Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Yeni Türkiye’nin Üç Amentüsü: DirilişKurtuluşAydınlanış ürkiye’nin son yüz yıllık tarihini bilmeden siyaset yapılabilir mi? Tarihi bilmenin anlamı nedir? Birtakım olayları öğrenmek mi, olayların arkasındaki gerçeği görmek mi? Resmi tarihi, “kitabına uydurulmuş tarih” diye suçlayanlar, dayatılan gerçeklerin dışında, asıl gerçeğin ne olduğunu merak ediyorlar. Siyaset, ağzı kalabalık siyasetçinin diline düşünce, tarih gerçeği de yozlaşır. Belki edebiyatçının düşlem gücünde yaşayan gerçek, özlemini duyduğuTurgut Özakman muz gerçeğe daha umutsuz zamanlarda bile insanın nasıl bir yakın durur, daha kolay benimsegüç oluşturduğunun bilincine varmış. nir. Türkiye’nin son yüz yıllık tariKimi önyargılı yazarların Çanakkale’de hini bilmek, siyasetçiden çok Mustafa Kemal’i yok sayması ya da edebiyatçı için gerekli olabilir. önemsizleştirmesi çabası, doğaüstü güçlerin savaşı kazandığı dayatması, insan Günümüzü anlatmak isteyen bir gerçeğine inanmayan anlayışın yanılgısıromancı bile, yüz yıllık çalkantıdır. nın içinde yaşayan insanı yakınNe diyordu Nâzım Hikmet? dan tanımak zorundadır. “Hayır, T ve uzak durur.” YENİ TÜRKİYE’NİN ÖNSÖZÜ “Diriliş”i güçlü kılan, yalnızca gerçekleri göstermesi değil, onları nasıl anlattığıdır. Bir belgeler yığınının ayıklanması, onları damıtıp yalın, akıcı bir dile dönüştürmesi, Turgut Özakman gibi Türkçenin inceliklerini iyi bilen, usta bir yazarın biçem özelliğidir. Bu biçem özelliğini görmeden “Diriliş”in gücünü yalnızca insan gerçeğine bağlamak yeterli olmaz. Balkan bozgunundan sonraki toplumun dağınık yapısı, yeni bir ruh yeteneği kazanan kadın eylemleri, büyük bir savaşa hazırlıksız, oldubitti halinde girivermek, top döküntülerini onarıp Çanakkale’ye göndermek... “Neden böyle geri kalmış, yoksul olmuşlardı?” Yoksul Osmanlıyı anlattı Özakman: “Nedeni ne dindi, ne dindarlıktı. İlk aydınlanma Müslümanlığın ürünüydü. Başlıca neden dinin, dolayısıyla toplumun ve devletin gitgide ham sofuluğun, bağnazlığın ve medrese tutuculuğunun etkisine girmiş olmasıydı. Allahın koyduğu kurallarla yetinmeyip onlara yeni kurallar, yasalar, sıkılıklar ekleyen bu anlayış öyle yaygın ve güçlüydü ki kimse karşı gelemiyordu.” İlk aydınlanma İslam’ın ürünü olduğuna göre, o gücü, ulusal duygunun ulusal bilince dönüşmesi için kullanmak olanakları araştırılamaz mıydı? “Çanakkale Yeni Türkiye’nin önsözüdür” diyen Dağlarca, yeni bir topluma geçmek gerektiğini anımsatıyordu. Çünkü Halife’nin etkisi ilk kez sınanacak olan “Cihadı Ekber” yararlı olamamış, “Araplar parça parça ayrışıp” kopmaya başlamışlardı. “Osmanlı Padişah/Halifesine yalnız uyruk olarak değil, yeminle de bağlı olan Mekke Şerifi Hüseyin” İngilizlerle anlaşmış, Türklerin karşısında yer almıştı. Rusların kışkırtmasıyla ayaklanan Ermenilerin “çeteler kurarak cephe gerisini savaş alanına çevirmeleri, yüzbinlerce Türkün, Kürdün ve Ermeninin felaketine yol açacaktı.” Üstelik “cihat” duyurusunu yanlış yorumlayan fesatçılar ile din cahilleri İstanbul’daki din düşmanı Yahudiler ile Hıristiyanların öldürülmesinden yanaydı. Turgut Özakman şu gerçeğin altını çiziyor: “En zararlı cahillik dinde cahillikti ve çok yaygındı, sömürülmeye, azdırılmaya açıktı. Bu çok tehlikeli gelişim büyük zorlukla yatıştırıldı.” “Cihadı ekber” neden etkili olamamıştı? “Bu Allah ve din uğruna bir savaş değil, en sefilinden bir dünyayı paylaşma kavgasıydı.” Bu olaylar da gösteriyor ki artık yeni bir devletin “Ümmetçi” anlayışla kurulması olanaksızdı. İNSAN GERÇEĞİ Savaşa katılan kimi erler sevi yorgunuydu. Orhan da bunlardan biriydi: “Onun aklı Dilber’deydi. Dilber’in ‘abicim’ diyen tül gibi sesi, top, tüfek, bomba seslerinden daha güçlüydü, hepsini bastırmaktaydı.” Asteğmen Mucip Kemalyeri’nin anı defterinden, o tükenmiş Anadolu insanının bedenleriyle ruhlarının nasıl kazanıldığı anlatılır: “O gösterişsiz, yoksul, hasta gibi duran köylüler doğruldular, dikildiler, kıvraklaştılar, hızlandılar. Demir gibi imanları ile yeni kazandıkları milli duygu kaynaştı, bilgiyle birleşti, yenilmez, yıkılmaz bir ruh yarattı. Şimdi askerin öyle babayiğit, öyle kendinden emin, öyle farklı bir duruşu var ki hepimiz iftihar ediyoruz. Tatbikatlarda bir tepeden öbür tepeye rüzgâr gibi koştuklarını görmek insanı heyecanlandırıyor. Evelallah sömürgecileri yeneceğiz.” Sofya’da Ataşemiliter olarak bulunan Yarbay Mustafa Kemal Doğu cephesi ile Batı cephesindeki savaşları yakından izliyor, “Türkiye bu savaştan sağ çıkamaz” diye kaygılanıyor, Enver Paşa’ya yazdığı mektupta cephede göreve gönderilmesini istiyordu. Turgut Özakman Çanakkale savunmasını anlatırken; Sarıkamış ile Kanal bozgununu karşılaştırarak, insanımıza değer vermeyen serüvenci paşaların yetersizliğini de gösteriyor. Enver Paşa’nın komutasında yola çıkan 75.000 kişilik kuşatma kolu birkaç bin kişiye düşmüştü: “Doğu ordusunun iki kolordusu, ciddi bir savaş görmeden, dağ yollarında eriyip bitmiş, çocuklarının çok büyük bölümünü beyaz ölüme ve kurt sürülerine teslim etmişti.” Süveyş Kanalı cephesinde de Türkiye başarısızlığa uğratılmış, ancak birkaç tomboz karşı kıyıya geçmiş, geri çekilme kararı verilerek şehitler çöle gömülmüştü. Mustafa Kemal’in göreve başladığı tarih 1 Şubat 1915’ti. “Mustafa Kemal’in ve Yeni Türkiye’nin saati çalışmaya başlamıştı.” Sarıkamış ile Süveyş Bozgununu görenler Çanakkale’yi de kolay geçeceklerini sanıyorlardı. Savaşı yönetmesini bilmeyenler, o uzak coğrafyalarda, Anadolu insanını karlara, kumlara gömmüşlerdi. Ama insan gerçeği Çanakkale’de, şaşırtıcı bir dirençle yeni bir güç kazanıyordu. BİR BİÇEM USTASI Çanakkale Savaşları: Nusret Mayın Gemisi’nin Karanlık Liman’ı mayınlaması, 18 Mart deniz savaşları ile sınırlı değildir. Kumkale, Arıburnu, Seddülbahir, Anafartalar, Conkbayırı kara savaşlarıyla 9 ay süren, her ayrıntısı Diriliş’in nasıl bir ruh yeteneğiyle oluştuğunu gösteren bir destandır. Bu 9 aylık ulusal direnç İngilizlerin Rusları desteklemesini engellediği için mi 1917 Devrimi başarılı olmuştu? Dünya kamuoyu bu konuyu tartışadursun, bizi ilgilendiren, Çanakkale direnişinin Kurtuluş Savaşı’nı göze almayı kolaylaştıran bir savaşlar dizisi olmasıdır. Çanakkale üzerine yüzlerce kitap yazıldı. Turgut Özakman’ın Diriliş olarak tanımladığı Çanakkale 1915’in önemi nereden geliyor? Neden elden düşürülmeyen, okurların geniş ilgisini çeken bir belgeroman özelliği kazanıyor? Turgut Özakman Türkçeyi oya gibi işlemesini bilen bir biçem ustasıdır. Gereksiz abartılardan uzak, anlatının doğallığını dilin akışına bırakır. Yüzlerce belgeden nasıl yararlanacağını, romanın dokusunu nasıl oluşturacağını iyi bilir. Turgut Özakman’ın Mehmet Akif için söylediği bir söz var: “Çanakkale’yi orada dövüşen bir er gibi yaşıyordu.” Diriliş’in başarısını anımsatmak için bu sözü ben Turgut Özakman için kullanmak isterim. Olay yalnızca Diriliş’i anlatmak değildir. Hele bir “Cumhuriyet” de yayımlansın; olay, son yüz yıllık tarihimizden ders alan günümüz insanının nasıl bilinçlenmesi gerektiğini anımsatma girişimidir. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Tevfik Çavdar, Türk romanının tarihe tanıklığını anlattığı incelemesinde gerçeğin izini sürüyor: “Gerçek olan şudur ki, Cumhuriyet’in seksen yılı aşan tarihinin üstü çeşitli kısıtlamalar, susmalar ve hatta yasaklarla adeta şalla örtülmüştür. Fethi Naci’nin ‘Gerçek tarihi romanlardan öğreniyoruz’ yaklaşımı bu nedenle ihmal edilmeyecek bir doğruluk payına sahiptir” (Türkiye’nin Yüzyılına Romanın Tanıklığı, Yazılama Yayınevi, Kasım 2007). Tevfik Çavdar, 1908’den günümüze doğru, roman gerçeğindeki tarihi insan gerçeğinde aramanın bilincinde olan bir yazar. İnsan gerçeği de romancının yorumuyla biçimlenir. Ama bu yorum belgelerin değerlendirilmesiyle anlam kazanır. “DİRİLİŞ” Turgut Özakman’ın, bir ulusun yeniden doğuşunu anlatan üçlüsünün ikinci romanı Şu Çılgın Türkler yoğun bir ilgi uyandırmıştı. “Çanakkale 1915” üçlüsünün ilk kitabı olacaktı. Turgut Özakman diyor ki: “Hazır olduğumu sanarak başladım. Epeyce de yazdım ama sürdüremedim. Hazırlığımın yeterli olmadığını anladım. Kendimi o siperlerde yatmış, o ateş altında kalmış, yüzüme kan sıçramış gibi hissetmiyor, Çanakkale’yi yaşayamıyordum. Bu büyük olayın hakkını verecek bir hazırlık gerekti. Çanakkale’yi yazmayı erteledim, hatta bıraktım” (Diriliş, Çanakkale 1915, Önsöz, Bilgi Yayınevi, Mart 2008). Turgut Özakman, bir ulusun yeniden doğuşunu anlatan üçlüsünün ilk romanı Diriliş’i yazmak için yüzlerce belge incelemiş. Yüz sayfayı aşkın açıklamalı dipnot, romanın yazılma serüvenini okurla paylaştığı bir önem kazanmış. Romanın dokusunda insan gerçeğini yaşatırken en SAYFA 30 gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. onu biz, kendimiz vaadettik kendimize.” İnanmak insanı güçlü kılar. Önce özgür bir ülkede yaşamanın bilincine varmak, ancak böyle bir ülkede din kurallarının uygulanacağına inanmak. Yoksa, Tanrı ile Peygamber’den başka, “Çanakkale’ye Anadolu’dan alay alay, tabur tabur erenler, veliler ordusunun geldiği” hurafesine inanmak değil. Nasıl bir karanlık zamanın içinden geçerek aydınlığa ulaştık? Yakın tarihimizin son yüz yılını, Meşrutiyet’ten günümüze doğru, o çalkantılı zamanı bilmeden bunu anlamak kolay değildir. Şevket Süreyya Aydemir “Tek Adam”, “İkinci Adam”, “Enver Paşa” üçlemesinde, belli kişileri odaklayarak olayların akışına bakıyor. Turgut Özakman olayların akışında insan gerçeğini görerek bir ulusun yeniden var oluşunu anlatıyor: “Bu savaşları, lütfen sabırla, dikkatle, düşüne düşüne okuyunuz. Bunları heyecanlı, kanlı savaş sahneleri anlatmak için değil, hele savaşı övmek için hiç değil; irade, akıl, buluş, yurtseverlik, milli duruş, bilinç, sebat, kararlılık, inanç, benlik, gerçek kahramanlık, insanlık ve karakter sevgisi oldukları için, bir milletin dirilişinin, uyanışının aşamalarını oluşturdukları için anlattım, bilmenizi istedim.” Bir yazar düşlem gücündeki gerçeği değil, belli bir dizge içinde yorumladığı belgelerin ışığında gerçeği bulabilir. Gerçek saygısı böyle bir çalışmayı gerektirir. Turgut Özakman da bu gerçeğin izini sürüyor: “Gerçeğe saygısı olmayanın hiçbir şeye saygısı olmaz. Aklı olan, hangi amaçla olursa olsun yalan söyleyenlerden korkar MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 946