05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ Ë Mehmet GÜLER 989 yılında Bulgar Türkleri büyük bir göç dalgası yaşadı. Bu dalga, Türk ve Bulgar halklarının ilişkisinde olduğu gibi, Bulgar ve Türk edebiyatının ilişkisinde de yeni dönemler oluşturdu. Bulgaristan’dan gelen Türkler, kendi çaplarında yeni bir edebiyat anlayışına da öncülük ettiler. Hatta o kadar öncülük ettiler ki kültürlerini Anadolu toprağında yeşertmeye, yeni bir aşı yapmaya kadar dönüştürdüler. Edebiyat zevklerini, hayat anlayışlarını Türkiye’den edindikleriyle birlikte yoğurarak yeni kültür sentezleri kurmaya başladılar. Kültürlerin ve sanatların birbirlerini daha sağlıklı etkilemesine aracılık ve öncülük ettiler. Bulgaristan’da mayalanan, Anadolu kültürüyle demlenen bu sentezin en olgun meyvelerinden birisi Ahmet Türkay’dır: Türkay, 1945 yılında Bulgaristan’ın Hamzalar köyünde doğar. O günün sosyalist sisteminde tarım meslek lisesinde okur. Makine sanayi sektöründe tesviyecilik, frezecilik, tornacılık yapar. Bu süreçte Türkçe dergi ve gazetelere yazılar, öyküler verir. Öykü yarışmalarında ödüller kazanır. Giderek sosyalizmin dikta rejime dönüşmesi, farklı kültürdeki insanları asimile etmeye kalkışması doğal olarak Ahmet Türkay’ı da bu şoven uygulamaya karşı direnişçi yapar. Soruşturmalar geçirir, türlü baskılar görür. 1989 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a gelir. Türkiye’de birçok atölye ve fabrikada çalışır, 2004 yılında emekli olur. “Seher Gitti” yazarın yayımlanmış üçüncü kitabıdır. Bu roman, Bulgar edebiyatından beslenen, Türk edebiyatından etkilenen yeni bir sentezdir. 1 BİR SEVDA ROMANI Her şeyden önce bir sevda romanıdır bu. 182 sayfalık roman ilk satırından son satırına kadar yaman bir aşkı, kösnül duyguları dillendiriyor. Yer yer toplumsal, ekonomik, kültürel, etnik açıdan türlü söylemle karşılaşıyor olsak da romanın odaklandığı nokta aşktır. Hem de dehşetli bir aşk. Tüm büyük aşklar gibi ayrılıklarla, acılarlarla, entrikalarla dolu. Roman dalga dalga açılırken Şükrü’yle Emil’in aşkları arasında kalan, bir anlamda sıkılan, bunalıp şaşıran güzel ¥ Seher’i anlatıyor daha çok… Romanda kendini özgürce ifade eden, dillendiren bu aşkın Balkanlar’da doğup büyüyen Bulgar edebiyatının özgürlük anlayışıyla doğrudan ilintili olduğunu düşünüyorum. Emil, ilk planda bize Bulgar kökenli imajını veren bir genç. Askerliğini yapıp köyüne döner. Bir yetim yurdunda büyümüştür. Ziyaret edeceği yaşlı Ganka Nine’den başka kimsesi yoktur. Bir süre sonra Ahmet Türkay onun yanından ayrılarak askerlik arkadaşı Şükrü’yü köyünde ziyarete gider. Emil, Şükrü’ye giderken güzeller güzeli Seher’i tren vagonunda görür, tanır. Seher, kasabada bir fabrikada çalışmaktadır. Emil, Şükrü’yle konuşurken Seher’in onunla nişanlanmak üzere olduğunu anlar. Seher, Emil’i öyle çarpmıştır ki, artık oradan uzaklaşamaz. Emil de, Şükrü de kasabadaki bir fabrikada işe girerler. Emil, arkadaşı Şükrü’ye karşı son derece açık davranır. Sehere olan tutkusunu itiraf eder. Emil, canı kadar sevdiği arkadaşına ihanet ettiğini düşünerek kendini sürekli suçlar. Bu dayanılmaz aşkını Seher’e de açıklar. Çok masum bir biçimde başlayan aşk genişleyip üçlü boyut kazanınca içinden çıkılmaz hale gelir. Bu durum Şükrü’nün kırılmasına, üzülmesine neden olur. O da canı kadar sevdiği arkadaşı Emil’le, güzeller güzeli nişanlısı Seher arasında kalmıştır. Şükrü, çok sevdiği, evlenmenin eşiğine kadar getirdiği Seher’i Emil’e bırakıp aradan çıkmak ister. Dostluklarını, arkadaşlıklarını bozmamaya özen göstererek bir gün konuyu enine, boyuna konuşurlar. Her üçünü de bekleyen önemli bir sürpriz vardır: Sosyalizmin kurulma döneminde Seher Gitti Tersine düşüşe geçiyor. Emil’in Seher’in kardeşi çıkması (ya da çıkartılması) yükselen aşk ve sevda izleğini kırıyor, romanın ateşini düşürüyor. Kitabın aşk bağlamında geldiği kördüğümü çözmek için “bundan başka bir seçenek yoktu” gibi düşünülmüş olsa da bu “kardeş” ilişkisi inandırıcılık kazanmıyor. Yazarların ölümü sevdikleri bu nedenle de çok sık kullandıkları söylenir. Ahmet Türkay bunu kanıtlar gibi. Şükrü’nün bir motosiklet kazasıyla apansız yaşamını yitirmesi, yakınlarının salya sümük ağlamaları gereksiz bir ayrıntı. Şükrü’nün ölümü romanı alıp daha güzel bir yere götürmeye aracılık etmiyor. Emil’in Türk ve Müslüman ilan edilmesi, evrensel anlamda açılım göstermesi beklenen “halkların kardeşliği” felsefesini de daraltıyor.. ROMANIN ADI Bir solukta okuyup etkilendiğim, sevdiğim bu kitabın adını açık söyleyeyim ki fazla yazınsal bulmadım. Yazınsal olmadığı için de etkili bir ad saymadım. Güzel yazılmış, duygu ve ileti yüklü bir romanı elbette yazınsal bulmadığım bir ada değişecek kadar da insafsız değilim. Önemli olan romanın bütünü, kendisi. Ama ne derseniz deyin, bir romanın adı da yabana atılamaz. Çünkü koca romanın ilk tümceleridir o. Romanın giriş kapısıdır. Yüzlerce, binlerce sözcük, tümce bu giriş kapısından akarak içeriye girer. Yazar, romanına “Seher Gitti” derken, yazınsal bir söylem yaratmadığı gibi, Seher’in ne olacağını, sonunun nasıl biçimleneceğini de özetlemiş oluyor. Nitekim adına bakarak kafamızda kurduğumuz sonuç tahmininde yanılmadığımızı görüyoruz. Yazar, Bulgar Türklerinden getirdiği ilginç sözcükleri dağarcığına katmaktan kendini alamıyor. Bu sözcüklerden bazıları şunlar: “Çiskini, pandandifi, arduvaz, yaraşık, işe salmak…” Birtakım olumsuzluklara karşın “Seher Gitti”nin güzel bir roman olduğunu tüm içtenliğimle belirtmek isterim. Roman kumaşı olan bu yazarın daha yetkin romanlar yaratacağına inanırken, onun şimdiden yeni bir sevda romanına soyunduğunu görür gibi oluyorum…? Seher Gitti/ Ahmet Türkay/ Berfin Yayınları/ 182 s. Seher’in babasının bulunduğu köye Gülnar adında bir bayan öğretmen atanmıştır. Genç, güzel, alımlı bu kadın, Seher’in yakışıklı babası Durmuş’la hızlı bir aşk hayatı yaşamıştır. Gülnar öğretmen, Durmuş’tan hamile kalmıştır. Durmuş evlidir. Öğretmen doğurduğu bu çocuğu terk edip kaybolur… Çocuk bir devlet yurdunda büyür. Kimsesizler yurdunda büyüyen Emil, Seher’in erkek kardeşine ve babası Durmuş’a çok benzediğine ve öğretmenin bebeğiyle aynı yurtta büyüdüğüne göre, Seher’in kardeşinden başkası değildir. Emil, sevdalandığı Seher’le birlikte ailesini bulmuştur… Kardeşler evlenemeyeceğine göre, Emil’in, Seher’le Şükrü’nün arasından çıkması gerekir… Öyle de olur. Asıl adının Emil değil, Emin olduğu da bu arada ortaya çıkar. Emin bir Bulgar değil, Türk ve Müslüman’dır… Roman burada bitmez. Emil, çok istemesine karşın Seher’i bir kardeş gibi sevemez. O, artık eski sevgili de değildir. Aşkı daha da bunalımlı hale gelir. Sonrasında da birtakım sürprizler, dramlar bekleyecektir okuru… Roman, sonlarına doğru yükselerek, eskilerin deyişiyle “irtifa” kazanmıyor. aşkına, lillah aşkına, nasıl bir günah işledim ki beni bu duruma soktun? Diye düşündü Komiser Ali… (s.50)…‘Fıstık, dedi( Devrim), sana özlediğin şeyi tattıracağım…’ Komiser Ali geri çekilmek istedi. Beceremedi. Her tarafını öpüyor, okşuyor, mıncıklıyordu Devrim…” (s.58) Emine Hanım da oğlu Vedat’a “baban baban değildi” diyor. Devrim de kızı Tuğba’ya, “annen annen değildi” diyor. İzmirMavişehir ile İzmirBostanlı iki kazazedenin gezinti yerleri. Komiser Ali (Gazeteci Kadın), emniyete, arkadaşlarını Bülent görmeye gidiHabora, yor. Arkadaş“Dünden Sonra larını dinlerYarından ken kendisine Önce” romanıyla, çarpan arabayı bir zamanlar kullananın devrimci gençlere, eski bir solcu karanlık kadın olduğugüçlerin yaptığı nu söylüyorlar. işkencelerin Böylece Gazeacısını çıkarıyor... teci Kadın, CUMHURİYET KİTAP SAYI 958 polislerin olaya bakışına tanık oluyor. Yirmi yıl önce gördüğü işkence dosyasını buldurup inceliyor. Solculara yapılanları tutanaklardan okuyor. Gizli bilgilere ulaşmış oluyor. Gazeteci Kadın (Komiser Ali) da gazeteye gidip arkadaşlarını görüyor, gazete ortamını tanıyor. Mine, Ayşe, Nalan, Selçuk, Özer vb. içkiyle kutluyorlar arkadaşlarının dönüşünü. Bu arada Komiser Ali de içinden diş biliyor onları tanıdıkça. Bir eski solcunun altına yatışını sindiremiyor içine. YÜZLEŞME Bundan sonra, gerçeklerle yüzleşme başlıyor. Gazeteci Kadının bilinci yerine geliyor. Gerçek kocasına, Devrim’e götürüyor Emine Hanım ile Vedat’ı. Vedat, ilk kez bu eve gelen babası yerinde bildiği Gazeteci Kadının evi kolayca bulmasından, evin her yerini bilmesinden kuşkulanıyor. İki aile birlikte kahvaltı ediyorlar. Devrim, daha sonra kuşkulandığı, karısı yerine kullandığı Komiser Ali’yi son kez doktora götürüyor. Gazeteci Kadın, gazeteye giderek yaşadığı kimlik değişimini, arkadaşı Seda’ya kendisi olduğunu, birlikte yaşadıkları olayları anlatarak kanıtlamaya çalışıyor ve bunu da başarıyor: “Bir an duraklar Komiser Ali: Seda, ben Yasu’yum. Seda sarsılır bir an yerinde. Elin deki bira bardağını güçlükle koyar masaya: Dalga geçmeyin benimle komiserim. – Yaşamım boyunca olmadığı kadar ciddiyim Seda. Demin bazı ipuçları verdiydim sana. Her defasında da yüzüne dikkatle baktım, allakbullak olmuştun…” (s.133) Kimliği değişen iki kişi, Gazeteci Kadın ile Komiser Ali, İzmirBostanlı’da Faik Babanın Yeri’nde buluşup yüzleşiyorlar, gerçekleri anlıyorlar. Gerçek kimliklerine dönebilmek için aynı yerde, İzmirSelçuk arasında, Torbalı yakınlarında yeniden kaza yapmaya karar veriyorlar. Kaza haberi gazetelere yansıyor. Emniyet Müdürlüğü Komiseri Ali Gürbudak ile gazeteci Yasu Ersoy bu kez patlayan arabalarında yanarak ölüyorlar. Gerçek gazetesinde, “Gazeteci Yasu’yla Polis Ali’nin karanlık kazası” haberi yer alıyor. Yazar Bülent Habora, “Dünden Sonra Yarından Önce” adlı romanıyla, bir zamanlar devrimci gençlere, karanlık güçlerin yaptığı işkencelerin acısını çıkarıyor. Derin devletin, karanlık güçlerin içyüzünü sergiliyor. Bunu, güldürü havasında, alaysamayı da kullanarak başarıyor. ? Dünden Sonra Yarından Önce/ Bülent Habora/ Yar Yayınları/ Temmuz 2007/ SAYFA 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle