29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İlkyaz Şakası ? Zafer DORUK Kemal GÜNDÜZALP K emal Gündüzalp’i dergilerdeki şiirlerinden, öykülerinden; araştırma, inceleme ve eleştiri yazılarından tanıyoruz. Çalışkan, verimli bir yazın emekçisi. Şiirleriyle, öyküleriyle aldığı birçok ödülü var. Engin duyarlılığı, insana bakışı, hayata kayıtsız kalamayan duruşu ürünlerine de yansıyor. Onca verimliliğine karşın basılmayı bekleyen birçok dosyası bulunduğunu biliyorum. Buna karşın kimselere gücenip küsmeden yeni şeyler üretmeyi sürdürüyor. Onun öykülerinin geç de olsa bir kitapta toplandığını görmek oldukça sevindirici. İlkyaz Şakası’nda on beş öykü bulunuyor. Öykülerin bütününü düşündüğümde Bekir Yıldız’ın ‘Halkalı Köle’ sini anımsıyorum. Zaten yazar da, ‘Hadi Sen Git Artık’ adlı öyküde, öykü kişisinin ağzından bu anıştırmayı yapıyor: “Halkalı Köle’yi okudun mu? diye sormuştum geçen yaz.” Sa: 58, Ayrılık Öncesi ‘Halkalı Köle’ anlatıcısının, tek yanlı diyebileceğimiz savunmasına karşın bu öykülerde kadınlara da söz hakkı veriliyor. Karşılıklı suçlamalardan çok, iki taraf da bu acılardan kendilerine düşen payı almasını, herkes kendi yoluna gitmesini biliyor. ‘İlkyaz Şakası’, ‘Ölü Bakire ve Dokuz Çocuk Annesi’, ‘Ayrılık Öncesi’, ‘Ayrılık Sonrası’, ‘Hadi Sen Git Artık’, ‘Yitikler Defteri’, ‘Ölüler Konuşmuyor Semiha’, ‘On Numaralı Oda’, ‘Düş/üş/lerle Yaşayan’ adlı öykülerde ki benanlatıcı yazar, her öyküde payına düşmüş hayatın farklı farklı yüzlerini gösteriyor. Hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, arayışlar, elinden kayıp giden hayata bir yetişememe telaşı… Aynı anlatıcı, ‘Adını Sen Koy’ ve ‘Yıldız Kayması’ adlı öykülerde, bize el öyküsel anlatıcıların gözünden ve yalnızca bir öykü kişisi olarak yansıyor. Sorun temelde aynı: Evlilik kurumunun ve aykırı ilişkilerin iç içe sorgulanması. Kitabın ilk öyküsü ‘Gizli Konuşma’, Yaşar Kemal’e adanmış, ayrıntılı doğa betimlemeleriyle ona gönderilmiş bir selamdır. Konar göçer Çingenelerin yaşamından bir kesit sunarken, sanki öykülerin çoğuna egemen benanlatıcının gençliğini, cinsel arzularını, delicoş hallerini çingenelerin arasında yetişmiş bir gencin üzerinden yansıtmaktadır . ‘İçli Bir Ezgi’ adlı öykünün ben anlatıcısı, bir kadın. Erkek bir yazarın, öyküsünü yazarken bir kadın karakterin ruhuna nasıl başarıyla sinebileceğinin bir başka örneği. Öykülerin birçoğunun baş kişisi, kaçış anlarında yolları kesişmiş evli bir kadınla evli bir erkektir. İkisi de evliliklerinde aradığını bulamamış, sevgiye susamış insanlardır. ‘Eski Mezunlar’ ve ‘Yanılsama/ Oğul Acısı’ adlı öyküler, kitabın bütünlüğüne baktığımızda anlatıcısıyla, karakteriyle, içeriğiyle diğerlerinden ayrıksı duran öykülerdir. Eşler, aile kurallarına bağlı, dışa kapalı insanlardır. Öykü kişisi de olan anlatıcı yazarla eşinin yolları taşıdıkları bilinç ve kültür açısınKİTAP SAYI dan bir türlü kesişememektedir. Yazar milleti, eşinin gözünde geleneksel aile yapısını hiçe sayan, bunalımlarıyla var olan insanlardır. Üstelik para pul getirmeyen bir işle uğraşmaktadırlar. “Çocuklarını terk eden mutsuz, bunalımlı yazar bozuntusu baba… Zavallı aslında, zavallı!” Sa: 95 İlkyaz Şakası O, kocası için böyle düşünürken, kocasının gözünde acınası bir kadındır: “Ya karım, yedi yıllık yokluk, yoksunluk arkadaşım, akrabam, amca kızım?Beş yaşındaki oğlum? Karımdan soğumam için bir neden var mıydı?.” Sa: 55, Hadi Sen Git Artık İÇ HESAPLAŞMA... Öyküler, anlatıcı yazarın yaşadıklarının bir dökümü, bir iç hesaplaşması, ilişkilerindeki kırılma noktalarıdır. Toplumsal çalkantılarla savrulmuş bir kuşağın acılarından o da payını almış, yükselen değerler eksenindeki yeni dünya düzeni onu da yıpratmıştır. Ardından bir evlilik kurumunun sorumluluğunu üstlenmiş, çocukları olmuştur, ama bu kez de hayatın dayattıklarıyla insani arzuları arasında sıkışıp kalmıştır. Bir yanıyla da bakıldığında bu öyküler birer An/ kara öyküsüdürler. Bizi Ankara’nın caddelerinde, sokaklarında, evlerinde, iş çevrelerinde, entelektüelleri arasında dolaştırırlar. Bazen kıyısı olan kentlere kaçışı, bazen de ona dönüşü simgelerler. Annesiz büyümüş olmak, öykülerde anlatıcının hep eksikliğini hissettiği baskın duygulardan biridir: “…annem öldükten sonra ben de çok az konuşurdum.” Sa: 35 Ayrılık Öncesi “Ah, annem olsaydı şimdi.” Sa: 64, İçli Bir Ezgi. Ben anlatıcı öykü kişisi çok konuşur, her şeyi ayrıntısıyla anlatma, irdeleme tutkunudur; ama içimize işlemesini, ciğerimizi sızlatmasını da bilen sıcak bir dili, tanıdık bir üslubu vardır. Bu tarzı öykülere biraz da felsefi bir boyut katıyor diye düşünüyorum. O da her şeyi enine boyuna didiklediğinin ayrımındadır: “Çok konuşuyorum değil mi?Eskiden de hep böyleydi. Hep susardın sen.” Sa: 35 Ayrılık Öncesi Bu kitaptaki öyküler için “Bir cümleyle ne söylersiniz?” diye bir soru sorulsaydı, “Yaşama telaşında olan bir adamın geç kalma korkusunun öyküleridir bunlar” diyebilirdim. Nereye? Yazıya, aşka; yanılgılarla dolu, yeniden denemeye çalışılan ve her seferinde eksik kalan bir hayata. ? İlkyaz Şakası/ Kemal Gündüzalp/ Mevsimsiz Yayınları/ 2007/ 176 s. 897 SAYFA 17 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle