24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? balyozu vuranlar şimdi neredeler?.. Getirdikleri “oy sandıklarıyla”, başta köylerimizde, yanı sıra tüm ülkemizde ekip büyüttükleri geriliğin karanlığın ayrımında mıdırlar? Enstitüler yıkılmasa, o aydınlanma coşkusu söndürülmeseydi, 1956 yılına değin okulsuz köy (doğru dürüst okullar, öğretmen evleriyle birlikte), okuma yazma bilmeyen, aydınlanmamış köy çocuğu ve köylümüz kalmayacaktı. Oysa Türk ulusuna yakışan, çağının gelişmişliğini aşıp; daha ileri, uluslara örnek olacak bir gelişmişlik çizgisinde, sürekli devrim anlayışı ile yükselmesidir... Böylece evrensel bağlamda öteki uluslara iyi bir örnek olması da gerçekleşebilecektir. SİS DAĞININ BAŞINDA BORANA BAK BORANA... Oratoryo olarak sahnelenmesi gereken bir başyapıt... Kepirtepe Köy Enstitüsü’nün eşsiz eğitiminden geçip, Yüksek Köy Enstitüsü’nün ışığıyla pekişip, bir aydınlanma eri olarak yurdu gönendirip, ulusu uyandırma, insanca yaşamanın çevrenine açma savaşımının erlerinden ozan, yazar, yurtsever aydın Mehmet Başaran’ın o eşsiz yapıtlarından biri. Yurt ve ulus sevgisinin, buna bağlı olarak insanlık sevgisinin ustalarından... Bu betimleme, gerçeği olduğu gibi dillendirme, bir saptama... Yapıt, Köy Enstitüleri’ni yozlaştırma, yok etme çabasının; bu süreçte yaşanan acıların, direnişin tanıklığını içeriyor, oratoryo biçeminde. Şöyle başlıyor: MORARAN AKŞAMDA “Missuriler, Amerikalılar geldi denizlerimize Savaş sonrası Marşal yardımı ve Bayat süttozu renginde günler Sızdı toprağımıza ince bir ağı Yeni sancılar saplandı böğrümüze Başladı 1946 iç kanaması Demiş ki Hitler perçemli Bakan: “Demokrasi bu, okulları değil oy sandıklarını götüreceğiz köylere. Neymiş eğitim seferberliği, toprak kanunu! Milli irade her şeydir...” İndirmiş masaya yumruğunu: “Senin de evlatlarının da belini kıracağız” demiş Tonguç’a Enstitüler “Komünisttir” demiş, demokratlar da. Sen izindeydin, yoktun “gizli soruşturma‘da Kitaplarımıza, dersliklere Çamaşırlarımızın kıvrımlarına baktılar Türkülerimiz kuşkulu Horonlarımız tehlikeliydi İzmir Suikastı Davası’ndan Kıl payı kurtulan Paşa’ya göre Ürkütücü bir yanı vardı gürleyen tarlaların Ağaca ve demire Yaşamın gizini söyleten işliklerin Rejim mi değişiyordu ülkede? Belimizin kırılacağını bilmiyorduk.” (7. Sis Dağının..., s. 7) İşte... Zehir zemberek bir öykü bu, yaşanmış... Ülkemizi tümüyle sarıp sarmalayacak; okumamış, aydınlanmamış bir tek yurttaşımızı, halk çocuğunu bırakmayacak,.. Ülkemizin en uzak yerinde açmamış bir tek çiçek bırakmayacak; gönendirilmemiş bir tek köy, yerleşim birimi bırakmayacak... Enstitülerde öğrenciler, yerleşim birimleri köylerde halkımız, insanca yaşamın ışığına kavuşuyorlardı. İmece başlamıştı dört bir yandan... Düşlerimizde görsek CUMHURİYET KİTAP SAYI inanmayacağımız, evrensel bağlamda eşi benzeri görülmeyengörülmeyecek bir süreci yaşıyordu köylümüz, köylerimiz; köylümüzün çocukları... İlköğretim Genel Müdürü, Köy Enstitüleri’nin yaratıcısıdüşün babası Tonguç’a, 1946’da görevi devretmeye geldiğinde, Reşat Şemsettin Sirer şöyle der: “Senin suçun köy çocuklarına sıçmasını öğretmeden önce okumasını öğretmen olmuştur.” Tonguç, İlköğretim Davası adlı kitabını vererek, “Yanıtım burada!” der. Aydınlanma yolu yokuştu anlaşılan... Aydınlanmanın önüne konulan taşlar, günümüz Türkiye’sinin önüne konulan taşlar, günümüz Türkiye’sinin karmaşasına, halkımızın çaresizlikler, sorunlar içinde bunaltıcı bir yaşamı göğüslemek zorunluluğuyla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Ulusal varsıllıklarımız, başta insan kaynaklarımız, yurt kaynaklarımız olmak üzere savruk bir mirasyedi gibi harcanmaktadır. EŞİTSİZLİKLERİ YOK ETMEK Enstitü ateşi canlı tutulsa, gürleştirilseydi; evrenin en gelişmiş, ileri ülkesi olacak olan ülkemiz, insanlarımız; bugün ne acıdır ki, gittikçe boyutlanan her türlü sorunlarla bunaltıcı bir savaşım vermektedir. “Her şey daha iyi olacak” diye söylev veren enstitü yıkıcılarının “nutukları” boşa çıkmış, o günden bugüne her şey daha kötüye doğru inişe geçmiştir. Tonguç’un planına göre 1956’da okulsuz köy, aydınlanmamış halk çocuğu bırakmamak üzere kurulan Enstitü Sistemi, 1946’da enstitülere vurulan balyozla yok edilmiştir. Ülkemiz şimdi geriliğin kör karanlığına doğru sürüklenmektedir. Başta Tonguç, İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel ve arkadaşları haklı çıkmışlardır!.. Tuzu kuru paşa: “Köy kent ayrımı bu Rejim mi değişiyor ülkede?” diyordu. (8. Sis Dağı, sy. 11) Oysa Enstitü Sistemi köykent ayrımı yaratmak için değil; bu iki toplumsal kesim arasındaki var olan uçurumlar denli ayrımları, eşitsizlikleri yok etmek için; herkesin insanca yaşayabileceği bir yurt, toplum yaratmak için yaşama geçirilmişti. Herkes bal gibi biliyordu bu gerçeği!.. Ama köy çocuklarının uyanması, aydınlanması, ayrıcalıklarına dokunduğundan durumdan rahatsız olmuşlardı. Demokrasilerde, Atatürk Cumhuriyetinde her yurttaşın yetenekleri doğrultusunda gelişme, insanca yaşama hakkı yok muydu?! Nerde kaldı bu “demokratların demokratlıkları?.. Demokrasi, Atatürk Devrimi; aydınlanmış (köylükentli eşit), toplumsal bütünlük içinde yeşerip gelişen kişiliklerle yaşayıp, serpilip, yarınlara erişecektir. Halkı bu çevrene açanlardır gerçek demokratlar... Köylümüzün insanca yaşama açılımını sağlayan, hak ve özgürlüklerinin bilincine vardıran başta büyük devrimci Atatürk, Tonguç, İnönü, Hasan Âli, arkadaşları ışıklar içinde yatsınlar. Bu aydınlarımız, devrimci öncülerimizin açtığı yolda acılara, sürgünlere, zorbalıklara karşın aydınlanma ateşini canlı tutanlara selam olsun! Bugün aydınlanma davası daha yakıcı bir şekilde canlandırılmayı beklemektedir!.. Eline sağlık Başaran öğretmenim, uzun, sağlıklı bir yaşam dilerim, saygı sevgiyle kalın! ? Kuşatılmış YaşamGünaydın Aşk/ Mehmet Başaran/Cumhuriyet Kitapları/ 248 s. Sis Dağının Başında Borana Bak Borana/ Mehmet Başaran/Cumhuriyet Kitapları 904 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle