07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Turgay Fişekçi’nin Hep Yanımda Kal’ı bir yol romanıydı. Hep Seni Sevdim’de ise ilk romanın kahramanı Yusuf’un kendisine yaşama olanağı vermeyen ülkesinden kaçışından sonra günlük yaşamını sürdürme, barınma ve eğitim olanağı bulabildiği bir ülkedeki sürgün günleri anlatılıyor. Ë Mehmet SERDAR urgay Fişekçi’nin yeni romanı Hep Seni Sevdim bir yandan bağımsız bir roman ama öte yandan da önceki romanı Hep Yanımda Kal’ın devamı niteliğinde. Yusuf’un istediği, Aslı’nın hep yanında kalmasıydı ama ayrılık, kaçış, sürgün kaçınılmazdı. İkinci romanda bu kez başka memleketler ve arkadaşlar, uzayan ayrılık, çok sınırlı iletişim. Yusuf’un Aslı’ya her şeye karşın Hep Seni Sevdim bağlılık bildirimi. DÖNEM ROMANI Hep Yanımda Kal, olayın geçtiği dönemdeki sosyalizm ve sosyalist mücadele anlayışına dönük eleştiriler taşımasına karşın yine de temelli bir hesaplaşma değildi. Daha çok roman kahramanının o günkü ruh halini yansıtan bir sınırlı eleştiri niteliğindeydi. Roman baş kişisi Yusuf, 12 Eylül öncesinde, iktidarı ele geçirecek, devrimi gerçekleştirecek güç Turgay Fişekçi’den ‘Hep Seni Sevdim’ Yol ve Sürgün... te gördüğü devrimci hareketin, aslında hiç de böyle bir yeteneğe sahip olmadığını görmenin, gücünü ölçüsüz abarttığını ayrımsamanın şoku içerisindeydi. Romanın geçtiği zaman diliminde yenilgiyi sorgulama dönemi henüz başlamamıştı ama roman kahramanı yenilginin nedenlerine ilişkin önemli saptamalar yapıyordu. Romandaki eleştirileri anlamlı kılan, Yusuf’un sosyalizmin o günlerde sürüklendiği aşırı politikleşme anlayışını aşan sosyalist kişiliğe, ahlaki niteliklere sahip olması ve sosyalizmin temel değerlerini savunmasıydı. Eğer iktidarı ele geçirselerdi o, “bir stadyum görüntüsünü veren kavun bolluğunu sağlayan bir üretim zenginliğini” gerçekleştirebilirler miydi? Köylüyü, üreticiyi toprakla olan o şehvetli ilişkisinden koparıp memur yapmanın bu kavun bolluğunu nasıl ortadan kaldıracağını kestirebiliyordu Yusuf. YOLLARDA Hep Yanımda Kal, bir yol romanıydı. Her yol romanında olduğu gibi bulunulan yer dar gelince, insan yeni ufuklara açılma gereksinimi duyuyordu. Dünya, insanın kıstırıldığı mekândan, sıkıştırıldığı kent alanından ibaret değildir. Yaşam alanın gittikçe daralıyorsa, soluk alıp vermene olanak kalmamışsa; ortak bir siyasal geçmişi birlikte yaşadığın sevgilin de sana inanıyorsa özgürlüğe doğru yolculuk kaçınılmazdır. Bir güvence yoktur elbette. Özgürlük olasılığı kadar yok olma olasılığı da var. Her yolculuk önce doğaya doğru yapılır. Yeryüzünün her noktası kentleşmiş olamaz çünkü. Bir kentten ötekine ancak uzun bir doğa parçası kat edilerek ulaşılır. Roman bir doğa, bir coğrafya romanıydı. Güzellikler ancak bir sevgiliyle paylaşılarak çoğaltılabilirdi. Yolculuk, her zaman kentte atılmış düğümlerin doğaya, tarihe doğru yol aldıkça gevşemesi, çözülmesidir. Doğa, o sonsuz yenilenme gücü. Doğa, her zaman gerçek alternatif. Belki de asıl gerçek. Yusuf, yeterince tanımadığı bir ülkeyi kurtarmak amacının, bir yolculuk boyunca karşılaştığı sahnelerle ne kadar çocuksu kaldığını daha iyi anlıyordu. Kıstırılmış iki insanın ancak birbirleriyle varoluşları, aşkları, aynı zamanda birlikte varolma savaşlarıydı ilk roman. Hep Seni Sevdim, Yusuf’un kendisine yaşama olanağı vermeyen ülkesinden kaçışından sonra günlük yaşamını sürdürme, barınma ve eğitim olanağı bulabildiği başka bir ülkedeki sürgün günleri anlatıyor. Hazır özgürlükler ülkesi Fransa, Türkiyeli sürgüne bir ölçüde soluk alabilme olanağı sağlıyor. Elbette bu olanaklar, uzun dönemli bir demokrasi mücadelesinin sonucu. Fransa gibi ülkeler, başka ülkelerin sosyalistlerine yararlandırabilecekleri olanakları yaratabilmişler. Memleketlerinde baskıyla karşılaşıp kaçmak zorunda kalan insanlarla dayanışmalarını kurumlaştırmış, mekânlar, kurallar oluşturabilmişler. Sürgün, toplumsal yaşamın değişik yönlerini kendi ülkesiyle sürekli olarak karşılaştırmaktan kendini alıkoyamaz. Göze ilk çarpan fark, elbette yapılaşma ve kentleşme düzeninde. Sosyalist komünist ittifakının yönetiminde Fransa’da geniş kitleler için toplumsal, kültürel ve kentsel yaşam nasıl düzenleniyor, geliştiriliyor izleme fırsatı. Seksenlerde bizim yaşadığımız diktatörlük, başka ülkelerde ise ileri demokrasi örnekleri. GÜZELLEME Yusuf’u en çok çarpan da Paris’in güzelliği. Roman, bir Paris güzellemesi. İlk romandaki doğa betimlemelerindeki ustalık, yeni kitapta insanın ikinci doğası diyebileceğimiz kentin betimlemelerinde kendini gösteriyor. Yusuf, sürekli olarak kenti algılamaya ve güzelliğinin arkasındaki gizi bulmaya çalışıyor. Yusuf soruyor, kent geçmişinde yaşadığı onca kargaşaya, yıkıma karşın nasıl böyle estetik bir bütünlüğe kavuşabilmiş? Yusuf’un estetik duyarlılığı, bilinci, sürekli bu güzelliğin nasıl yapılandığını sorguluyor. Sonsuz çeşitliğinin oluşturduğu uyumlu bütünlük, onu özellikle kendi ülkesindeki yıkıntı ve acımasızlıktan sonra daha da çok şaşkınlığa düşürüyor. Kent betimlemeleri, bir turist kılavuzu olmanın çok ötesinde bir sürgünün, kendi ülkesindeki yokluğa, yoksulluğa T Turgay Fişekçi ve acımasızlığa karşın imrenerek yaptığı bir güzelleme. Kentin güzelliği, bir adım ötede evrensel bir bilinçle bakıldığında ise eğer biz de pay almayı istersek, oluşumuna katkıda bulunursak aynı insanlık kültürünün bir parçası. Paris, yalnızca bu kentte yaşayanların değil bütün insanların ortak mirası. Paris sokaklarına hep yazar adları verilmiş. Yazarların, sanatçıların adları yaşadıkları binalarda, oturdukları kafelerde plaketlerle belirtilmiş. Paris bir yazarlar kenti. Paris kendisini Paris yapan hiçbir kimseyi unutmamış. Ama Paris’te her şey de iyi gitmiyor. Türkiye’deki baskılara karşı sürekli gösteri yapılıyor. Kampanyalar açılıyor, yayınlar yapılıyor, ama etkileri çok sınırlı. Çaresizlik duygusu aşılamıyor, sürgünlük hali insanları acılara boğuyor. İnsanlar yaşama küsüyor. Roman, hep karşıtlıklarla ilerliyor. Paris, bütün Fransa değil. Lille kenti gibi karşıtları da var. Lille’deki kömür karası, bakımsızlık ve işsizlik, Fransa’nın öteki yüzü. AŞK... Yusuf’un yaşamına kendi çabasına hiç de gerek kalmadan bir Fransız kızı giriyor. Janinne ile birbirlerine karşı dürüstler. İlişkilerinin geçici olduğunun farkındalar. Birbirlerini aldatmıyor, dolayısıyla aşağılamıyorlar. Birbirlerine sığınıp yalnızlıklarından kurtuluyorlar. Birbirlerini çoğaltıyor, yüceltiyorlar. O zaman sorun ne? Öncelikle Aslı. Kültür farkı da çok etkili. Yusuf, suçluluk duygusundan kurtulamıyor. Aslı’nın da bu sıralarda Paris’e gelme olasılığı belirince, Yusuf büyük bir bocalama geçiriyor. Ama Aslı, onun bozulan dengesini yeniden kuruyor: “Sen burada dünyanın en güzel kentindesin. Ülkende ise arkadaşların işkencelerde onur savaşı veriyor. Başarıyla başı dik çıkanlar da var, her şeyini kaybedip çıkanlar da.” Mektuplaşmalarla süren ilişki Aslı’nın Paris’e gelişiyle tazeleniyor, güçleniyor. Bu kez birlikte dolaşıyorlar Paris’te. Romanda aşk ve cinsellik ilişkisine katılan sanatsal boyutla sıkıntısına çözüm için Yusuf’un yaptığı çeşitlemelere tanık olunuyor. Yusuf, Aslı’ya karşı suçluluk duygusuyla doluyken D.H. Lawrence ve Rodin’e başvuruyor ve aşk cinsellik ikileminde dikkate değer görüşler ileri sürüyor. Romanda bu görüşleri Aslı ile tartışması çok kuşatıcı ve ufuk açıcı olabileceği gibi Aslı ile Janinne karşılaşması da, romanın iç gerilimini daha çok tırmandırabilirdi. ? Hep Seni Sevdim/ Turgay Fişekçi/ Sözcükler Yayınevi/ 142 s. SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle