06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÇOCUKGENÇLİK Çevremiz, dünyamız, biz... u hafta yine pek çok konuk ağırladık. Okuma! bölümünde yapıtları 148 dile çevrilen Jules Verne var. Üsküdar’ı, Boğaz’ı, Tophane Meydanı’nı, Pera’yı, Karaköy’ü, Haliç’i Jules Verne gözünden görmek heyecan verici... Sevim Ak’ın Koreceye çevrilen yapıtı, “Dünya Çocuklarına Merhaba” bölümünden gülümsüyor bize... Sihirli Değnek de içimizi gülümseten bir eğitim modeline değiniyor bu hafta. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin 2002 yılından beri devam eden çalışmalarını anlatan “Çocuk ve Mimarlık” kitabı, demokratik çevre kültürünün oluşturulması sürecinde, gelecekte çocukların alacakları rollere ve kararlara dair bizi umutlandırıyor... Geçen günlerde “Dünya Bir Köy Olsaydı” kitabının yazarı David Smith okul söyleşileri için Türkiye’deydi. Uluslararası pek çok ödülün sahibi olan Smith, emekli bir öğret B Ë Nilay YILMAZ men. 25 yıl coğrafya, sosyal bilimler ve tarih dersleri vermiş. “Dünya Haritasını Ezbere Çizmek” projesinin yaratıcısı olan Smith de geleceğe dair içimizi gülümsetenlerden. Kitaplarını kalabalıklaşan dünyanın gelecekte karşılaşılacağı sorunları anlatmak ve özelikle çocuklarda bir dünya bilinci yaratmak için yazdığını söylüyor. Kitapları, 2003’te Amazon isimli internet sitesinde en çok satılan kitap seçilmiş. Bu hafta David Smith’i ve ona soru soran çocukları konuk ettik... Çocukların yaşadıkları çevreye ve dünyaya eleştirel bakmalarına yardımcı olan projelerin çoğalması umuduyla... Bol kitaplı günler dileriz... ? (iletişim: [email protected]) OKUMA! Geçmişin ve geleceğin düş beşiğinde bir yazar: Jules Verne Ë Mavisel YENER 828 doğumlu Jules Verne, 1864’te insanoğlunun aya gitmeyi hayal bile edemediği bir dönemde bir füzeyle aya gitmiş, 1870 yılında Kaptan Nemo aracılığıyla düşlerinin kapısını aralayıp Nautilius isimli aracıyla denizlerin altına dalmış, bütün dünyayı balonla gezmiş. Jules Verne ile Türk okurunun tanışması 1875 yılı civarında olmuş. Eski harflerle yayımlanan Jules Verne çevirilerinden sonra, Harf Devrimi’nin ardından Verne’in kitapları bu kez yeni harflerle yayımlanmaya başlamış. “80 Günde Devrialem” romanı Türkçeye, daha doğrusu Osmanlıcaya çevrilmiş, tanınmaya başlamış. İnsanlara okumayı sevdiren yazarların en başında gelmiş. Ben de okumanın büyüsünü Jules Verne kitaplarıyla keşfetmiş biri olarak yapıtlarının toplu basımını gördüğümde heyecanlandım. 38 kitap ile Jules Verne Kitaplığı oluşturan İthaki Yayınları’nın kampanyasından yararlandığım için şanslıyım. Ne zaman bitiyor bu kampanya bilmiyorum ama yedi yüz sayfa bile olsa, bütün Jules Verne kitaplarını tek fiyatla okura ulaştırmayı hedeflemişler. Kütüphanemde hepsini bir araya koyunca, itiraf ediyorum, aralarında okumadıklarım olduğunu da fark ettim. Jules Verne’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’unu ve Trabzon’unu anlattığı İnatçı Keraban bunların başındaydı. İnatçı Keraban iki cilt halinde, tam metin olarak basılmış ve Nihan Özyıldırım’ın pırıltılı çevirisiyle okura ulaştırılmış. Jules Verne’in gerek kurgusu, gerekse bu kurguya mekân olarak seçtiği yerler açısından, yazdığı en ilginç kitaplarından biri İnatçı Keraban... Jules Verne Türkiye’yi ne kadar dolaştı, kitaptaki gibi uzun bir yolculuk yaptı mı bunu bilmiyoruz, ama İstanbul’un onu çok etkilediği belli. Diğer yapıtlarının yanında gölgede kalmış olmasının nedenlerini tartışmayı akademisyenlere bırakalım. İnatçı Keraban’ın Üsküdar’ıyla, Boğaz’ıyla, Tophane Meydanı’yla, Pera’sıyla, Karaköy’üyle, Haliç’iyle, camileriyle, insanıyla, İstanbul’da ve Karadeniz’in bütün kentlerinde geç 1 mesi heyecan verici. Yaşadığınız ülkeyi, Jules Verne gibi bir dehanın düşlerinin aynasında görmek farklı bir tat, “ertelemeyin” diyeceğim bir okuma. Bin çeşit şerbet ve şekerlemenin satıldığı dükkânlardan, Sultan Mahmut Camii’nin minarelerine dek uzanan güzel ve ayrıntılı Tophane betimlemesinden sonra iki tuhaf Avrupalı çıkıyor karşımıza; Hollandalı tüccar Van Mitten ile uşağı Bruno. Onlar Türkiye’de bulundukları süre içerisinde, kendi aralarında konuşmalarında da Türkçe kullanacakları konusunda anlaşmışlardı” (s. 15) Bir ramazan günündeyiz, şehirde herkes oruçlu olduğundan İstanbul terkedilmiş bir yer görünümünde. Su içmek istiyorlar ancak; “top atışından sonra” diye cevap veriliyor. Van Mitten ile uşak Tophane Meydanı’nı, Haliç’i, Beyazıt’ı... dolaşmaya başlıyorlar. Van Mitten’in İstanbul’da Keraban isimli tütün tüccarı bir dostu var. Akşam yemeği için dostunun Üsküdar’daki konağına gidecekler, Karaköy’de buluşuyorlar. Hep beraber kendilerini alacak olan kayığa binmek üzere Tophane İskelesi’ne iniyorlar. Ancak, onları bekleyen kötü bir sürpriz var: “Zaptiye Reisi Müşir’in emriyle, bugünden itibaren, İstanbul’dan Üsküdar’a ya da Üsküdar’dan İstanbul’a gitmek için Boğaz’ı geçmek isteyen her şahıs ve her türlü yelkenli ve buharlı teknelerle kayıklar için on paralık bir vergi tesis olunmuştur. Vergiyi ödemeyi reddedenler hapis ya da para cezasına çarptırılacaktır.” Bu durumda her ‘normal’ vatandaşın yapacağı şey, bu vergiyi itiraz etmeden ödemektir; ama Keraban Ağa o vergiyi ödemiyor, inatçı mı inatçı! Sırf on paralık o vergiyi ödememek adına yarım saatlik yolu yaklaşık kırk beş güne yaymayı göze alıyor; üstelik de yolculukta harcanacak yüzler ce altın pahasına... Karadeniz’in çevresini dolaşarak Üsküdar’daki evine dönmeyi kafasına koyan Keraban Ağa; Rumeli, Bulgaristan ve Romanya sahillerinden başlayarak Rus sınırına ulaşacak bir yol belirliyor. Böylece Besarabya, Kerson, Tarida ya da Çerkezistan’dan geçip, eski Pontos Eukseinos’un (bugünkü Karadeniz) kuzeydoğu kıyılarını dönerek, OsmanlıRus sınırına kadar gelmeyi planlıyor. İki cilt boyunca bu yolculukta yaşananları kimi zaman gülerek kimi zaman şaşkınlıklar içinde kalarak okuyoruz. Keraban Ağa öylesine inatçı ki; sırf yemek daveti nedeniyle peşinden sürüklediği zavallı Hollandalının ve uşağının, bu yolculuğu kısaltmak için getirdiği hiçbir öneriyi örneğin tren, örneğin gemi kabul etmiyor. Bütün yolculuk kara yoluyla ve at arabasıyla yapılıyor, çünkü bu inatçı adam aynı zamanda bir teknoloji düşmanı. Osmanlıların en inatçısı, Karadeniz’in güneyinden, Anadolu sahillerinden, tek kuruş ödemeden Boğaz’ın Üsküdar kıyılarına ulaşacak mıdır? Onu kitabın şaşırtıcı sonunda göreceğiz. İnatçı Keraban, yazarı için de farklı bir sürece sahip olsa gerek. Jules Verne, macerayı sadece yazmayı değil, yaşamayı da seven biri, daha on bir yaşındayken, Karayip Adaları’na giden bir yelkenli gemiye kamarot olarak girmiş. Ama bu macera kısa sürmüş, çünkü babasını bir sonraki limanda onu almak üzere beklerken bulmuş! Türkiye’yi, Fransız bir yazarın gözünden okumak epey ilginç. Yüz civarında yapıtı, yüz kırk sekiz dile çevrilmiş olan Jules Verne anlattığı kasaba ve şehirleri sadece yolculuğun durakları olarak değil, kimi zaman bir sosyolog, kimi zaman bir tarihçi, kimi zaman da sanat tarihçisi bakışıyla ayrıntılandırıyor yapıtlarında. Onun yapıtlarını farklı kılan da edebiyatı bilim, coğrafya, fizik, kimya ile böylesi başarıyla birleştirebilmesi. Jules Verne Kitaplığı’nın, yazarın kitaplarını yıllar önce Türkçeye kazandırmış olan A.İhsan Tokgöz’e ithaf edilmesi İthaki Yayınları’nın değerbilirliğidir; kutlarım. Jules Verne’e yeniden göz atabilmenin sevincini paylaşmak istedim. Çocukların onu severek okuduklarını biliyorum ama bu seslenişim biraz da büyüdükçe merak ve heyecan duygularını yitirmeyen, düş kurmaktan vazgeçmeyen yetişkinler için olsun: Eksiksiz bir Jules Verne külliyatına sahip olmanın tam zamanı. ? İnatçı Keraban (2 cilt) Jules Verne/ Türkçeleştiren: Nihan Özyıldırım/ Jules Verne Kitaplığı ( 38 kitap), İthaki Yayınları / 640 s. (15+ yaş) www.maviselyener.com Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 946 SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle