Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yılmaz Dikbaş’tan ‘Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi’ Tabuttaki ulusal devlet “Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi”, bir bütün olarak ülkemizin konulduğu tabutun son çivisi diye tanımlanan AB ile ve TürkiyeAB ilişkileriyle ilgili birçok bilinmezi bilinir kılan bir bilgi hazinesi olarak okunmayı bekliyor. ? Öner YAĞCI yon canavarı ile ilgili En Büyük Sorun Enflasyon mu? (1999) ve Özelleştirme Yalanları (1999) adlı yapıtlarıyla devam etmişti. Gaflet Dalalet Hıyanet (2001), Amerika’nın Irak Yalanları (2002), Gönüllü Devşirmeler (2002), Satılık Vatan (2005) ve İsrail’in Nükleer Silah Cephaneliği (2006) adlı çalışmalarıyla dünyanın ve ülkemizin sorunlarına bilinçle duyarlılığı, sorumlulukla aydın olma işlevini, çalışkanlıkla yurt sevgisini örtüştüren bir yaklaşımın örneğini vermişti. Yılmaz Dikbaş, Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi adlı yapıtında yine güncel sorunlarımızdan ve yarım yüzyıla yaklaşan bir serüvenimiz olan Avrupa Birliği’ni anlatıyor bu kez. Zaman zaman sivri diliyle ve daha önceki kitaplarındaki gibi öfkesine egemen olamayan sert söylemiyle kırıcı ve itici olan Dikbaş’ın bu tavrının nesnelliği gölgelediğini not düşerek yapıtın okuyucuyu Avrupa Birliği serüvenimiz konusunda doyurucu bilgilerle ve gerçeklerle buluşturmuş olduğunu söylemeliyim. da bilgisi olmayan, onu aş ve iş kapısı olarak gören, çoğunluğu genç olan, işsiz ve umutsuz sade vatandaşlar…” “H angi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir... Ulusal egermenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.” Mustafa Kemal Atatürk Ülkemizde yıllardır aydın düşmanlığının yaşandığı, aydınlara amansız baskıların uygulandığı, aydınların kökünü kurutma politikalarının katliamlara kadar vardığı bir gerçektir. Yönetenlerin aydın düşmanlığı nasıl bir gerçekse özellikle son yıllarda yoğunlaşan aydın kirlenmesinin, aydın çürümesinin de bir gerçek olduğu yadsınamaz. Bunca aydın düşmanlığına ve aydın çürümesine karşın hem Cumhuriyet’in kimlik kazandırdığı görkemli aydın birikimimiz hem de güncel koşulların ortaya çıkardığı yeni aydınlarımız sorunlara dikkat çekmeye, uyarmaya, uyandırmaya ve çözüm önerilerinde bulunmaya büyük bir dirençle devam ediyorlar. ÖZELLEŞTİRME YALANLARI... Dünyanın emperyalist egemenlik tutkusu nedeniyle yaşadığı sorunlar ve bunların ülkemizdeki izdüşümü bizde de doğal olarak kimi insanları kamçılıyor ve ardı ardına aydın tepkileri çeşitli biçimlerde ortaya çıkıyor. Ülkemizin dört bir yanında çıkan gazetelerde, birkaç özverili insanın çabalarıyla yaşatılan onlarca dergide, sayısı az da olsa birkaç ulusal televizyonda ve yerel televizyonlarda, radyolarda, kültür merkezlerinde aydınlar yaşatıldığımız sorunlarla ilgili ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Tavırlarıyla, yaptıklarıyla, yapıtlarıyla yaşadığımız sorunlara parmak basan, ülkemizin aydınlık geleceğinde her biri birer yıldız gibi parlayan onlarca aydına sahip olmak kıvanç veriyor. Mesleği Tekstil ve Kimya Mühendisliği olan Yılmaz Dikbaş da bu aydınlarımızdan biri ve ülkemizin, dünyanın can alıcı sorunlarına ışık tutmaya devam ediyor. 10 yıl önce, ülkemizde yaşanan özelleştirme belası konusundaki öncü çalışmalardan olan Özelleştirme Sömürgeleştirme (1997) ile başladığı aydınlatma serüvenine, ülkemiz ekonomisinin son on yıllarına damgasını vuran enflasSAYFA 32 AB PROPAGANDALARI Önsözünde Avrupa Birliği’nin amacının ta Roma imparatoru Sezar’dan başladığını söylüyor Dikbaş. Alman kralı Kayzer’den Fransa kralı 14. Louis’ye, Papa III. İnnocent’den, Napolyon Bonapart’a, Hitler’e kadar Avrupa’yı tek bayrak altında birleştirmek, “Süper Avrupa Devleti” kurmak isteyenlerin olduğunu belirtiyor. Avrupa Birleşik Devletleri terimini tarihte ilk kullananın Hitler olduğunu, günümüzdeki AB projesinin sömürgeci ve yayılmacı yani emperyalist bir proje olduğunu ekliyor. ABD ile İngiltere’nin aralarındaki tarihi kökleri olan özel ilişkileri nedeniyle birbirlerinin karşısında yer almayacaklarını, bu yüzden projenin ABD emperyalizmine karşı olarak görülmemesi gerektiği konusunda uyararak AB’nin ABD’nin rızasıyla gerçekleştirilmeye çalışıldığını ve İngiltere’nin “ABD’nin AB içindeki adamı” olduğunu söylüyor. AB’nin ülkemizde de şiddeti özellikle son on yılda giderek artan bir propaganda yürüttüğünü, yapıtında bunun boyutlarının nereye vardığının açıkça gösterildiğini söyleyen Yılmaz Dikbaş, Türkiye’deki AB yanlılarını üçe ayırıyor: “Siyasal ve parasal çıkarları nedeniyle AB’den yana olanlar… AB’nin demokrasi ve özgürlükler topluluğu olduğunu sanarak AB’ye girerek “adam olunacağını” savunan sözde aydınlar… AB hakkın TABUTTAKİ DÖRT ÇİVİ... Yılmaz Dikbaş, “Son elli yıldır Türkiye’yi yönetmiş olan sivil ve askeri yöneticiler, ulusal devleti tabuta koydular ve çivilerini çakmaya başladılar... Tabuta dört çivi çakıldı” diyerek dört çivinin IMF, özelleştirme, gümrük birliği ve Avrupa Birliği olduğunu söyleyerek yapıtında “Tabuta çakılan son çivi”yi mercek altına alıyor. İlk bölümde, 31 Temmuz 1959’da Adnan Menderes hükümetinin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) ortaklık için başvurduğu günden başlayarak “TürkiyeAB ilişkileri”nin zaman içinde gelişimi tarihsel olarak ve 30 Eylül 2006’ya kadarki AB serüvenimiz aktarılıyor. İkinci bölümde ilerleme raporlarından başlayarak “AB’nin Türkiye Raporları” (öneriler, etkiler, AB Konseyi Başkanlık kararları), Avrupa yasalarının tümü anlamına gelen “Avrupa Müktesebatı” irdeleniyor ve Mondros’tan Brüksel’e nasıl getirildiğimiz anlatılıyor. “AB Anayasası”, “AB’nin Antidemokratik Yapısı”, “AB’de Sahtekârlık, Rüşvet, Yoksulluk”, “Avrupa’daki AB Karşıtlığı” başlıklı, belgelere dayalı ve derinlikli bilgi bombardımanı olan bölümlerden sonra, yapıtın en can alıcı bölümü olan “AB Propagandası” bölümüne geçiyoruz. Bu bölümde AB’nin propaganda ağını ve nasıl işlediğini, AB’den para alan sivil toplum örgütlerimizin, belediyelerimizin, bakanlıklarımızın hangi projeler karşılığında AB’den neler aldıklarını ibretle okuyoruz. AB’nin Toplumsal ve Ekonomik Yapısı bölümünden sonra da yapıtın “ABTürkiye” başlıklı dokuzuncu bölümüne geliyoruz. Bu bölümde AB ülkelerinin düşüncelerini aktaran belgelerle AB’nin Türkiye’yi isteyip istemediği sorusunun yanıtı aranırken, kendi düşüncelerinden aktarımlarla ülkemizdeki AB yanlılarının kimler olduğu, İstanbul’da Ortodoks din devletinin kurulması konuları işleniyor. AB’ci aydınlar ve ifade özgürlüğü konusu başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak ele alınırken, projeleri ve örnekleriyle eğitimimizin AB’ye nasıl teslim edildiği, Kıbrıs’ın Rumlara nasıl verildiği, vatan topraklarının nasıl satıldığı ve misyonerlik yapan sivil toplum kuruluşları gibi başlıklarla ilgili örnekli, belgeli açıklamalar okuyanı şaşkına çeviriyor. KAYBEDİLEN EGEMENLİK... Son bölüm “Ulusal Egemenlik”te egemenliğimizi nasıl kaybettiğimizin örnekleri veriliyor. Anayasamızdaki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir... Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez” hükümlerinin AB ile birlikte AB Parlamentosuna verilen yetkiyle ortadan kalkacağına, AB yanlılarının anayasal düzeni değiştireceklerine dikkat çekiyor. Aynı biçimde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nda olan yürütme yetkisinin de AB ile birlikte Avrupa Komisyonu tarafından kullanılacağını, bunun da anayasal düzeni değiştirmek olduğunu söyleyerek uyarıyor. Dikbaş’ın önsözündeki kimi yargılarına katılmadığımı da belirtmek zorundayım. AB ile müzakerelerde asla pazarlık olmayacağını, Türkiye’nin “Avrupa Müktesebatı”nın tamamını kabul etmek zorunda olduğunu söyleyen Dikbaş, haklı olarak, bugüne kadar AB ile ilgili yazılan kitapların çoğunun AB propagandası yapan, parası AB’den alınmış kitaplar olduğunu, akademisyenlerin yazdığı bazı kitaplardan ise sade vatandaşların bir şey anlamadığını ekliyor. “AB eleştirisi yapan kitaplar”ın ise, “aslında AB’nin gerçek yüzünü ortaya koymadığını, AB’ye karşı olduğunu açık açık söylemediğini” savlıyor ki bu sav, yıllardır AB’nin emperyalist yapılanmasıyla ilgili düşünceler üreten, çırpınan, uyaran birçok aydınımıza yapılmış bir haksızlıktır. Örneğin “AB’ye üyelikten yana olmanın, ulusal egemenliğimizi Brüksel’e teslime hazır olmak anlamına geldiğini, Türkiye’de ilk kez biz bu kitabımızda yazdık” demenin; antiemperyalist birikimimize, ta 1960’lı yılların sonlarında, daha AB’nin Ortak Pazar olduğu dönemden beri, “Onlar ortak biz pazar/ Kahrolsun Ortak Pazar” sloganlarıyla direnen aydın birikimini ve direnişini bugünün yaşanılanları doğrultusunda sürdüren aydınların düşün ve eylemini hiçe saymanın yakışır bir davranış olmadığı açıktır. Uyarı görevlerini yapan başkalarının hakkını da teslim etmek gerekir. “Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi”, bir bütün olarak ülkemizin konulduğu tabutun son çivisi diye tanımlanan AB ile ve TürkiyeAB ilişkileriyle ilgili birçok bilinmezi bilinir kılan bir bilgi hazinesi olarak okunmayı bekliyor. ? Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi/ Yılmaz Dikbaş/ Berfin Yayınları, 2006/ 756 s. KİTAP SAYI 904 Yılmaz Dikbaş CUMHURİYET