29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gül İrepoğlu ile 'Cariye'yi konuştuk ‘Tarihle insanları yakınlaştırabilir, hatta barıştırabiliriz’ dum. Bana sık sorulur oldu, gerçek bir kahraman mı bu cariye diye; tamamen kurgu halbuki, benim gönlümden ve hayalimden çıkmış bir karakter! Esas olarak aşk var burada. Tabii bu konuyu Selim'le olan sohbetlerimizde, Topkapı Sarayı gezilerimizde sık sık konuştuk. O da tarihle ilgili bir şeyler yazmak istiyordu; birbirimizi besledik bir şekilde muhakkak. Bunlar gelişirken oldu ama, esas kaynağı tarihin kendisi aslında. risi gerçekten yazara kalmış, çünkü tarih çok esin verici bir olgu aslında. Onu okudukça, özellikle de satır aralarını okudukça öyle hayaller geliyor ki gözünüzün önüne, zaten onlar hiçbir zaman yazılmamış; belki de bazıları gerçek, ki bunu hiçbir zaman bilemezsiniz, 'olabilir' diye yola çıkıyorsunuz. Birtakım varsayımlardan, hayallerle iyice zenginleştirilmiş varsayımlardan yola çıkıyorsunuz. Savaşı atlamamak gerekir dediniz az önce. Diğer romanınızın tanıtım metninde, Osmanlı hakkında yeni bilgiler edinebileceğimiz belirtiliyordu; bu romanınızda da bunu görüyoruz. Mesela I. Abdülhamid'in şehzade Selim'le olan münasebetleri, taht için verilen mücadele… Bütün bunlar doğru tabii. Az önce de bahsettik, tarihin çok zengin ayrıntıları var. Gerçekten özenli yazılmış bir tarih konulu romanda elbette birtakım bilgiler de vermek zorundasınız. O dönemin yaşantısına dair bilgiler, o dönemin sosyal yapısına dair bilgiler; bunlar da doğru olmalı. Doğru olmalı derken, günü gününe bir şecere çıkarmak durumunda değilsiniz tabii. Eğer şehzade Selim ile Sultan I. Abdülhamid arasında birtakım sürtüşmeler geçmişse, ki onun oğlu değil, yeğenidir ve elbette bir kıskançlık durumu vardır, bunu dile getirmek zorundayım bir anlamda. Bu gibi unsurlarla bezerseniz romanı, çok da hoş oluyor. Yalnız bu değil; birtakım yaşantı ayrıntıları; yani, nasıl yaşıyorlardı, ne yiyip, ne içiyorlardı, ne giyiniyorlardı bu insanlar? Bunları vermek hem çok keyifli oluyor, hem de sahiden durup dururken, tarih okumayan ama roman okuyan insanlar bundan yararlanıyorlar. Bana bu şekilde olumlu fikirlerini paylaşan okurlarım çok oldu ilk romanımdan sonra. Bu da bir bakıma sorumluluk yüklüyor aslında. Bu tür şeyleri de doğru yapmak zorundasın. O dönemde belli bir giysi varsa, başka şekilde bir giysi koymayacaksınız. Yahut da o dönemde domates yenmiyorsa, yediremezsiniz! O zaman tarihi romanlar, bir yöneyle de öğretici misyon taşır diyebiliriz? Şöyle diyelim: Bir yandan tarihin rahat rahat dile getirilebilecek zaaflarıyla birlikte incelemek. Belki bu zaaflar, yahut tuhaflıklar, bilinmezler sıradan tarih kitaplarında dile getirilmez, ama bir romanda onları dile getirmek çok daha kolaydır. Edebiyatın özgün alanıdır. Roman da okuyarak öğrencilere tarih konusunda besleme yapabilir miyiz? Evet, böyle düşünüyorum ben. Tarihi artık kuru olmaktan çıkarmak lazım ki, zaten bu yönde de bir eğilim var. Bu şekilde, yalnız öğrencileri değil, tarihe yakınlık duyan insanları daha da ısıtabiliriz konuya. Tarihin daha kolay anlaşılabilir, insanın kendisiyle empati kurabileceği yönlerini vurgulayarak ve benim romanda yaptığım şeyleri yaparak, yani bütün olan biteni, tarihsel yaşantıları bir biçimde vulgarize ederek, bunu başarabiliriz; tarihle insanları yakınlaştırabilir, hatta ve hatta barıştırabiliriz. Küsler miydi ki? Küs müydü? Herkes için değil ama, genellikle şöyle bir bakışla, tarih doğrusu çok kolay okunur bir şey değil. Küs derken bunu kastediyorum aslında, uzak demek daha doğru olacak! Uzakken yakınlaştırmak gerekir. PADİŞAHLARIN AŞK MEKTUPLARI Kitaba geleceğim birazdan, ama şunu da sormalıyım: Son dönemde, tarihi romanlarda, geçmişle şimdiki zaman bir koşutluk içinde anlatılır oldu. Buna nasıl bakıyorsunuz? Bir kere bunu zaman kavramının daha çok gündeme gelmesine bağlıyorum. Ve günümüzün koşulları mı diyeyim, yahut günümüzün yaşantısı mı diyeyim, bir yerde yetmemeye başlıyor demek ki. İşte o zaman tarih müthiş bir hazine olduğunu fark ettiriyor. Öyle zengin kaynaklar/karakterler/olaylar veriyor ki, ister istemez bunlara başvuruyor yazarlar. Konuşmamızın başında mektuplardan söz ettiniz. Bunu biraz daha açalım istiyorum… Aslında Osmanlı padişahlarının kadınlarına aşk mektupları yazması pek de alışılmış bir şey değil! Yazmış olanlar var tabii, Kanuni Sultan Süleyman da yazmış, ama yine de bu alışılmış bir şey değil. Özellikle 18.yüzyıl padişahı Sultan 1. Abdülhamid'in yazdığı mektuplar öylesine yakarış dolu, öylesine aşk dolu ki, insanı neredeyse ürkütüyor, şaşırtıyor. Çünkü şöyle düşünelim: Bu insanın elinin altında zaten var sayıyorum; harem denen kavram. Hareme ilişkin de birazdan konuşalım; çok iyi bilmiyoruz! Kadını buyurduğu zaman gelecek ona, böyle bir alışılmış âdet var; öyle de olmalı. Belli ki bu mektupları yazan sultan âşık olmuş. Âşık olmak bence geçekten âşık olmak ama, büyük bir ayrıcalıktır. Ben aslında romanın tümünde buna değindim; âşık olabilme yeteneği! Bu, insanı hayran bırakan bir şey, herkese verilmemiş. Ben insanları hep bu şekilde görüyorum; âşık olabilenler ve âşık olamayanlar. Sultan 1. Abdülhamid de âşık olmuş sahiden de. Bunu işlemek lazımdı ki, çok da cazip bir konu! Onun karşısına da aşkı hakikaten derinden hisseden birini çıkarmak lazım. Gerçi ben burada bazı olaylara tersten baktım, çevirdim, kurguladım; bu kadarını da anlatmayalım artık!.. Ama tersten de baksanız, düzden de, aşk her şeyin üstünde var olan duygu! Mektupları nereden buldunuz? Arşivden buldum, çıkardım. Bu mektupların belki de, bir şekilde orada saklanmamış olması gerekirdi, öyle değil KİTAP SAYI “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde”nin yazarı, sanat tarihçisi Gül İrepoğlu, şimdilerde yeni romanıyla gündemde. Uzmanlık alanının beslediği türde yazmayı sürdürüyor İrepoğlu. Bu kez 18. yüzyıl padişahı 1. Abdülhamid'in cariyesine olan aşkını konu alıyor. Merkezinde mutlak aşkın yer aldığı “Cariye” adlı romanında yazar, resmi tarihin nasıl da başarılı bir şekilde kurgusal bir metne dönüştürülebileceğini de gözler önüne seriyor. İrepoğlu'yla yeni romanı merkezinde söyleştik. ? Erdem ÖZTOP ayın İrepoğlu, yeni bir romanla çıktınız okur önüne. Nasıl doğdu bu roman? Romanımın kaynağı aslında birkaç satırlık gerçek aşk mektuplarından oluştu. Sultan I. Abdülhamid'in haremdeki bir kadına yazığı gerçek aşk mektupları. Öyle mektuplar ki bunlar, öylesine muhteşem bir aşkı dile getiriyor ki, müthiş bir içtenlikle kaleme alınmışlar. Bunu yazan bir roman kahramanı olmalı diye düşündüm ve sonra bunlar nasıl yazılmış olabilir diye hayal kurdum ve kurguladım tamamen. Hitap ettiği kişiyi ve padişahı böylesine yalvartan, yakartan kadın nasıl biri olabilir? Böyle duygusal bir erkeğin karşısına ondan daha çılgın bir kadın koy S SORUMLULUK ÜSTLENMEK Bir dönem çok sık tartışıldı edebiyat çevrelerimizde tarihi roman konusu. Kimileri tarihi roman yazımında illaki gerçeklerin gözardı edilmemesini savunurken, kimileri de kurgunun hüküm sürebileceği bir alan olarak yorumladı. Siz konuya nasıl bakmıştınız/bakmaktasınız? Bu konu her zaman gündemde oldu ve bana da sık sık soruldu. İlk romanım da tarihi bir romandı, Lale Devri’nde geçiyordu. Bu romanım da keza, 18. yüzyılın ikinci yarısında geçiyor. Andığınız konu da dolayısıyla çok sık önüme çıkıyor. Ben bunu şöyle görüyorum: Tarih konulu, yahut tarihe dayanan romanlar yazınca insan bir sorumluluk üstleniyor mutlaka. Yani tarihi tümüyle saptırmak doğru değil! Bir kere tarihi çok iyi bilmek gerekiyor. Ayrıntılarını çok iyi bilmek gerekiyor ve tarihin ana hatlarını romanda bence doğru olarak vermeli ama gerisi yazara kalmış. Örneğin bire bir tarih yansıması olursa, o zaman yaratıcılık bunun neresinde olacak? Mutlaka kurgusal elemanlar koymalıyız içine, yoksa yazılan bambaşka bir şey olur. Bir biçimde biyografik bir eser ortaya çıkmış olur. Ama roman olmaz! Örneğin o dönemde önemli bir savaş var ve bu savaş bütün politikayı, sosyal ortamla birlikte tarihin gidişatını etkilemiş. Bu savaşı atlayamazsınız ve mutlaka kullanmalısınız. Kendimden örnek vererek söyleyeyim; o padişahın yaşadığı dönemi, o yılları değiştiremezsiniz! Yahut, daha da absürd bir örnek vereyim; o padişahın yaşadığı yer olan İstanbul'u değiştiremezsiniz. Yani böyle çok temel gerçekleri aynen tutmak durumundasınız diye düşünüyorum. Ama ge ? SAYFA 20 CUMHURİYET 897
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle