01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Necdet Neydim’in Genç Kız Edebiyatı adlı kitabının yalnız yazınımız için önem taşımadığı ortada. Ben kendi payıma kitabın kadın eylemi, güncel, evrensel siyasa üzerine düşünce üretenlerin de dikkatini çekmesini diliyorum. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası rolleri Genç Kız Edebiyatının tarihsel sürecinde ortaya çıkan rollerle karşılaştırırsak, feodal kültürde ve gelenekçi modern anlayışta bu rol anlayışının halen sürdüğünü görürüz.” (39) Kof, kuru kuruya “erdem anlayışı”, tüm insanlığa aşılanmaya çalışılmamış mıdır zaten? Öyleyse bu durum insanlığın tarihi olmaktan çıkıp kadınlığın tarihi olarak çıkıyor bu kez karşımıza. EVRENSEL TEMELDE BİR GENÇ KIZ YAZININA DOĞRU... Dünyada genç kız yazınında böyle bir dönüşüm yaşanırken Türkiye’de ancak 1980’lerde, gelişme gösteriyor Neydim’in saptamasına göre bu alandaki yaratım, verimleyiş işleyişi! Ne ki alana yönelik ilginin yine de cumhuriyet öncesine dek geri gittiğini söylemek olası. Şeriatçıların kulakları çınlasın ya kadın sorunsalı, laiklik konusu hep bu dönemde ele alınıyor ilkin. Yüzyıl önce 1904’te Çocuk Bahçesi adlı dergide Huriye Hanım’ın yazısında genç kız yazınına vurgu getiren şu soru, bu kavrayışın görevci anlayışla nasıl da sıkı sıkıya örtüştüğünü göstermesi bakımından ilginç elbette: “…Hanım kızlara kitap okutmalı; fakat gayet güzel esaslı yorumlama ve faydalı sonuçları içermesi şartıyla.” (İsmet Kür’den aktarım, 33) O halde kadına yüzyıllardır namusunun (bu da tövbe estağfurullah bacak arası) bekçiliği yaptırmayı kendine iş edinmiş ahlak anlayışı, cumhuriyetimizle gelen aydınlanma kavrayışının da temel dayanağını oluşturuyor. Yani cumhuriyetle gelen Anadolu Aydınlanması da tıpkı Avrupa Aydınlanması gibi usu bağımsızlaştırır, kadınları kuşatan dogmaları yıkıp kırıp tabuları kaldırırken kendisi de görevci kimlik edinmekte gecikmiyor. Genç Kız Edebiyatı’nın yanında “Genç Erkek Edebiyatı” gibisinden kitaplara rastlayamayışımızın nedenleri de burada aranmalı bence. Erkek egemen ideoloji, Batı’da “kutsal baba” figürünü yıkıp yerine modern ailedeki baba yetkesini yerleştirirken bizde de buna uygun şemayla kadının üzerini örten toprak temizleniyor, ancak sonrasında kadına, kendini isteyerek erkeğinin mutluluğuna adayacak bir “ruh” aşılanmaya çalışılıyor. Neydim, genç kızlarımıza biçtiğimiz yüzyıllık ezaya değiniyor: “1904 yılında Huriye Hanım’ın yazdığı makalede var olan genç kız anlayışı ve ona dönük okur yaklaşımı, modernleşme sürecine karşın çok fazla değişmemiştir. Genç kız, her alanda eğitilmesi gereken bir varlıktır. (…) Erkeklere biçilen rol macera yaşamak, keşiflerde bulunmaktır. Genç kızın bu rollere soyunması ise aşağılanır. Erkeklere, genç kızlara verilen görgü kuralları verilmez. Masalların bize taşıdığı kültürün ipuçlarını bu edebiyat alanında da görmek mümkündür. Genç kıza annelik ve eşlik rolleri doğal olarak verilirken, erkeklere babalık ve eşlik rolü ayrıntılı verilmez. Onun rolünü belirleyen, kadının rolünü ne denli iyi yapabildiğidir.” (223) Necdet Neydim’in Genç Kız Edebiyatı adlı kitabının yalnız yazınımız için önem taşımadığı ortada. Doğrusu, ben kendi payıma kitabın kadın eylemi, güncel, evrensel siyasa üzerine düşünce üretenlerin de dikkatini çekmesini diliyorum gönülden. Bilmem artık onlar bunun ayırdına varır mı? Kadın eylemcilerle siyasacıları geçtim ama merak ediyorum, zaten, acaba yazıncılarımızın olsun dikkatini çeker mi dersiniz bu kitap? Hadi gelin onları da geçelim, bugün verimleriyle bugün yazınımızı varsıllaştıran kadın yazarlarımız görür mü peki Genç Kız Edebiyatı’nı? Düşünürler mi nasıl bir yazından çıkageldiklerini, yazınımızı, bu arada kadınımızı nereye doğru evirdiklerini? Yoksa kadın yazarlarımız da leylekler tarafından mı getiriliyor? ? SAYFA 35 N ecdet Neydim’in Genç Kız Edebiyatı (Bu, 2005) adlı kitabını okurken ussal uçkunlarla düşsel savurmalara giriştim yine elimde olmadan. Ekin yaratmada, aktarmada doğanın kadına şans tanıdığı ortada. Öyle ya doğuran kadın varlığın doğa tarafından donatılmasından daha doğal ne olabilir?… Nitekim insanlığın o büyük değişimindeki yani insanın nasıl insan olduğunun öyküsü sayabileceğimiz uygarlık tarihi içindeki tüm ekinsel kazanımlarda kadınların oynadığı o başrol nasıl görmezden gelinebilir? İlk büyük toplumsal dönüşümlerin birer “kadın devrimi” olduğu açık o halde. Aynı şekilde anaerkil düzen, elbette toplumsal, sınıfsal başka gerekçelerle de açıklanabilir, ne ki bu da erken bir kadın devrimi sayılamaz mı bir açıdan? Sonra kadın varlığın belirleyiciliği de ortada değil mi? Doğanın “doğuran ana” yapması, öteki cinse oranla daha erken yaşta yaşama itekleyivermesi ister istemez ondan yana ağırlık koymasını getiriyor belli ki. En azından onu daha güçlü kılıyor. Gerçekten de kadın varlık, kendi bedenindeki dönüştürümle doğanın dönüştürümünü somutlayıp sergileyen en büyük sanat yapıtı, tek sözcükle varoluşun tansığı, büyüsü bence. Şöyle bakın çevrenize, evcilikte oğlanlar figürasyonda değil midir hep? Bu duygularla sayfalarını çevirmeye koyuldum Genç Kız Edebiyatı’nın. Bakalım neler söylüyordu Neydim? Daha önce de ondan Çocuk ve Edebiyat’ı (Bu, 1998) okumuş, hatta bir “Kitaplar Adası” yazısında söz de açmıştım bundan. Çocuk yazınıyla gençlik yazınına yeni yıldan sonra bir kez daha döneceğim büyük olasılıkla. Hem de katmerli biçimde. Elimin altında sandık dolusu kitap birikti mutlaka değinmem gereken. Dostum Sedat Sever kulağıma fısıldayınca not aldım. İlkin önümüzdeki ekimde Ankara’da çocuk yazını üzerine düzenlenecek bilimsel toplantıya katılacağım, ardından evimin en seçkin köşesinde beni bekleyen kitaplara dalacağım karakucak. SKOLASTİKTEN AYDINLANMAYA... Necdet Neydim, bu çalışmaya yönelişinin öyküsünü şöyle aktarıyor “Yazarın Önsözü”nde: “Çocuk ve Gençlik Edebiyatı ile ilgili lise ve üniversitelerde katıldığım panel, seminer ve konferanslarda, öğrencilerle yaptığım söyleşilerde iki şey dikkatimi çekmişti. Birincisi, en fazla okuyan kitlenin genç kızlar olması; ikincisi, hangi kitapları okudukları sorulduğunda en çok genç kitaplarının yanıt olarak gelmesiydi. Bu durum beni Gençlik Edebiyatını incelemeye yöneltti. Gençlik Edebiyatını araştırmak amacıyla çıktığım yolculukta da Genç Kız Edebiyatına ulaştım. (…) …Erkeklere dönük özel bir edebiyat alanı yokken, genç kızlara dönük edebiyat alanının bu denli geniş olması gerçekten incelenmeye değerdi.” “Araştırmamda ele aldığım 39 kitabın (15 çeviri, 24 telif) hiçbirini Genç Kız Edebiyatı alanına öznel değerlendirmem sonucu dahil etmiş değilim. Değerlendirmeye alınan kitapların tümünü söyleşide bulunduğum okullardaki (lise ve üniversite) kız öğrenciler ve kendi öğrencilerim ‘Genç Kız Edebiyatı’ tavsiye etmişlerdi.” Sözü şuraya getiriyor yazar: “…Çocuk Edebiyatı gibi ki bu alan artık değerlendirilmeye başlardı Gençlik Edebiyatının da yeterince araştırmaya konu olmadığını gördüm. Oysa yarıdan fazlası genç olan bir ülkede bu alanın daha fazla araştırmaya konu olması gerekirdi. Bir şey daha önemliydi: Gençlik Edebiyatına dönük eleştirinin eksikliği.” (13, 14) İlkin bir gençlik yazını ortaya çıkacak, bu dallanıp ayrışacak, alana yönelik eleştirinin de eklenmesiyle enikonu bir döngü sağlanacak. Ama bütün bunların oluşup diyalektik bağlamda yolunu bularak akışa geçebilmesi için ilkin bir “genç varlık”ın yoğunlaşması, ortaya çıkması gerekmiyor mu? Belki de üzerinde ilk durulması gereken, yazarın altını çizdiği biçimiyle “1524 yaşları arasındaki insan tanımı”na giren genç varlığı tartışmak yani söz konusu “gençlerin okuduğu edebiyat”tan önce kendileriyle ilgili çözümleyici düşünceler üretmek. Öyle ya gençler, bu yaş aralığında “delikanlı” olmak varken kimileyin dogma gençleri olarak da çıkmıyorlar mı karşımıza? Siz, sekiz yıllık ilköğretim okullarındaki eğitimi, öğretimi çarpıtırsanız, öğretim birliğinde karıncalanmaya yol açarsanız sonrasında hangi gençleri bulursunuz karşınızda? Hangi gençler için hangi gençlerle yazın üretmeye koyulursunuz? Nitekim Necdet Neydim de aydınlanmayla, bilimsel devrimle, burjuvazinin tarihsel görevinin başlamasıyla ilintilendiriyor Avrupa’daki gençlik yazınının ortaya çıkışını. Genç kız yazınının zaten buradan kalkarak süreç içinde dizgeselleştiğini vurguluyor. Öyleyse toplumlar ümmetten ulus aşamasına, feodaliteden burjuvazi devrimine açılıyor, skolastikten arınıp laikleşiyor; bilim, düşünce temelinde aydınlanma çağına varıyor ilkin. Ancak bundan sonradır ki bağımsız bir genç varlık oluşuyor, ardından onlara yönelik yazınsal etkinlikler kıvılcımlanıyor. Hiç kuşkusuz eleştiri de gelecektir bundan sonra. Böylece döngü de tamamlanacaktır. Bu, insanın bireyleşmesi serüvenidir aynı zamanda ya da kadınla erkeğin kendini gerçekleştirme öyküsü. Bu yolun önünü aydınlanma açıyor işte! KADINLIĞIN TARİHSEL BURGAÇLARINDAN GELEN YAZIN Bütün bunlar ne zaman mı çıkıyor ortaya? “Okumayazmayı öğrenenlerin art(tığı), dini kitapların toplam kitaplara oranının %19’dan %6’ya düş(tüğü), romanların %3’ten %12’ye çık(tığı)” (20) bir dönemde. Ancak bireyleşmenin iki tarafı keskin bıçak olduğu göz ardı edilebilir mi? Hele de sınıflı toplumlarda… Söz konusu sı853 nıflı toplum kavrayışı sürerken evet kadın tabulardan kurtulacak, dogmalardan sıyrılacaktır ama bunun yanında yeni bir kuşatmayla karşı karşıya kalacaktır adamakıllı. Kadının egemen ideoloji yönünde kuşatılmasıdır bu. Böylece bir yandan kadın dış etki, güç odaklarına karşı bağımsız varlık olarak kendi kimliğini koyar, öte yandan bu yeni yapılanmadaki egemen odaklarca üretilen ideolojinin kuşatması altına girer. En azından erkek ideolojisi dediğimiz erkek egemen erk aşılmaz duvarlar örer önünde kadının. Necdet Neydim’in yaklaşımları ışığında farklı çevrenlere açılarak da bu bağlamda gezintimizi sürdürebiliriz sanırım. Yazara göre, “Genç Kız Edebiyatı, okuyucu kitlesi yalnızca genç kızlar olan bir edebiyat türü olarak tanımlanabilir”, en azından “belki ilk aşamada”. (18) Sürdürüyor Neydim: “Genç Kız Edebiyatı, başlangıçtan itibaren kadınların ihtiyaçları göz önüne alınarak hazırlanmış bir türdür. /Bu ihtiyaçlar sosyokültürel çevre ve gelenekler tarafından belirlendiğinden, kitaplardaki genç kız imajı da belirlenen bu sosyal yapıya uyum gösterir.” (19); “Aslında türün temel özellikleri edebiyat tarihi dışında aranmalıdır. Tür, kesin olarak edebiyat tarihi dışında sosyal ve kültürel gelişmelerin oluşturduğu bir bütün olarak ele alınmalıdır.” (20) “Genç kız kitapları, 18. ve 19.yy’larda özellikle ahlak eğitimi anlayışıyla yazılan kitaplardır. Bu kitaplarda kadının toplum içersinde üstleneceği roller üzerinde durulmuş, ideal anne ve eş tiplemeleri çizilmiştir.” (24) Öyleyse genç kızları yaklaşık çeyrek bin yıldır kuşatma altında tutan bir yazın anlayışı bu! Üstelik bunda aracılık yapan, buna dayanak oluşturan inanılır gibi değil, ama aydınlanmanın ta kendisi! Kimi görüş sahiplerine göre bu kavrayış 1950’lere, hatta 1980’lere dek sürüp geliyor on yıllar boyunca. Ancak bu tarihlerden sonra genç kız yazınında kökten değişim görülüyor. (Hikmet Asutay’dan aktarım, 25) Necdet Neydim’in şu yargısı tragedik bir olguyu da vurguluyor bana göre: “Aydınlanma döneminin, Genç Kız Edebiyatına hediyesi, yalnızca insan iradesiyle kazanılan ve korunabilen erdem anlayışıdır.” Oysa bu kavrayış, masalların perperişan dünyasında da önümüze seriliyor. Bakın Neydim bu konuda ne diyor: “Masal dünyasında erkekler ve kadınlara ait iki farklı dünya vardır. Erkek çocuklar farkında olmaksızın kendi rollerini benimserler. Kız çocuklar bastırma duygusuyla kendi sırlarını unuturlar.” (38); “Masalların, kadın ve erkeğe yüklediği CUMHURİYET KİTAP SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle