Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ömer Ayhan’la “Öldüren Şehir” üzerine... pedüz yeni ve gelecekçi. Bu ikilemin içinden nasıl çıkıyorsunuz? Demek dışarıdan öyle görünüyor. Oysa ben bunu bir ikilem olarak yaşamıyorum. Edebiyata bakışımda geçmişin yeri geniştir ama çağdaş hatta avantgarde edebiyatın yeri daha fazladır. Belki Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapıtlarını yayımlayan yazarlarla ilgili yazdıklarım böyle bir sanı uyandırmış olabilir ama ben tarihsel sürekliliğin önemine inanıyorum. Dolayısıyla geçmişe olan merakım duygusal olmaktan çok, açık açık söyleyeyim çıkarcıdır. Döneminde Halit Ziya Uşaklıgil kadar usta bir başka romancı yoktur diye bir görüşe katılırım ama o dönemin birçok yapıtı bugünü, belki yarını, özellikle de yakın tarihi daha net değerlendirebilmem için bir anahtar işlevi görür. YAZINSAL KAYNAKLAR... O zaman, yazınsal kaynaklarınızın neler olduğundan da söz edelim mi? O kadar çok ki. Mitolojiden din kitaplarına, dil tadı taşıyan her metin ilgi alanıma girebilir. Benim için olmazsa olmaz denilecek şey dildir. Özgün zengin ya da atak bir dil bir metnin iyi olarak nitelenmesi için tek başına yeterli değildir. Ama benim bir edebiyat yapıtında ilk bakacağım dilin kendisidir. Dille bir sorunu olmayan, onu sadece düzgün cümlelerle kullanmayı yeterli sayan yazarlarla aram hoş değildir. Yoksa yazınsal dilin olmadığı metinleri de çok okurum. Çizgiromanları sözgelimi. Abdülhak Şinasi Hisar benim yazarımdır. Bilge Karasu da. Dilleri bambaşkadır, ama tutkuları birdir. Peki Ömer Ayhan’ın romanda öyküden de usta olduğu söylense... Elbette karşı çıkarım. Yanlış anlaşılmasın, tersini de kabul edemem. Yazdıklarıyla yıldızı pek barışmayan, kendi kendisine yazdıklarını yeterince iyi bulmadığı için azimle acı çektiren biri, hele tek bir romanla ustalığı yakıştırabilir mi kendine? Edebiyatımızın bugünkü hali, eski kuşaklarla yeni kuşaklar arasındaki yakınlıklar ve uzaklıklar üstüne neler düşünüyorsunuz? Düşünmemeyi yeğliyorum. Edebiyatımızın bugünkü hali ortadan hallicedir, ama kimi yazarların ve eleştirmenlerin hali içler acısıdır. Kitapları iki bilemediniz üç baskı yapan yazarların bile edebiyat ajanlarıyla çalışıp, hangi derginin ya da kitap ekinin kapağında yer alacakları üzerine kafa yorması benim aklımın alabileceği bir durum değil. Önceki kuşaklar –istisnaları dışarıda tutuyorum– kendilerinden sonra gelenlerle ilgilenmez, onların sorunlarına, dünyasına da ister istemez biraz uzak düşmüştür, toptancı yargılarla onları olumsuzlamak daha kolaydır. Yeni kuşaklarsa –yine istisnalar hariç– geçmişin dışarıda bırakılmış sıra dışı yazarlarını keşfetmektense kanon yazarlarını okumayı yeğler, kanon yapıtlarının en azından yarısının vasatı aşamadığını görmek istemez, büyüklerinin önünde düğmesi sürekli iliklidir, oysa ‘velud’ yazar çoğunlukla, onun bu çırpınışına da burun kıvırır. En iyisi bu samimiyetsiz ortamdan uzak durmaktır, kitaplar yazarlarından daha iyidir, daha incelikli. ? Öldüren Şehir/ Ömer Ayhan/ Notos Kitap/ 186 s. SAYFA 13 Öldüren Şehir bir kent romanı. Uydu kentler, sayıları hızla artan gökdelenler ve onlarla bütünleşerek yaşayan ayrıksı roman kahramanları... Bir metropolü, yüksek blokların görüntü kirliliği yarattığı klişesini tersyüz ederek görebilen bakış açısı... Kökü dinsel anlatılara uzanan karanlık bir öğretinin günümüz İstanbul’undaki yansımalarını arayan Öldüren Şehir, önünden geçip gittiğimiz bazı ‘özel’ binaların, kentin karanlık yüzünün sırlarını aralamaya çalışıyor. Ömer Ayhan’la romanını konuştuk… Ë Mehmet ZENGİN ldüren Şehir bir İstanbul romanı. Ama bir “çağdaş İstanbul” romanı olduğu belirtiliyor. İstanbul’un gerçekte çağdaş olmadığını mı anlatmak istiyorsunuz? İstanbul’un Avrupa kentlerinden anladığımız anlamda çağdaş olabilmesi için öncelikle dev bir taşra değil, bir kent gibi gözükmesi gerekiyor. İzmir gibi sözgelimi. Size nasıl gözüküyor bilmiyorum ama sivil toplum kuruluşlarının azlığı ve kısıtlı hareket alanı, çarpık yapılaşma, içinde yaşayanların çoğunun anlamaya ve sahiplenmeye çalışmaktansa kenti kendine uydurmayı yeğlemesi, çağdaşlaşmanın da çarpık bir seyir izlediğini gösteriyor. Romanın kahramanlarının genç oluşu ve onların da düşünme ve davranış biçimleriyle günümüz gençliğinin farklı kişiliklerini bir arada barındırdığına bakarak, Öldüren Şehir’i bir gençlik romanı olarak da niteleyebilir miyiz? Böyle de okunabilir ama kurguladığım kişiler çoğunluk adına konuşamaz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 946 Genç birey huzursuzluktan korkmamalı Olumsuzlamak isteyen, günümüz gençlerinin birçok eksiğinden söz edebilir, popüler kültürün onları esir aldığından, vs... Yine de bence asıl sorun geçim sıkıntısı dışında huzursuzlukla uzak akrabalıklarıdır. Genç birey huzursuzluktan korkmamalı, tam da gereksinim duyacağı böyle bir şey, kendisini ve çevresini ve dünyayı sorgulamak için. Romanın karakterleri üzerlerine yapışıp kök salmış huzursuzluklarıyla bir azınlığı temsil ediyorlar, ama elbette azınlıkta oluşları onları bütünüyle marjinal kılmıyor. DÖNEMİN ELEŞTİRİSİ Ayrıca 1980’ler de, romanın bir bölümünü baştan sona tutuyor ve hem romanın gençlerinin dünyasını anlatıyor bu bölüm, hem de dönemin eleştirisini içeriyor... Bu çok hassas bir konu. 1980’ler bizde bir yanlış anlama sorunudur ve bunun başsorumlusu 12 Eylül’ün ‘batasıca kahramanlarıdır’. Biz 1980’leri 12 Eylül’den ayrı düşünebilir miyiz, böyle bir lüksümüz olabilir mi, ama siyasal kaos ve kâbus ortamından 80’lerin bütün dinamikleri payını almıştır. Sanki hiç iyi bir şey yapılmamış gibi gösteriliyor ve anlatılıyor, oysa en azından dünyada böyle olmadı. Sözgelimi siyasal açıdan kara bir dönemdir, ama bugün de öyle değil midir hem Türkiye hem de dünya için?.. Kendi gözlemlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, yapilerin (yuppie’lerin) ve siyasal güç odaklarının kapitalizmi kutsadığı bu son derece tuhaf on yıl içinde, kimi ülkelerde müzikte, sinemada, edebiyatta inanılmaz işler yapılmıştır. 80’ler sineması deyince aklımıza ilkin cilalı Hollywood yapımları geliyorsa, müzik denildiğinde ortamı disko müziği ve Michael Jackson’dan ibaret sanıyorsak, bu böyle olduğu için değil, ötesini görebilecek unsurların yokluğu ya da yoksulluğundan ötürüdür. O yıllarda, popülizmi temsil eden gösterişçi ana akımın karşısına dikilen deneysel ve çoktan kültleşmiş müzik yapıtlarını, tam da çiğliğinden ötürü övgüye layık ve uç noktalarda yol alan filmleri fena halde ıskaladık. Roman biraz da bu ezberi bozma, görülemeyeni doğrudan göstermese bile sezdirme eğilimindedir. Sonunda farklı bir roman Öldüren Şehir. Belki bu yılın önemli romanlarından olacak. Konusu, bir İstanbul romanı oluşu, bir gençlik romanı oluşu gibi nedenlerle pekâlâ ilgi de görebilir. Ama aynı zamanda zengin bir dil, ustaca örülmüş bir kurgu, özgün bir anlatım biçimi de var... TARİHSEL SÜREKLİLİK Öyle görülüyor ki bu bir soru değil. Beni güç bir duruma sokuyorsunuz, ben övgülerle başı hoş biri değilim. Alçakgönüllü görünmenin de kimileyin tersini işaret ettiğini düşünenlerin çokluğu da hesaba katılırsa, bırakalım neyi ne kadar yapabildiğimi kitabı okumaya karar verenler değerlendirsin. Ömer Ayhan’ın ilginç bir özelliği var: Hem edebiyat tutkusuyla geçmişe dönük, hem de kendi yazdıklarında dü Ö