Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nihat Ziyalan'la yeni kitabı “Sevgili Şiir”i konuştuk… ‘Hayatımdan şiir eksilemez’ 1980 yılından bu yana yaşamını Avustralya'da sürdüren Nihat Ziyalan, uzun yıllar sonra yeniden “şiirleriyle” okur karşısında. “Sevgili Şiir” adlı bu yapıtta şairin, çoğu son dönemde yazılmış, birkaçı dergilerde de yayımlanmış olan şiirleri yer alıyor. Kitaptaki şiirler, deyim yerindeyse, hüzünlü bir mektuptan dizeler sunuyor okura. ? Mehmet ÇAKIR ir önceki şiir kitabınızla “Sevgili Şiir” adlı kitabınız arasında yirmi yedi yıllık bir zaman dilimi var. Bu uzun bir süre değil mi? Kuşkusuz uzun bir süre. Bunun nedeniyse dergiler. 1980 yılında Sydney'e indiğimde paniğe kapılmıştım. Diline, kültürüne yabancı olduğum bir ülkede ne yapacağım diye tutunacak bir dal ararken, ben varım ya işte diyerek şiirim, anadilim dalını uzatmıştı. Dergiler bana kucak açtı. Buradan gönderdiğim şiirler yayımlandıkça bir doyum oluyordu. Şiirimin çıktığı dergileri kitabımmış gibi okşarken kendimi geldiğim yerdeymiş gibi hissediyordum. Üstelik o dergiler bir kitaptan daha fazla okuyucuya ulaşıyordu. Dergi şairi olmak çok güzel bir duygudur. Derdimi, sızımı dile getirirken şiirimin eksik kaldığını hissettiğim zamanlarda, düzyazıyı da denemeye başladım. Romanlarımı, öykü kitaplarımı okşarken çocuğumu kucağıma almış gibi hissettim kendimi. İşte o zaman bir şiir kitabımın da olmasını istedim. Yapı Kredi Yayınları'nın yazı kurulu dosyamı kabul ederek kitabımın basılacağı tarihi bildirdi. Söz verdiği her şeyi B eksiksiz yerine getiren ciddi bir yayıneviyle karşılaştım. Bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum. “Sevgili Şiir” yirmi yedi yıl için oldukça ince bir kitap. Oysa sizin bu süreç içinde dergilerde bir hayli şiiriniz çıktı. Çok mu seçici davrandınız? Yoksa başka bir nedeni mi var? Çoğu son dönemdeki anlatımcı şiirlerimi kapsıyor “Sevgili Şiir”. Elli parça. Şiirde vardığım yer hakkında okuyucunun bir karar vermesine yeter de artar sanırım. Şiirimin geçirdiği evreleri gösteren toplu şiirlerimin basımı söz konusu olduğunda tamamı gündeme gelebilir. Bir de Öküz'de yayımlanan Sinemam Şiirleri var. Sinemam Şiirleri'ni ayrı bir kitap olarak düşünüyorum. İkinci Yeninin içinden geçerek anlatımcı, açık ve yalın bir şiir dilini yeğlediniz. Neden? İkinci Yeni sözcük “deformasyonunu” amaçlayan; anlamı, bütünlüğü dışlayan, dizeci, imgeci bir şiir. Bu akım bir süreliğine şiirime yakıştırılsa bile, bende ömrü kısa olmak zorundaydı. Ortalıkta salınan şiire bakın. Çoğu şair sanki birbirlerinin elini tutarak aynı şiir yazıyor. Buna “Cemaat şiiri” diyorum. Aman benden uzak olsun. Edebiyat, yazarın dünyaya kendi gözüyle bakmasıdır. Bir bütünlük içinde anlamı irdeleyen, anlamı binbir parçaya ayırarak geçip giden hayatı, hayatımı sorgulayan bir şiirin peşindeyim. Anlatımcı şiir zor bir işe soyunmaktır. İkinci Yeni gibi afallatmayı değil, okuyanın anlamasını amaçlayan bir şiirdir. Bir bütünlük içinde, sözcüklerden örülü anlam öne çıkar. Çıkmalıdır. Sızımı, dertlerimi dile getirirken, söylediklerimin anlaşılması için yalınlık şarttır. Buna yoğunluğu da katmaya çalışıyorum. Bir de şu var: Düzyazıya bulaşan bir yazar, anlamı öne almak zorundadır. An laşılması güç bir yazıyı anlaması için okuyucudan sabır bekleyemezsiniz. Kolayca vazgeçer okumaktan. Düzyazı üretmeye soyunan bir şair, anlamın ne demek olduğunu er geç anlar. OYUNCULUK VE ŞİİR Önce tiyatro, sonra sinema oyunculuğunuzun nasıl bir yansıması oldu şiirlerinize? Daha doğrusu genelinde yapıtlarınıza? Askerlik dönüşü iş ararken Adana Şehir Tiyatrosu'nun açılması hayatımı yönlendirdi. Fiziği yerinde fakat diksiyonu bozuk bir Adanalı olarak tiyatroya alındım. Diksiyonumu düzeltmek için büyük çaba harcadım. Bin kişilik salonun dolduğu, kapalı gişe oynadığımız bir dönemde tiyatro kapatıldı. Siyasi bir kurum olan belediyeye karşın tiyatromuz çok şükür muhalifti. Tiyatro kapandıktan sonra şimdi ne yapacağım diye evde düşünürken, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun yönetmeni Asaf Çiyiltepe telefonla arayarak beni AST'ın kadrosuna aldığını söyledi. AST benim için bir okul oldu. Zaten mayamda var olan hayata karşı duruşu orada pekiştirdim. AST'Taki ikinci yılımda sevgili Orhan Kemal'in 72. Koğuş’unda oynarken ilkgençlik arkadaşım Yılmaz Güney'in dayatmasıyla sinema oyunculuğuna geçtim. Beni olgunlaştıran, hayatı öğreten bu iki oyunculuk deneyiminin içinden geçerken, şiir her zaman vardı. Daha sonra, yer yer, düzyazı yapıntılarıma da serpiştirdiğim bir hayat dilimi. Önümüzdeki yıl AdanaSydney Romanı adlı otobiyoğrafik romanın içinde vermeye çalışacağım bu dönemi. Önce tiyatro, sonra sinema oyunculuğunun, hayatı anlamama çok önemli katkısı oldu. Tiyatroda hem kendi hem de çevremdekilerin beden dilini okumayı öğrenir gibi oldum. Öğrenir gibi oldum dedim, çünkü beden dilini öğrenmek sonsuza dek sürer. Bir de her iki oyunculuğum sırasında Türkiye'yi doKİTAP SAYI ? SAYFA 14 CUMHURİYET 897