29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İlya Yayınevi’nden şiir atağı Şiir dokuz doğurdu Şiir kitabı satışlarının olumsuz bir seyir izlediği günümüzde, şiire gönül veren yayınevlerimizi özellikle kutlamak gerekeyir. Bu yayınevlerimize şimdi İlya Yayınları da katılıdı. Dokuz şiir kitabını bir anda yayımlayarak hem şiir okuruna hem de İzmir Kitap Fuarı'na merhaba dediler. ? Ahmet GÜNBAŞ uyuyordum da sesimi çıkarmıyordum. Fırtına öncesinin sessizliği gibi!.. Üçü beşi fısıldayıp duruyorlardı aralarında. Sonra bir koşuşturma koşuşturma... Mart kedilerini de geçtiler telaşta. Meğer daha da fazlaymış sayıları. Tastamam dokuz kişiymiş. Sonunda olacağı oldu, şiir dokuz doğurdu! İlyaŞiir Dizi'sinden ortalığa saçılan dokuz şiir kitabından söz ediyorum. Çoğuyla tanışıksınız İle dergisinden. Hayri K. Yetik, Fergun Özelli, Oğuz Tümbaş,Yusuf Alper, Muzaffer Kale, Mehmet Sarsmaz, M. Sadık Kırımlı, Altay Ömer Erdoğan, ve Hüseyin Köse, son kitaplarıyla selamladılar şiir alemini. Evet, İzmir'in şiir toprağı çok verimli. Buna bir daha inandım. Üstelik hepsi sürekliliği olan şairler. Onları okumamak, dikkate almamak insafsızlık olur. Söze nereden başlasam bilmem ki? En iyisi mi Hayri K. Yetik'den başlayayım. Bence bu çetenin başı o! (Şimdi de şiir çeteleriyle uğraşacağız demek) Aşk Bir Hayal Aşk Bir Hayal (1) koymuş Yetik son yapıtının adını. Doğru söylemiş. Niceleri o hayalin peşinden koşmamışlar mı? Bir elmanın yarısını arar gibi arayıp sonra onu içinin kuyusunda bulmak!.. “Mecnun'un Leyla'ya erdiği / hayal meyal arası / dokunmuş oldum aşka / ama ağır bir boşluk / ama boş bir ağırlık...” (LVII, s:72)) derken kapıldığı hayalin ağırlığı altında eziliyor Yetik serbest bir divanı andıran çalışmasında. Aynasında ne gördüyse onu söylüyor. Zaman zaman Fuzuli'yi, Şeyh Galip'i görür gibi oluyoruz. Hatta Yunusu'u, Mevlana'yı da bulaştırabiliriz bu yangına. Neylerse güzel eylerler. Ama güncelliği var aşkın. Sözgelimi “Hani bir defasında gecekondular yıkılıyor / gecekondular içinde dünyalar yıkılıyor / dünyalar benim başıma / vay benim başıma... / D çekip gitmek için bir / başka hayata / sınav harcım bile yok // ben benden geçerek yol oluyorum san // geçmiyorsun ama” (XXVI, s:37) yakınmasında aşkla sağaltılacak çağdaş acılar gizlidir. Aşk bir devrim sevincidir bu anlamda. Cümle dertleri sona erdirecek. Bir farkla ki sevgilinin yüzünden geçilerek gidilir ona. Tıpkı Aragon'un Elsa'sı gibi!.. Genelinde bir anlamı aramaktır aşk en çoğul haliyle. Dört boyutuyla da olsa ele geçmiyorsa, anlam yolculuğumuz içimizin kuyularında son bulur. Derinliğimizden gelen sese kapılanırız gayrı ömür boyu. Sözümüzü, Yetik'in hayal yolculuğundan sarkan dört dizeyle bağlayalım: “Uzamımdı yalnızlıktı, ben yalnız onun yalnızı... boştum ben bomboş bir gökyüzü neyse... yokluğu var ama iman gibi varlığımın anlamı neresinde boşluğumun bilemediğim yokluğu...” (VI ,s:90) Aşkı, 'dördüncü hal' gibi mi kabullensek acaba? Yetik ne der bu konuda? Narin Zehir Fergun Özelli'nin Narin Zehir'ini (2) dosya aşamasında okuduğumu ve çok beğendiğimi belirtmeliyim. Yılın kitapları arasında sayılmalı bence. Daha ilk şiirinden itibaren o yoğun emeği, titizliği fark edebilirsiniz. Öncekilerin çok çok üstünde... Çoğunu dergilerden de izlemiştim altını çizerek. Hemen belirteyim; 'narin zehir'i 'şiir' karşılığında kullanıyor Özelli. Tıpkı Ülkü Tamer'in “Neden içiyor herkes / Kirli suları böyle / Ben biraz temizledim / Onardım arsenikle” dediği gibi... Aklınca yeni bir dille zehirlemek istiyor okuru. “okunsa, taş devri dolmenlerinde gizlidir / cam kavanozlarda yetişen narin zehir / su üstüne şiir yazan utangaç suretimdir” diyerek önsöze düşürüyor niyetini (Narin Zehir, s:7). Unutmadan Turgut Uyar'ın Salihatı Nisvandan Saffet Hanımefendi'ye başlıklı şiirinin damarıyla buluşan ünlü Mısır Hanım'ın bu yapıt içinde olduğunu belirteyim. Özelli, bugüne ilişkin anlamlar yüklemiş 'umut terzisi' Mısır Hanım'a. Son dizeler müthiş: “hoşça kalın mısır hanım hoşça kalın, güzel kalın, mısra kalın nâmerdim, diline pas çalmazsam aklı kıyam olanların” (s:41) Çok sevdiğim ( O da rahatlıkla kitap adı olabilirdi ) Ceviz Lekesi de bu yapıtta. Gökyüzünü Kulaçlama Zamanı, Kadınhanı'ndaki Yağmur, Ülkem:İzmir; Bir Kadeh Şiir, Esleğenço,Bu BirTeyp Kaydıdır gibi şiirlerde... Hepsi olgun yemişler misali kendilerine uzanacak elleri bekliyorlar. Narin Zehir bağımlılık yaratabilir. Uyarıyorum. İnce Oda Oğuz Tümbaş'ın İnce Oda'sından (3) da haberdarım epeydir. Düş gibi görünse de şiirin odasına eşdeğer..! Orada “karabasanı / haramisi / eli kanlı aymazı” (s:6) dışında herkese yer bulunur. Yeter ki şiirin diliyle açın kapısını. Adresi,“baharın kenarında otursak diyorum” (s:6) düşselliğiyle imlediği bir cennet... Tümbaş, vaktiyle dergiler çıkarmış (Çele, Meltem) bir şiir göçeri. Varı yoğu Allaben'i (Gaziantep) sırtında. Ha, bir de çocukluğu... Çocukluğunu yanına almadan bir yere gitmez. Belleğinde gizlediği yaşanmışlıklar sık sık şiir olarak döner ona. Örneğin, Ünlem dergisinde okuduğumda hayran kaldığım Akdeniz'de Teyzem Vardı İncecik şiiri gibi geçmiş zaman kokularıyla gelir aniden. Yoksulluğu, tozu dumanı bedava: “benim huysuz alışkanlıklarım: güneş, ter ve isilik... her şey o geniş avluda iki büklüm anıda akdeniz'de teyzem kaldı incecik!” (s:47) Allaben'i en kısa yoldan şöyle anlatır: “peki allaben nedir allasen allaben neresi derler ki allaben can suyu.. süt pınarı.. sahre şenliği sahi allaben antep yahu” (s:17) Tümbaş'ın yapıtını,olmazsa olmaz ince dostlukları da yan yana koyarak okursanız bir yere varırsınız ancak. “aslında güzel bir masaldır bu hayat / inandıran kendini yalanına” (s:22) demişse, bilin ki hepimizin o masala gereksinimi vardır. Oynayan ve Avunan Yusuf Alper, biricik psikiyatrşairimiz bizim. Baştan ayağa hüzün gergefli... Sorunsalı da kliniği ide iç içe. Oynayan ve Avunan'daki (4) yara'yı tanıyoruz az çok. Şiirimizde hüzün temalı bir seçki yapılsa, en ön sıralarda yer alır Alper'in şiirleri. “Saydam bir top gibi / Ellerin arasından kayarken ya şamak /Her şeyi yarına erteleyen / Yaşlı bir çocuk olmak // Farkında olduğunuz / Acıyla geçtiğiniz yol” (18) hüznüyle birlikte bir orta yaş avuntusu değil de nedir ki? Onda, şiirin acıya endeksli olmasına karşın inadına üste çıkan, ayakta kalan bir yanı var. Yoksa dengede duramazdı hüzünbaz dizelerin tümü. Bence Soru'sunda şaşılacak bir şey yok. O çelişki içinde yuvalanıyor onun şiiri: “Dünyayı güzel göstermekmiş işimiz Oysa ben yıllar yılı çirkin gösterdim Güzelim dünyaya yakışmaz dedim İnsanın öldürülmesi, açlık, kölelik Her şeye rağmen hayat güzel Hayat yaşamaya değer dedim Yanıldım mı Yanlış mı” (s:46) Ne yapalım ki yanılmak da erdemdir bu yolda. Yine de şair, güzelliklere oynamadan yorulmaz. M. Mümtaz Tuzcu'nun deyimiyle 'çirkinin hamuru'yla sevmek gerekir yaşamayı. Hem hiçbir şey yeni değil. İnsanlığın tarihiyle yaşıt: “Hücrelerimde yüzyılların kederi” (s:63) Kendinden kaçamayan yapışkan bir çığlıktır Yusuf Alper'in şiirleri. Lirik Aksan Muzaffer Kale, o çapraz, aykırı şair yine karşımızda. Lirik Aksan (5) koymuş adını son çaprazlığının adını. Gel de çık işin içinden! Hınzır mı hınzır, hinoğlu hin bir zekası var. Düz yolda giderken takılıp düşüvermek gibi bir şey Kale'nin şiiri. Düşürdüğü yerde er geç izler bırakan şiirsel bir darbe... Diliyle can yakıyor. Hesap etmediğimiz ayrıntılarla dolu. İncitmiyor Boynumu Dünya derken de böyleydi, sanki boynunda dünyanın yükü varmış gibi!.. Eğer onu biraz anlasak, eminim şu iki dize bize çok yakışacak: “Birbirimizi anladığımız için gerçekten şanslıyız kimin kimle arasında böyle bir uyum var” (s:37) Söyleyiş biçimi aldatmasın kimseyi. Bazen birkaç tümce kırılıp da alt alta konulmuş gibi basit gelebilir okura. Bilinen sesi kırıp, umulmadık olanı ortaya çıkarmak onun temel özeliği olsa gerek. Şimdi iki kayıtsız tümce gibi duran şu öbekten büyülü bir 'Hişşşt!' sesi yükselmiyor mu: “Duymadınız kırlardan bir alay ses indi bugün kente. Haftanın günlerinin yerini değiştirdi” (s:32) Kale'de kesinlikle dilin kemiği yok. Yalın bir içtenlikle pat diye söylüyor her şeyi. Bakınız, bendenizin Korku Çağı diye adlandırdığı bu çağa ilişkin söyledikleri: “Öyle uzun boylu bir şey olduğunu hiç düşünmedim çağımın yerden bitme denecek kadar kısaydı öteki çağlara göre onu kimse inandıramadı özgeçmişine” (s:44) Büyük Başarısızlık Mehmet Sarsmaz, Büyük Başarısızlık'la (6) katılmış dokuzlar kervanına. Adı biraz donuk geldi bana. Eee, Sarsmaz bu, dilediği yeniliği yapmakta özgürdür! Hem yeniliklerden sorumlu şair olarak tanıdık biz onu. Dördüncü Yeni'yi, manifestoları bir anımsayın. Sonra Fergun Özelli'nin Kovulmuşlar'da dediği gibi “ele avuca sığmaz bir çocukmuş dergi yaramazı” tanımı cuk oturur Sarsmaz'ın şair kimliğine. Laf aramızda ben hâlâ Dördüncü Yeni'nin şiirimiz içindeki yerini anlamış değilim. Salt şuna inandım: Mehmet Sarsmaz'ın şiiri öncelikle şaşırtmak için var! Ahmet Güntan'ın kulakları çınlasın! Bu açıdan onu dipnotlarıyla birlikte değerlendirmek zorundasınız. Örneğin yapıtın 51. sayfasında, ilginçlik olsun diye kaleme alınan (ve küçültülmüş haliyle yayımlanan) en uzun dizeli şiirin dipnotunda “Metin Dışı Not: Bu şiir ancak kırılmadan ve kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.” yazmakta. Bu tümcedeki 'iktibas' sözcüğü KİTAP SAYI ? SAYFA 22 CUMHURİYET 897
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle