07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Oyun Zamanı Tiyatro Cumhuriyetinin Kızı: Sevda Şener Kırk yıllık yol arkadaşım Mehmet Kaya’ya… Ü ç ad, üç kahraman: Metin And, Özdemir Nutku, Sevda Şener… Bu üçünün adı neden birlikte anılır, bu üçlü neden bu denli önem taşır? Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’ndeki (AÜ DTCF) ilk tiyatro bilim yuvamızdan yetişmiş oldukları için mi? Modern tiyatromuza kuramsal, eylemsel açılımlar getirerek onu çağdaş gerekler yönünde yeniden biçimlendirmeye giriştikleri için mi? Oyun yazarlığından dramaturgiye, oyunculuktan yönetmenliğe, ışıktan müziğe, sahne tasarımcılığına, salonlardan toplulukların kuruluşuna dek bu alana kattıkları erkeleri için mi? Tiyatro bilimiyle sanatının ülkemizde iç içe nitelikçe yükselip yaygınlık kazanması doğrultusunda neredeyse bir ömür verdikleri için mi? Evet, tümüne evet, sayabildiklerim kadar sayamadıklarım için de evet… Salt tiyatro bilimci oldukları, yanı sıra Nutku’da görüldüğünce sanatçı oldukları, tiyatromuzun gerek kuramsal gerekse eylemsel bağlamda ufkunu genişleten çalışmalar yürüttükleri için değil yalnızca, alanda kararlı, ilkeli duruşları, öncü tutumları, deneyci yanlarıyla da evet… İlk ikisinin üzerinde durmuştum tiyatromuzun bu söylensel kahramanlarının, şimdi sıra üçüncüsünde… Sevda Şener’in çalışmaları, ürettiği düşünceler, ulaştığı bireşimler, konu, izlek olarak üç grup ya da başlık altında toplanabilirmiş gibi geliyor bana: 1.Verimlenen oyunlar bağlamında Türk tiyatrosunun gelişimi, 2.Ülkenin sorunsalları ya da sorunsallara bakış bağlamında Türk tiyatrosunun gelişimi, 3.Tarihsel, düşünsel bağlamda Türk tiyatrosunun gelişimi, dünyadaki yeri. Dost Kitabevi’nce yayımlanan üç kitap, Şener’in üç ayrı başlıkta yürüttüğü bu çalışmaların neler olduğunu göstermeye yetiyor… Bu çerçevede ilk başlık için Oyunlar ve Gerçekler (2007), üçüncü başlık için de Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı (Üçüncü Basım, 2007), Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi (Dost’ta Beşinci Basım, 2008) adlı kitaplar anılabilir. Onun ikinci başlık altındaki çalışmaları için AÜ DTCF yayını olarak yayımlanan Çağdaş Türk Tiyatrosunda Ahlak, Ekonomi, Kültür Sorunları (1971), Çağdaş Türk Tiyatrosunda İnsan (1972) başlıklı kitaplarına uzanmak gerekiyor daha çok. BİR OYUN DAĞARINA SAHİP OLMAK... Türk tiyatrosunun oyun dağarına yönelik belki de en geniş çalışmanın Sevda Şener tarafından yapıldığı öne sürülebilir. Gerçekten de Oyunlar ve Gerçekler’de yüzü aşkın yazarın birkaç yüzü bulan SAYFA 32 oyunu üzerinde, oyunların verimlenişini tetikleyen toplumsal itekleyiciler, bunların sahne düzlemindeki konumlanışı üzerinde ciddi birikim yansıtan ele alışlarla, değerlendirişlerle karşılaşıyoruz. Gerçi oyunlarımız tiyatro tarihi içinde, dönemsel bağlamda veya sorunsal odağında kıyısından köşesinden dürtülmemiş değildir. Ne ki oyunların üretilmesine yönelik, oyun yazımının dışiç dinamikleri açısından dizgeselliğe de gidilememiştir ne yazık ki. Şu kadarcığını olsun söylemeden geçmeyeyim: oyun yazarlarımız da pek ilgilenmemiştir kendi verimledikleri oyunlarla… Bizde oyun yazarları, kahramanlarını içselleştirmeden oyun verimleyen, yazarlıklarını gazete, televizyon, radyo, reklam yazarı gibi yalnızca “teknik yazarlık” düzeyinde görme eğiliminde olan kişiler gibi izlenim bırakıyor neredeyse… Bu nedenle de oyun kitapları, okunabilen değil genelde sahnelenebilen metinler olarak geliyor önümüze… Bir başka söyleyişle biz okurken değil, sahnede izlerken haz alıyoruz ancak oyunlardan. Ne var ki, saltık anlamda yazılı oluşlarıyla, yazıda dile getirilişleriyle, üstelik ön yüzlerinden görünüşleri ölçüsünde oyunları değerlendirmeye girişmek, bunlar üzerinde bize genel yargıda bulunma hakkı sağlar mı acaba? Yine de iyi bir oyun, okunurken de haz verebilmeli insana, tıpkı iyi bir senaryonun okunurken de haz vermesi gerektiği gibi… Sözgelimi Haldun Taner, Oktay Rifat, Sabahattin Kudret, Turgut Özakman, Güngör Dilmen, Melih Cevdet, Orhan Asena, Aziz Nesin, Necati Cumalı, Refik Erduran vb. yazarların en azından kimi oyunları okuma eyleminde yazınsal haz üretebilmişken, daha sonra gelenler, bu yazarların dizgeliliğini neden sürdürememiş dersiniz? Neden böylesi oyunlar yazılamıyor ya da ancak seyrek verimlenişler halinde önümüze geliyor da bir türlü dizgeli hale gelemiyor bu? Şairlerimizin Türk tiyatrosunda çok önemli bir işlevi yerine getirdiği üzerinde daha önceleri de farklı yazılarımda durmuştum. Nitekim gerek 1930’lar, 40’larda gerekse 50’lerde şairlerimizin, Türk tiyatrosunun yapılandırılmasına önemli katkılar sağladığı göz ardı edilmemeli. 1950’lerde sanatın hemen her alanında kendini gösteren yükseliş üzerinde tekrar tekrar durulsa yeridir bence. Demek ki şiir, öykü, roman yazma geleneği kurmuşuz da oyun yazma göreneğine varamamışız daha… Gelin Sevda Şener’in Oyunlar ve Gerçekler adlı yoğun emekli çalışmasından bu olgunun izini sürelim şimdi… OYUN YAZMA SANATI MI, ÜRETME TEKNİĞİ Mİ? Sevda Şener, “Yaşamın Tiyatro Yazınındaki Yansımaları” başlığı altında şu saptamayı getiriyor ilkin: “…Oyun yazarlarımızın genelde tiyatronun toplumu eğitme sorumluluğuna inanmış olduklarını, … oyunlarımızın çoğunlukla gerçekçi ve ileti ağırlıklı olduğunu söyleyebiliriz.” (9, 10) O halde oyun yazarlarımızın, görevci bir anlayışla yola çıktıklarını kabul etmek durumundayız. Bu çerçevede nasıl bir oyun yazarlığıyla karşılaştığımızı yine Şener’in aktarımından saptamaya girişelim… 1. Yazarlar, “oyunlarında (.) temayı açıklayan eğitici konuşmalara yer vermişlerdir.” (11) Kaldı ki kimi oyunların, zaten “eğitici olması amaçlan”mıştır. (25) Kimileyin, “oyunun kahramanı (…) yazarın savunduğu ahlaki ilkeyi temsil etmektedir.” (28) Kimi oyun yazarları, “düşüncesini oyun kişileri aracılığı ile (.) belirtmiştir.” (18) Kimi oyunlarda yazar, “devrimcilik ülküsünü paylaşmış, inancını okuyucu/seyirciye heyecanla iletmiş”tir. (26) 2. Bu oyunlarda, “dramatik olan, yaşama biçimindeki hızlı değişimin yarattığı uyumsuzluktan doğar.” (12) “Dramatik çatışmalara Batı’ya körü körüne öykünmenin neden olduğu” görüşü kadar, “kendi köklerimizden koptuğumuz halde Batı uygarlığının temeline inememiş olmamızdan ileri gel(diği)” (28, 26) dile getirilmiştir. 3. Sözgelimi Musahipzade Celal, oyun yazarı olarak “mürşid taslaklarını tasvir etmek için Mum Söndü komedisini”, “…Yobazlığı… sahnede halka göstermek için” de Aynaroz Kadısı’nı “yazdığını söylemiştir.” (31) Sevda Şener’in örneklerle gösterdiği üzere ruhsal olaylara açılan oyunların da ne yazık ki sağlıklı bir yapıda olduğu kolayına söylenemez. Çünkü söz konusu oyunlar da ruhsal bunalımın yalnızca anlatıldığı, buna melodram öğelerinin eklendiği metinler olarak çıkıyor karşımıza. İşte 1950’lerde, şairlerin yer aldığı kuşakla, çeşitli yazın çevresinden yazarın katkısı doğrultusunda tiyatromuz, kendi içinde görece devrim yaşamaya koyuluyor denebilir. “Önceki yıllarda seyirciyi heyecan verici çatışmalarla etkileyen oyunların yerini, giderek günlük yaşama benzediği için inandırıcı ve etkileyici olan yalın kurgulu oyunlar almaya başlar.” (33, 34) Nitekim yazarlar, “durumun ekonomik nedenlerini, ahlaki sonuçlarını eleştirmişler, fakat çözüm yollarını imleyen düzenlemeler”e (34) gitmemişlerdir. Sevda Şener, şu yargıyı getiriyor bu kuşak yazarları için: “Ellili yılların en büyük atılımını ilk ya da ikinci oyunları ile oyun yazımına yeni ufuklar açan genç yazarlar gerçekleştirdiler. (…) (Onlar) toplumdaki değerler karmaşasının ekonomik nedenleri ve ahlaki sonuçları üzerinde durmuşlar, bu gerçeğin içinde barındırdığı dramı ustalıklı biçimlemelerle dile ve görüntüye getirmişlerdir.” (38) 1950’lerin yol açtığı ivmeyle “altmışlı yıllar oyun yazarlığımızın en verimli dönemi oldu.” “Bu yıllarda yazılan ve sahnelenen oyunlarda öz zenginliği, biçim ustalığı bakımından belirgin bir gelişim görülür. (…) Tiyatromuzun başyapıtlarının büyük bir bölümü bu dönemde yazılmıştır demek abartı olmaz.” “… (Bu) oyunlar tiyatro yazınımızdaki yeni gelişimin doğrultusunu gösterir.” (41, 42, 43) Şener’e göre, “tiyatro yazınımızın altın çağında yazılmış olan oyunlar(ın) (60) “her biri tiyatro yazınımıza katkı sağlamış olan oyunlar”dır. (43) “Altmışlı yılların atılımı yetmişli yıllarda taze güçle (de) beslenmiş”tir. (42) Ya 1980’ler, 80 sonrası? 1980 SONRASI OYUN YAZARLIĞIMIZ... Sevda Şener, 1980 sonrasında oyun yazarlığımızda gözlemlenen gelişmelere dönük olarak da şu saptamaları getiriyor: 1. ”Seksenli yıllardan bu yana tiyatromuzda iki ana eğilimin öne çıktığını görüyoruz. Bunlardan birini içine kapanma, ikincisini hesaplaşma ve kimlik arayışı olarak adlandırıyorum.” Bu çerçevede, “anıların dünyasına yönelme eğilimi, içinde yaşanılan ortamdan kaçma ve içe kapanmanın göstergesi olarak yorumlanabilir…” (63) “Seksenli yılların baskın eğilimi olan iç hesaplaşma kimi oyunlarda kendini yazarın da içinde olduğu aydın ve sanatçı kesiminin sorgulanması olarak gösteriyor.” (74) 2. “Doksanlı yıllardan başlayarak yazılan kimi oyunlarda özgürlüklerin kısıtlanmasına, işkenceye, baskıcı geleneklere, şeriat özlemine karşı hesaplaşma girişiminde bulunulduğunu görürüz.” (69) 3.“Son yıllarda tiyatro yazınımıza egemen olan eğilimin derinliğine bir iç hesaplaşma ve kimlik arayışı olduğu söylenebilir.” “Batı dünyasını ve dolayısıyla tiyatrosunu yıllardır ilgilendirmiş olan yabancılaşma sorunu en sonunda bizim tiyatromuzda da yankısını bulmuş durumda.” (71) Bu çerçevede, “yeni kuşak oyun yazarlarımızın yapıtlarında oyun kişileri karakter ayrıntıları ile değil, hatta tipik insani özellikleriyle de değil, belirtilmek istenen durumu belirten temsili nitelikleriyle canlandırılıyor.” (72) Demek ki gele gele 1930’ların, 40’ların oyun yazarlarında gözlenen “görevci” anlayışa varıyoruz. Sanki tiyatromuzda 1950’lerde, 60’larda bir yükseliş yaşanmamışçasına oyun yazarlarımız yeniden görevci bir kimliğe doğru kayıyor. Sevda Şener’in, söz konusu çalışmalarıyla ülkemizde henüz yeterince üzerinde durulmayan tiyatro eğitimbilimi, ruhbilimi, toplumbilimi oluşturulması yönünde anlamlı, önemli bir erke üretimine yol açtığını da eklemek yerinde olacak. Onun kimi öne sürüşleri, bu konuda gözümüzü açıyor en azından. Öteki alanlarda söylediklerine geçemedim Sevda Şener’in. Bu nedenle gerek Şener, gerekse tiyatromuzun seçkin üçlüsünü oluşturan öteki ikisi And’la Nutku üzerinde aralıklarla durmayı sürdüreceğim… Doğal ki buna oyun yazarlığı tartışmalarını da katarak… Ne mutlu bize, yolumuzu aydınlatıp ışıklayan böylesi seçkin yediveren üçüzüne sahibiz! ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 946 Sevda Şener’in çalışmaları, ürettiği düşünceler, ulaştığı bireşimler, konu, izlek olarak üç grup ya da başlık altında toplanabilirmiş gibi geliyor bana: 1.Verimlenen oyunlar bağlamında Türk tiyatrosunun gelişimi, 2.Ülkenin sorunsalları ya da sorunsallara bakış bağlamında Türk tiyatrosunun gelişimi, 3.Tarihsel, düşünsel bağlamda Türk tiyatrosunun gelişimi, dünyadaki yeri.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle