Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? bile Sarsmaz'ın şaşırtıcı kişiliği hakkında size bir fikir verebilir. Sözgelimi Pusula adlı şiiri de alıntılayamazsınız gelişi güzel; tersiniz döner. Yine Boşluğun İzi adlı kısa şiirin “Kaybolan nilüfer / Sahi ben nerdeyim? /Kapı kitli (*) Ya siz, neredesiniz? / Soluk, beyaz bir ışığa, vurgun yemiş nilüfer / Aşkına damlasın senin, bu giz” dizelerine bağlı kalınarak yazılan dipnotta, 'kitli' sözcüğünü kastederek ”'kilitli', demeye şiir izin vermiyor.” der. O zaman 'neredesiniz' sözcüğünü de 'e' sesini düşürerek 'nerdesiniz' şeklinde yazmak gerekmez mi? En iyisi, biçemsel ayrıntıları geçerek Sarsmaz'ın Ozan Ruhu'na kulak vermek galiba: “Mutludur kimileri gereğinden çok mutlu Aç mutlu yarı, tok mutlu yarı Ozan ruhum, rahatsız eder onları. Kapılarını kapatsam aşkın, ne olur Kapatsam kapılarını nefretin, Aç ruhumu doyuramam ki.” (s:33) Mademki şiirden dem vurduk, devam edelim: “Zalimdir, budur ve şiirdir; Ölümsüzdür, budur ve de yaşamın içindedir... Ümitsizdir, güzeldir, inkar eder: Mahzun bakışını...”(s:29) Mehmet Sarsmaz'ı öncelikle ironisiyle sevmek gerekir. Anımsatırım. Ağacına Küsen Yaprak Ağacına Küsen Yaprak (7), kapak resminden başlayarak kırgınlığını duyuruyor. M. Sadık Kırımlı, 'yalnızlık' temasıyla dolu son şiirlerinde. Bunda şaşılacak bir şey yok. Yabancılaş(tır)ma ile bireysel yalnızlığın kolları bir yerde buluşuyor ister istemez. Bereket ki anlata anlata bitiremediği büyülü bir zaman gizli şairin belleğinde. Tadını tuzunu oradan alıyor. Ben, bu yüzden Kırımlı'yı okurken, küskün yaprağın ağacını da göz önüne alıyorum. Hatta yaprağı ağacına yapıştırdığım oluyor. Adına Hüzün Günlüğü dese de orada yaşama sevincini önüne katıp sürükleyen serin akşamlar, geniş avlular buluyorum zamana yenilmeyen: “bak, dedim kendime: iyi bak! içindeki çocuk kapı komşun, zilini çalıyor durmadan yüreğindeki boşluğun. hüznüne gölge ol!.. şöyle bulut irisi bir gölge, yersiz yurtsuz toprağına anlam katsın.” (s:34) Kırımlı, yalnızlığı iyi kullanıyor doğrusu. Kendi mistisizmine yönelik bir sükun şiiri yazıyor ki biçemine kavuşmuş şair kişiliği gecikmiş de olsa ezgisiyle duyuruyor varlığını. Özel yaşamındaki kırgınlıklar, mesleki darbeler, yasaklar sonrasında geldiği noktada sonsuz bir ışıltı egemen. Şiiriyle direndiği ortada. “şiir olmayı beklerdiniz, tutkuyla / bağlandığınız ay ve gecenin eşiğinde” (s:75) dizelerini şairine uyarlarsak, o eşiği aşmış görünüyor. Bana lütfettiği Islığı Uzun Sokak'ta, “erken yorulur kimsesiz göle akan su / ıslığı uzun sokağa yepyeni sevgiler; yepyeni / dostluklar ekelim Ahmet, kokusu / gelip bizi” (s:47) diyerek onca kırgınlığına ve yorgunluğuna karşın sevgileri/dostlukları üstelemesi, yaşamaktan yana ince bir duyarlığı olduğunu göstermiyor mu? Varlığını “hayatın yüzünde küçük bir leke” (s:41) olarak tanımlasa da “zamana atılan taş”la (s:73) selamlıyorum Kırımlı'nın şiirini. Kan Gölünü Gördü Bir sonraki şiirinde neyi nasıl yazacağını hesap edemediğim şairlerdendir Altay Ömer Erdoğan. Tepkiselliği ile dikkat çeker her zaman. Eleştirel bir dili vardır şiirin. Olmadık yerde çatallaşır, karşıtlığını belli eder. Kan Gölünü Gördü'de (8) bir kez daha haklı çıkarıyor beni. Bütünü gözden kaçırmadan yapıta adını veren şiirin kapısını bir aralayalım: “damla günler çoğaldı cıvalı bir gökyüzünün ensesinde kırıldı kanadı poyrazlarla yarışan serçelerin bu sonbahar hiçbirimize bahar olmadı! çürüyen bir alfabeydi zaman, elimizde kaldı derken tüm kapıların içtenliğini kuşandı önce kadınlar ve çocuklar, sonra ağrılarımız ağzını bıçak açmayan sözlüklere teyellendi öfke yırtıldı gazetelerin manşet yerleri ama silinmedi toy belleklerdeki kara leke,” (s:25) Sürüp gidiyor böyle doğallığından kopuk görüntüler... Bence “Çürük Alfabe” olabilirmiş yapıtın adı. Çünkü her şey çürümüş, pul pul dökülüyor. Peki, şairimiz bu Naylon Fırtına'nın neresindedir dersiniz? Karşısında, ta karşısında... Elleriyle yırtıyor üzerine geçirilen giysiyi: “şimdi azap üzümleriyiz gelmemiş anların, sahte şanların varlığımız yokluğumuzdur, bunu haykıran aynalar da derbeder bilincin mermer, kalbin patiska ey Ömer ayakların anlayacak, ellerin anlatacak aynalar hükümsüzdür, yüzün dağlarda sınanacak” (s:47) Erdoğan'ın şiiri gitmek istediği yerde değerlendirilmelidir kuşkusuz. Mahvedici Melek Birkaç tümceyle özetleyivermiş özgeçmişini Hüseyin Köse, Mahvedici Melek'te (9). Oysa öncesi var. Dergiler, ödüller filan... Ağırbaşlılık işte1 Demek ki o, şairin ısrarla öne çıktığı ülkede öncelikle şiirinin konuşulmasından yana. Doğrusu da bu. Lale Müldür'ün dizeleriyle esinlenerek, nehirşiir biçeminde aktığı Ortadoğu kokulu bir destanın içinde var olmayı istemiş tüm yüreğiyle. Her taşın altına elini koyan görkemli bir şiir o. Söz ortağı Adel'le birlikte çağdaşlığın acısını da sırtlayarak şöyle bir gözden geçiriyoruz kendimizi. Acı da, şiir de hemen yanı başımızda: “'Yolda harami çok' dedi, 'engel arama. Hurdahaş, bağdadi bir ölüm her yerde. İşte Ümmü Kasr Ve Bağdat. İki ezan arası düşen bombalar. Değince göğü kanatan bir Acem şalı Hayat.' Hüzünlerde ekip biçtiği Adel'in. Apansız boynuna dolanan zehirli sarmaşıklar. (s:41) Şair, “gökçek atına” atlayıp “ölümcül buğuyu” silmeye çalışır Adel'in yüzünden. “Cennetten çok uzakta bir meleğin / likensi, kapkara bir yamaçta düş hızıyla düşüp unutulduğu” (s:57) ortamda yeniden aşkı başat kılmaya çalışır. Ve bir hayat öpücüğü “Köze bakma duraklarına” götürür bizi: “Eğilmiş kireçli dudak suyundan içiyordum Adel'in cılız, kurumak üzere olan bir dal gibiydim ve yeşerdim” (s:77) Neyse, bu uzun soluklu çalışmayı daha fazla didiklemeden, şiirin tamamına erişmenizi diliyorum. Dokuz şairin, dokuz doğurarak kotardıkları kitaplar okurunu bekliyor. ? (1) Aşk Bir Hayal Hayri K. Yetik, İlya Yayınevi, 1. basım, nisan 2007 (2) Narin Zehir Fergun Özelli, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (3) İnce Oda Oğuz Tümbaş, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (4) Oynayan ve Avunan Yusuf Alper, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (5) Lirik Aksan Muzaffer Kalme, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (6) Büyük Başarısızlık Mehmet Sarsmaz, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (7) Ağacına Küsen Yaprak M. Sadık Kırımlı, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (8) Kan Gölünü Gördü Altay Ömer Erdoğan, İlya Yayınevi, 1. basım, Nisan 2007 (9) Mahvedici Melek Hüseyin Köse, İlya Yayınevi, 1.basım Nisan 2007 897 SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI