07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Pereira (neyi) İddia Ediyor? ÖLÜM YAZILARI Pereira’nın “Ölüm Üzerine” yazılmış bir deneme ilgisini çeker. Denemeyi yazan İtalyan asıllı bir Portekizli, Monterio Rossi’dir. Pereira’nın kültürsanat sayfasında “Anımsamalar” başlıklı bir köşesi vardır. Rossi’yi de bu sayfaya kazanmak, ona da ölen edebiyatçılarla ilgili “Ölüm Yazıları” başlıklı denemeler yazdırmak ister. Rossi de pera sıkıntısı çektiği için bu işe severek girişir. Ama bu yazılar Lorca, Marinetti, Bernanos, Mayakovski gibi değişik yazarların ölümü üzerine yazıldığı halde Pereira bunları kullanamaz. Gene de telif ücretlerini cebinden öder. Pereira’nın bir başka sevecen yaklaşımı, Rossi’nin sevgilisi Marta ile yeğeni Bruno’ya yakınlık göstermesidir. Bruno ile Rossi İspanya İç Savaşı’nda cumhuriyetçilerin yanında yer alması için gönüllü toplamaktadır. Bruno yakalanır. Rossi Pereira’ya sığınır. Pereira hem Salazar yönetimine ters düşen davranışlardan çekinen, hem de cumhuriyetçi gençlere destek olan bir çelişki içindedir. Nitekim evinde barındırdığı Rossi’nin izini süren militanlar onu öldürür. Pereira’ya da gözdağı verir. Pereira da anlar ki Salazar yönetiminde Portekiz’de yaşamak olanağı yoktur. “Bir Gazeteci Öldürüldü” başlıklı yazıyı yayımlayarak işin içyüzünü anlatacak, sahte bir pasaportla Portekiz’i terk edecektir. BELİRSİZ KİŞİLİKLER Pereira gizemci görüşleri olan bir gazetecidir. Ruhum bütünlüğüne, bir üstruhun insanı yönlendirdiğine inanır. Ama dirilişe inanmaz. Çürüyen gövde bir daha geri gelmeyecektir. Gene de ölüm düşüncesi, Pereira’nın üzerinde özellikle durduğu bir ilgi alanıdır. Ölen edebiyatçılar üzerine ısmarlama denemeler yazmak; zorlamalı, yapay yazılara yol açabilecek bir saplantı sayılabilir. Nurullah Ataç’ın bir sözü vardı: “Ölmekten korkmuyorum ama, Nurettin Artan benim de arkamdan yazacak diye korkuyorum” derdi. Memduh Şevket Esendal’ın “Hâmid İçin Bir Yazı” öyküsünde, bir gazetede Hâmid’in ölümü üzerine çıkması gereken yazı için, hazır yargılardan, dolgu sözlerden yola çıkılarak yazılacak yazılar alaya alınır. Ama baskı yönetimlerinde yazarların suçsuz yazılarında bile gizli bir amaç olabileceği kuşkusuna düşülür. Alphonse Dodet’nin “Son Ders” öyküsünü çeviren Pereira, öykünün “Yaşasın Fransa” diye bitmesinin sorun yaratacağını sanmıyordu. Oysa Lisboa gazetesinin müdürü Almanlarla savaşı anlatan bir öyküde Fransa övgüsünü sakıncalı buluyordu. Gazetenin müdürü şöyle düşünüyordu: “Bağdaşıklık yoksa bile kaynaşma var en azından, güçlü bir kaynaşma, hem iç hem de dış politikada Almanlar gibi düşünüyoruz, biz de Almanya’nın yaptığı gibi İspanyol milliyetçilerine yardım elimizi uzatıyoruz.” Rossi’nin sevgilisi Marta daha tutarlı bir devrimcidir. Belki de Pereira’nın kendini keşfetmesine olanak tanıyan bir devrimci. Pereira, “Tarih evcilleştirilecek bir hayvan değildir” diye düşünür. “Sadece kendimi ve kültürü düşünüyorum, benim dünyam bunlardan ibaret.” Ama Marta onun “Bireyci bir anarşist” olduğunu sezmiştir. Oysa Pereira’nın yalın bir dünyası vardı. “Şiirler yazan ve sık sık başı ağrıyan, kırılgan ve solgun ufak tefek bir kıza tutulmuştu.” Genç yaşta veremden ölen bir kadının resmiyle konuşmayı alışkanlık edinmişti. Yüreğinin sesine uyarak yazmanın insanın başına dert açabileceğine inanıyor, ama Rossi’ye; “En önemlisi, insanın yüreğinden gelen seslerdir, insan her zaman yüreğinin sesini dinlemelidir” demek gereğini duyuyordu. Pereira’nın ahlak anlayışı şöyle özetlenebilir: “İnsan hırsızlık yapmadıysa, anne ve babasının şerefini lekelemediyse, bu dünyada utanç duyulacak bir şey yoktur.” Yaşlılığın eşiğinde Pereira, “Bireyci bir anarşist” olduğunun ayrımında bile değildi. Oysa duyarlı bir din adamı olan Peder Antonio onu uyarıyordu: “Alentefonlu bir adamı arabasında katlettiler, kentte ve başka yerlerde grevler var; hesapta bir gazetede çalışıyorsun, hangi dünyada yaşıyorsun sen?” Pereira’nın yaşadığı dünyada bir “üstün ben” vardır. Kişiliğimizi oluşturan değişik ruhlar o “üstün ben”in güdümündedir. Pereira diyor ki: “Bizim tek bir kişiliğimizin olmadığına, bir “üstün ben”in yönetiminde yan yana var olan birçok kişiliği içinde barındırdığımıza inanıyorum.” Yunus Emre de bu gerçeğin izini sürmüyor muydu? “Bir ben vardır bende benden içeri.” Oysa Peder Antonio bu inanışı sapkınlık sayar. “Kişilik ruha bağlıdır ve ruh tek ve bölünmezdir.” KORKU TOPLUMU Bir yandan Salazar yönetiminde bir korku toplumunda yaşanıyor, bir yandan kişilik bunalımında olan Pereira gerçek benliğini arıyor. Gerçek benliği onun “bireyci bir anarşist” olduğunu ortaya çıkarıyor. “Bir Gazeteci Öldürüldü” başlıklı yazısında gerçekleri açıklamak gereksinimi duyuyor: “Dün akşam: Lisboa’nın kültür sayfası sorumlusu ve bu makalenin yazarı Doktor Pereira’nın evinde akşam yemeği yerken, silahlı üç adam daireye baskın yaptı. Kendilerini siyasi polis diye tanıttılar, ama sözlerini doğrulayan hiçbir belge göstermediler.” Pereira bu üç kişinin Monterio Rossi’yi nasıl öldürdüklerini anlatır. Yazıyı şöyle tamamlar: “Yetkilileri, onların adını kullanarak, belki de aralarından birkaçının suç ortaklığıyla, bugün Portekiz’de işlenen bu tür şiddet suçlarının üzerine dikkatle eğilmeye davet ediyoruz.” Bu yazı, başta Dr. Cordosa olmak üzere, sansürcü gibi görünen kişilerin oluruyla basılabilmiştir. Bu yazıdan sonra Pereira’nın Portekiz’de barınması olanağı yoktur. Her insanın kendine göre bir bilinçlenmesi var. Kimi kendini gizleyerek, kimi kişiliğini ortaya koyarak savaşım verir. Salazar yönetimindeki korku toplumunda birbirine yakın görünen insanlar yönetimin yanında, yönetimin karşısındadır. Korku yönetimi insanları birbirine düşürmeyi, düşman etmeyi başarmıştır. KORKULARIMIZI YENERKEN Yüreğinin sesini dinleyen insan, inançlarına kesinlikle bağlanamaz. Ama yüreğin sesi, inancı da aşan bir güç kazanabilir. “İddia etmek” ne anlama gelir? Bir düşünceyi ileri sürmek, onu savunmak. Pereira neyi iddia ediyor? “İddia” olarak öne sürülen şu sözler insanı biraz gülümsetiyor: “Kaygılandığını iddia ediyor Pereira.” “Uygun kişinin Lorca olmadığını düşündüğünü söyledi, diye iddia ediyor Pereira.” “Zaten bol bol zamanı vardı, diye iddia ediyor Pereira.” “Aklına Café Orquidéa’da bir şeyler atıştırabileceğinin geldiğini iddia ediyor.” Bu sözlerin “iddia” olarak nitelenmesini insan yadırgıyor. Münir H. Gölge’nin çevirisinde belki de alaysamalı bir incelik vardır. Baskı yönetiminin gereksiz ayrıntıları sorun yaptığı bir incelik. Belki de romancı Antonio Tabucchi, sıradan insanların bile bir korku toplumuna başkaldırabileceğini dokundurmak istiyor. İnsana gülünç gelen “iddialar”ın umulmadık bir zamanda gerçeğe dönüşebileceğini anımsatmaya çalışıyor. Koşullar ne kadar değişirse değişsin, “Pereira İddia Ediyor”u, bir korku toplumunda yaşadığımızı düşünerek okumalıyız. Baskıcı yönetimleri güçlü kılan, kendinden bile korkan insanların ikili davranışlar içinde olması, yöneticilerin kolay kullanacağı insanlar bulmasıdır. Küreselleşme aldatmacalığı altında sömürü biçim değiştirirken, belirsizlik içinde gelişme göstermeyen toplumlar birbirine düşürülmektedir. Antonio Tabucchi eski bir olaydan yola çıkıyor görünürken günümüz toplumundaki belirsizliği sorgulamak istiyor. İspanya İç Savaşı’nda Franco yandaşlarının “Viva la muerte” (Yaşasın ölüm) demesi, yaşamanın gücüne inanan Rossi için savaşıma girişme nedenidir. Pereira da bu gerçeği anlamış, “ölüm yazıları” yazmayı bırakmış, “Ben de yapamıyorum artık” demek zorunda kalmıştır. İnsanı yaşamaya bağlayan nedir? Marta ile Rossi’nin varlığı Pereira’ya yeni bir umut mu aşılamıştır? İçimizde kımıldayan gizli bir cinsellik mi vardır? Bu uyanışları insanlığın kurtuluşu için kullanmak gerekmez mi? Antonio Tabucchi, Pereira’nın kişiliğinde günümüzdeki karanlığı aydınlatmaya yarayan bir roman yazmış. Bizi düşündüren bir roman. Bu kısırdöngü böylece sürüp gidecek mi? İnsanlığın kurtuluşu için kendi engellerimizi aşabilecek miyiz? “Pereira (neyi) İddia Ediyor?” Beldi de kendi korkularımızı yenersek toplumsal korkudan kurtulabileceğimizi iddia ediyor. ? Antonio Tabucchi, Pereira’nın kişiliğinde günümüzdeki karanlığı aydınlatmaya yarayan bir roman yazmış. Bizi düşündüren bir roman. Bu kısırdöngü böylece sürüp gidecek mi? İnsanlığın kurtuluşu için kendi engellerimizi aşabilecek miyiz? izbon’da 1938 Temmuz’u. Daha 2. Dünya Savaşı başlamamış. İspanya’da Cumhuriyetçilerle Francocular arasında iç savaş. Portekiz’de Salazar baskı dönemi. Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini faşizmi. Rusya’da çarlık, Türkiye’de sultanlık sona ermiş. İnsanlık yeni bir arayışın izini sürüyor. Lizbon’da yeni çıkan Lisboa adında bir akşam gazetesinin kültürsanat sayfasını yöneten Pereira, tanıdığı yeni insanlarla, karşılaştığı çarpıcı olaylarla gerçek kimliğini bulur. Pereira yaşlıca bir gazetecidir. Karısı erken ölmüş, onun resmiyle konuşmayı tören haline getirmiş, bir yandan çok limonata içmeyi, maydonozlu omlet yemeyi alışkanlık edinmiş, şişman bir gazeteci. Siyasete bulaşmayı sevmiyor. Biri ruh yeteneğini geliştiren bir rahip, Aziz Antonio, öteki kan basıncını düzenleyen, zayıflamasına yardımcı olan bir hekim, Dr. Cordosa, iki devrimci insan, iki yakın dost. İspanya İç Savaşı’nda Portekiz, İtalya, Almanya Franco’ya destek oldukları için, Salazar yönetimi cumhuriyetçilere olumlu bir yaklaşım içinde değildir (PEREİRA İDDİA EDİYOR, Roman, Antonio Tabucchi, Çeviren Münir H. Göle, Can Yayınları, 2005). SAYFA 28 L CUMHURİYET KİTAP SAYI 1005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle