27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ zınsal ve içeriksel güzelliklerinin içerisine sizi her okumada biraz daha çekerek şaşırtıcı ve görkemli görsellikleri aşamalı olarak sergilemesi... Yazınsal tada sizi çağırırken her okumada, nasıl gizlendiği belli olmayan biçimsellik dalgasının usunuzu okşaması; içerik olarak da, Adana güzelliğinin karşınıza duygulanımı bol bir afiş tadında seriliyor olması; aşamalı bir sanatsal algılanmanın kilometre taşları olarak adını yazdırır. Yazar, göç kenti olma özelliğiyle kentsel örneklemede keskin ipuçları veren Adana’yı, Orhan Kemal’den 6070 yıl sonra, çürümenin derinliğine doğru mercek altına alarak aynı eleştirellik dozuyla tartar. Yeteneğin yanı sıra, yazarlığın son iki başat kaygısı olan çağının tanığı ve alnında ışığı ilk duyma erdemleri konusundaki inanılırlığına gölge düşürmeyecek bir teslimiyeti adresine ulaştırırken taşıdığı ağır sorumluluğun gereğini yerine getirmenin erdemine de erişir. Orhan Kemal’in Adanasına insan merkezli ve postmodern bir teknikten yararlanarak oluşturduğu o özgün açıdan bakan Yiğenoğlu, kuşkusuz ki yöresel yazınsallığa böylesine farklı bir noktadan bakarken de, kolay bir Adana romanı yazmaz ve tarz konusundaki haklılığını dolaylı göndermelerle yansıtır... Kasabın, manavın yerini süpermarketlerin aldığı bu kent ağıtı içerisindeki dokunaklı yerini oluşturur. Okuru ussal tembellikten kurtaran bilinç kaymaları, farklı bir tat ve etkinin yollarını açar ki, okur o okursa gözünü dört açar... Sonuçta... “Bi şe annamadım...” gibisinden, köşe yazarı sallamalarının, çok bilmişliğinin ve yutturmacılığının arkasına sığınarak postmodern yönlendirmelere gönderme yaparcasına ahkâm kesmelere ve bu yanılsamalara bir yanlış olarak umudunu bağlayan yazar ve de şair adaylarına, kısacası okura denecek olan şudur: Bilinç kaymaları ile dokusunu oluşturan postmodern bir teknikten yararlanarak insana ve topluma farklı bir yazınsal açıdan bakan ve sıcak yaşam izlerinin görüldüğü Çetin Yiğenoğlu’nun “Kırmızı Koku”sunda ‘okur bilinciyle’ yazınsal tada pekâlâ varılabilecektir... Yazarın kent gerçeği üzerine oturttuğu böylesine bir teknik biçemselliği farklı noktadan yakalarken o yanıltıcı postmodernlik ruhuna aykırı bir konum edindiği de fark edilir. Aslında, burda içerik olarak yer alan toplumsal eleştiriye, ironik bir söylemle döne döne vurduğu gizil bir postmodern eleştiriye de, teknik olarak ekler sanki... Biçimselliğinde gizli bir lirizm barındıran yazar, insancıl bir duyarlılıkla biçemini kurarken yaşama tüy diken küresel ve toplumsal hıncın öfkesini, sanatsal adab olarak olgunluğa da eriştirir. Kent: “Kırmızı Koku”da Bedo’nun yoz yaşamdaki köşe dönme ve hızla yükseliş serüveni anlatılır. Aslında, bu gerçek yaşamdaki Bedo’lardan hiç de farklı olmayan tipik bir örnektir... Olaylar Darbukacı Bedri’nin çevresinde gelişir. Gününümüz köşe dönmeciliği ve iş bitiriciliğine özgü onun hızlı yükselişi, Bedoluğa gidişindeki fırıldaklıkları anlatır. Bedo tiplemesi etrafında gelişen bu olaylar örgüsü Adana evresine, yaşamına kapı açar. Anlatımındaki görselliği yer yer flu, parçalı bulutlu görüntünün ardına gizler. Bilinç kaymaları ile anlatımı tutundurup geliştirmedeki ustalığı algılama olgusunu okura zorlu bir ödev olarak sunar sunmasına da okumayan bu toplum alıp onu ne yapar? “Kırmızı Koku”yu okurken kendinizi yaşadığınız kentin sokaklarında duyumCUMHURİYET KİTAP SAYI 958 sayabiliyorsunuz. Tanıdığınız tiplerle kentin kalbinin attığı bu mekânda ne karşılaştığınız izlenimlerini edinebiliararsanız bulunur... Yeter ki kasap, mayorsunuz. Bir yanılsamadan öte, bildik nav, bakkal aramayın... Köküne ayran yaşamsal kesitlerin sıcaklığını yaşıyor gisuyu döktüler çok şükür. Ama ne gam, bi olabiliyorsunuz. Ensest ilişki ve eroFransız hipermarket sağdaki, Alman tizmin yaşamın doğal tablosunda yer soldaki binanın altında....” (s.22) “Bir yer içiçelikle verildiği romanda yazar, zamanların işçi ve amele cenneti kentin “eskimeyen tek şey (in) işsizlik”(s.91) yaşlı ve yorgun sokaklarına artık üretolduğu, Adana sokaklarında “zebra pimeyen, üretemeyen, kuytularda sotaya jamalı adamlar(ın)...”(s.91), pezevenkleyatmış tinercilerin, uyuşturucu müpterin, dümbüklerin, hırsızların, yankesicilalarının, sarhoş ve esrarkeş lümpenlelerin, türbanlıların, inşaat ve tarım işçirin damgasını vurması Başefendi’nin lerinin dolaştığı; ayran, şalgam, boğma içini sızlatıyordu.” (s.58) “...Çürümerakı içilip bakır tas falı, su falına bakınin adını belirsizliklerin hükmüne bılan, muska yapılan kent yaşamında, ilrakmak koyun, isterseniz... Ama belirmihal, muta nikâhı, hoca nikâhı, büyüysizliğin ahlakında müptezellik törelerile bağlattırılan sidiklik, AB, melengiç nin egemen olduğunu unutmayın saağacı, fayton, Samandağ ipeği gömlek, kın!”(s.299) Mardin Süryani işi el dokuması, damlaDiyalog: ra çıkarılan döşek ve kurulan cibinlik, lamba ve yalnız pazar akşamları yakılan Roman içerisinde önemli bir olgu lüküs, fayton, metrelik uçurtmalar, dönolan ve özgünlük gerektiren diyaloglar, me dolaplar, Asri sinemada oynayan 36 istenen bu özelliği aratmayacak bir nitekısım tekmili birden filmler, “telekız”, likte görülür. Adana’nın salt yaşamı de“kiralık aygır”, Taşköprü, Büyük saat, ğil, nostaljik atmosferdeki coğrafyası orhoroz döğüşü, bit pazarı, Arasta, kuş taya konurken insanı o anlar alıp götüpazarı, ve Karşıyaka göçerleri gibi kent ren diyaloglar yer alır: simgelerini nostaljik bir resmi geçide “Efendim Anocan, sen misen? Buçağıran anlatım içerisinde görülür... yır...” Kültür kopmasına yazılan taşlama özel“Ana kurban Bedo, bu herif gene gitliğindeki bir roman gibi de algılanırken ti.” “Dallarını nehre sarkıtan narenciye “Nere gitti aney? ağaçları”nın da (s.96) yok oluşun uza... ğında durmadığı hüzünle anımsanır. “Hıı, ne diyon Bedo?” “Kadın terliğinin önüne ters konulması“Tamam aney, merağ kalmayasız, ben nın” (s.104) yaptığı çağrışım da gelenek bakiyem diyom...” (s.67)... ve göreneklerin bir uzantısı olarak yer “Lan eşşoğlueşşek,” diyor tokadı patalır; “Allahı şaştı, Allahı kepti”(s.96) gilatırken “ananın cibinlik kurmasına nebi deyimler ise Adanalılık olgusunu yeden yardım etmiyorsun?” (s.88)... rel ve otantik bir kesit olarak anımsatır. “Çocuklar” dedi, “artık yavaş yavaş Dahası... Tetikçi Cumali, Kara Fatma, lokantaya gidek de iki lokma bir şey yiTıko Memet, Bebe/Bedo/Beton Bedri, yek.”(s.117)...; Değnekçi Hüseyin, Çirişçi Kemal, Dino “Anocan Başefendiye bastırıyor, bu Hoca, Kırbaç Ali, Kel Ali, Şöfor Mepazar Sülüklüpınar’a Papazın Bahçesimet, Kürt Hüseyin, Beton Emin, Bekir ne götür,” diye. Götürürse bir çiğköfte Çavuş, Topal Kemal, Anturuncu Muyapar ki eh... Hafta içinde paça, kıyma rat, Deli Davut, Şevrole Bekir, Ford İsalırsa içliköfte... mail, Bekçibaşı Mustafa ve Nazo gibi “İyi de Papazın Bahçesi’ne nasıl gidehalkın içindeki sıradan insanlar çevreceğiz?” nizde koşuşturuyor gibi duyumsanabi“Nasıl olacak, Kırbaç Ali’nin faytolir. Adana yaşamının belleklerde kalan nuyla...” görüntüsü, uygun betimlemelerle sergi... lenen yerel kesitlerle yer yer verilir: “Nasıl olur lan?” “...Polisin kızı Serpil’le gelmişlerdi bu “Nasıl olacak, Şarkıcı Nezahat’i ezdi kıyıya. Serpil en çok şalvarlı, tülbentli, ya!” elleri çingilli kadınlara şaşırıyor. Sağda “Fayton nasıl ezdi lan?” solda uçurtma kıran, güvercin uçuran “Aslında fayton ezmedi, Mehmet çocuklar, günebakan çekirdeği çinten Ağa’nın otomobili ezdi de...”(s.88) kızlar kıkırdayarak bakıyor ikisine. Eleştirellik: Yepyeni giysiler var üzerinde. Ayakla“Dişi karanlığın bu cömert çağrısı, rında yumurta topuklu, sivri burunlu üstünü örtmeye çalıştığı bir günahın ayakkabılar, düşük kemerli, bol paçalı ağırlığıyla inceden sızlayan yüreğini pırlacivert pantolun ve mongol gömlek pırlandırdı...” (s.8) ve “Ellerinden giymiş Bedo’nun iyi rakı içen, iyi halay uçup kaçmasından korktuğu bir serçeyi çeken bir bıçkın olmaya tam yol dümen tutar gibi tuttuğu ipeklinin ön tarafına kırdığı günler...”(s.97) çengelli iğneyle iliştirilmiş kırmızı gonca Paralaşan ve pahalılaşan bir kent yagül, ruhunu sitenin bahçesinden alarak şamını eleştirip olayların perde arkasına Çetin Yiğenoğlu’nun postmodern bir ışık tutan yazar, teknikle oluşan toplumcu bakış açısın“muta nikâhı” gölgesindeki cinselliğin da, yaşam ağıtını karşılayan bir eleştibaşı çektiği kirlenrel dil görülür... Nasıl İkinci Dünya Savamenin izini sürer. şı enkazı üzerine Dada şiiri eleştirel bir “...yiyin efendiler yianlamda oturmuşsa günümüz küreselyin...” özünün arkaleşme, evrenselleşme, yozlaşma sında ise genel anlamdaki yaşamsal üçgenindeki toplumsal çöküş eleştiriye etik bir duolgusunun üzerinde de, yarlılıkla “maço bir yazınsal ve yapısal bir yer kentin” ağıdına da bulmaya çalışan “Kırparentez açılır... Asmızı Koku” postmolında, bu tüm kentledernden olması gerin ağıdı değil midir?” rektiği biçimde fay“Biliyorsunuz, bildalanabilmiştir. miyorsanız da artık öğrendiğiniz, bu bir gül dili diyarının mahmur sabahına götürdü...” (s.8) gibi imgeselliğe yönelik betimlemelerin sanatsallık taşıdığı bölümler ise yazarın kendine özgü yalın ve duru söylemindeki farklı ifadeler olarak görülürken romandaki eleştirellik ön plana çıkar. Yazar, doğrudan ayrılmadan, ironinin de kulaklarını çınlatır: Hamal Bedo’nun gözünün içine bakıyor: “Oğul oğul,” diyor, “gördün işte , ben namuslu olmayı denedim başaramadım. Sen sen ol, şereflice kaybetmektense şerefsizce kazanmayı öğren! Unutma ki, bu halk zaferin kirine mirine bakmaz, kazananı alkışlar...”(s.93) Çetin Yiğenoğlu, bilinç kaymaları ile kuşatılan romanı “Kırmızı Koku”da, kendini yenileme yolundaki farklı arayışın sonucu olarak yazınsallığını da bir anlamda riske ederek zoru deneyip kendi yolunu açıyor. Biçem yetkinliği ile etkin olduğu yazınsallık sınırında dil ve kurgu olarak yaşama oturan ve okura uyan bir profil çiziyor. Postmodern bir kolay kaçışa yol vermeden, yaşamın sıcaklığını farklı ve kendine özgü bir biçemle yazınsal kayıt altına alıyor. Postmodernizm ile de ironik bir tavırla oynayan yazar, toplumsallık ve eleştirellikle postmodern bu tekniği kaynaştırma gibi bir yetkinliği de bir ilk olarak gözler önüne seriyor. Küreselleşme, özelleşme, evrensel ve ulusal dalgalanma gibi kavramları da yerel duyumsama atmosferinde değerlendiriyor. Toplumsal bir eleştiri açısında kokuşmuşluğu, ona yanıt veren bir teknikle yinelerken biçem çıtasını yükselterek bir şizofrenin gözünden anlattığı şizofrenik bir kente ait romanla postmodernizmi de bir yere taşıyor. Aydın olmanın erdemiyle çağının tanıklığında ifadesini görselleştirerek Orhan Kemal’den sonra, Adana ve Çukurova yaşamında özgün bir sözcülük görevini yerine getiriyor. Şimdi, artık gerisi okura kalmıştır... İyi okur olmaya gönüllü bir kabullenişin gizli teslimiyetinden sıyrılıp romanına ulaşabilecek midir okur, yoksa gönderme yapılan o toplumsal eleştirelliğin odak noktasındaki “Kırmızı Koku”daki yerinden memnun olarak istifini bozmadan keyif mi çatacaktır... ? *Kırmızı Koku/ Çetin Yiğenoğlu/ Cumhuriyet Kitapları/203 s. SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle