Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nıış. Başarılı bir öykü. Aynı şekilde D ve T öykiİMİ dc insan yaşammın yaşa ve sağlığa bağlı dramatik yanlannı; Resim'de korkularımızı kcndimizin yarattığı; Ay vc Elma'da yaşamın "her şeye karşın" sürdüğü vıırgıılanıp sergileniyor. KALEM SÜRÇMELERİ! Yazarm bazı anlatım ve dil yanlışları göz ardı edilecek gibi değil. Daha ilk öyküniin ilk sayfasmda, "Sikkeler Yunanca bir yazıyla çevrelenmişlerdi; ikisinin de bir yüzünde ayçiçeği kabartması, öteki yüzünde ise insan betimi görülüyordu."(s.l3) tümccsi, vardı sözcüğü ile bitseydi tümce acaba yanlış mı olurdu? "Fotoğrafını çekmern yeterli görünmedi, hemen oracıkta bir çekim planı tasarladını." (s.17) Hem plan hem de tasar(ı)... Iki sözcük eş anlamlıdır. Ayrıca plan sözcüğü sinemada "çekim" yerine de kullanılmaktadır. Genellikle, plan yapılır; tasarlanmaz. Bir başka nokta; görünmedi eylemi. Anlatıcının yanında kimse yok, kendisi tarafmdan yeterli görülmeyen bir durumu "görünmedi" değil de, görmedim diyebilirdi. "Fırfırlı eteğim, fistolu gömleğim ve kısa saçlarım, bu sokakların belleğinden silinmiş bir kadın türü olduğumu gösteriyordu." (s.22) Sanırım "türü" yerine "tipi" diyecekti de kalemi sürçmüş! "Geceleyin, ayın puslu ışığını parke taşlar üzerine serdiği bir vakitte yürüyordum."(s.65) Burada parke taşlar söyleyemeyeceğimizi, bunun yerine "toprak yol" tamlamasını koyarak anlayabiliriz. Parke taşların (ın) demek daha uygundur; öbiir türlü bir anlatım bozukluğu ortaya çıkıyor. Yine aynı sayfada, "çıkmaz sokaklara girip geri çıktım" derken de çıkmaz sokaktan ancak geri çıkılabileceği zaten 'çıkmaz' olmasından belli değil midir? Geri sözcüğü fazladır. Aynı sayfadan sürdürelim. "Bu sokakları ben ezbere bilirim." Tümcesinde vıırgııyu "ben" zamırine çekmek istemiş yazar, böyle ise ben zanıirini tümcenin sonuna yazması amaca daha uygıın düşerdi. Eğer ben'e vurgu yapılmayacak idiyse o zaman de ben'in tümce içinde fazlalık olduğu görülmelıydi. Bu sayfada anlatım ve dil yanlışlarının yanı sıra kimi sözcüklerin aşırı kullanımından kaynaklanan bir tıkanıklık da var. Sadece bu sayfada on iki (12) tane "bir" sözcüğü kullanılmış. Ve bağlacı da çok. Sevgili M. Sadık Aslankaranın kulakları çınlasın; çok kızar virgül kullanmakla "ve" bağlacı kullanmak arasında bir değişildik olmuyorsa virgül kullanmamaya. Elbet bunlar, okurken dilde takıntılar oluşturuyor. Daha güzel söyleyişlere varmak mümkün oysa. "Ayışığındaki nalınların tıkırtısından bu nalınların yeni olduğu anlaşılıyordu; yeni nalın kuru olur ve tok ses çıkarır,"(s.65) Tıpkı bu tümceyi çok daha güzel yazmak olanağı varken böyle bırakmak gibi. "...dış kale surları..." (s.66) Burada dış kale diye bir kale varsa sorun yok; ama kale surlarının dışı kastediliyorsa sorunu görmezlikten gelemeyiz. "Minnetle doğrulup elini öptüm." (s.71) Minnetle yapılan doğrulma ise, sözümüz yok; fakat bana öyle geliyor ki "minnetle" sözcüğü öpme eylemiyle ilintilidir; o yüzden "minnetle" sözcüğünün öpme sözcüğünden önce getirilmesi gerekirdi. "Biraz önce, yukarıda, genç kadına es.imin Latin Amerika'dan geldiğini; orada çevre ve tarih üzerine bir yazı dizisı hazırladığını, iyi Türkçe bildiğini anlattığım geldi;" (s.78)nereye, aklına mı? "Acaba, dedim, unutmadı mı yoksa; bu çılgınhk anında bile kurnazlık yapıyor?" Burada da yoksa sözcüğünün yeri noktalı virgül(;)den sonradır. "Başkalarının deneylerine yazı aracılığıyla sızmış bir düş kişisi değil mir1" (s.107) Deneyimlerinc demek istiyor. "Bir tane gökyüzünde ay vardı, bir de pcncerede." (s.129) Bir tane söz grubunun yeri doğru değil, böyle olduğu için de gökyüzünün bir tane olduğu anlamı çıkıyor ki, yazar gökyüzünün değil, ay'ın sayısıyla ilgili görünüyor. "...benim fosilleşmiş isimleri sorgula yan saçma sapan bir deli adam olduğumu düşündüm."(s 152) 'Benim' sözcüğü gereksiz, her ^eyden önce. Saçma sapan bir deli söz grubuna takıldı aklım; deli zaten saçma sapan şeyler yapmaz mı; onlar saçma sapan davrandıkları için (bize göre) biz onlara deli demez miyiz? Delinin akıllısı olmaz ki. Kitapta hemen dikkat çeken bu yanlışlıklarda yazann olduğu kadar yayına hazırlayanın ve düzeltmcnin de sorumluluğu olduğunu unutmamak gerekir. İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER' Elbet tüm bu eksikliklerin Gölgenin Canı'nda giderildiğine tanık oldum, sonra sadece bunlara takılmıyor gözünüz. Sözgelimi, sinemayı anımsatan anlatımlar da var: "...Osman Ağa'nın yerde debelenen atına bakarak sigara tabakasını çıkardı, diliyle ıslatarak yavaş yavaş bir sigara sardı ve itina ile ağzına yerleştirdiği sigarasını dudağında oynata oynata Osman Ağa'nın atına doğru yürüdü, tabancasının kılıfını çözdü ve ve hiç de atın acısını dindirmek isteyen bir yüzle değil, kayıtsızca tetiğe bastı. At yana doğru devrilince eğildi, bir kibrit çöpünü atın nalına sertçe sürterek yaktı ve sigarasına doğru götürdü" (s.73) (Atın nalları arasına çakmak taşı yerleştirirdi Osman Ağa) Bu anlatımın bu kadar etkili olmasında yazann sinemayla da uğraşmış olmasının katkısı var diye düşünüyorum. Korat, diğer kitaplarında olduğu gibi burada da coğrafyasından uzak düşmüyor, iyi de ediyor. tnsanı biçimlendiren çoğunlukla da coğrafyası değil midirt' Edip Cansever'in bir dizesi geliyor aklıma: "insan yaşadığı yere benzer."* Çizgili Sarı Defter/ Cürsel Korat/ Can Yayınları/ 2004/ 160 s. çizglll San Defter, on öyküden oluşan. değlslk konulan lcermeslne karsın. tematlk oiarak insan'ın değişmeyen hallerini yansıtan bir öykuler toplamı. Literatür BiyosraflOtobiyografi «ı,.«niı Savaşın ortasında insani bir çığlık... Çeçen cerrah Hasan Bayev'in anıları. "Çeçenistan'da savaş devam ediyor. Her giin siviller ölüyor. Kurtulanların çoğunun ise muhtemelen hiçbir zaman iyileşmeyecek bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları oluyor. Benim ülkem tıbbi açıdan bir afet bölgesi ve oraya dönmeden içim rahat etmeyecek; fakat biliyorum ki eve dönemem. Çeçen özgürlük savaşçılarını tedavi ettiğim için Kremlin beni terörist ilan etti. Aşırı milliyetçiler ise yaralı Rus askerlerini tedavi ettiğim için beni vatan hainliğiyle suçluyor." Yemln Hasan Bayev Ç&vlrl: Burçt Kaya 351 sayfa, LBasrn, Ekim2004 ISBN: 9750402863 Q 1 www.liter3tur.conn.tr K İ T A P SAYI 765 SAYFA 11 C U M H U R İ Y E T