27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• az YağmunTnu Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Varlık Yayınlan'nda 1965'te yayunlanan ikinci (ilki, 1941 'de yayımlanan Abdullah Efendi'nin Rüyaları), hikâye kitabına adını veren bu nefis hikâyeyi, 1970'üı başlarında okumuştum. Huzur için 197 J'te yazdığım eleştiride şöyle demiştim: "Böyle bir yazarhk zaafı var Tanpınar'da; kimi söz 'buluşlanna' pek hayran, onları tekrarlamaktan alamıyor kendini. Sözgelimi 'Yaz Yağmuru' adlı hikâyesı şöyle biter: 'Hayatına bütün rniidahalesi kendi kcndisini göz hapsine almaktan ileri gidemiyordu.' Bir başka romanında da, 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ndc, şu cümlcyi okuyoruz: 'Bunları hatırlar hatırlamaz, oraya, kahveye, az çok bendcn başka türlü yaşayanların, kendilerini hiç olmazsa benım gibi göz hapsinde tutmayan insanların arasına gidiyordum." (Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme, s. 79) "Yaz Yağmuru"nu ikinci okuyuşum 1981'de olmalı, 1981 Eylül'ünde yazdığım "Bir DostuOzlerGibi"(Eleştiri Günlüğü, I, s. 18) başlıklı yazıda sevdiğim hikâyelerden söz ederken, "Tanpınar'ın en sevdiğim hikâyesi, 'Evin Sahibi' demiştim." "Evin Sahibi", Abdullan Efendinin Rüyalan'ndadır. O yaz, Yaz Yağmuru'nu da okumuştum. "Evin Sahibi "nden alıntıladığım parçada, "Ara sıra bir hıçkırıkla bu ses kesiliyor ve başını kızının yatağına dayayarak ağlıyordu" gibi cümleler olması, o cümlenin bulunduğu sayfaya "O Seigneur, ouvrezmoi les portes de la nuit / Afin que je m'en alle et qeu je disparaisse" (Ey Tannm, aç bana gecenin kapılarını / Çekip gideyim, kaybolayım diye) dızelerini, Hugo'nun bu çok sevdiğim dizelerini, yazmış olmam, o seçimin kişisel acılarımın etkisiyle olduğunu gösteriyor... Üçüncü okuyuşuma 15 Ekim 1993'te izlediğim bir televizyon programı neden oldu. "Yaz Yağmuru'nıın sınemaya uyarlanması dolayısıyla TRT 1 'deki "Akşama Doğru" programında bu çok sevdiğim nikâye'den "roman" diye söz edildi, filmin en büyük özelliği olarak da yalnzca bu film için bir konak yapıldığı, çekim bitince konağın yakıldığı, Türkiye'de "ilk defa" bir fümde böyle bir yangın olduğu üzerinde uzun uzun duruldu; her şeyi "para" ile ölçen özel TV'lere yakışan bu yaklaşımda, elbette ne yönetmen Tomris Giritlioğlu'nun günahı var, ne de "Akşama Doğru "nun başanlı sunucusu Seynan Levent'in, ne çekiyorsak kara cahil TRT memurlarından çekiyoruz! Hikâyelerini tekrar tekrar okuduğum tek hikâyecimiz Sait Faik'tir; Sait Faik dışında, ilk defa Tanpınar'ın bir hikâyesini üçüncü defa okudum; aşağı yukarı onaryıl arayla... lyi ki okumuşum! Önceki okuyuşlanmda da sevmiştim bu hikâyeyi, ama bu sefer çok daha fazla sevdim... (Hikâyeyi bitirdikten sonra, "Tanpınar, yasamımndaki boşluğu düşlerle doldurmaya çalışmış..." diye düşünmeme rağmen!) Kahramanları Sabri ile Yaz Yağmuru (Sabri'nın genç kadıSAYFA 6 Seçilmiş Hikâyeler Fethi Naci Yaz Yağmuru Ahmet Hamdi Tanpınar na yakıştırdığı ad) olan 65 sayfalık hikâye, iki günde geçiyor. Kimdir Sabri? Geçim derdi olmayan, biri, 48. sayfada, bir cümlede, "...gençken bulunduğu dairenin müdürüne vekillık ettiği ay..." deniyor; bunun dışında, çalışma yaşamıyla, ilintili bir söz yok. Boğaz'da oturuyor. Beylerbeyi'nde olsa gerek. Ev, kendilerinin. Ne mi yapıyor: "Sabri birkaç yıldır onyedinci asra ait bir roman hayalini gevişleyip duruyordu. Karısı gittiğinden beri. (Karısı, yazın başında, oğlunu kızını alarak, Antalya'ya babasının yanına gitmiş). hep onunla meşguldü. Sabahları Istanbul'a kütüphanelere iniyor, çalışıyor, vesika topluyor, akşarnları biraz balıkta yoruluyor, sonra tekrar çalışıyordu. Kitap, artık bitirilrnesi için kendisıni zorlayacak kadar derlemişti." Ama Sabri, yapacak çok işi olduğunu düşünür. "Bugün yapacağı çok işi vardı. Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde çalışacaktı. Tekrar kafasındakı Dördüncü Mehmet devri vuzuh isteyen bütün o çekici kanşıklığıyla canlandı." Tanpınar, bir romancı çalışmasını ne güzel anlatır. "Kahramaninı ne kadar yakından görüyordu şimdi. (...) Çoktan beri beklediği şey olmuş, bütün bu insanları birer isim gibi görmekten kurtulmuştu. Şündi onlar kendisinde yaşamaya başlamışlardı. C) Mevlevi Mehmet Paşalar, Murtaza Paşalar, Aziz Efendiler, Defterdarzadeler, Bektaş Ağalar, Katırcıoğullan, Ipşirler, hepsi canlı varlıklardı. Hepsini anlıyor, haşın örflerini, mütevekkil imanlarını tanıyordu. / Hafta sonunda kütüphanelerde yapılacak büyük şeyler bitmişti." Sabri'nin yaşamı, "küçük ve kapalı estet" yaşamıdır. "Iki yüz bu kadar sene evvelin insanlarını kendinde yaşıyor" sanır, ama görür görmez sevdiği kadının söyledıklerini "doğru dürüst dinlememiştir bile", "onu anlamaya hiç çalışmamıştır". Sabri, kendini "Bir şeyi yıkamadan, geçici bile olsa, ikincisini kabul edemeyen o biçare insanlardan" biri olarak görür. "Aşk bile onda bir nevi kaybetme korkusundan başka bir şey değildjr artık." Kendini çirkin bulur. "Ve Sabri dudaklarının aynı tebessümle bir balık ağzına benzediğini, gözlerinın aynı cıvık ve melâlli sevinçten aktığını hissede hissede..." Geçmişinden, ilişkilerinden, kurtulamayan biridir Sabri, sevdiği kadınla yattıktan sonra bile: "O bütün hayatını beraberinde taşıyanlardandı." Sabri, kitaplar ve düşler âleminde yaşar; çevresi, yaşadığı günler umurunda değildir. Bütün hikâye boyunca "halk"a bir defa bakar: "Vapur kalabalık, halk biçareydi. Yarım seferberliğin verdiği bezginlik (hikâye, ikinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, ekmeğin vesıkayla satıldığı 1944'te geçiyor. FN.) herkesin yüzünde okunuyordu." (s. 31) 59. sayfada da, "Sabah gazetelerinin bulunduğu köşeye" bakınca "dünya" gelir akılma. "Dünya kan, ateş içinde yahu!" diye kendi içinden devam etti. Fakat hayır, bunu düşünemezdi. (...) Karısının düşüncesiyle onıın (yaz yağmurunun) arasında, şimdi birine haksızlık ettiğini sanarak, biraz sonra öbürüne acıyarak gidip gelecekti." Evet, "bütün hayatını beraberinde taşıyanlardan..." Tanpınar, halktan böylesine uzak olan Sabri'yi anlatırken, 73. sayfada, Yaz Yağmuru'nun ağzından, "hapisten yeni çıkmış bir adarrTı anlatır. Yangını söndürmek için, (Şu, bir Türk filmınde "ilk" defa görülcn yangın!) bütün semt delikanlıları yardıma gelir. "Bir ara hapisten yenı çıkmış bir adam, büyükannemin mücevher kutusunu getirdi. Büyükannem ona 'Bunun içinde ne var biliyor musun?' diye dik dik sordu. 'Bildiğim için getirdim' dedi. Büyükannem 'Ben seni karına yaptıkların için sevmezdim' dedı. 'Demek aıdanmışım.' / Sonra ona birçok şeyler verdi. O da dedem gibi saymadan verirdi. Eminim ki başkası verseydi adam belki de almazdı." (Tanpınar'ın Sahnenin Dısındakiler'de anlattığı Alâiyeli Ahmet'i anınısamamak olanaksızdı!) Sabri, bir sabah, gazete almaktan dönünce, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında, "Bir eli bahçenin ortasındaki kurumuş palmiyelerin gövdesine dayalı, yüzünde her şeyden habersiz, çok mesut bir gülümseme", genç bir kadın bulur; "Bazı şeyler hakikaten şakacılıktan, başlıyordu. Işte Sabri'yi aylarca düşündüren, hayatını altüst eden acayip vc kısa dostluk bu tesadüfle başladı." Tanpınar, "Bir aşkın başjangıcı denen mucizeli şey"i ne C U M H U R İ Y E T güzel anlatır! "Kadın koyu kestane renkli gözleriyle ona gülümsedi. Sabri bir lahza berrak bir pınarda yıkandığmı sandı. Bütün varlığı bu kapanık havada tıpkı bahçenin son güllerı gibi her türlü gerçek fikrini reddediyor gibiydi. Bir insandan ziyade bu bahçenin bir köşesinde bu güzel yaz gecesinden kalmış bir rüya olabilirdi."(ss. 10, 11) "Nerede ise ikisi de yalnız bırbirlerinı anlamak için doğmuş olduklarına inanacaklardı."(s.22) "Oturduğu yerden onu olduğundan daha güzel, adeta musikınin tecrübcsiyle büyümüş, daha saltanatlı ve kendınden uzak seyrettı.' (s. 22) (Aynı cümlede hem "güzel", hem "saltanatlı" geçınce Yahya Kcmal'i anımsamamak olanaksız. Erenköyü'nde Bahar'ın o ikı dizesi: "Sandım ki güzelliğin cihanda / Bir saltanatın güzelliğiydi.") Yaz Yağmuru, votka içmekten vazgeçer, kadchı etajerin üstüne koyar. "Sabri hiç anlamadığı bir ihtiyaçla onu taklit etti." (s. 27) "Hakikatte şımdiye kadar rastlamadığı bir cazibcnın tesiri altındaydı. Çünkü bütün bunlar başka şartlar altında onun yapmacık, son derece hissi, hatta budalaca bulacağı şeylerdi."(s.46) "Başkasmda olsa bir lahza ta hammül edemeyeceğim bir yığın hali var. Insana asıla asıla konuşuyor, her an değişiyor, yineyorulmuyorum." Yağmurun çok bezenmiş teyzesine; bunun için o doğmadan ölen teyzesinin adını vermişler: F'atma. "(Teyzesi) birgece kayıkhaneden kayığı çıkararak gitmiş, üç gün sonra ölüsünü getirmişlerdi. Halbuki o hafta içinde nikâhı olacakmış. Niçin bunu yapmış bunu kimse bumiyordu." Yaz Yağmuru... Daha doğrusu Yazyağmuru. Tanpınar'ın bu adı çok sevdiği belli. Ben de çok sevıyorum. "Yazgülü" oluyor da "Yazyağmuru" nedcn olmasın! "Yazyağmuru"nu sevdiği için Tanpınar, genç kadının adını ancak 67. sayfada açıklar. Oysa Sabrı'ye 12. sayfada karısından "Hacce" diye, 13. sayfada "Seher" diye söz ettirerek okurun kafasını bile bile karıştırdıktan sonra, 14. sayfada "Karımın adı Hacce Seher'dır. Çocuklar Hacce derler, ben Seher, derim" dedirtir; Sabri'nin genç kadına adını sorması için en elverişli zanmndır, ama bunu geçiştirir Tanpınar, 40. sayfada "Yaz Yağmuru "nu ad olarak kullanarak tadını çıkarmak için! (Yaz Yağmuru'nun başka bir anlamı daha var: Yaz yağmurlan kısa sürer, geçici olur. Tanpınar, genç kadın için, 33. sayfada "O geçici bir yaz yağmuru..." diyor. Sabri ile Fatma'nın (genç kadının adı) ilişkisi de yaz yağmurlan gibi: Kısa, geçici... Tanpınar, nikâyesinin adını koyarken bunu da düşünmüş olmalı.) Yazyağmuru'nda nedir Sabri'yi büyüleyen? Öncc güzelhği, tabii. Sonra Sabri'nin Yazyağmuru'nu hep bir "bilmece", "bir muamma" gibi görmcsi, "kadındakı o beklenmedik hallerin, o çocukça tavırlann, dalgınlıkların, acelelerin altında muhakkak çok mühim bir şey; bir sık buK İ T A P SAY I 765
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle