23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ayşe Kulin'le 'Bir Varmış Bir Yokmuş' üzerine ‘Bir yanı hayatın, diğer yanı hayallerin yarattığı öykülerin kitabı’ Halkta yeterli tepki gelişirse ve bu tepki medyaya yansırsa, örneğin, cinayetlerde tahrik indirimleri kaldırılabilir. Töre cinayeti işleyenler, yörelerinde baş tacı yapılacağına, dışlanabilir. Nitekim dayak yiyen kadın ve çocuklara etraftakilerin müdahale etme ve polis çağırma hakkı, oluşan tepkilerin baskısı sonucunda yasallaşabilmişti. Ama basında her zaman bu duyarlılığı göremiyoruz. Ne yazık ki bir gazete, Bir Varmış Bir Yokmuş’un, KADINLARIMIZ ŞİDDETE UĞRUYOR ve TÖRE CİNAYETLERİ SÜRÜYOR, acaba ne yapmalıyız? mesajımı, magazinsel/sansasyonel bir başlıkla manşete taşımayı tercih etti. Yazık oldu! Ayşe Kulin bir dönem dergilerde yayımladığı 'İlginç Yaşam Öyküleri'ni yeniden yayımlamak için seçerken, aklına eski öykülerinden yararlanarak yeni öyküler yazmak düşüncesi yerleşmiş. Bir gazetede yayımlanan 'Piyanist' haberi de 'Bir Varmış Bir Yokmuş' için çıkış noktası olmuş. Kulin'le kitabı üzerine konuştuk. ? A. Şebnem BİRKAN Pekkan`la , Ahu Tuğbay`la ilişkileri; Münir`in Öyküsü`nde Tokyo Büyükelçisi Süreyya ve Nükhet Anderiman`ın korkunç sonları ve oğulları Münir`in yaşamı; Gülcan`ın Öyküsü`nde Büyükelçi Coşkun Kırca`nın kızının yaşamak zorunda kaldığı tehlikeli saatleri; Adı Aylin`deki, Aylin`in kısa öyküsünü; kamuoyunu uzun zaman meşgul eden piyanisti Piyanist`te ve başka öykülerde de töre cinayetlerini işlemişsiniz. Tüm öyküleri isim vererek, günümüzde yaşayan ve bazılarını ise orta ve üst sınıfa daha yakın, çoğunlukla tanınmış kişiler arasından seçmişsiniz, bu durum için neler söylemek istersiniz? Türkiye’de kadınların durumlarıyla ilgili gerçekleri ele almışsınız, bu bir amaca yönelik mi, yoksa kendiliğinden gelişen bir kurgulama mı? Öykülerimi, ülkemin kadınlarının eğitimsizliklerine, ezilmişliklerine değinmek için bilinçle kurguluyorum. Nitekim kitabımın gerçek bölümüne Piyanist’in haberini ve M. Faraç’ın Töre Cinayeti öyküsünü ekledim ki, diğer yüzüne gönderme olarak Sirk’i ve Kurban’ı yazabileyim. İlk öykülerimde de ezilen ve tacize uğrayan kadınlara sıkça değiniyordum ama Kardelenler’den beri bilinçle ve ısrarla bu konunun üstüne gidiyorum. Öykü karakterlerinize iyi davranıyorsunuz, onların hayatlarını ve yaptıklarını eleştirmiyorsunuz hatta affedici ve anlayışlı bir tavrınız var. Bu kahramanlarınıza hayran olduğunuz için mi yoksa genelde iyimser bir yapınız olduğundan mı? Bir öykücü ya da romancı olarak bana düşen, toplumsal sorunlara ışık tutmak, onlara okurun dikkatini çekmektir, sorunları çözmek ya da yorumlamak değil. Çünkü ben ne siyasetçi ne de köşe yazarıyım. Çözüm ve yorum benim işim değil. Öykülerinizde töre cinayetlerine ve kadınların kocaları tarafından aşağılanmalarına da yer vermişsiniz. Bu bir eleştiri mi, yoksa dikkat çekmek istediğiniz bir konu mu, sizce bu durumlara çözüm var mı? Bir yazar olarak sorumluluğum toplumsal çarpıklıkları gündemde tutmak ve bu çarpıklıklara tepki yaratabilmektir. ADA’YA MEKTUPLAR Ada’ya Mektuplar diğer tüm öykülerden farklı bir yerde duruyor. Dışarıdan birinin dünyadaki yaşamı anlatması ve irdelemesi olarak algıladım. Rams gezegeninden gelen ve dünyayı farklı gözle gören Yunsof, eşine dünyadaki hayatı anlatan mektuplar yazıyor. Bu mektupları dünyanın düzenine bir eleştiri olarak alabilir miyiz? Dünyanın bugünkü düzenine, baskıcı rejimlere, baskıcı dinlere, savaşçı toplumlara, doğaya duyarsız insanlara eleştirisel bir yaklaşım olarak alabilirsiniz. Ben yaşadığım dünyadan hoşnut değilim. "…. ruh ikizim bir kadın …. Dünya’ya ona huzur ve sağlıklı bir gelecek sağlamak için yollandığımı da bilmiyor. Onun bir sonraki hayatında, bizlerin arasına katılabilmesi için, mutluluk şerbetinden içmesi, güven, paylaşım, karşılıklı sevgi duygularını tatması gerekiyor." Bu satırlar sizin hayaliniz mi, neler söylemek istersiniz? Evet, bu satırlar benim ütopyam. Dünyada yaşayan tüm insanların sürekli değilse bile, bir süre mutlu ve huzurlu olmaları, sevgiyle tanışmaları gerektiğine inanıyorum. Ada’ya Mektuplar’da bunu dile getirmeye çalıştım. Şiddete yatkın insanların, coğrafyalarının ve aile yapılarının tozu dumanı içinde, sevgiden nasiplenememiş olduklarını düşünmüşümdür hep. On çocuğu olan bir annenin evladının payına ne kadar ilgi ve sevgi düşebilir ki." Saldım bayıra, Mevla’m kayıra," özdeyişi bizim değil mi? Zor şartlarda yaşayan bir halkız. Tanrı hiçbirimizi sevgiden yoksun bırakmasın. Yazım tarzınız hoşuma gidiyor çünkü taraf tutmadan, acımasızca eleştirmeden ve yargılamadan yazıyorsunuz, oldukça iyimser bir bakış açınız var. Gerçek hayatta da böyle misiniz? Gerçek hayatta da iyimserim. Yargılayıcı olmamaya çok dikkat ederim. Yazılarımda ise, kafa sesimin roman ve öykülere sızmasına engel olamayabilirim ama, taraf tutmamaya gayret ediyorum. Ahlak dışı davrananları bile yargılamıyorum. Çünkü her davranışın bir nedeni ve dünyada her tür insan vardır. Romanın işi, hayatı okura yorum yapmadan, kötüyü de yargılamadan tanıtmaktır. Bir Gün giKİTAP SAYI K itabınız iki taraflı; bir tarafı gerçek olaylara dayalı öyküler, diğer tarafından okununca ise hem birbirinden bağımsız hem de birbirine bağlı kurgulanmış hikâyeler... Nereden aklınıza geldi böyle yaratıcı bir fikir, tebrikler? Yayıncım bir zamanlar dergilerde yazmış olduğum ‘İlginç Yaşam Öyküleri’ni toplu halde yayımlamak istedi. Ben öyküleri bir elemeden geçirdim ve yeniden yayımlanabilecek dört yaşamöyküsü seçebildim. Tam bu projeden vazgeçiyordum ki, aklıma eski öykülerden esinlenerek yeni öyküler yazmak geldi. Geçen yıl gazetelerde Piyanist’in haberini okuduğumdan beri, huzursuzdum zaten. Piyanisti nasıl işleyebileceğimi düşünüp duruyordum. Bir Varmış Bir Yokmuş işte böyle oluştu; bir yanı hayatın, diğer yanı hayallerin yarattığı öykülerin kitabı. Kurguları kitabın bir yüzünde, gerçek öyküleri diğer yüzünde toplamak benim fikrimdi ama çok başarılı bulduğum kapak çalışması Utku Lomlu’ya ait. Anabella adlı öykü, Anabella`nın ilginç geçmişi, İstanbulİtalyaFransaAmerika arasındaki fırtınalı yaşantısı, İskender Erey, Aziz Gorbon`la ilişkisi, Alp Yalman`ın yanında çalışması gibi yakın geçmişimize ait birçok gerçeğe değiniyor; Cömert`in Öyküsü ise, Sultan Reşat`ın torununun kızı Perizat`ın Cömert Baykent ile evliliği ve Cömert`in daha sonra Ajda TANINMIŞ İNSANLAR Gerçek öykülerin kahramanları, 90’lı yılların orta ve üst gelir sahiplerine hitap eden ve dergi okurlarına ilginç gelecek, o günlerin tanınmış insanlarıydı. Ben 90’lı yıllarda Gelişim Yayınları’nın dergileri için çalışıyordum. MR, Kapris, Esquire gibi dergilere Anadolu halkının veya gecekonduda yaşayanların yaşamöykülerini yazamazsınız ki! Elleriniz patronun isteği ve derginin okur kitlesiyle bağlıdır. Yazdığım öykülerin kahramanları benim gönlümün seçimi değildi ama benden isteneni en iyi biçimde yapmaya çalışmıştım. Sonraki yıllarda kendi öykülerimi yazarken, kahramanlarım hayatın içinden sıradan insanlar ve ezilen kadınlar oldular. Kitabın diğer yüzünde ise birbirine hem bağlantılı, hem de ayrı okumaya açık hem hikâye hem roman sayılabilecek bir ? SAYFA 4 CUMHURİYET 841
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle