01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sezer Ateş Ayvaz'dan "Tamiris'in Gecesuçları" Göstergeler çağına öyküler Tamiris’in Gecesuçları’nda yazar, kurumuş kan rengindeki insanlık durumlarını anlatır bize. Tamiris olarak, kimi kez de Tamiris’in gözlerinden. Burada anlatılan bir saptamadan ötedir. Bu, aynı zamanda yaşananlara karşı bir çıkıştır. İlişkilerimizde eksilip durmamıza karşı bir başkaldırıdır. Bu başkaldırıyı hepimiz adına yaparcasına şöyle seslenir anlatıcı/yazar: " Tek sen kaldın. Sen! İkinci ol! Bul artık, belleğinde silinen izleri…" ? Erkan TUNCAY 1/ 3/ Çıngıraklı Kapı, Su İle Her Şeye Hayat ve özellikle Soneşik’te yitirilip gidene (zaman, sevgi) karşı belirgin bir hüzün duyulur. Çıngıraklı Kapı’da yitip giden mutlu günlere, Su İle Her Şeye Hayat’ta anne sevgisi yoksunluğuna karşı yaşanır hüzün. Soneşik’te iki farklı ortamın anlatımı vardır. Bu iki katmanlı anlatımda önce anlatıcı/yazarın annesi tarafından yıkandığı an vardır. Sonra da anlatıcının annesini yıkama anı. Bazen iç içe geçer bu ortamlar. Birbirine karışır. Bunlara paralel olarak bir çocukluk masalı öyküde yerini alır. Bu masal Asi Nehri kenarında geçmiş bir çocukluk zamanından kalmadır. Bu masalla birlikte anlatıya bir katman daha eklenir. Böylece bu çok katmanlı anlatımda duygu yoğunluğu artık doruğa yükselmiştir. Hüzün çoğu öyküde geçmişe duyulan özlemden kaynaklanmaz. Hüzün burada, varlığın şimdiki zaman içindeki durumunu vermesi açısından önemlidir. Öykülerde hüzün belirgin bir duygu olsa da, özneyi bir anlamda silen, yabancılaştıran yaşama anlarına karşı açık bir isyan da yer alır. 4/ Su İle Her Şeye Hayat’ta Madam Suzan, annesinin kapıyı açmasını bekler. Kurumuş Kan Renginde adlı öyküde ise, anlatıcı/yazarın " içi(n)deki tüm duyguları silen, yerini bezginliğe bırakan kapı açılma töreni(yle)," karşılaşırız. Özcesi Sezer Ateş Ayvaz’ın öykülerinde kapının simgesel bir değeri vardır. Geçiş, yitiriş, anımsama, bekleyiş, zaman, yeni, kuşku, giz, umut… Kapı öykülerde bazen biri, bezen de tüm anlamları içinde barındırır. 5/ Kapı kadar, geceye de yoğun bir simgesel anlam yüklemiştir yazar. Gecesuçları deyişi, bitişik yazımı özellikle dikkatimize sunulur. Ertesinde okur bakışı gecenin kuytularında, ışıkları altında dolaşmaya başlar. Öykü zamanı olarak genellikle gece seçilmiştir. Çünkü gece, kimi zaman bir ayrılık, kopuş; kimi zaman da yaşama tutunma çabası, gri yaşama anları, yaşam içinde yitiş, maskesizlik anlamına gelmektedir. 6/ Öykülerin çoğunun parçalar, bölümler şeklinde yazılmış olması yazarın bilinçli bir seçimi olsa gerektir. Bu bölümler birer fotoğraf karesi gibidir. Yan yana dizili durur. Bazen karmakarışıktır. İç içe geçmiştir. Hem geçmişin silik/belirgin izlerini, hem de şimdiki zamanı gösterirler. Bu parçalı, bölümlü anlatım aynı zamanda öznenin günümüzdeki parçalanmışlığını vermesi açısından da dikkat çekicidir. Öykülerde insanın hem zihinsel olarak, hem de toplumsal bir varlık olarak parçalanmışlığı, dağılmışlığı yer almaktadır. O yüzden ‘ben’ günümüzde tepkisiz, kişilik olarak silik ve göstergeler çağının hızına yetişmeye çalışan bir yalnızdır. İşte o yalnızlık anlarının anlatımıdır biraz Tamiris’in Gecesuçları. 853 7/ Tamiris adıyla ilk kez dördüncü öyküde karşılaşıyoruz (Tamiris’in Gözleri). Son öyküde de (Kahve Rengi Öykü) Tamiris’in, " İmgelerle savaşıp yenik düşen kör bilici," (s.111) olduğunu öğreniyoruz. Tamiris, günümüz yazarının içinde bulunduğu umutsuz durumu temsil eder. Yazar da öznenin bu parçalanmışlığından payını alır. Yazarken, imgelerle savaşırken büyük bir ayrıksı dünyayla, gerçeklerle karşılaşır. Bu bir anlamda umutsuzluk içine atılmak anlamına da gelir. Bu yüzden Tamiris bazen anlatıcı/yazarın kendi iç sesi, vicdan oluyor. Bazen de apayrı bir öykü karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Ne olursa olsun Tamiris’le simgelenen, sanatçı duyarlılığı ve onun beraberinde getirdiği mutsuzluk, yabancılaşmadır bir bakıma. 8/ Öykülerin çoğunda bir iç ses var. Öyle ki, kimi öykülerde anlatıyı bu iç sesler kuruyor. Bu iç sesler yer yer yazar, anlatıcı, vicdan, karakter iç sesi, ya da Tamiris, anne olabiliyor. Tüm bu sesler, söylemek istediğini bir çırpıda bağırarak söylemiyor. Okura düşünme alanları aça aça söyleyeceğini söylüyor. Seslerin bir başkaldırıya, bir çağrıya dönüştüğü anlar da oluyor. O zaman sorgulamaya, düşünmeye, seçmeye yöneltiliyor okur. Bu bize Sezer Ateş Ayvaz’ın öykülerinde felsefeyi nasıl da başarıyla yapılandırdığını gösteriyor. Çoğu öykü, düşünsel bir derinlik taşı yor. İşte böylesi bir düşünsel boyutta öyküyü kuran iç sesler, öykünün temini kurmada bir mihenk taşı oluyor. " Kanıksadığın bir bedende sen ne hissettin?" (s.22) " O kadını öldürecek olan şeyin kendi içindeki tutku olduğunu biliyordum." (s.38) " İlerle, parçası ol akışın! Öyle ki, hız ol sen de! Durma!" (s.58) 9/ Tamiris’in Gecesuçları’nda yazar, kurumuş kan rengindeki insanlık durumlarını anlatır bize. Tamiris olarak, kimi kez de Tamiris’in gözlerinden. Burada anlatılan bir saptamadan ötedir. Bu, aynı zamanda yaşananlara karşı bir çıkıştır. İlişkilerimizde eksilip durmamıza karşı bir başkaldırıdır. Bu başkaldırıyı hepimiz adına yaparcasına şöyle seslenir anlatıcı/yazar: " Tek sen kaldın. Sen! İkinci ol! Bul artık, belleğinde silinen izleri…" (s.50) 10/ Kitabın üçüncü öyküsünde de ( Su İle Her Şeye Hayat) başat duygu hüzündür. Annekız ilişkisi bağlamında bize çeşitli sorular sordurtur bu öykü. Bunu da, ikisi arasında yitmiş olan sevgilere bakarak yapar. Bu öyküyü okurken hüzün bir müziğe dönüşür sanki. Okurken size bir eski musiki sesi eşlik eder gibidir. Geri dönüşlerle, Suzan’ın zihnindeki o yitmiş zamanlara bakarız. Onunla soluklanıp, onunla yoruluruz. Bir adım daha… Yürürken sağda solda gördüğü yapılara, çeşmelere bakar Suzan. Gördüklerinin kendisinde yarattığı çağrışımları sese dönüştürür. Anlatır Suzan. Annesinin yıllar önce çocuklarını nasıl da bırakıp Paris’e gittiğini, bunu nasıl yapabildiğini. Artık Suzan da annesi gibi yaşlanmıştır. Ayrılığı, kopuşu, sevgisizliği sorgulamak için artık çok geçtir. Suzan annesi Madam Anie’ye öykü sonunda şöyle seslenir: " Geç kaldın Madam Anie. Çok geç artık." (s.35) Annesiyle buluştuğu pastanede çantası yere düşer Suzan’ın. Dağılır gürültüyle. Bu dağılma, tıpkı kendi yaşamındaki gibi sesli bir sessizlik içinde gerçekleşir. 11/ Tüm öyküler belirgin bir yaşanmışlıktan besleniyor. Taşıdıkları doğal, bir o kadar katmanlı anlatım onun için okuyucuyu içten sarıyor. " Ne yana baksan; avuntusuz, kıstırılmış hayat…" (s.27) dese de anlatıcı/yazar, tüm bunları öyküleştirmek aslında yaşam karşısında direnç kazanmak değil midir? Bu bağlamda Tamiris’in Gecesuçları; umutsuz, avuntusuz yaşama anlarını anlatsa da, aslında umudu büyüten öyküler olarak karşımıza çıkar. Çünkü belli bir noktadan sonra tüm öykülerde Sefira’dır yazar. " Dünyayı sözcüklerle değiştiren gezgin(dir.)" (s.111) Sözün insanı değiştiren gücüne inanır… ? SAYFA 9 T amiris’in Gecesuçları’nda yabancı, ayrıksı dünyadan fotoğraflar çekip önümüze koyuyor Sezer Ateş Ayvaz. Savaştaki, ikili ilişkideki kanıksamanın (Raylarda Makas, Çıngıraklı Kapı), anne sevgisi yoksunluğunun (Su İle Her Şeye Hayat), tutkunun ölüme/öldürmeye yakınlığının (Tamiris’in Gözleri), yaşamın hızına yenik düşmenin (Açık Pembe Üçgen), elginlik anlarının (Bizim Denizimiz Değil), zamanın cımasızlığının (Soneşik, Kurumuş Kan Renginde), benlik yitiminin (İkinci, Karar Anı) kısacası yaşam içindeki savruluşların (Gecesuçları) ayrıksı anlarını anlatıyor yazar. " Pencerenin önünde oturup, gözlerini dışarıya dikiyorsun, sana bütünüyle yabancı, ayrıksı bu dünyaya… Dingin, heyecansız… İçine korku salan güzelliğe bakıyorsun…" 2/ Yazar/anlatıcı öykülerde bazen bir iç sesle veriyor umutsuzluğu. Kitabın ilk öyküsü Raylarda Makas’ta, trenlerle taşınan bombalardan söz edilir. O vagonların taşıdığı ölümden. Öyle ki, kimse bunun bilincinde değildir. Çoğu kişinin kılı bile kıpırdamaz. Tepkisizdir. Savaş burada hem iç, hem de dış gerçeklik olarak ikili anlamıyla yer alır. İç dünyadaki savaş, iç seslerle verilir. Bu sesler öyküye derinlik katıp, yeni anlam katmanlarının açılmasını sağlar. Raylarda Makas, kurguyla gerçekliğin iç içe geçip, sınırların belirsizleştiği bir öykü olarak karşımıza çıkar. " (Savaş) kimi zaman açıkça, kimi zaman sinsice yayılarak, bir ur gibi kuşattı seni… sizi… Hayatın gizli yüzündeydi… Yanındaydı…" (s.16) CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle