23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? luğunun payını, sorumluluğunu anlatır mısınız? Devlet otoritesi zayıflayınca bazı bölgelerde toplu yaşam biçimi geliştiren topluluklar, ortaya kendi kurallarını koyuyorlar. Dolayısıyla aralarındaki ihtilaflardan tutun, kız alıp vermekten, suyun bölüşümünden arazinin bölüşümüne kadar türlü sorunları, kendi feodal kurallarıyla çözmeye çalışıyorlar. Ne yapıyorlar? İşte aile meclislerine, aşiret reislerine gidiyorlar, ağalar devreye giriyor. Şeyhler, şıhlar devreye giriyor. O bölgede silah zoruyla, insan gücüyle ya da ekonomik varlıklarıyla güç sahibi olanlar bir otorite haline geliyorlar, bu tür olayları çözmek için devreye giriyorlar. Devlet orada, o bölgenin raconunu bilmiyor. İnsanlar kendi raconlarıyla, kendi kurallarıyla sorunlarını çözmeye çalıştıkları ve görüp güvendikleri bu olduğu için, o feodal gücü, o feodal çemberi yaşatmak istiyor. Töreyi insanlar yaşatıyor. Yani orada ağalığın, beyliğin, feodal kuralların olmayacağı bir dünyada yaşayamayacaklarını düşünüyorlar. TÖRE’NİN TANIMI Töre tanımı nasıl yanlış yorumlanıyor? Basına yanlış yansıyor bir defa. İşte kızları kesmek, kadınları öldürmek, töre bu değil ki. Töre o bölgedeki insanların yaşam biçiminin tamamıdır. Her şey kötü değil ki törenin içerisinde. Bazen törenin çok iyi yanları da var. Neler mesela? Mesela kan davası bir töre geleneği ama kan davasının çözümünde de töre devreye giriyor. Yoksul insanların evlendirilmesi, sahip çıkılması, yoksul çocukların sünnet edilmesi, kız alıp vermelerde ortaya çıkan ihtilafların çözümünde de töre devreye giriyor. Ben o yüzden hep "Töre çarpık halkalar zinciridir" derim. Kendi içerisinde bu kadar çelişen kurallar yoktur. Yani bir sorunu töre ortaya çıkartır, aynı zamanda töre çözer. Törenin çeşitli uygulama yöntemleri var. Toplumu bir taraftan bir arada tutar ama bir taraftan da darmadağın eder. Törenin tam tanımı konusunda da kafa karışıklığı söz konusu. Gelenek görenekler de töre.. Elbette. İstanbul’da da töre bir yaşam biçimi. İstanbul’da bir anne kızına "Aman kızım eteğini kısa tutma, sağa sola bakma, dikkatli ol" filan dediğinde bu da töredir. Töre gelenek ve göreneklerin ortak biçimidir, toplamıdır. Toplumun ahlaki davranış biçimidir. Vurgulayarak söylüyorum, toplumun bütün katmanlarında insanlar içerisinde etkinliğini sürdürmektedir töre. Sorunun çözümü açısından soruyorum, devlet töre tanımına ne kadar hâkim? Devlet özellikle törelerin çok etkili olduğu bölgelerde Doğu ve Güneydoğu’da otoriteyi sağlayabilse, otoriteyi başka insanların eline vermese belki sorunların büyük bölümü çözülmüş olacak. Devlet töreyi ayakta tutan sorunları, gerekçeleri ortadan kaldırmalı ki ne kadın şiddet görsün ne de o bölgede başka sorunlar olsun. Doğu ve Güneydoğu’dan çıkan milletvekilleri de sorunun farkında ama… Feodaliteyi ayakta tutan, feodalitenin gücüyle göreve gelen insan feodaliteyi nasıl ortadan kaldıracak? Bir eli ağada bir eli şıhta olan insanlar o bölgenin insanının sorunlarını çözemezler. Bu kitabımın o bölgedeki kan davalarına yol açan sorunlar için yeni bir pencere olmasını diliyorum. Töreyle ilgili eleştirilerde ortak çıkış noktası şuydu; cehalet denildi, eğitimsizlik denildi. Ama görüyoruz ki okuyan da törenin kulu, tetikçisi olabiliyor. Bir insan feodal bir çarkın içinde yaşıyorsa onun doktor olması, avukat olması, eczacı olması hiç fark etmiyor, kaçsa bile töre onu kovalar. Yani kitaptaki öykülerden birinde İzollu Mehmet CUMHURİYET KİTAP SAYI Ali’nin bir öyküsü var. Eczacılık fakültesinde okuyan bir genç. Ağabeyi öldürülünce silahı kuşanıp dağlara çıkıyor. Orada insanlar bazen kişiliklerine, cinsiyetlerine, konumlarına bakılmaksızın törenin verdiği bir görevi üstlenmek zorunda. O yüzden bazen cellat olurlar, bazen katil olurlar. Onlar da o törenin içinde kabul etmek zorunda kalırlar. Ya din… Törenin bir halka öncesinde ahlak var. Ahlakın bir adım öncesinde de din var. Bugün töreleri ayakta tutan ana faktörlerden biridir din. O yüzden töre gelenekleri daha çok Doğu ve Güneydoğu’da şeyhler, şıhlar, hocalar tarafından dayatılıyor. Toplumu bir arada tutabilmek için bunu yapmak zorundalar. İntikam hep inançların önüne geçer o bölgede. Yani işin içerisine kan girince, ölüm girince kimse inancını filan düşünmüyor. Yani o şeyhler de, şıhlar da durdurmaz onu. O yüzden suyla ateşin kavgasında suyun önde gittiğini ifade etmeye çalıştım, yani insanların gözleri, intikamları, hırsları, öçleri gündeme geldi mi hiçbir şeyi görmüyor. Töre mıh gibi pusuda. Akrabalar arasında da en ufak bir konu adeta bahane olabiliyor.. Töre her zaman pusudadır. Birbirini tanımayan insanlar arasında, akrabalar arasında, aynı aşiret mensupları arasında, kardeşler arasında, baba ile oğul arasında da törenin yol açtığı sorunlar çıkar, bu kan davasına, çatışmaya dönüşür. Herhangi bir gerekçe de meydana gelebilir. İnsanların o kadar yaşamında ki töre, o çemberin dışına çıkmak zordur. O yüzden insanlar da boyun eğmiştir. Erkek de kurban aslında. Hep kadın görülüyor kurban olarak.. Kesinlikle. Bu yanlış saptamada nedense ısrar ediliyor. Töre cinayetlerinde olsun, kan davalarında olsun ölen de öldüren de kurbandır. Töre ikisine de görev verir, birine ölme, birine de öldürme görevi verir. Bu da törenin çok çarpık, çok acı bir yüzüdür. 13 yaşındaki çocuklar orada kan davası, namus, töre uğruna tetik çekiyor, çektiriliyor. Mesela kan davası törenin en katı maddelerinden biridir. O yüzden Mezopotamya’da insan yerleşimleri başladığından bu yana insanlar o bölgede sorunlarını kanla çözmeye başlamış ve bu da bazen nesilden nesile geçen bir sorun haline gelmiş. BÖLGEDEKİ FEODAL YAPI... Kitabı yazarken tarihi araştırmaları nasıl yaptınız?.. Üç yol izledim. Öfke ile merhametin; ateş ile suyun; Doğu ile Batı’nın çatışmasını anlattım. Bu üç yol beni bu kitabı yazmaya yöneltti. Doğu’nun geri kalmışlığının çok ciddi gerekçelerinden birini töre oluşturuyor. O bölgedeki feodal yapı oluşturuyor. İnsanlar toplu yaşam biçimini geliştirdiklerinde sadece töreleri ve ahlaklarıyla, gelenek ve görenekleriyle şekillendirmişler ama Batı’da insanlar toplu yaşam biçimini geliştirirken aynı zamanda bilime, teknolojiye yönelmişler. Niye şimdi insanlar uzaya giderken, uzayda yaşam alanları kurmaya çalışırken, Doğu’da bir dönüm arazi için ya da tarlaya giren bir tavuk yüzünden insanlar ölsün! Doğu’dan korkuluyor mu sizce? Terör olayları, kapkaç, hırsızlık, çete olayları da o bölgeyi öcü gibi gösteriyor. Bunlar o bölgenin gerçekleri. Ama tamamı değil ki. O bölgede de modern yaşamı benimsemiş, insan ilişkilerinde en son noktaya kadar gidebilmiş, sosyal yaşamı çok ciddi bir şekilde gündemde tutan insanlar var. Yani bölgedeki herkes kızını kesmiyor, herkes terörist değil, kapkaççı değil. Dünyanın her yerinde var sorunlu bölgeler…. İlk üniversitenin kurulduğu bir coğrafyadır orası. ? Doğu Yakasında Yeni Bir Şey Yok/ Mehmet Faraç/ Dharma/ 130 s. 841 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle