29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zeynep Uzunbay’dan ‘Yara Falı’ Bir fal öyküsü Zeynep Uzunbay... Şiirimizin sessiz akarsuyu... ‘Yara Falı’nda yine sessiz bir çığlık gönderiyor bize... ? Atila ER l falını biliyordum; kahve, bakla, hatta tarot... Ancak, ilk kez “Yara Falı”na tanık olduğumda merakımı yenemedim. Elime aldım. Evirdim, çevirdim. Kokusu hâlâ tazeydi. Mora çalan bir rengi vardı. İnce, uzundu. Bir elin aylası düşmüştü yüzüne. Tuttum, ters çevirdim “Yara Falı”nı. Bu yaranın, bu falın mimarı Zeynep Uzunbay’dı. Mor yüzlü “Yara Falı”nın arka kapağına şu güzel tümceleri düşüvermiş Haydar Ergülen: “Zeynep Uzunbay’ın şiirlerini okurken gözlerimin önünde şöyle bir görüntü beliriyordu: Bir öğrenci evinde toplanmış kızlıerkekli üniversiteliler, kimi çay içiyor kimi kahve. Aralarında topladıkları parayla aldıkları şarap ve biraları daha sonra açacaklar. Yere oturmuşlar, bir kelime oyunu oynuyorlar. Biri bir kelime atıyor ortaya, başka biri o kelimeyi yere düşmeden tutuyor, usulca öpüyor, sevip okşuyor. Sonra bir mektup yazar gibi yanına bir kelime daha ekliyor, onu bir başkası alıyor, derken mektup elden ele... Sonra sıra Zeynep Uzunbay’a geliyor. Bu hayli birikmiş, yüklenmiş, ağırlanmış mektubu, artık ona Kelime Kuşu diyelim, tutuyor, ona kanat veriyor, ruh veriyor ve uçmaya bırakıyor. Kelime Kuşu’nun ruhu kanatlıdır. Kelimeleri kanatlandırıyor Uzunbay, sonra da sokağa salıyor. O kuş kime konacağını biliyor, sokakta, parkta, ağaçta bir arkadaş arıyor kendine, bulur bulmaz da şiir kuşu olarak ona konuyor. Yüklü bir şiir, dertli bir şiir. Ama ağırlığını da, yükünü de, derdini de kimsenin üstüne yıkmamak için, ‘şairben’ini hırpalayarak, kanatarak azaltıyor, derdi onda kalıyor, sevinci okuyanda. İçindeki karanlığa çoktan ulaşmış çünkü. Şiirini o karanlıkta sınamış, halsizliğin, güçsüzlüğün o kendine mahsus lezzetini yakalamış, her şeyin aslında ‘şakacıktan’ olduğunun bilgisine varmış, ‘benim halim, halsizliğimdir’ demiş, sonra da ‘alın, ne haliniz varsa görün’ der gibi şiirin arkadaşlarına, ki onlar en iyi arkadaşlarıdır, şiirini armağan etmiş. Zeynep Uzunbay’ın Yara Falı’ndan bahtıma bir ‘kız kardeş’ çıkmış böylece: Lorca’nın Kız kardeşi.” Bu yazıyı tamamıyla almamın nedeni, gerçekten Haydar Ergülen’in hem Zeynep Uzunbay’ı hem de Yara Falı’nı çok güzel betimlemiş olması. Ben bu yazıya hayran kaldım. Sizlerin de beğeneceğinize inanıyorum. Çünkü arka SAYFA 6 E kapak yazıları fotoğraf arkalarına benzer hep... “hayallerim seğriyor,/hangi yara andı beni?” dizeleriyle başlıyor fal. 29 harfle birlikte q, x, w gibi harfleri de ekleyerek, her harfe bir fal açmış Uzunbay. Adıma düşeni okudum önce. “söz buğulanıp akmış/kirpiğinin ucuna/yarın olsun yine git/arılık duruluk ol/titresin göğsünde ıtır/üç günlük ay doğ/kıvrıl ruhuna” (s.:11) Kıvrılıp gittim ruhuma. Ay yeniden doğdu. Arındım (mı?) yaralarımdan. Ancak öylesine derin bir yara ki bu; ne kapanmak biliyor, ne iyileşmek. Aşk yarası mı desem, ten yarası mı? Nedir acıyan içimde? Tam iyileşti, kabuk bağladı derken, nedir kabuğu kaldıran, nedir yarayı kanatan? Kim bilir?!... FAL BASAMAKLARI Hep sevdiklerime açıyorum falı. Mutlu çıkarsa çocuklar gibi seviniyor, kötü şeyler söylerse fal, korkuyorum. Budak budak acı kaplıyor içimi. Acılar kök salıyor derinlerimde bıraktığım kıraç topraklara. Baktırmasam mı ki?! Ama hoşuma da gidiyor hani. Anlık duygular savaş alanına çeviriyor kalbimi. “Küte küt... Küte küt...” Durmak bilmiyor yürek. Durbaktım. Takılıyorum falın kuyruğuna. Kahve, el, bakla... bir tarafa. Şiir falı... harika! Oğlum geliyor aklıma. Bir fal da ona açıyorum. “gönül eğlencesi yok, gitmiş/parmakların dudak tuşlarında/ufku deli yorsun, faydasız/hiçbir sözde duramazsın artık/alıp başını gitmiş, dil de düşünce de/yine de bir çok kez ‘alo’ ‘efendim.’” (s:13) Oğlum yeni düşlere dalıyor gecenin bir yarısında; en tatlı uykusunda. Bir fal da düşlere mi açtırsam acaba? Melekler torpil geçer mi? Huri kızların elinden abıhayat içebilir miyim? Sonsuzluğun gücü benim olur mu? Bülbüller çıkıp tuba ağacına figan eder mi? Ne kadar çoğalıyor fal kapılarında geçen inatçı sorular. İşaretparmağımı dudaklarıma götürüp “susun!” diyorum tüm bu sorulara. Ve susuyorlar. Sonra dizelere tırmana tırmana çıkıyorum fal basamaklarını. Köşebaşında duran Zeynep Uzunbay yeniden çıkıyor karşıma. Yönümü gösteriyor bana. Yürüyorum sonra. Yürüyorum alacakaranlığa. Sözcükler ışıl ışıl yanıyor sokak lambalarının zulasında. Aylardan aralık, günlerden İzmir. İzmir bir çocuk masumluğunda. Gülümsüyor hınzırca. Tutup İzmir’e açıyorum falı. “...sana bir dua öğreteceğim/ağaçlara bakarken oku bunu/ışığın her türlüsünde/her batışında güneşin/yeni aydan dolunaya.../karga katarı gördüysen/sazlığa indiyse sığırcık sürüsü/saçak altı şenlendiyse/büyük büyük öttüyse kuzgun/düşündüyse sencileyin...” (s.:34) Belki sığırcık sürülerini görmedi İzmir, belki kuzgunu, karga katarını belki... Ama her gün nasıl da sevişirdi martıların sesi, dalgaların sesiyle; körfezin alacasına düşerken Zeynep Uzunbay’ın gözleri. “Yara Falı”nın mimarı Zeynep Uzunbay... Karım oturmuş karşıma, gülümseyerek bakıyor gözlerime. “Bir fal da bana aç!” der gibi gözleri. Onun niyetine açıyorum falın yapraklarını. O bilmiyor ama... “n” harfi nasıl da güzel duruyor bir şiirin adında. Adını ağaçlara kazıyorum kendi adıma. Dökülüveriyor dizelerin ahengi nehir nehir, şiir denilen kostak deryaya. “ilahi!” diye başlıyor kendini anlatmaya. Kendimi buluyorum onda. Devamını getiriyorum ardından: “ilahi!/o sana kızmıyor ki/erkek afişleri asan kadınlara kızıyor/hem o kadınlar dişleriyle koparıyorlar bandı/ gülmeden bakı yorlar öyle/kötü talih!/kötü tarih!/kötü ruh!/aya da bakmıyorlardır zati” (s.:42) HAYAT VE FAL! Kıs kıs gülüyorum. Ne kadar da örtüşmüştü falın söyledikleri, yirmi altı yıllık kadınımla. Kadınım her şeyden habersiz, yeniden tutunuyor hayata. Hayat ve fal! Kapanıyor pancurları yaranın. Ara veriyorum bir süreliğine. Yoruldum. Sigaram sağlığını teslim ederken yaşamın güzelliklerine, tatlı bir heyecan sarıyor içimi. Kendi kendimi kutluyorum sonra; sigara gibi bir arkadaşım olmadığı için ödüllendiriyorum adımı. Adım, karanlık bir kuytuda kayboluyor. Binlerce ad düşüyor usuma. “Yaaa!” diyorum, şimdi, hemen şimdi kimin adına açayım falı? Otuz yıl önceki sevgilim geliyor aklıma. Gözlerimin hemen altında papatya sarısı bir damla; ha düştü ha düşecek. İzin vermiyorum düşmesine. Elimin tersiyle kuruluyorum ıslanmış yanaklarımın yorgun derisini. Sakallarım uzamış, bembeyaz. “Öööö...” diyorum. “Öz...” diyorum. Hantal bir yumruk gelip oturuyor boğazımın ortasına. Yüreğim titriyor. Arkası gelmiyor harflerin. Gelip de kendini tamamlarsa bu ad, karıma ne derim? “Ölüm, ölümün ‘ö’sü” derim. İnanır mı ki? İnanmalı. Çünkü doğru. Otuz yıl önce bir meleğin kanatlarına takılıp gökyüzüne uçmuştu o. Fal kendiliğinden açıldı. Dizeler sökün etti kalp spazmıma. “... dur demeyeceksin içinin akışına/kötü hikâyeler uydurmayacaksın/seveceksin harf yolcusunu/bir daha söylemem/unutulur mu bu!/unutulur mu bu!” (s.: 47) Unutmadığım için yukarıdaki hikâyeyi anlattım zaten. Fal doğru çıktı. Fal doğru çıktıııı!... (Bu fal açıldıktan bir hafta sonra mahkemeden celp geldi. “Yazıya taraf olan aşağıda adı geçen kişinin...”) ? Yara Falı/ Zeynep Uzunbay/ Dünya Kitapları /Haziran2006, 116 s. KİTAP SAYI 897 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle