27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çetin Yiğenoğlu’ndan ‘Kırmızı Koku’ Adana’nın ağıdı Çetin Yiğenoğlu, bilinç kaymaları ile kuşatılan romanı “Kırmızı Koku”da, kendini yenileme yolundaki farklı arayışın sonucu olarak yazınsallığını da bir anlamda riske ederek zoru deneyip kendi yolunu açıyor. Biçem yetkinliği ile etkin olduğu yazınsallık sınırında dil ve kurgu olarak yaşama oturan ve okura uyan bir profil çiziyor. Ë Ali TAŞ ırmızı Koku”nun yazınsal alanı olan Adana ve Çukurova, Yaşar Kemal’den Orhan Kemal’e, Muzaffer İzgü’den Nihat Ziyalan’a dek uzanan bir çizgide sanatsallığa farklı biçimlerde otantik katkı koyar. Göç dalgasının ürünü olan insan koleksiyonu varsıllığının yaşama sunduğu sosyo/ekonomik ve kültürel doku bereketli topraklardaki renkli ve gerçekçi yaşam öykülerini yazınsal alana taşır. Bunun son örneği Çetin Yiğenoğlu... Yiğenoğlu, onca yazmaya ve işlenmişliğe rağmen, farklılığıyla okunası bir konum edinen “Kırmızı Koku”yu özgün bir biçimde okura sunar... Yiğenoğlu, özgünlüğünün temel olgusu ise farklılığıdır... Kendine özgü bu farklılığın ana kuşatmasındaki özellikte gerçekle bu denli gizli bir ustalıkla oynaması, kullandığı teknikle gerçek ve gerçek dışı gibi iki zıt ve çelişkili noktayı bu denli yakınlaştıracak bir konum edinebilmesidir. Yaşar Kemal gerçekçi ve efsanevi içerikle Çukurova’nın kırsal yaşamını, Orhan Kemal Adana’nın kent yaşamını yapıtlarına taşırken, Muzaffer İzgü humoru bu denli otantik bir harç haline getirirken, Nihat Ziyalan yakın tarih olgusunu içeriğe eklerken halk dilinden yönelen bir köken birlikteliğinin kaynak ve gelenek olarak kullanılmadığı söylenemez. Bu da biraz, arada farklı ayrıntılar barındırsa da, “Simyacı”dan “Benim Adım Kırmızı”ya uzanan bir mistik/tarihsel nitelikli çizgideki günümüz romancılığında kendine özgü ve uygun bir yer bulduğuyla özetlenebilir. Çetin Yiğenoğlu’nun postmodern bir teknikle oluşan toplumcu bakış açısında, yaşam ağıtını karşılayan bir eleştirel dil görülür... Nasıl İkinci Dünya Savaşı enkazı üzerine Dada şiiri eleştirel bir anlamda oturmuşsa günümüz küreselleşme, evrenselleşme, yozlaşma üçgenindeki toplumsal çöküş olgusunun üzerinde de, yazınsal ve yapısal bir yer bulmaya çalışan “Kırmızı Koku” postmodernden olması gerektiği biçimde faydalanabilmiştir. İlginç ve farklı bir biçimsellik sergileyen “Kırmızı Koku”yu, birbirini ta “K kalabilmek için ruhlarını sattıkları, Max Gallo’nun “Mavi, Beyaz, Kırmızı”sı gibi, dikkat çekici özellikleriyle ilk anda anımsanabilecek yapıtlar da vardır. Yerli romana gelindiğinde... Can Dündar’ın “Kırmızı Bisiklet”inden, Sibel Atasoy’un “Sırıtkan Kırmızı Ay” gibi polisiye romanına kadar arada birçok türsel roman sayılabilir: “Kırmızı Pelerinli Kent”Aslı Erdoğan, “Kırmızı”Yıldız Ramazanoğlu, “Kırmızı Roman”Mine Söğüt, “Kırmızı Mantarlar” / “Kırmızı BalıklarCahit Uçuk, “Kırmızı ErikTülay Ferah”, “Kırmızı Fener Sokağı”Mehmet Ünver, “Bu Topraklarda Güller Kırmızı Açar Paşam” Hasan Basri Bilgin, gibi yazarlar ve kitapları yer alırken toprağa bağlı bir yaşamı konu alan Orhan Kemal’in toplumcu romanı “Kırmızı Küpeler”le Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanının ayrı bir yeri olduğu bir gerçektir. Sonuçta ve bu koşutta “Kırmızı Koku”nun Marquez, Gallo ve Pamuk üçlemesine hükmünü ekleyen bir modern hüzün söylencesini aştığı da söylenebilir... Öyle ki... Güney Amerika taşrası gelenekselliği gibi bir gerçeklik ve tarihsel kesitteki yaşamla hayatta kalmak için ruhlarını satan Max Gallon kahramanlarının karşısında, göç alan bir kentin yozlaşan değerleri ilginç ve şaşırtıcı bir üsleniş sergiliyor... Bir anlamda Gallon kahramanları örneği ruhlarını satan insanların kelepir değerlerle teselli bulup benliğinden uzaklaştığı, belirsizliklerle kuşatılan modern yaşamın öyküsü yerini alıp toplumculuğun postmodernde yer bulduğu ilginç bir tezatla romanlaşma sanatındaki özgün ve ilginç konum edindiği görülürken de bunun Çetin Yiğenoğlu adına haklı bir ustalık yolu açarak eskilerin söylemiyle, “nevi şahsına münhasır” yazınsallık taşıdığı da söylenebilmektedir. KIRMIZININ UYARICILIĞI Sonuçta, çağrışım ve simgeselliği göz önüne alındığında kan, hüzün, acı ya da toplumsal ağıta eşdeğer olan, adeta bir kırmızı alarm kaçınılmazlığı gibi bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkan kırmızının uyarıcılığı farklı ve önceliklidir. Yazar, “... alnında ışığı ilk duyan” geleneğine etik bir sahiplenmeyle bağlı olarak, genelden soyutlanmayacak bir yerel tanıklığı, belki de tarzına aykırı bir duruşla ortaya koymaktadır. Zamana tanıklığın odağındaki toplumsal eleştirelliğin, yozluğun bu denli yinelendikçe güçlenen dalgalarla kuşatan postmodernist etkiye özgü bir algılanma ile sunulması, böyle bir biçemin ardında verilmesi yazar adına küçümsenemeyecek haklı bir dipnottur. “Kırmızı Koku”ya bu açıdan yaklaşırken yozlaşan, kirlenen, tarihsel ve geleneksel değerlerini, yaşamsal ve insancıl ölçüleri yitiren bir toplum kendisiyle yüzleşirken gerçekçilik boyutlarındaki bir özeleştirellikten de sakınmaz... Burada “Kırmızı Koku”nun toplumsal bir ağıt özelliğinde olduğu görülür... Özelliklealgılanma değil de, ayrımına varıldığı oranda yergisini sürdüren bu kırmızı alarmın, uyarısını kentten yayılan bir koku gibi duyumsatarak yaptığı anlaşılmaktadır. “Kırmızı Koku”daki bu postmodern anlatımın diğer bir özelliği, romanın ya ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 958 mamlayan ‘renk, kent, eleştirellik, tip ve diyaloğ’ kuşatmasının örgüsünü attığı farklı bir biçemsellik yapısıyla gözden geçirmemize değinmek gerekir. Renk: Kırmızı başat bir renk; halkın da gözdesi... Hani sonra, ironisinden, “Kırmızı olsun da on lira fazla olsun,” gibisinden takılmalarımızı ve yakıştırmalarımızı anımsamak gerekir. Yeni yıla kırmızı çılgınlığıyla girme uçukluğuna ne demeli sonra. Bir de kanımızın ve bayrağımızın vazgeçilmezliği var ortada. Yiğenoğlu’nun yaptığı gibi toplumun çürüyen ve eleştirellik yansıtan yanlarını roman adıyla özdeşleştiren kırmızı romanların da, yer yer bir sıfatı aşan sorumlulukla yükümlülük taşıdığı da ortada... Sanki... Kırmızı, birinci derece alarm çağrısı yapan bir türsel sıfat... Özellikle “Kırmızı Pazartesi” ve “Benim Adım Kırmızı” ile birlikte edebiyattaki kırmızı baskınlığı dikkati ve ilgiyi çekmekteydi son yıllar da... Zaman zaman usumuza böyle birkaç dipnot da düşmedik değil... Şimdi ise Çetin Yiğenoğlu’nun birebir örüşen bir eleştirellikle ortaya koyduğu, evrenselden yerele uzanan kentsel tehdit olarak, “Kırmızı Koku” renksel bir araştırmanın nedeni. Tamamı olmasa da ilginç bir kırmızı koleksiyonu el altında. “Kırmızı Şapkalı Kız”, “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Kırmızı Değirmen”, “Kırmızı ve Siyah”, “Kırmızı Kitap”, “Kırmızı Çadır”, “Kırmızı Ot” gibi çeşitli yabancı yazarlara ait olan romanlar var. Ama bunlar içerisinde, gelenek ve töreleriyle Kolombiya yerelliği ve yazarın gerçek bir cinayete olan tanıklığının, kırmızının o teyakkuz haline özgü otantik bir sıcaklıkla yansıtıldığı, filmi de yoğun ilgi gören Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” ile Fransa ve Avrupa’nın sarsıcı tarihsel kaos sürecinde geçen ve roman kahramanlarının hayatta SAYFA 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle