Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vaslav Nijinski, gelmiş geçmiş en büyük bale sanatçısı olarak tanınıyor. 1890'da Kiev'de Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. On yaşındayken Saint Petersburg İmparatorluk Tiyatrosu dans okuluna girmiş. Büyük bir başarı göstererek iki yıl sonra İmparatorluk Tiyatrosu'nda dans etmeye başlamış. Rus balerinlerinin Paris'teki ilk turnesi için oluşturulan gruba seçilmiş. 1909'da Paris'te dans ederken salonda onu izleyenler arasında Proust da varmış. Metin CELAL Okuduğum Kitaplar P roust, Guermantes Tarafı'nda Nijinski'yi şöyle tanımlamış; "Yabancı bir dans topluluğundaki ünlü ve dâhi bir dansçıydı (...), yüzü pastel renkte, bakışları esrik, genç bir deli." Bu başarılı Paris turnesi onun dünya çapında meşhur olmasını ve zamanının en büyük dansçısı olarak kabul edilmesini sağlamış. Bir yıl sonra yeniden Paris'e gelmiş, ününün doruğuna ulaşmış. Kendisini keşfeden Diaghilev'in dans grubu ile birçok turneye katılmış ve bir Güney Amerika turnesinin ardından karısıyla birlikte Saint Moritz'e yerleşmiş. Geçirdiği ağır şizofreni nedeniyle dansı bırakmış. 19 Ocak 4 Mart 1919 tarihleri arasında Günlük'lerini orada kaleme almış. Daha sonra hastalığı ağırlaşınca Lipotmezov Akıl Hastanesi'ne kapatılmış. 1950'de Londra'da ölene kadar hayatı çeşitli hastanelerde geçmiş. Nijinski'nin Günlüğü, yazılmalarından çok sonra bir rastlantı sonucu kızı Kyra'nın eşyası arasında bulunmuş. Günlük Rusça yazılmış, birkaç sayfası da Lehçeymiş. Nijinski, güzel cümleler kurma derdinde olmadığı, sadece anlaşılmayı arzuladığı için, belki de sadece iç dökmek amacıyla yazdığından özgün metin yinelemeler ve eksiklerle doluymuş. Günlük ilk olarak İngilizceye çevrilmiş. Bu çeviri pek başarılı bulunmamış. Ama daha sonra, İngilizce çeviri esas alınarak Gallimard Yayınları'nca Fransızcada yayımlanmış. Fransızca baskıda Nijinski'nin cümleleri dil bilgisi kurallarına uygun hale getirilmiş ve böylece metin daha okunaklı hale gelmiş. Yapı Kredi Yayınları, Orçun Türkay'ın çevirisi ile yayımladığı "Nijinsky'nin Günlüğü"nü Gallimard'ın bu baskısını esas alarak yayımladı geçen yıl temmuzda. Ferit Edgü, kendi deyimiyle "Dans sanatının gelmiş geçmiş en büyük efsanesi"ni gençlik yıllarından beri izlermiş. Dans sanatıyla ilişkisi olmamasına rağmen bu büyük dansçıya ilgi duymasında kuşkusuz Nijinski'nin tımarhanelerde noktalanan trajik hayat hikâyesinin büyük payı vardır. Ama Ferit Edgü, onun Nietzsche, Hölderlin, Van Gogh, Artaud, Nerval, bir İsviçre tımarhanesinde yaşayıp ölen Robert Walser soyundan bir sanatçı olmasından daha çok etkilenmiş. Fransızcası ilk kez 1953'te yayımlanan Nijinski'nin günlüğünü 195859 yıllarında okumuş Edgü. "Daha sonra 1995'te Actes Sud Yayınevi, Nijinski'nin ardında bıraktığı dört defteri bir arada yayımladı. Böylece, Gallimard'ın yayımladığı "Günlük'ün Nijinski'nin yakınları tarafından kuşa çevrilmiş, be lerin bütünüdür" diyor Hipertekst için. Ferit Edgü, Nijinski Öyküleri'nde metni eksilterek yeni bir hipertekst (altmetin) yaratıyor. Ama anlama, bağlama müdahale etmiyor, değiştirmiyor. Yeniden yapılandırmıyor. Nijinski'nin günlüğünden metni hiç değiştirmeden, sadece eksilterek yeni, kısa hikâyeler üretiyor. Bu hikâyeler bütün olarak okunduğunda okurda belki de günlüktekinden daha da net, anlaşılır bir Nijinski portresi oluşturuyor. Ama her hikâye tek başlarına okunduğunda yepyeni birer eser ile karşı karşıya olduğumuzu ve eğer bu metinlerin (hikâyelerin) Nijinski'nin günlüğünden üretildiğini bilmesek onları ayrı bir bağlamda okuyup değerlendirebileceğimizi söylemeliyim. Ferit Edgü hem kitaba verdiği isimle, hem de yazdığı önsözle böyle bir sapmaya/yönelmeye izin vermiyor. Kendi ürettiği metni, olmasını arzu ettiği yere koyuyor, Nijinski'ye saygı göstermek amacıyla anlamsal ve bağlamsal olarak üst metne bağlı bir altmetin olarak yaratıyor. YABANCI ADLAR NASIL YAZILIR? Türkçede İngilizcenin etkisi giderek arttığından olsa gerek yazım (imla) kılavuzlarında yer alan bazı kurallar, günlük kullanımda değişikliğe uğruyor. Bu değiştirmeye ya da yeniden kurallandırmaya sık sık rastlıyoruz. Gazetelerde, dergilerde gördüğümüzde bilgisizlik olarak nitelendirebileceğimiz bu uygulama edebiyat dergilerinde ve kitaplarda da uygulanmaya başladı, ki bu durum da yeni bir yazım kuralı kazandığımızı gösteriyor (!). Nijat Özön, Büyük Yazım Kılavuzu'nda (Kabalcı Yay.) "Latin abecesi kullanılan ülkelerle ilgili yer adlarının Türkçede çok eskiden yerleşmiş biçimleri varsa, bunlar kullanılır; Cenevre (aslı Genève), Cenova (Genova), İsviçre (Suisse), Londra (London), Marsilya (Marseilles), Münih (München), Nis (Nice), Sardinya (Sardegna), Venedik (Venezia)..." diye kuralı koyuyor. Kitaplık dergisinde kırk yıldır Zürih diye bildiğimiz yerin "Zürich" diye anıldığını görünce (bkz. Kitaplık Mayıs 2007, "Ece Ayhan... Zürich 1974"), Şikago yerine artık Chicago, Kaliforniya yerine California gibi kullanımların galatımeşhur (yaygın yanlış) olarak kural haline geldiğini düşünmeden edemedim. Geçenlerde Maksim Gorki olarak bildiğimiz büyük ustanın dergimizin Türkçe uzmanı Feyza Hepçilingirler'in bir yazısında (10.05.07) "Gorkiy" diye anıldığını görünce bir başka yazım kuralını daha hatırladım. Nijat Özön, "Latin abecesi kullanmayan ülkelerle ilgili özel adlar Türkçe söylenişleriyle yazılır: Dostoyevski, Konfiçyüs, Puşkin, Sun YatSen, Tolstoy" diyerek kuralı koymuş. Dil konusunda titizliğini bildiğimiz Ferit Edgü, kitabına dansın büyük ustasını Nijinski diye anarak "Nijinski Öyküleri" adını vermiş. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan kitabın yazarı ise Nijinsky diye anılıyor ve tabii kitabın adı da "Nijinsky Günlükleri". Kitabın çevirmeni Orçun Türkay ya da yayınevi editörleri, Nijinski yerine Nijinsky demeyi yeğlerken, kitabın metninde Dostoyevski'ye Dostoyevsky, Zürih'e Zürich demiyor, yazım kuralına uyuyor. Dil uzmanlarımız, Hakkı Devrim, Necmiye Alpay ve tabii Feyza Hepçilingirler bu konuda bizi aydınlatsalar iyi olacak! ? KİTAP SAYI 904 Nijinski’nin Günlüğü’nden Nijinski Öyküleri’ne ğenmedikleri bölümleri makaslanmış bir metinden başka bir şey olmadığını gördüm" diye yazıyor. Ferit Edgü, Nijinski'nin bir buçuk ayda yazdığı bu günlüklerin bir şizofrenin sabuklamaları olarak da, bir yaşamın birebir tanıklığı olarak da okunabileceğini yazıyor ve "Ben Nijinski adındaki bir dansçının iç dökmeleri olarak okudum" diyor. Ferit Edgü, Nijinski'nin günlüklerini okumakla kalmamış, onları "tekrar" yazıya geçirmiş. Yaptığı, Günlük'leri okuyup onlardan esinlenme ya da kendince yeni bir eser yaratma değil. Var olan bir metinden ona yeni hiçbir sözcük katmadan yapılan bir yeniden yaratım. "Benim izlediğim yol, resim sanatı örneğini devam ettirirsem, diyebilirim ki, merceğimi karşımdaki resmin belli bölgelerine çevirmek oldu. Bu ayrıntıları alıp büyüttüm. Kısacası bir ayrıntı seçip onu çerçevelemekten ve onlara birer ad vermekten başka bir şey yapmadım. Bu nedenle de onlara gerçek sahibinin adını verdim: Nijinski Öyküleri." Ferit Edgü'nün Nijinski Öyküleri'ni (Sel Yay.) yazarken kullandığı yöntem, bana geçen yıl yayımlanan Hüseyin Cöntürk'ün Çağının Eleştirisi (Yapı Kredi Yay.) toplu eserlerinde rastladığım bir yöntemi hatırlattı; hipertekst (altmetin). "Hipertekst" kavramını Ege Berensel, kitaptaki sunuş yazısında, "Bir yazarın kendinden önceki yazarlara metinlere saygı göstermek ya da onları gülünç duruma düşürmek, onlardan kurtulduğunu ya da bağlandığını dile getirmek için yaptığı hatırlatmalar, göndermeler, bağlanmalar; bir metni alıntılar mozaiği, heterojen bir yapı, bir çokluk olarak görmek, farklı unsurların, sözcelerin, yazınsal türlerin bir araya geldiği yazınsal bir uzam olarak algılamak düşüncesi" olarak tanımlıyor. "Bir metnin, kendinden önce üretilmiş başka bir Nijinski metinle kurduğu ilişki SAYFA 12 CUMHURİYET