Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yazarlar, ne denli çabalarsa çabalasın, yetkinliğe varmış bir dil ustalığına erişebileceğini sanmamalı! Bu yanılgıyı çok pahalıya ödeyeceğini, ötesinde bunun altında kalabileceğini unutmamalı! Dil işçiliği, adı üzerinde işçilik, yetkinlik değil! enizli’de ilkokuldan başlayarak çocukluğumu geçirdiğim evimizin o geniş bahçesinde kar, lapa lapa yağarken ya da durmuş da nar ağacının tığlarıyla iğneoyası işlerken çenemin sivrisiyle camı oyarak, yanaklarımı o soğukluğa bastırarak pencereden dışarıya bakar, bu güzelliği nasıl ama nasıl anlatabileceğimi bir türlü bilememenin iç ezikliğiyle kendimi paralardım. Çünkü sarı çizgili defterime bunun şiirini yazmaya çabalar, bir anda yazıp bitirdiğimi sanarak yüksek sesle babama okur, onun yalnızca övmekle yetindiğini gözleyerek şiirin olmadığını düşünür, hemen oracıkta bir yenisini daha çiziktirmeye dalardım hayalimde. Aradan şunca yıl geçtikten sonra bahçemizdeki dil ağacını anımsarken, bugün bile belleğimdeki o güzel görüntülerden bir tekini bile söze dökemediğimi düşünüyorum, tedirgin bir burkulmayla. Üstelik hep sürdüregeldiğim dil işçiliğime karşın. “Dil işçiliği” dedim ya, birkaç on yıl öncesine dek bir yazarın, yeterli çabayı gösterdiğinde dilini bir yerden öte yere taşıyıp yükseltebileceğini sanırdım neredeyse kesinlemeyle. Hay Allah, onca yaş almışlığıma karşın çocukmuşum besbelli. Bugün böyle düşünebilir miyim hiç? Yazarlar, ne denli çabalarsa çabalasın, yetkinliğe varmış bir dil ustalığına erişebileceğini sanmamalı! Bu yanılgıyı çok pahalıya ödeyeceğini, ötesinde bunun altında kalabileceğini unutmamalı! Dil işçiliği, adı üzerinde işçilik, yetkinlik değil! Dile vurgunluğum ta çocukluğuma gidiyor. 196567 arasında, çok değerli Sami Karaören’in Cumhuriyet’in “Tartışma” bölümünde yayımladığı yeniyetmelik yazılarımın bir bölümünü dile özgülemem de ilginç. Geçen kırk yılda binlerce, özür dileyerek düzelteyim on binlerce sayfa yazmış, nice türde sözümona kalem oynatmış biriyim ya, sonuçta yine de yazar olmaya çabaladığımı söylemekten çekinmeyeceğim. Dil işçiliğim de sürüyor hâlâ! Neden bunlara değindim? Son günlerde elimden düşürmediğim dört kitap oldu. Kitapların her birine bir değil dört yazı gerekirken tutup dördünü birden aynı yazının içinde harmanlamamı hoş karşılayın. Kimileyin yazarlar, hafife alınmışlığın vurgusu olarak görüyor bunu, oysa okur böyle olmadığını biliyor bunun. Yazının kendi gerekirliği zorluyor beni buna. Bir kez daha altını çizeyim istedim yeri gelmişken. M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Bahçemizdeki dil ağacı tılarını. Doğan Aksan’ın incelekülerinden, dilöykülerinden içeri mesini de büyük bir duygu seli sızıyoruz adım adım. Bu dört kitap hangileri? içinde, kıpır kıpır bir esriklikle Kemal Ateş’in gecekondu yaşaFeyza Hepçilingirler’in Yıldızokuyorsunuz. mı, Sevgi Özel’in fakülte günleri, ların Suya Döküldüğü/ Türkçe Bitirdiğimde anladım ki dört Feyza Hepçilingirler’in ev, yolcuGünlükleri (Everest, 2005), Sevgi kitabın da kendilerini bana koluk halleri, eh biraz da Ayvalık’ı, Özel’in Dilimde Tüy Bitti (Çınar, laylıkla okutturan yanları vardı. yazarlarla aramızda birer dostluk 2006), Prof. Dr. Doğan Aksan’ın Dilin anlatı nesnesi olmaktan çıköprüsü kuruyor aynı zamanda. Türkçenin Zenginlikleri, İncelikkıp özneye dönüştüğü, enikonu Gerçekten de sözgelimi Özel, yaleri (Bilgi, 2005), Kemal Ateş’in kişileştiği romanlar okumuştum şamının koşutluğunda işliyor yaTürkçem Mahzun Ben Mahzun sanki. Evet evet, dil romanlarıydı pıtını. Ötesinde Atatürk’le konu(İmge, 2005) adlı yapıtları. okuduklarım. Ete kemiğe bürüşarak yaptığı bir kendini sorgulaBu yazarlardan bilimci Doğan nüp kahraman olarak görünmüşyış biçiminde de alınabilir DilimAksan’ın dışındakiler birer öykütü bana dil. Olağanüstü de Tüy Bitti’nin kimi bölümcelecü, romancı aynı zamanda. bir gerçektenlik duygusu ri. Ama Sevgi Özel’in öyküleri yayıyordu bu da. Dil, Kemal Ateş’in Türkçem Mahdışında Hepçilingirler’le parmaklarımla dokunazun Ben Mahzun’u ise hem içerAteş’in verimleri üzerinde bileceğim denli yakındı diği dilyazım uyarılarıyla bir baduramadım bugüne dek, şimkitaplarda. şucu kaynağı niteliği taşıyor hem di birden dil konusundaki deNasıl oluyordu da de denemeleriyle dil yolumuzu nemelerine değinmek enikonu aydınlatan kitaprahatsız ediyor beni. Ancak lardan biri olma bunun görmezden özelliği taşıyor. Bu gelme olmadığını, ileyanıyla kitap ride andığım yazarlaÖmer Asım Akrın öykülerine, romansoy’un Yine Dil larına da sıranın geleYanlışları’nı da ceğini belirteyim. (Öğretmen, 1985 Kaldı ki Doğan / Kitabın yeni baAksan’ın incelemesi sımları dışında üç yazarın Adam’daydı, tüm verimi yine bir yaFeyza Hepçilingirler Sevgi Özel yazarlar bu kitazınsal tür olan denebın yeni basımlamelerden oluşuyor. Bu yüzden rını bulup edinbüyük okuma kolaylığına sahip meli, satır satır da kitaplar. okumalı!) anımsaFeyza Hepçilingirler, kitaba tıyor bir çalım. yazdığı “Önsöz”ün ilk tümcesine Bir yazıncının yaşunu söylüyor: “Bu günlükler, zarlık hünerleri‘Türkçe Günlükleri’ adıyla Cumnin tadına vararak huriyet gazetesinin Kitap ekinde da okuyorsunuz yayımlandı.” Evet, okudukça, Ateş’in denemele“Aa, bunu okumuştum” diyerek rini. Ama keşke sürdürdüm edimimi, ne ki ilk yinelemelerden okurken aldığım tadı bir kez daProf. Dr. Doğan Aksan arındırabilseydi Kemal Ateş ha yaşayarak... Bütün halinde bunları. alımlayınca kitabı, aldığım tadın bunca güçlü etki uyandırıyordu Yazarlar, kendilerine dönük daha bir katmerlendiğini söyleyekitaplar? eleştiriye başladı mı ballanmış debilirim. mektir artık. Doğan Aksan’ın kiNe iyi ediyor böyle günlükler DİLİ KULLANMAK MI tabı dışındaki üç yapıtta da bukaleme alarak Hepçilingirler. Bu DİLİ YARATMAK MI? nun sayılamayacak örneğiyle karyolla okur da yazar da bu deneşılaşıyoruz. Kimileyin kendilerini Evet, kitapların dördü de birer melerden kolayca içeri girebilialaya aldıkları bile görülüyor yaroman olup çıkmıştı sanki. Her yor. Benimsiyor, anlatının nesnesi zarların. Böyle olunca daha bir biri, hemen özdeşleşivereceğimiz olmaktan çıkıp öznesine dönüşütatlanıyor anlatılar. birbirinden ilginç, birbirinden yor çabucak. Çünkü uzaklarda Birer alıntı örneğiyle yetinecefarklı roman kahramanları getiroturan o en yakın akrabamıza, ğim. İstiyorum ki herkes edinsin mişti önümüze. Bu kahramanlar taşradaki annemize, babamıza kitapları. Kendilerine çekilip tadıöylesine değişik dil evrenlerinde kavuşmuşçasına, kardeşlerimizle nı çıkararak okusunlar. Çünkü gezindiriyorlardı ki bizi, birer seçocukluğumuzun bahçelerinde yalnızca dili kullanmanın gizlerirüven romanının sayfaları arasınkoşturuyorcasına mutlu gülümsene doğru yolculuğa çıkmıyorsuda dolaşıyorduk soluk soluğa. Elyişlerle, iç huzuru salan dokunuşnuz bunları okurken, aynı zamanbette arada bir, kimi bölümlerde larla, ötesinde renkler, kokularla da gizlerine erdiğinizi sandığınız çakışmalar olmuyor değildi, ama okuyoruz kitabı. Bir yandan bitirdili bir kez de siz yaratmaya girişisonuçta kışkırtıyordu bizi; eylemme iştahımız kabarıyor, öte yanyorsunuz. li okur kesilip biraz da biz kurgudan bitmesin diye mızırdanıyoAldı Feyza Hepçilingirler: lamaya girişiyorduk bu kahraruz. Uzaktan uzağa Mustafa Ek“Bütün çaba(ları), Osmanlıcayı manları. mekçi’yi çağrıştıran biçemiyle de geri getirmek için. Gelmez elbetHepçilingirler de, Özel de, göz kırpıyor Yıldızların Suya Döte; kim, ne kadar çok isterse isteAteş de kendi yaşamöykülerinin küldüğü. sin ölüler dirilmez; ama olan bize koşutluğunda örüntülüyor yapıtBu dile getirişimi, öteki yazarolur, Türkçeye olur. (...) Yeniden larını. Böylece biz okur olarak bir ların kitapları için de paylaşabilio yokuşlardan aşırıp Türkçeyi yandan kahramanı dil olan bu rorim. Hepçilingirler, günlük biçebugün bulunduğu yere getirebimanları yeniden kuruyoruz alımmiyle örüntülüyor denemelerini, lirsek ne âlâ; getiremezsek yalnız lama sürecinde öte yandan bunu Sevgi Özel’le Kemal Ateş zaten Türkçe yuvarlanmaz yardan aşaverimleyen yazarların yaşamöyöykü diliyle kaleme almışlar anla TÜRKÇENİN ETİ KEMİĞİ D ğı, kendisiyle birlikte onu bin bir güçlükle sıyrılıp çıktığı çukurlara yeniden gömenleri değil, bizi de, Türkiye’yi de sürükler uçuruma.” (3) Aldı Sevgi Özel: “Bugün Türkçeyi doğru kullanamayan, seslendiremeyen öğretmenlerin varlığı acı bir gerçektir. (...) Bu durum Dil Devriminin değil, dili gözle ve kulakla öğretemeyen sistemin suçudur.” “Yabancı sözcüklere karşı engin bir hoşgörü sergileyen ‘milliyetçi muhafazakâr’ ya da ‘muhafazakâr demokratlar’ acaba bu hoşgörünün onda birini niçin Türkçeden esirger?” (51, 52) Aldı Doğan Aksan:”Çok uzun geçmişinden bugüne, sözcük ailesi bakımından incelenecek olursa, Türkçenin, ayrıntı sayılacak kavramları da adlandırabilen güçlü bir kavramlaştırma yeteneğine sahip olduğu görülür. Tarih boyunca doğayla iç içe yaşayan, hayvancılık ve tarımla uğraşan Türkler, bir ‘doğaya dayalı, ayrıntılı anlatım dili’ oluşturmuşlar, deyimlere, atasözlerine kadar somut anlatımdan yararlanarak kavramları çok canlı, âdeta gözle görülebilir bir biçimde dile getirmişlerdir.” (53) Aldı Kemal Ateş: “...Dil kurallardan değil, kurallar dilden doğar. Örnekler daima kurallardan önce gelir. Dilciler de çoğu kez dilin ardından giderler.” “Sözcükler hayatın ta kendisidir. Önce bu bilinç verilmeli öğrencilere, sözcüklerle dolu bir hayatları olduğu, hayatlarındaki güzelliklerin, başarıların bu sözcüklere bağlı olduğu bilincini kazandırmak gerekir, sözcüklere inanan –kaba güce değil bir kuşak yetiştirmek zorundayız.” (54) Nasıl yetiştireceğiz bu kuşağı, kuşakları? Aşkla, evet yadırgamayın, dil aşkıyla... AŞK DİLDE, DİL AŞKTA Aşk, en çok dilde ele vermemiş midir kendini? Dil olmasaydı, diller olmasaydı yeryüzünün o güzelim aşkları bugünlere gelebilir miydi? Biz Kerem ile Aslı’yı, Leyla ve Mecnun’u, bu arada Pol ve Virjini’yi, Romeo ile Jülyet’i de hep dilin güzellemesiyle öğrenegelmedik mi? Diyeceğim, aşk nasıl dilde gösteriyorsa kendini dil de aşkta ele verip duyurabilir gücünü. Bunun için bir aşk oyunu yaşanması yetecektir insanla anadili arasında... Anadille yavrusu arasındaki o besleyici aşk kadar ne var şu yeryüzünde insanı avutacak? Bütün güç aşkta, dilde! Evet, aşk elbette! Biz bu aşkı nasıl kurabiliriz, asıl sorun bu! Buna, önümüzdeki hafta bir başka boyutta yaklaşacağız nasılsa, yeter ki siz bu aşkın kıpırtılarını duymaya başlayın yüreğinizde... Yararlanmalığı yanında yazınsal tadıyla yürekte esintiler yaratan bu dört kitabı dağarınıza katmayı unutmadan. Şunca yıl geçti, Gılgameş gibi anladım sonunda, ölümsüzlüğü ele geçiremezdik belki, ama dilde ölümsüzlüğü yakalayamaz mıydık peki? Yani aşkı. Evet evet, dil bir aşk; dilaşk! Böyle bir aşk yaşamıyorsanız eğer, yazarlığınız eğreti gömlek olacaktır sırtınızda, orası burası sarkıp kayan... Belki parlak ama rüküş, zengin ama görgüsüz, belki yoksul, açlıktan karnı guruldayan ama gözü dönmüş ya da yoksul ama saldırgan! Yazarla anadili aynı yastığa baş koymuş iki âşık! N’olur görün bunu! ? SAYFA 29 CUMHURİYET KİTAP SAYI 841