışında biyografi yazım tekniğinde, yazar, biyografisini yazacağı kişinin oldukça yakınındadır. Onun hayatına an be an müdahil olur… Sizin tekniğinizde bu türden yaklaşımlar oldu mu? Bu çalışma için böyle bir olanak SAYFA 4 A yoktu, onu kaybettikten sonra verilen bir karardı çünkü. Küçük paylaşımlarımızdan edindiğim gözlemler dışında, kitaplarından, söyleşilerinden, mektuplarından, en çok da günlüklerinden yararlandım. Geçmişe ilişkin ayrıntılara ulaşmak açısından, yakın çevresinin anlattıkları ve hakkında yazılanlar da önemli ipuçları verdi kimi zaman. “ERDAL ÖZ KİTABI” İster istemez Erdal Öz biyografisinde de anılarınız yer alıyor; Erdal Öz Yolculuğu adını veriyorsunuz metinler arasında yer alan güncelerinize! Bu günlüğü tutma hali nasıl oldu? Bu soruların pek çoğunun yanıtı, kitapta da yer alıyor, ancak yinelemekte bir sakınca yok sanırım. “Erdal Öz Yol yeğliyorsunuz. Hal böyle olunca, sormakta sakınca görmüyorum: Bu kitabı anı türünden ayıran özellikler neler? Çünkü yer yer biyografi, yer yer de anılar hâkim metne!.. Biyografi sözcüğü, başından beri iddialı ve ürkütücü geliyordu, bu yüzden de “Erdal Öz kitabı” demeyi yeğledim. Somut belgelerin yanı sıra, hayatı bir şekilde onunla kesişenlerin anlattıklarından ya da yazdıklarından da yararlandım. Ancak anılar, her zaman gerçeği birebir yansıtıyor mu? Aynı olayı farklı kişilerden, farklı biçimlerde dinleyebiliyorsunuz. Belleğimiz kolayca yanıltabiliyor bizi. Erdal Öz de, “Anıları Yazmak” başlıklı bir yazısında aynı soruna değinmiş: Oysa bellekte kalan şey bana kalırsa değişir zamanla, hem de çok değişir. Bana verilen günlükler 13 Eylül 1956 tarihinde başlıyor, uzun kesintilerle 1998 Ağustos’a kadar devam ediyor. Tümünü bilgisayara geçirmiş, bazı sayfaların iki farklı biçimi var. Sonradan elden geçirdiği, küçük düzeltmeler, değişiklikler yaptığı anlaşılıyor. Ardında bırakmakta sakınca görmediklerini ayırarak, bir kısmını yok etti belki de. 1971 ve 1972 yıllarında tutuklu olduğu döneme ilişkin anılarının yer aldığı “Defterimde Kuş Sesleri”nde, cezaevi günlüklerinden alıntılar var, ancak ötekiler yayınlanmamıştı daha önce. Özellikle 50’li yıllarda tutulan günlükler, çok heyecanlandırdı beni. Altmışlı yaşlarının sonuna doğru tanıştığım bir insanın gençlik yıllarına dönmek, yeni birisiyle tanışmak gibi. Henüz yirmili yaşlarındayken culuğu” olarak adlandırdığım günlük, bilinçli bir şekilde tasarlanarak oluşmadı başlangıçta. Gerçekten de dosyaları eve getirdiğim akşam, tuhaf bir duyguya, hatta korkuya kapıldım. Üstlendiğim çalışmanın uçsuz bucaksız boyutu ilk kez o akşam ürküttü beni. Bu tedirginlikten kurtulmak, kendimi rahatlatmak amacıyla bir günlük tutmaya başladım. Ardından, görüştüğüm kişilere ilişkin gözlemlerimi, onların yorumlarını yazmaya başladım bu günlüğe. Bir süre sonra da, yazdıklarımı kitaba dahil edebileceğimi düşündüm ve belli bir noktadan sonra bu yönde sürdürdüm. Yazma sürecinde yaşadıklarım, duygularım, kendi iç hesaplaşmalarım, bendeki Erdal Öz ve kimi anılar, “Erdal Öz Yolculuğu”nda yer alıyor. Erdal Öz’ün hayatı ise ulaşabildiğim kadarıyla ana metinde. Bu günlük, teknik olarak da belli bir kolaylık sağladı bana. Erdal Öz biyografisi demekten çok, Erdal Öz Kitabı ifadesini kullanmayı Çünkü bellekte kalan şey, değişmiş, yeniden yorumlanmış bir yaşanmışlıktır. Bellekte kalan şey, öylesine değişir ki; zaman, o yaşanmışlıkların izleri üzerinde öylesine oynar ki, belleğin sahibi bile, o oynanmış izleri artık yaşanmış sayacaktır. (...) Bir olaya tanıklık etmiş üç dört kişiye, aradan zaman geçtikten sonra anlattırın o yaşanmış olayı, ortaya üç dört değişik anlatım çıkacaktır, üç dört değişik anı çıkacaktır, üç dört değişik tanıklık. Bu çalışmayı yaparken, benzer örneklere ben de tanık oldum, belki biraz da bu nedenle, anılara somut belgelerle oluşturmaya çalıştığım ana metinde değil de, “Erdal Öz Yolculuğu”nda yer vermeye çalıştım. Bu açıdan da “Erdal Öz kitabı” tanımlaması, daha denk düşüyor galiba… Her ne kadar kitaplarında kullansa da güncelerini Erdal Öz, bu kitapta da Samiye Öz’ün size verdiği ve bu zamana kadar hiç okumadığımız Erdal Öz günlükleriyle karşılaşıyoruz, değil mi? okuduğu kitaplarla ilgili yorumları, yaşadıklarına da edebiyat penceresinden bakması, ilişkilerini, aşklarını edebiyattan örneklerle irdelemesi, ağırlıklı olarak edebiyat ve dil üzerine kafa yorduğu bölümler çok ilginçti. Metin yazımında bu günlükler arasında yazar olarak aralara kimi zaman giriyorsunuz, metni yönlendirmek için. Ama daha çok günlükler, anlatılar, röportajlardan metne geçenler yer alıyor kitapta. Erdal Öz Yolculuğu günceniz hariç metne fazla müdahale etmeme sebebiniz neler? Olayları, koşullar elverdiğince kendi kaleminden aktarmayı yeğledim. Mektuplardan, günlüklerden yaptığım alıntılar konusunda tedirgindim önceleri, ancak bir durumu, duyguyu ya da ruh halini, yaşandığı an’ın tazeliğiyle aktarma isteği ağır bastı. İnsanlar arasındaki ilişkilerin yanı sıra, o dönemin dilinin, anlayışının dolaylı yoldan değil de, olduğu gibi iletilmesi daha doğru gel ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1005