24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? başlayan roman, siz ölen kişinin temel alındığı bir öykü beklerken, birkaç sayfa sonra karşınıza ‘işlediği ilk büyük günah nedeniyle lanetlendiğini’ söyleyen Hüseyin Akkirman’ı çıkarıyor. Bu tanışmayla birlikte kendini geçmiş hayatların içinde sürgün kılınmış bir ruh sanan Akkirman’ın, yaşadığını iddia ettiği hayatların öyküsünü dinlemeye başlıyorsunuz.. Her bir hayatın içinde insanın değişik hallerinin tanığı kılınıyor okuyucu. İlk aşk, karşılıksız aşk, imkansız aşk, kıskançlık, ihanet, günah işleme, kandırma, acıma, bağışlama.. Her biri bir öykünün ana ve yan temaları olarak roman boyunca akıp gidiyor. Bütün bu yolculuklar boyunca okudukça anlıyoruz ki, ‘Sürgün Ruhun’ asıl özlediği başlangıç noktasına, Kudüs’e geri dönme özlemidir. Kudüs ve Kudüs’e olan özlem roman boyunca anlatılan ve Kudüs’ten çok uzak mekanlarda geçen durumlarda bile kitabın ana teması olarak kalıyor. Yeryüzünde bütün kadim uygarlıkların kutsal bildiği bir şehrin, başka öyküler anlatılırken bile bir roman kahramanı olduğunu hissederek bir kitabı okumak nasıl bir keyif bunu hissediyor okuyucu. Sürgün Ruhun Rüya Defteri, bir tarih ve geçmiş zaman anlatımı değil. Güncel göndermeleri çok fazla. Ankara’ya bir miting yolculuğunda otobüste görülen bir rüya’dan, sol tari hin kimi bildik anlarına ve kişiliklerine göndermelere de kitapta rastlamak mümkün. ADALET ARAYIŞI... Kitap bize çok açık bir şeyi yeniden anımsatıyor. Her şey bir adalet arayışıdır aslında. Sonuçsuz ve erişeceği hiçbir menzil olamayan bir arayış. Ve her şey bir saflık arayışıdır aslında. İlk sevmenin, ilk anının saflığı.. sonrasında bile o ilk halin arandığı bir saflık hali.. Oysa günahkâr ömürlerdir yaşadığımız, kendi adaleti içinde arınamadığımız günahların bedeli, siz buna inanıyorsanız, uzak geçmişte bıraktığımız ömürler içinden de olsa gelip bizi bulur. Bulduğunda anlarız ki bir ömürden bir ömüre sürgün kılınmış bir hayattır belki de yaşadığımızı sandığımız şey. Ömer Fikret Oyal, bütün bunları ‘Sürgün Ruhun Rüya Defteri’nde bir araya getirerek, insana dair haller içinde, insanın kendine dair bir öykü anlatıyor bize. Olaylar ve anlatım romancının kurgusu olsa bile, haller ve durumlar gerçek ve biz o gerçekliğin içinde biraz daha insan kalıyoruz belli ki.. Kitabı bitirdiğimizde bütün o haller üzerine yeniden düşünme ihtiyaç ve isteği ile baş başa kalarak… ? Sürgün Ruhun Rüya Defteri/ Ömer Fikret Oyal/ Literatür Yayıınları/ 288 s. almanın ilk adımını atmıştı. Murat Meriç de bu geleneği sürdürüyor. Yani bu iki isim, farklı üsluplarla ve farklı bakış açılarıyla, ilk plaktan bugünün dijital ortamına kadar getiriyorlar işi. DÖNEMLER VE ETKİLİ İSİMLER Murat Meriç kitabında kronolojik bir sıralamaya girmeden, temalar üzerinden yola çıkmış. Memleket şarkıları, işçi şarkıları, Kıbrıs soslu barış şarkıları, yetmişli yıllarda popçuların söylediği politik şarkılar, düğün, nikah, nişan şarkıları, Anadolu pop, kantolar, tangolar, operetler, türküler, caz, saz, alaturka, Eurovision, 45’likler, gazino dönemi, aranjmanlar… derken kendimizi bir anda şarkılı türkülü bir dünyanın içinde buluyor, bu kez de müziğin penceresinden bakıyoruz geçmişimize. Meriç her dönemi, o dönemde etkili olan isimlerin, akımların, olayların ve şarkıların izini sürerek yorumlamış. Cumhuriyet’in kuruluşundan, hatta daha öncesinden başlayıp günümüze değin süren batılılaşma anlayışıyla yerel olanı buluşturma çabasının müzikteki yansıması olarak da ele alabiliriz bu kitabı. Müziğin sivil tarihini yazmanın, toplumun geçirdiği dönüşümleri fark etmek ve yaşadığımız günün koşullarını öğrenmek açısından ne kadar önemli olduğunu kanıtlayan bir kaynak olarak da ele alabiliriz Pop Dedik’i… Tırnak içinde kullandığım sivil sözcüğü, henüz tarihsel belleği olmayan, olmasına da pek sıcak bakılmayan toplumlar açısından haddinden fazla önem taşıyor. Bu açıdan bakarsak, boyundan büyük bir işlevi yerine getiriyor diyebiliriz Pop Dedik için. Sanat, yalnızca sanat değil, aslında hayat, zamanla yarışmaktır bir anlamda. Bu yarışta, kayda geçmeyen her şey geride kalıyor, zaman tur bindiriyor onlara. KİTAP SAYI Pop Dedik ? Deniz DURUKAN P op Dedik, Murat Meriç’in ilk kitabı, ilk aşkı. İlk kitap dedik ama Meriç’in yazma serüveni pek de yeni sayılmaz. İlk yazısını 1996 yılında Müzük dergisinde yayınlayan Murat Meriç, ardından Açık Deniz, Müzikalite, Roll, Ekspres gibi dergilerde, Yenibinyıl gazetesinin Pazar ekinde ve Birgün gazetesinde yazılarını sürdürdü. Televizyonlarda ve radyolarda da sık sık “pop” diyen sesine rastladık Meriç’in. Kısacası Murat Meriç, Eski 45’likler akımının öncülerinden biri. Bildiğimiz gibi bu akımın diğer neferleri de Naim Dilmener ve Hakan Eren. Eski aranjmanları unutmamamızı engelleyen, unutmak üzere olanlara hatırlatan, o dönemi hiç yaşamamış olanlara da en başından öğreten Eski 45’lik kadrosundan Dilmener, geçen yıllarda yayımladığı, şu sıralar üçüncü baskısı çıkan Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’la bir dönemi kayıt altına ? SAYFA 32 CUMHURİYET 853
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle