27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hülya Soyşekerci’den ‘Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar’ Ë Şükran YÜCEL Okumak ve Yazmak ‘Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar’da her gün yeni şeyler öğrenmek arzusuyla kendini edebiyata adayan bir edebiyat insanını; okuduklarıyla günümüzün sorunları arasında bağlantı kurmaya çaba gösteren bir düşünce insanını; barışı, eşitliği ve özgürlüğü özleyen, yaşamı edebiyatla anlamlandırmaya çalışan duyarlı bir toplumcu aydını buluyoruz. Hülya Soyşekerci’nin günceleri, okumakla yazmak arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmemizi sağlıyor. Zweig’ın hayatı arasındaki bağlantıyı kuruyor. George Lukacs’ın Yaşamı ve Düşüncelerinin İzinde bölümünde ünlü edebiyat kuramcısı George Lukacs’ın düşüncelerini, kuramlarını anlamaya çalışıyor. Lukacs bizde de bir dönem etkili olmuş ve toplumcu gerçekçi yazın anlayışlarını etkilemiş bir kuramcıydı. İranlı ünlü şair Füruğ Ferruhzad’ın kısa ve trajik yaşamının, şiirlerinin etkilerini okurla paylaşıyor. İran’ın bu ünlü şairi, bugün de düşünceleriyle kadınlara öncülük yapmaya devam ediyor. Günümüzde, İran’da kadınlar bütün baskılara karşın entelektüel yaşam içinde etkili ve başarılı sanatçılar olarak var olabiliyorlarsa, bunda Füruğ gibi cesur kadınların payı vardır. O sadece İranlı aydın kadınların idolü değil, aynı zamanda bütün dünya kadınları için de etkileyici bir örnek. “Tuhaf Savaşın Güncesi ve Sartre”a geçiyor yazar. İsrail’in Lübnan’a saldırısı, bu sıcak gündem, yönlendiriyor Soyşekerci’yi. Sartre’ın Günlüklerini okumaya başlıyor. Sartre, İkinci Dünya Savaşı’nı “Tuhaf Savaş” olarak adlandırıyor. Sartre’ın savaş sırasında bilinçlenmesini anlatan günlükleri etkiliyor Soyşekerci’yi. İkinci Dünya Savaşı’nın, ünlü filozofun içinde yarattığı dönüşümü saptıyor onun günlüklerinden. Ölüm ve yıkımın içinden varoluşçuluk felsefesinin belirmesini izliyor. itaplar üzerine yazdığı yazılarla dikkat çeken Hülya Soyşekerci, Deliler Teknesi’nde yayımlanan yazın güncelerini Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar adıyla kitaplaştırdı. Hülya Soyşekerci kitabına günlük ve günce üzerine kısa ama kapsamlı bir araştırmayla başlıyor. Atilla Özkırımlı’nın “günlük” tanımından başlayarak, Oğuz Atay’ın, Muzaffer Uyguner’in, Salah Birsel’in, Max Jacob’un ve Dostoyevski’nin günlük hakkındaki saptamalarına yer veriyor. Günlük ve günceler, yazarların edebi yaşamında büyük önem taşıyor, günlüklerde yer alan küçük değinmeler daha sonra yazdıkları romanlara yansıyor. Güncenin kişisel ve samimi dili, okurun yazarla ve anlatan karakterle daha kolay özdeşleşme kurmasını sağladığı için pek çok roman da günce biçeminde okurla buluşuyor. Hülya Soyşekerci güncelerini kendi günlük yaşamının ayrıntıları üzerine değil, okuduğu kitapların onda yarattığı etkiler üzerine kurmuş. Bu bağlamda bu günceler, eleştiriyle, yorum ve farklı okuma tatlarıyla zenginleşiyor. Edebiyat insanlarının yaşamını, okuduklarından ayırmak mümkün mü? Okuduklarıyla kendini var eden, düşünce ve duygu âlemini kitaplarla besleyen bir yazarın günceleri de kitapların kişisel dünyasında yarattığı değişimleri ve izdüşümleri yansıtır doğal olarak. Soyşekerci, okuduğu öyküler üzerine düşünürken, günümüzde yaşananlarla da bağlantı kuruyor doğal olarak. Cortazar’ın öykülerinin büyüsünü anlatırken, Irak’tan gelen tüyler ürpertici görüntüleri hatırlıyor, savaşın dehşetini bir kez daha duyumsuyor. K GEÇMİŞE YOLCULUK... Kitapları okurken, kendi kişisel anılarımızla ve deneyimlerimizle birlikte okuruz. Kısacık bir dize veya tümce, bizi geçmişin labirentlerinde yolculuğa çıkarabilir. Bu yüzden herkes aynı kitabı okusa bile, kitap her kişinin okumasıyla yeni anlamlar kazanır. Her okuma biricik ve tektir. Güncelerin yazarı da, bir gazete haberiyle eskiden okuduklarını hatırlayıp, Neruda’nın dizeleriyle kendi geçmişine yelken açarken, Neruda’nın anavatanı Şili’yi, Allende’nin ve Neruda’nın art arda gelen trajik ölümlerini anımsayarak, onlara saygı dolu bir selam gönderiyor. Bilge Karasu’nun “Göçmüş Kediler Bahçesi” ile ilgili bölümde, Karasu’nun gizemli ve derin dünyasına girmenin yollarını arıyor okuyarak, araştırarak. Gerçekle masal arasındaki ince çizginin üstünde geziniyor. Okura da bir yazarın dünyasına girmenin yollarını gösteriyor. Aragon’un yaşamıyla şiir serüveni arasındaki bağları çözüyor, Aragon üzerine farklı okumalarıyla. Sanatçı, İntihar ve Stefan Zweig bölümünde, Zweig’ın intiharının nedenlerini irdelerken, pek çok sanatçının ve yazarın intiharı tercih etmesinin nedenleri üzerine düşünüyor. Ahmet Oktay’ın Yol Üstündeki Semender adlı şiir kitabındaki dizelerde bu sorunun yanıtlarını buluyor. Bu şiirlerle, CUMHURİYET KİTAP SAYI 958 ÖLÜMÜN KIYISINDA Türk öykücülüğünün sıradanlığa başkaldıran yazarı Tezer Özlü’nün farklı dünyasında, yalansız, dürüst ve samimi bir anlatımın yanı sıra, sahte değerleri ve ikiyüzlülüğü, toplumun yüzüne çarpan bir isyan buluyor. Kendini özgürce yaratmak istemenin bedeli bu toplumda özellikle kadınlar için “deli” damgası vurulması oluyor. Tezer Özlü’ye de şizofreni teşhisi konuluyor tıpkı Yeni Zelanda’nın ünlü yazarı Janet Frame gibi. Jane Campion’ın Janet Frame’in hayatını anlatan “Masamdaki Melek” adlı filmini izlerken ben de Tezer Özlü’yü anımsadım. Frame’e yanlış teşhis sonucu tam 200 kez elektro şok verilmişti ve akıl hastanesinin sağlıksız koşullarında gerçekten delirtilmek üzereyken ilk kitabının yayımlanması sonucu buradan kurtulmuştu. Yaşamla ölümün kıyısında yaşayan Tezer Özlü’nün sevdiği Svevo, Kafka ve Pavese de hep o ince çizgide yaşayan, Özlü’nün deyişiyle Yaşamın Ucuna Yolculuk yapan yazarlar. Hülya Soyşekerci de okumalarına Tezer Özlü’nün gözde yazarı Pavese ile devam ediyor. Bu duyarlı yazarın satırlarında, bir noktadan sonra yazmayı ve yaşamayı reddetmesinin nedenlerini arıyor. Cortazar’ın “Andres Fava’nın Güncesi”, Soyşekerci’nin günceyle ilişkisine yeni bir bakış getiriyor. “Dilin içinde yaşamak ve dünyaya dilin içinden bakmak, yazarın yaşama biçimi durumunda.” diyor, Cortazar için. Günce yazmak da bu dillendirmenin bir parçası, dünyayı, hayatı kelimelere dökme çabası. Ama Andres Fava’ya olduğu gibi bazen dil, yazarla düşünce arasına girebiliyor, dil düşünceyi, duyguları ifade etmekte yetersiz kalırken, yazar tarafından bir engel olarak da görülebiliyor. Hülya Soyşekerci’nin etkilendiği yazarlardan biri de Virginia Woolf. Dünya edebiyatındaki en önemli yazarlardan biri olan Woolf, roman yazımına yenilikler getiren, klasik romanın yapısını, biçemini dönüştüren bir yazar. Onun denemelerinde ve Hülya Soyşekerci, edebiyatın her şeyden önce bir dil işçiliği romanlarında kadın bakış olduğunun farkında olan bir yazar. Bu farkındalık onun günaçısını da açıklıkla görürüz. celerinde dili titizlikle ve özenle kullanmasına yol açıyor. Virginia Woolf’un Deniz Feneri, Mrs. Dalloway ve Orlando ve Dalgalar romanları üzerine düşülen notlar, bu çok farklı ve okuyucudan emek isteyen yazarın dünyasına girmeyi düşünecek olanlara değerli ipuçları veriyor. Orhan Kemal de aydınlık gerçekçiliğiyle Hülya Soyşekerci’ye konuk olan yazarlar arasında. Soyşekerci, feministlerin ikonu haline gelen Sylvia Plath’la Nilgün Marmara arasındaki benzerlikleri irdeleyerek bu iki yetenekli kadına saygı duruşunda bulunuyor. Italo Svevo’nun “Kötü Bir Şaka”sı, Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ı da Soyşekerci’nin önem verdiği kitaplar olarak kitabındaki yerlerini alıyorlar. Hülya Soyşekerci, birbirinden çok farklı kitaplara aynı sevgi ve saygıyla yaklaşıyor. Onun kitabını tümüyle edebiyata duyulan büyük bir tutkunun ifadesi olarak görebiliriz. Güncelerde Soyşekerci’nin okuma ve araştırma sürecini izlerken, okuyucu da yazarların dünyasına girip çıkmanın engebeli yollarını öğreniyor. Hülya Soyşekerci, okuma serüvenini samimi duygularıyla anlatarak okurla paylaşıyor. Okuma coşkusunu dile getiriyor. Kitap okumanın nasıl özen ve birikim isteyen bir sanat olduğunu gösteriyor. Yaşam boyu sürecek bir öğrencilik bu. Kitaplar başka kitaplara yeni kapılar açıyor. Yazarlar başka yazarlarla tanışmak için uzun bir yolculuğun uğrak noktaları gibi. İnsanlığın büyük kütüphanesinde, her kitabın başka kitapların yaratılmasına yol açması gibi kişisel okuma serüvenimiz de kitapların arasındaki ince ilmekleri çöze çöze ilerliyor. Okumanın büyülü dünyasına girmek, bu sonsuz gibi görünen kitaplar âleminde bize bizi anlatan kitapları keşfetmemizle gerçekleşiyor biraz da. Bu da merak duygusunu hiç kaybetmeden, ipuçlarını takip ederek yürüdüğümüz bir ormanda yolumuzu bulmak gibi bir şey. Hülya Soyşekerci, edebiyatın her şeyden önce bir dil işçiliği olduğunun farkında olan bir yazar. Bu farkındalık onun güncelerinde dili titizlikle ve özenle kullanmasına yol açıyor. Kelimelerini dikkatle seçiyor ve düşüncelerini duru ve anlaşılır tümcelerle dile getiriyor. Onun dile gösterdiği özeni günümüzde pek çok öykü ve romanda göremiyoruz. Sadelikle ve tevazuyla yazdığı günceleri aynı zamanda edebi niteliği yüksek birer deneme tadı veriyor. Max Frisch, günlüklerinde, “Yazmak, aslında kendini okumaktır.” demişti. Hülya Soyşekerci de güncelerinde, kitaplarla birlikte kendini de okuyor. Onun kitabında, her gün yeni şeyler öğrenmek arzusuyla kendini edebiyata adayan bir edebiyat insanını; okuduklarıyla günümüzün sorunları arasında bağlantı kurmaya çaba gösteren bir düşünce insanını; barışı, eşitliği ve özgürlüğü özleyen, yaşamı edebiyatla anlamlandırmaya çalışan duyarlı bir toplumcu aydını buluyoruz. Soyşekerci’nin günceleri, okumakla yazmak arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmemizi sağlıyor. ? Yazarlara ve Yapıtlara Yönelik Okumalar/ Hülya Soyşekerci/ Kanguru Yayınları/ Mart 2008/ 222 s. SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle