01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bayram Kaya'dan Türk Felsefe Tarihi Türk felsefesinin tarihsel incelemesi Türk Felsefe Tarihi kendi alanında bir ilk çalışma. Orta Asya’dan 20.yüzyıl başına kadar Türk düşünce dünyasının köşe taşlarını oluşturan belli başlı fikir temsilcilerinin yaşam ve düşüncelerinin bütünlüklü bir anlatımı olarak Ansiklopedik bir nitelik taşıyor. ? Aysema OKUYUCU erhangi bir yerde felsefenin yerini belirlemeye Alışmak ya da onu aramak, varlığını baştan kabul etmekle özdeştir. Bu anlamda Türkiye’de felsefe vardır. Hem de zengin bir felsefi düşünce birikimi mevcuttur. Peki bu birikim açığa çıkarılıp yazılamaz mı? Bayram Kaya’nın daha önce yayınlanan 'Felsefi Düşüncenin Kısa Tarihi' (Sorun Yayınları) adlı çalışmasından sonra şimdi yayınlanan Türk Felsefe Tarihi' çalışması bu soruların yanıtlarını da içeriyor. Yazar, kitabın giriş kısmında bir dünya anlayışı eşdeyişle dünyayı yorumlama ve değiştirme aracı dediği felsefeyi tanımlıyor. Felsefe, ilk varlık nedir? Sorusuna verdiği yanıta göre iki büyük kampa ayrılıyor. İlk varlık maddedir diyenler materyalist kampı; ide, ruh veya doğaüstü bir güçtür diyenler idealist cenahı; bilinemez diyenler ise bilinemezciliği oluşturuyorlar. Varlığın özü üzerine düşünüş ontolojiyi, varlığın bilgisini kavrayış epistomoloji ortaya çıkarıyor. Varlığın gelişimi ise iki karşıt metodoloji ortaya koyuyor: Diyalektik ve metafizik. Yazar, felsefetarihbilim ilişkisi üzerinde de durarak Türk felsefe tarihi yazımına yöntembilimsel bir bakış geliştiriyor. Felsefe eğitimi ise insanlığın ortak mülkü bilgi birikiminin yaratımı ve aktarılmasının en üst düzey sistematiği oluyor. FELSEFENİN AŞAMALARI Yazar, Türk felsefe tarihini Asyatik (Doğusal) dönem, klasik dönem, klasisizm sonrası dönem ve modern dönem olarak aşamalandırıyor. Bu sıralama Türk düşünce geleneğini İslam öncesi dönem, İslam tesirindeki dönem ve Milli dönem olarak sınıflayan Ziya Gökalp düşüncesine bir reddiye. Yazara göre Gökalp’in sınıflaması pozitivist ideolojinin üç hal yasasından alınma ve şematiktir. Asyatik dönemde Türk mitolojileri inceleniyor. Mitolojiler ilkel komünal toplumun ideolojisi olarak açımlanıyor. Türk felsefesinin ilksel başlangıçları mitolojik bilinç içinde oluşmuştur. Bu yüzden Türk mitolojileri (Yaratılış Söylencesi, Türeyiş Söylencesi, Altın CUMHURİYET KİTAP SAYI H Kan Destanı, Oğuz Kağan Efsanesi, Manas Destanı vb..) felsefibilimsel gözle okunmaya muhtaçtırlar. Türk Yaratılış mitolojisinde evrenin oluşumu şöyledir: Önce kaos vardır, kaostan Ten + Gri (Gök + Yer) =Tengri (Tanrı) çıkar. Yani gök ve yersu birlik olarak hayat gücünü oluştururlar. Ancak zaman tanrısı ÖD her şeyi yiyip tüketir. Umay Ana (ana tanrıça) zaman tanrısı ÖD’e karşı loğusaları, çocukları, hayvan yavrularını ve yeni göğeren bitkileri korur. Bu ontolojik temel tamamen materyalistçedir. Daha sonra ki Türk düşüncesinde Gök, Hava ve Ateş; Yer, Su ve Toprak olarak Anasırı Erba yani dört unsuru oluşturur. Dört unsurdan madenler, nebatlar, hayvanlar ve insan gelişir. Bu anlatım (Yunus Emre’den Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya) eşsiz bir insan kuramına yol açar. MİTOLOJİK BİLİNÇTEN FELSEFİ DÜŞÜNCEYE Felsefe, mitolojik bilinç içinde gelişiyor. Felsefeleşmiş düşünce biçimleri şeyhleri ve dini egemen çevre temsilcileri, destek için, felsefe aleyhine Hocazade’nin Tehafüt’üne birer Zeyl (ek) yazıyorlar. Böylece Osmanlı’da "felsefeye karşı küfür geleneği" diyebileceğimiz bir gelenek oluşturuluyor. Felsefeciler dışlanıyorlar. Rasathane ve diğer gözlemevleri ile bilim kurumları "Cuma alayları" törenleriyle yerle bir ediliyorlar…Yüzbinlerce insan kovuşturmaya uğratılıyor, tutuklanıyor sürgün ve katlediliyor. Bu kalıtsal cumhuriyete de sıçrıyor. En kanlı yüzünü 1951 tevkifatları, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 cunta dönemlerinde gördüğümüz gibi öğrenciler, öğretmenler, bilim insanları kırılıp geçiriliyor. Solda düşünen, sistemi soldan eleştirip daha fazla demokrasi isteyen, özgürlük yanlıları ve materyalistlere tam bir tasfiye yaşatılıyor. Yakın tarihimizde milyonlarca insan kovuşturmaya uğruyor. Yüzbinlercesi gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu anlamıyla Türk felsefe tarihi, aynı zamanda bir aydınlanma ve özgürlük mücadelesi tarihi oluyor. Yazar, klasik ekolleri olarak yeni Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük; Yusuf Akçura’nın ‘Üç Tarzı Siyaset’ adlı makalesinde anlamını buluyor. Yeni Osmanlılar sömürgeleşmeye karşı çıksalar da sonunda sultanla uzlaşmayı tercih ediyorlar. Yeni Osmanlıcılar’dan Namık Kemal ilk dönem şiirlerinde devrimci ve özgürlükçüdür. Özellikle Ukabname şiiri emperyalizme karşı bugün bile ağızlardan düşmeyecek coşkular içerir. Tanzimat devrinin (18391878) en ünlü düşünürü; Vatan, Ulus, Özgürlük, Sosyal Adalet, Hukuk gibi kavramların heyecanlı kalemi Namık Kemal, hakkında en çok konuşulan ve yazılan aydındır. M.Kemal Atatürk’ün "Yaralı vatanın kurtuluş ve bağımsızlığı için ölmek yolunda, bugünkü gençliğe kendini feda etmeyi öğreten büyük Namık Kemal idi" sözleri onun fikirlerinin ileride oynadığı rolü gösterir. YENİ OSMANLI İKİCİLİĞİ Yeni Osmanlıların yaptığı "diz çökerek isyandı." (Yazar, burada Şinasi ve Ali Suavi’yi diğerlerinden ayırır. )Onların uzlaşmaları istibdadın koyulaşmasına yol açar. "İdeallerinden ayrılma, lafta sonu gelmez kaçamaklar, kurnazlıklar, sorunun özünden kaçma çabaları, kendi gerilemelerini maskeleme, felsefi planda maddecilik yerine inancılığı, devrimcilik yerine olguculuğu geçirme, diz çökerek isyandan başka ne olabilir?" Osmanlı’yı soldan, maddeci tezlerle eleştiren Namık Kemal, padişah için en büyük haindir ama sonunda kendisine hain diyenlerle, çürüyenle uzlaşır. Onun felsefesinin bütün çıkmazı bu ikicilikte (düalizm) yatar. Tarihsel bakımdan bu ikicilik Osmanlı burjuvazisinin uyanış ve bağımsız politika oluşturma özlemi ile güçsüz ve cılız olmasının acı çelişkisini yansıtır. Kendisini demokratik devrimin müjdecisi gibi görür. Kitap boyunca yazar bir Türk felsefesi yoktur! diyenlere inat, yüksek düzeyde bir felsefi açımlama getiriyor. Şinasi, Ziya Paşa, Ali Suavi, Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Mithat, Abdullah Cevdet vd.. bir de felsefi gözle okunuyorlar. Ziya Gökalp ile Prens Sabahattin’in düşünceleri karşılaştırmalı olarak tartışılıyor. Kitabın sonunda bir de ‘Bilim ve Türkler’ başlığı altında Türk Bilim Tarihi ortaya konuluyor. Kısacası, ‘Türk Felsefe Tarihi’, Türkiye’de felsefeyi ilk biçimlerinden 20. yüzyıl başına kadar getiriyor… Sonuç olarak, Türk Felsefe Tarihi kendi alanında bir ilk çalışma. Disiplinli, özverili ve yorucu bir araştırmanın ürünü olduğu her halinden belli. Aynı zamanda Orta Asya’dan 20.yüzyıl başına kadar Türk düşünce dünyasının köşe taşlarını oluşturan belli başlı fikir temsilcilerinin yaşam ve düşüncelerinin bütünlüklü bir anlatımı olarak ansiklopedik bir nitelik taşıyor. ? Türk Felsefe Tarihi/Bayram Kaya/ Şafak Yayınları/399 sayfa. SAYFA 27 olarak ilk Orhun Yazıtları ve düşünce insanları olarak Maturidi, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmud, Yesevi, Nizamül Mülk, Vabşi Bakşı vd.. inceleniyor. Türklerde ilk felsefe öğretilen kurumlar Bablardır. Bu ilk ocaklar gittikçe dergah ve medreselere evrilir. 9.ve 16. yüzyıl arasında gelişkin düşünce sistemleri ortaya konulmuştur. Osmanlı 16. Yüzyıldan sonra medreselerde bilim ve felsefeye yer vermez. Medrese dışındaki önemli çalışmalar da muhalif mahiyetinden dolayı baskı altındadır. Düşünce insanları Osmanlı’da barınamazlar. Molla Fenari, Karamanoğulları’na; Mısri Sultan, Sahipatalar’a vb.. sığınır. Aynı yüzyıllarda Esterabadi ile öğrencisi Nesimi, Şeyh Bedreddin, Oğlanlar şeyhi (öğrenci lideri) İbrahim vb… katledilirler. 15.Yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, hukema ile mütekellimin görüşleri arasında akıl, vahiy tartışması yaptırır: Alaaddin Tusi, İbni Rüşd’ün rasyonalist felsefesini, Bursalı Hocazade, Gazali’nin skolastik felsefesini savunur. Bu tartışmanın etkisi yüzyıllarca sürüyor. İbni Kemal ve Karabagi gibi din 853 Bayram Kaya’nın kitabı ansiklopedik bir nitelik taşıyor. dönemde, Türk düşünce dünyasının köşe taşları düşünürleri; Esterabadi, Barak Baba, Şeyh Bedreddin, Nesimi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Aşık Paşa vd.. inceliyor. Okurken insanı donduran ve düşündüren büyük öngörülerle yüzyüze kalıyorsunuz. KLASİSİZM SONRASI MODERN DÖNEM Yazar, Türk modernleşmesini felsefi manada daha geniş tartışıyor. Osmanlı’nın sömürgeleşmesi ekonomipolitik temelde irdeleniyor. Batı Avrupa kapitalizminin toplumsal kültürel düzeyi ile ölçülendirildiğinde Osmanlı’da tarihi gecikmişlik düzeyi hemen gözlemlenebiliyor. Modernleşme dönemi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle