27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yatağını bulmuş bir ırmağı nasıl geri çeviremezseniz, Türkçenin doğal akışını değiştirmek de olanaksızdır. Osmanlıca bile bu akışa engel olamamıştır. Arapça ile Farsçanın dilbilgisi kurallarına göre gelişen Osmanlıcanın temelinde sağlam bir Türkçe vardı. O yapay dilin işlevi tamamlanınca Türkçe kendi kişiliğini kazanmaya başladı. DİL İÇİNDE DİL YARATMAK Hiçbir dil gökten zembille inmedi. İnsanın yaratıcı gücü, düşlem zenginliğidir dili oluşturan. Eski kaynakları güncelleştirerek, eklerden yararlanarak yeni sözcükler türetmek, değişik kavramlara karşılıklar bulmak Türkçenin gücünü daha da artırmıştır. Yeter ki Türkçenin gücüne Atatürk gibi inanmış olalım: “Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.” Dil kendiliğinden yozlaşmaz. Kullanmasını bilmeyen onu çürütür. Usta ozan dil içinden dil yaratmasını bilir. Alıştığımız sözcükler zamanla yeni anlam yükleri kazanmış olabilir. Onları kullanmak işin kolayına kaçmaktır. Ama bir yazın ustası yeni bir söze değişik bir çağrışım gücü kazandırabilir. Zamanla o söz bir anı değeri kazanabilir. Yeni sözcükler çarpıcı imgelere açıktır. Yeter ki usta ozan ona nasıl biçim vereceğini bilsin. Son 25 yıldır karşıdevrimcilerin etkisiyle Dil Devrimi geriletilmek istendi. Türk Dil Kurumu 12 Temmuz 1932’de kuruldu ama, “82 Anayasası” yeni bir yapılanma içinde, onu, Atatürk’ün Dil Kurumu olmaktan çıkardı, “devlet dairesi” durumuna soktu. “80 Darbesi”ni yapan askerler “devrim” sözcüğünü bile sakıncalı buldu. Demek ki Dil Devrimi aslında 50 yıl sürmüştü. Bir genelgeyle 203 sözcüğün Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda kullanılması yasaklandı. Oysa bu sözcüklerin büyük bir bölümü genel dilde yaşayan, günlük konuşmalarımızda kolaylıkla kullanageldiğimiz sözcüklerdi. Dil Devrimi’nin başlangıcından 75 yıl sonra nasıl bir genel görünümden söz açabiliriz? Doğan Aksan “Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı”nı anlatırken bu genel görünümü şöyle özetliyor: “Bu kitabın amacı, bugüne gelinceye kadar, Dil Devrimi’ne, Türkçenin özleşmesine karşı çıkışlara, yapılan tartışmalara uzun uzun yer vermeden, 75 yıldır süregelen, Türkçeyi özleştime ve geliştirme savaşımını, bununla söz varlığımızın nereden nereye geldiğini, ne gibi kazanımları olduğunu, dolayısıyla Devrim’in ne ölçüde başarı sağladığını ortaya koymaktır. Yurtiçinden ve dışından, zaman zaman gücünü artıran karşı çıkışları göz ardı etmeden, bunlara en iyi yanıtları veren somut verilere, gerçeklere eğilmeye çalışacağız.” Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunun 75’inci yılında, Türkçenin son evredeki gelişmesini gözden geçirmek, Türkçenin özleşmesine emeği geçenleri anmak, yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Eleştirel deneme alanında Ataç tek başına bir ordu gibiydi. Yöresel öğelere yer veren romancılarımız Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt; arı Türkçeyi kullanmaya özen gösteren Nezihe Meriç, Azra Erhat, Sabahattin Kudret Aksal, Tahsin Yücel; şiirde Türkçenin gizlerine varan Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cahit Külebi; kendini hukuk diline adayan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu; hekimlik diline emek veren Cemal Mıhçıoğlu, Orhan Öztürk, Süreyya Ülker, Şerafettin Çanga; dilbilim terimlerinde Berke Vardar; bilgisayar terimlerinde Aydın Köksal; felsefe dilinin gelişmesinde Macit Gökberk ile Bedia Akarsu; yazıya özleşme Türkçesinin tadını sindiren Emin Özdemir Türk Dil Kurumu ile birlikte, Türk Dil Kurumu’ndan bağımsız olarak Türkçenin gücünü bugünlere taşıdılar. Doğan Aksan “Türkçenin bağımsızlık Savaşımı”nı anlatırken bilinen, bilinmeyen gerçekleri anımsamamızı sağladı. Bir kez daha inanmalıyız ki, görkemli bir ırmak gibi akan Türkçenin yatağını artık geri çevirmek olanağı yoktur. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler U ygarlık sınır tanımaz. Kendi dilini de birlikte getirir. Selçuk Uygarlığı ile Osmanlı Uygarlığı İslamlık anlayışına göre kurulduğu için Farsça ile Arapça’ya yakınlık duydu. Türkçe üzerine gelişen Osmanlıca yeni bir kimlik kazandı. Hiçbir dil tam olarak arı değildir. Komşuluk ilişkileri dil geçişmelerine yol açabilir. Yunus Emre’nin dili XIII. yüzyıldan günümüze doğru geliştirilebilseydi, tam arı Türkçeden söz edilmese bile, Türkçe, kendi benliği içinde daha iyi gelişebilirdi. Bir yandan Osmanlıca en görkemli dönemini yaşarken Türkçenin benliğini bulma çalışmaları da sürüyordu. Agâh Sırrı Levend’in “Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri” adındaki kitabını anımsayalım. Ama bir kuruma bağlı olmadan, dizgeli bir çalışmaya girişmeden, kişisel çabalarla bir dili benliğine kavuşturmak kolay değildir. Yatağını bulmuş bir ırmağı nasıl geri çeviremezseniz, Türkçenin doğal akışını değiştirmek de olanaksızdır. Osmanlıca bile bu akışa engel olamamıştır. Arapça ile Farsçanın dilbilgisi kurallarına göre gelişen Osmanlıcanın temelinde sağlam bir Türkçe vardı. O yapay dilin işlevi tamamlanınca Türkçe kendi kişiliğini kazanmaya başladı. Bir dilin yüzyıllar süren serüveni içinde toplumsal değişimlerle uyumlu bir gelişme göstermesi gerekir. Ümmetçi bir toplumdan ulusçu bir topluma geçiş de bu değişimi gerekli kılıyordu. Konuşma dili ile yazı dili arasında anlamayı zorlaştıran bir ikilem varsa, Dil Devrimi, bu ikilemi ortadan kaldırmayı, dilin bu iki özelliğini birbirine yaklaştırmayı amaçlar. Osmanlıca karışımıyla doğal gelişmesini yaşayamayan Türkçenin özbenliğini kazanabilmesi için Türk Dil Kurumu gibi bir kuruluş gerekiyordu. Böylece hem Türkçenin söz varlığı saptanacak, hem köklerine inilerek özbenliğine kavuşması sağlanacaktı. “Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı” rüş ve davranışlarıyla Atatürk ilkelerine, onun devrimlerine ters düşen, gericiliğe yönelen, siyasal başarı için dinden yararlanan kimselerin, toplulukların bulunduğu yadsınamaz. Ancak, bu kimselerin yazdıklarında ve konuşmalarında Türkiye Türkçesinin Dil Devrimi ile bugün ulaştığı söz varlığını, bütün sözcükleri, tamlamaları ve anlatım biçimleriyle kullandıkları da ibretle izlenen bir gerçektir. Devrim’in başarısının kanıtlarından biridir.” sonra onlara da sıra gelecektir. Türkçeyi, her alanın kavramlarını kendi öğeleriyle karşılayabilecek bir duruma getirmek, geniş halk kitlelerinin eğitimini kolaylaştırmanın yanında, anadiline bağlılık yoluyla ulusal bilinci de canlandıracaktır. DİL DEVRİMİ DEVRİMLERİN TEMELİDİR Atatürk Kurtuluş Savaşı’na girişirken bağımsız bir devlet kurmanın bilincindeydi. Erzurum Kongresi ertesinde, 7 Ağustos 1919 günü, Mazhar Müfit Kansu’ya, ülkenin kurtuluşundan sonra yapmayı düşündüğü devrimleri not ettiriyordu: “Yönetim biçimi cumhuriyet olacak, kaçgöç kaldırılacak, giyimde devrime gidilecek, Latin yazısı alınacak...” Ancak yeni bir devlet yapısı içinde devrimler gerçekleştirilecektir. Bu bakımdan Kurtuluş Savaşı ile devrimler bir bütün olarak benimsenmelidir. Atatürk bağımsız bir devlet kurmaya inanmasaydı Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde İstiklal Marşı’nı hazırlatmayı düşünmezdi. Tarih evreleri içinde Türkler değişik yazı biçimleri kullandılar. Latin abecesiyle Türkçenin yazı dizgesi en uygun koşullarda saptanabilecektir. Doğan Aksan diyor ki: “Burada hemen belirtmeliyiz ki, dünyadaki hiçbir abece, bir dilin ses dizgesini bütün söyleyiş, sesletim incelikleriyle yazıya geçirmeye yeterli değildir. Bu konuda ancak dilin niteliklerine genellikle uyan bir yazı dizgesinin benimsenmesi büyük önem taşır. Bu açıdan bakınca da bugün kullandığımız yeni Türk yazısının, Türkçenin ses yapısına en uygun ve gerçekten sesçil bir abece olduğu görülür.” Atatürk, ulusun bilisizlikten kurtulması için kolay okumayazma anahtarının Latin abecesi olduğuna inanıyordu. Yazı devrimi ile Dil Devrimi, bütün cumhuriyet devrimlerinin temelini oluşturan bir bütündür. Dil Devrimi yalnızca, eski sözcüklere yeni karşılıklar bulmak, yeni kavramları yeni sözlerle anlatmak işi değildir. Türkçenin köklerine varmak, söz varlığını saptamak işidir. Söz varlığını oluşturan söz değerleri bulundukça Türkçenin zenginliğine, gerçek güzelliğine ulaşılmış olacaktır. Söz varlığının oluşmasında değişik bilim alanlarında kullanılan, “terim” dediğimiz sözcüklerin türetilmesi önemli yer tutmaktadır. Atatürk’ün otuzlu yıllarda bulduğu geometri terimleri değişime uğramadan yerleşmiş, kullanım olanağını yitirmemiştir. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE En eski Türkçenin izlerini Yenisey mezar taşlarında, Orhun yazıtlarında ararsak birkaç bin yıl öncesine uzanan bir dilin Türkiye Türkçesine gelirken geçirdiği serüveni, ne türlü değişimlere uğradığını öğrenmiş oluruz. Daha divan şiiri döneminde “Türkii basit”e özenenler, 1911’de Selanik’te “Genç Kalemler” dergisi çevresinde toplananlar, Ziya Gökalp’in “dilde Türkçülük” anlayışını benimseyenler; Türkçenin kimlik arayışlarına girişenlerin çalışmaları olarak değerlendirilmelidir. Ama Osmanlıcanın görkemi karşısında bu çalışmalar etkili olamıyordu. Üstelik Türkçenin söz varlığı iyi bilinmediği için Türkçeleşme çalışmaları yeterli değildi. Hele Atatürk gibi zengin bir Osmanlıcayla konuşup yazan bir önderin Dil Devrimi’ne girişmesi çelişkili bir durum gibi algılanabilirdi. Doğan Aksan bu durumu şöyle açıklıyor: “Osmanlıcayı böylesine güçlü ve etkileyici bir biçimde kullanabilen Atatürk’ün bir dil devrimini başlatmış ve gerçekleştirmiş olması, ilk bakışta çelişki gibi görülebilir. Ancak büyük atılımlar, devrimler için planlar yapan büyük önder, zamanlama konusunda da benzersiz bir yetenek ve beceriye sahiptir; 1924’te daha yazı devrimine de ortam elverişli değildir. Ayrıca, onun ülkeyi kalkındırma, çağdaşlaştırma, eğitimi halkın her kesimine yayma ve Türk insanına Türklük bilincini kazandırma yolundaki atılımlarının dayandığı temellerden biri, aşağıda değineceğimiz Türk Tarih tezi, bir başkası da ona koşut olan Dil Devrimi’dir ki, birkaç yıl DİL DEVRİMİNDEN ÖNCE Bu girişime Doğan Aksan “Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı” diyor (TÜRKÇENİN BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMI, Son 75 Yılda Türkiye Türkçesi, Bilgi Yayınevi, 2007). Türk Dil Kurumu 1932’de kurulduğuna göre, Dil Devrimi’ne inanmayanlara karşın, bu savaşım 75 yıldır sürüyor. Türkçenin ilk yazılı kaynaklarından günümüze doğru geçen zaman düşünülürse 75 yıl nedir ki! Devrimden önce konuşulan dil ile yazılan dil arasında bir uçurum olduğuna değinen Doğan Aksan diyor ki: “Türkçe konuşan, okumayazma bilen sade bir vatandaşın bir resmi belgeyi, bir bilimsel yapıtı, hatta gazetede yayımlanmış bir fikir yazısını kolaylıkla, bütünüyle anlaması olanağı yoktu. Türkiye Türkçesindeki önemli özleşme ve gelişme konusunda aykırı düşünenler, buna kuşkuyla bakanlar, Devrim öncesi dille bugünkünü karşılaştırmalıdırlar.” Doğan Aksan Dil Devrimi’ne karşı duranların bile, yeni dilin olanaklarından yararlandığını anımsatarak, Devrimin başarılı olduğuna değiniyor: “Bugünün Türkiye’sinde düşünce, göSAYFA 28 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 904
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle