02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Kuşatılmış YaşamGünaydın Aşk’ ve ‘Sis Dağının Başında Borana Bak Borana’ mi?...” (2. Kuşatılmış Yaşam, sy. 19) Tonguç’un yapıtı İlköğretim Kavramı’nın önsözü’nden Başaran’ın altını çizdiği satırlar: “Genç ve ülkücü öğretmen nesli, İlköğretim Davası’nı her türlü saldırgana karşı, vatanı düşmandan korur gibi korumalıdır. İlköğretim, buna kavuşamayanların, verilmeyen haklarından biridir. Onu, anayasanın belirttiği sahiplerine istisnasız vermek lâzımdır. Davayı gerçekleştirmeye emeklerini katanları değil, imkân ve fırsat ellerindeyken katmayanları sorumlu tutacak kadar vicdanlı ve bilinçli bir öğretmen kuşağına muhtacız.” (3, Kuşatılmış Yaşam, s. 19) Bir taraftan Yücel, Varlık dergilerinin ışığında, ateşli tartışmalarla, aydınlanmaya yeni ışıklar katmak... Tonguç şöyle diyor: “Köylerden gelen çocukları hazır dersliklere, yatakhanelere, barınaklara almak yok. Doğayla baş başa bırakın onları, yaratıcılıklarını kullanarak güçlükleri kendileri aşsınlar. Bir kez sersemleyip, kafalarını dolduran klasik okul anlayışından kurtulsunlar...” (5. Kuşatılmış Yaşam, s. 27) “Topraktan öğrenip kitapsız bilenler, giderek kitaptan da bilir duruma gelsinler. Abur cuburla dolmasınlar.” Düşünen, düşüncelerini uygulayarak çevrelerini değiştiren insanlar yetiştiren enstitüler, ürkütüyor onları... Enstitülerde hafta sonu (Cumartesi) toplantılarında müdürden bütün öteki bireylere dek herkes dillendirmek istediği sorunları, eleştirilen uygarca tartışma, sorgulama olanaklarına sahiptiler. Tonguç’un okul yöneticilerine ve öğretmenlere dağıttığı, uyulması gereken ilkeleri içeren metinde, klasik okulda çalışmış, oradan gelenleri sarsacak bildiriler, kurallar vardı. Hepsi birbirinden önemli bu ilkelerden en şaşırtıcı olanı “Öğrencilere dayak atmak yasaktır, atılırsa aynı şekilde karşılık vermek öğrencinin hakkıdır.” maddesidir... Okul içinden başlayarak yaşamın her alanında demokratikleşmenin, birey olmaya giden yolda temel etken olduğunun ayırdındadır artık köylerden gelen öğrenciler. Yaşamın her alanı bir tartışma, üretim alanıdır... Enstitülere ilk geldikleri günkü çekingenlikten, içine kapanıklıktan sıyrılıyorlardı yavaş yavaş... Ülkemizin, evrensel yazının başyapıtlarını irdeliyor tartışıyorlardı. Köy çocuklarının böylesine parlamaları, aklını kullanıp, sorgulayabilen birer aydın insan olma yoluna girmeleri, karanlığın ağalarını ürkütmüştü: “Ne demekti Sokrates’in Savunmasını okumak, tartışmak”, “ders kitapları dışında kitap okumak, zararlıdır”, “demokratik eğitim deyip yöneticilerin, öğretmenlerin enstitü işlerinin cumartesi toplantılarında eleştirilmeleri, tehlikeli bir gidiş.” Başaran’dan iki başyapıt ? Meral PAZAR B u yazıda Mehmet Başaran ve Köy Enstitüleri’nden yola çıkarak, iki yapıtını değerlendireceğim. İkisi de söylencesel, yaşamı bam telinden vuran yapıtlar... İlki, Kuşatılmış Yaşam Günaydın Aşk... Elimde birinci baskısı bulunan yapıtın basım tarihi Şubat 2006... Yapıt, ‘aydınlanma yolu’nun yokuş olduğunun kanıtlarıyla dolu... Yurt için, halkımız için; insanca, gönençli yaşamın özlemiyle dolu bir aydın öğretmenin, prometece aydınlanma eylemine soyunuşunun tanıtlarıyla dolu sayfalar... Bütün “millimanevi değerler, demokrasi, halkımız” söylemlerinin ardındaki gerçeği görüpanlayınca, insanda bir başkaldırı duygusu uyanıyor, tüm içtenliği, yurtulus sevgisiyle,” evrende görülüp yaşanan en ileri eğitim sistemi Tonguç’un Köy Enstitüleri ile halkımızın uyandırılıp sarsılarak, insanca yaşanılan bir yurda dönüştürülmesi özleminin nasıl adım adım yaşamsallaştırıldığını; 1946’dan başlayarak yapılankurulanların acımasızca nasıl budanarak, bir yıkıma dönüştürüldüğünün tanığı oluyorsunuz, içiniz sızlayarak, başkaldırı duygulan eşliğinde,.. “Tarih böylesi bir zulmü yazmadı” diyerek!.. Belki de yazmıştır kim bilir!.. Ama bu çağda bu zorbalık, gericilik bir ders olmalıdır bilimsel yöntemle düşünüp sorgulayanlara... Bakın, Tonguç’un İlköğretim Dergisin Mehmet Başaran’ın iki yapıtı Cumhuriyet Kitapları arısında yayımlandı. Her iki kitabı da Köy Enstitülü bir öğretmenimiz Meral Pazar değerlendirdi. de çıkan, “Köy Enstitülerini Bitiren Öğretmenlere Mektuplar’ı, nasıl yurtulus sevgisi dolu, gerçek bir eğitimcinin niteliklerini dillendiriyor: “Çocukluğun ve gençliğin saflığını, temiz yürekliliğini, güler yüzlülüğünü ölünceye kadar korumaya çalışacaksın. Yüzün her vakit herkese, en çok üzüntülü olduğun zamanlarda bile, daima gülecek. Köylülerin ve öğrencilerin arasında ‘Güler yüzlü, tatlı dilli öğretmen’ diye anılmalısın. Öğrencilerinle düşüp kalktığın zamanlarda çocuk olmasını, çocuk gibi hareket etmesini bil, onların oyunlarına katıl, onlarla arkadaş ol. Öğrencilerine kendini herkesten çok sevdireceksin. Başın sevgilerden örülmüş bir taçla süslü olarak yaşamalı ve öyle ölmelisin.” (1. Kuşatılmış Yaşam, s. 12) olanaklarına sahip olmaları, yararlanıp, gelişmeleri “sakıncalı” bulunuyordu!.. Ulusal ve evrensel yazının özelliklerini, yapıtlarını, yaşamla bağlarını irdeleyip, didik didik ediyorlardı tartışmalarla. Bu muydu onları rahatsız eden?.. İnsan olana yakışan, köylükentli birlikte gelişmek, yükselmek değil miydi... Böylesi bir uyanıştan ürkmek değil, sevinç duymak, mutlanmak gerekmez miydi?!.. Aydınlanmanın ışığıyla donanan köylümüzün çocukları, yazınsal türlerde yapıtlar üretme düzeyine erişmişlerdi. Bu ürünlerinin Köy Enstitüleri dergisi’nde, Yücel, Varlık Dergilerinde yayımlanmasının mutluluğunu, coşkusunu yaşıyorlardı. Sayfaları birer birer okurkendüşünürken, ülkemizihalkımızı çağlar ötesi bir gelişmişliğe eriştirecek devrim düzeneği olan Köy Enstitüleri Sistemi’nin nasıl acımasızca yıkıma uğratıldığını görüyoruz. Bu da “demokrasi” adı altında yapılmıştı!.. “Demiş ki Hitler perçemli bakan: ‘Demokrasi bu, okulları değil, oy sandıklarını götüreceğiz köylere.” (2. Kuşatılmış Yaşam, s. 19) “Demokrasi, evet ama böyle mi gelmeliydi?.. Demokratik eğitimi yok ederek İNSANA YAKIŞAN... Köylümüzün de en az kentlimiz denli anayasamızda belirtilen hak ve özgürlüklerden yararlanma, sahip olma olanakları vardı... Kentli çocuklar, gençler kızlıerkekli en geniş olanaklarla yetiştirilirken; neden köy çocuklarının (Atatürk’ümüzün ulusun efendisi dediği) kızerkek karma eğitim SORUNLAR YUMAĞI Enstitülere ilk darbe (1946) vurulduktan bugüne okullarda, dersliklerde, toplumsal yaşamın değişik alanlarında sorundan geçilmiyor. Öğretmen yetiştirme önemsenmiyor, okullarda her türlü şiddet diz boyu değil, adam boyu... Okullar bilgisiz, duyarsız, dengesiz, yetkinlikten uzak yönetici, öğretmen, öğrencilerle dolu; sorunlar yumağı... Yetkin eğitimcilerin ellerinde olmayan öğrenciler şiddetle karşı karşıya, dengesizleşmiş, her türlü suça açık durumda. Evet, Köy Enstitüleri’ne, yöneticilerine KİTAP SAYI ? SAYFA 4 CUMHURİYET 904
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle