29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O K U R L A R A Levent Mete'nin 'Aşk Çılgınlığı' adını taşıyan romanı üzerine önce Birsen Ferahlı'nın yetkin yazısını yayımlamıştık. Şimdi de Mete ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Mete “Aşk Hastalığı”nda, farkındalıklardan uzak, ama, anbean farkındalığa doğru giden bir aşkın hikâyesini kaleme alıyor. Sinema oyuncusu, yazar Nihat Ziyalan yaşamını 1980 yılından bu yana Avustralya'da sürdürüyor. Ziyalan uzun yıllardan sonra “şiirleriyle” yeniden çıktı okur karşısına. “Sevgili Şiir” adını taşıyan kitapta şairin, çoğu son dönemde yazılmış, birkaçı dergilerde de yayımlanmış olan şiirleri yer alıyor. Kitaptaki şiirler, deyim yerindeyse, hüzünlü bir mektuptan dizeler sunuyor okura. Ziyalan’la şiirlerini konuştuk. Gül İrepoğlu tarihi romanlarını sürdürüyor. “Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde” adını taşıyan romanının ardından bu kez de ‘Cariye’ ile okur karşısında. Sanat tarihçisi olan İrepoğlu, uzmanlık alanının beslediği türde yazmayı bu romanında da sürdürüyor. 1. Abdülhamid'in cariyesine olan aşkını konu ediyor ‘Cariye’. Merkezinde mutlak aşkın yer aldığı “Cariye” üzerine söyleştik İrepoğlu'yla. 'Zifir', hurafelerden, efsanelerden ve halk söylencelerinden tanıdığımız cinleri, aksiyon ve politik kurgu içinde çıkartıyor karşımıza. Orkun Uçar ve Burak Turan’nın romanı bir intiharla başlıyor. İntihar eden kişinin doğaüstü olaylara tutkusu, devletin özel bir biriminin bu olayı soruşturmasına yol açıyor. İkili ile kitapları üzerine konuştuk. Bol kitaplı günler… C umhuriyetin ilk kuşağını enine boyuna değerlendirebilmek için, öncesini iyi okuyabilmemiz gerekirdi. Ne yazık ki, "Osmanlı Münevveri" hakkında toparlayıcı bir yorum çalışması da, ayrıntılı bir döküm de yok elimizin altında. Daha gerilere gitmekten söz etmiyorum burada; on dokuzuncu yüzyılı, ana ve yan portrelerini kuşatmak, bir çözümleme çabasına girişmek yeterli olurdu ilk adımda. Klasik Osmanlı münevverinin, Batı'nın farklı uygarlık parametreleriyle tanıştıktan sonra yaşadığı dönüşüm, ortaya çıkan alaşımın temel özellikleri, Tanzimat sonrası ivme kazanan gelişmelerle koşutluk kurarak incelendiğinde, "Son Osmanlılar"ın karmaşık kimliğini aydınlatabilecekti. O kuşağın kimi temsilcileri, Cumhuriyet döneminde de belli ölçülerde ağırlıklarını duyurmuşlardır. Burada, her "Son Osmanlı"nın aynı geçiş gerçekliğini, aynı seçimleri tekrar etmediğini göstermek için, iki farklı güzergâhtan birer örneği anımsatmak yeterli olacaktır: 18701957 yılları arasında yaşayan İbnülemin Mahmut Kemal İnal gelenek zincirindeki sürekliliği, buna karşılık 18751971 yılları arasında yaşayan Celal Esad Arseven zincirdeki kırılmayı, kopuş değilse bile başkalaşışı simgeler. Her ikisinden de "şahmünevver" olarak söz edilebilir şüphesiz; ne ki, gerek metodoloji çerçevesinde, gerekse üslup bağlamında, neredeyse taban tabana zıt konumda yer almış iki kişilik çıkar karşımıza: Hayat ve Yazı dünyalarına baktığımızda. Cumhuriyet döneminin ilk kuşağının üyeleri, bir başka deyişe 1920'li yıllarda dünyaya gelmiş aydın kuşağı açısından bu paradoksal miras bana kalırsa canalıcı bir önem taşımışır. Yetişmelerinde, bir biçimde, iki kutbun özelliklerinin pay sahibi olduğuna inanıyorum; etki ölçeği herbirinde ayrı dağılımlara sahne olmuş olsa bile. Şu var ki, söz konusu kuşağın tek kaynağı bu değildi. 1920'li yıllarda doğmuş aydınlarımız için, tıpkı bir önceki kuşağın öncü isimleri için geçerli olduğu gibi, "evrensel klasik aydın"ların son örnekleriyle (sözgelimi Panofsky, Frazer, Warburg), "evrensel modern aydın"ın taze örnekleri (sözgelimi Russell, Sartre, Adorno) apayrı bir beslenme odağıydı. Yerli "model"lerle yabancı "model"ler arasından, her biri, kendi özgün serüvenlerini yaratırken bir tür bireşime varacaklardı ya, en azından işin başlarında o pusulaların yön tercihlerini biçimlendirmede etkili olduğu kolay kolay yadsınamazdı. Enis BATUR Pervasız Pertavsız Gökkuşağında Sekizinci Renk bağlantısal çoğulluğu mutlak bir bütünlük halinde okurken işin içine Felseyi, Ruhbilimi, Tarihi, Etnolojiyi, bambaşka alanları da katar, disiplinlerarası dokumayı yoğunlaşıtırır, "yüksek sanatlar"ın kurallarıyla zanaat evreninin ölçütlerini birbirilerine karıştırmaksızın devreye sokar, dahası, bütün bunları yaparken, yerel değerlerle evrensel olanları bir an için bile göz ardı etmez, bir opera bestecisiyle kundura esnafı arasında aynı aşinalık katsayısıyla mekik dokur. Metin And'ın yapıtında, Michel Foucault'nun "bilmenin arkeolojisi" olarak tanımladığı, geniş bir alanın yukarıdan aşağıya katmanlarının tek tek açığa çıkarıldığı ve birbirileriyle ölçülere dayalı biçimde ilişkilendirildiği bir kazı çalışması belirir. Orada, gerçekten de, Tanrı ayrıntılarda, onların bir düzenek kurmak üzere eksiksiz organize ediliş sürecindedir. Bu amansız derleme ve tasnif etme işleminde, çoğu kez, kıvrımlar arasında unutulmuş bekleyen bilgileri, dünya kütüphanelerinin kuytu raflarını tavaf ederek, birinci elden arşivlere gömülü duran belgelere ulaşarak toplamış olmanın payı küçümsenemez. Metin And * TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Metin And'ın karakalem portresine girişirken biraz uzun bir peşrev faslına başvurmamın nedenini, ikide bir anmadan edemediğim "atalarım tanışmadan önce yüzümün hatları nasıldı?" sorucümlesinde aramak eldedir. 1927 doğumlu Metin beyi hüdainabit, çizgi dışı bir figür olarak konumlayamayız: Yetişiği çevreyi, ortamı, gördüğü eğitimi göz önünde tuttuğumuzda elbette sıradan birinden söz etmediğimizin farkında olmamız beklenir, gene de hepten ayrıksı, benzersiz bir Cumhuriyet aydını değildir o: Kimi üniversitenin, akademik dünyanın merkezinde etkin olmuş (Boratav'dan, Berkes'ten Nermi Uygur'a), kimiyse özerk bir yol çizmiş (Şevket Süreyya Aydemir, Selahattin Hilav) benzerleriyle ortak bir bağlamı paylaşmış karşılıklı etkileşimde bulunmuş, hem ülkesinde hem de yurtdışında üretim ve ilişki ağını kurmuş, kendilerini kuşatan koşulların olumsuz boyutlarına ve yıpratıcılığına karşın bağımsız birer kuruma dönüşmüş çağdaşlarının arasında yaratıcı, kuşatıcı, eleşirel bilinci öne çıkaran, verimli, kalıcı işler ortaya koyan dört dörtlük bir kültür adamı kimliğiyle geçen yarım yüzyıla damgasını vurmuşur Metin And. Ana kitaplarını, araştırmalarını okur önüne çıkarmış olmasına karşın, bir buzdağı görünümü taşıyor Metin And'ın yapıtı; bu nedenle de, ona sokulurken, üzerinde yorum geliştirirken, yaklaşık 1500 makaleden oluşan bir bütünlüğün hiç değilse hayaletini akılda tutmakta yarar var. Bu pay, Metin And'ı tanımlama girişiminde de göz önünde tutulmalı; yoksa indirgenir Metin Bey’in kimliği, olduğundan dar görülmesi söz konusu olabilir. İyi bir örnek, Forum dergisinin sayfalarında bıraktığı, bir kitapta bir araya getirilmemiş edebiyat ve kitap eleşirileri; Turgut Uyar üzerine yazdıklarını okuduğumda, o yolu sürdürmemiş olmasına hayıflanmışım. Ne olursa olsun, bir temel eksenden dem vurulabilir Metin And'ın yapıtına kuşbakışı yöneldiğimizde: Oyun ve Seyir kültürü üzerinde yoğunlaşmış bir ilgi, araşırmacı ve yorumlayıcı perspektifinin belirleyici yanını oluşurur. Şunu unutmamak kaydıyla: Oyun'u da, Seyir'i de çok anlamlılığı içinde avucuna almışır. Öyle ki, bu çok merceklilik nedeniyle üretimini sanat tarihi, kültür tarihi ya da antropolojisi etiketleriyle sınıflandırıp rahat edemeyiz: Metin And, oyuncu ile seyirci arasında kurulan * Metin And'la ilk kez 1979'da, Ankara'da bir bekleme salonunda karşılaşmıştım. Herkes boş boş oturup sırasını beklerken, o küçük bir pilli radyodan müzik dinliyordu. Bende, hemen, uyurken bile bir şeyler yapmayı başardığından şüphe duyduğumuz özel insanlar türüne ait olduğu duygusu uyanmıştı. Sonraki yıllarda bu tuhaf izlenimim pek değişmedi açıkçası. Ama, bütün bu akıl sır ermez çalışmaları yapan kişinin arkasındaki insanı tanıdığımı söyleyemem. Bana güven ve yakınlık duyduğuna inanmama karşın, aldığım terbiye elvermediği için insanı kurcalamaya kalkışmadım, açıldığı kadarıyla yetinmek zorunda kaldım o da bende mahfuzdur. Bir tahmin yürüttüm oysa: Ciddi, ağırbaşlı kültür adamının arkasında, yüksek tutkuların dümen suyunda, ateşli ve muzip, tam bir Homo Ludens yattığını düşünüyorum. Kendisinden bile saklanarak sigara içmeyi bilen Metin And'ı tanımış olmak benim hayatıma delişmen bir renk kattı : Gökkuşağının sekizinci rengi. Ama asıl mühür, onun anıtsal yapıtından geliyor. ? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 897 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle