13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ekim ayt, neredeyse bir maraton ayına dönüstü, kitap dergisi çalışanları için... TÜYAP IstanbulKitap Fuarı önümüzdeki hafta sonu açılıyor. Fuar yoğunlugu ise epeydir başladı. lki sayıdır dergimizi kırk sayfa olarak yayıınhyoruz. Elinizdeki de yine yoğun bir sayı oldu. Üç yazanmızla söyleşiler, kitaplar üzerine değerlendirmeler var sayfalarımtzda. Nena Çalidis arkadaşımız, Kaan Arslanoglu ile 'Yoldaki İsaretler adlı romanını konuştu. A. Şebnem Birkan yazı ailemize yeni katılan arkadaşlarımızdan. Söyleşileri ve yaztları artık dergimizde yer alacak. Şebnem de Yekta Kopan'la 'îçimde Kim Var' üzerine söyleşti. Erdem Öztop'un hızına yetişmek olanaksız gibi. Neredeyse tüm edebiyat ve kitap dergilerinde adına rastlamak mümkün. Cemil Kavukçu'yla 'Suda Bulanık Oyunlar' üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Maviseî Yener'i, yazdığı çocuk kitaplarından tanıdık. Şimdi ise bir öykü kitabı ile çıktı karşımıza. Ahnıet Günbas, Yener'in 'Derin Yırtmaç'ını değerlendirdi. Sevengül Sönmez, Mehmet Eroğlu'nun "Zamanın Manzarası' üzerine yazdı. Şimdiden iyi bir kitap fuarı yaşamanızı diliyoruz. Bolkitaplı günler... TURHANGÜNAY Bir romandan bizi bilgilendirmesini, düşünmemizi sağlamasını, duygulandırmasını, falan bekleyebiliriz ama en çok bize masal anlatmasını isteriz. cem Mumcu, çocukken gece uyumadan önce dinlediğimiz masallartadında bir roman yazmış. Asuman KafaoğluBüke Yazın Sanatı Makber Mutlak iyilik ve kötülüğün bu denli keskin çizgilerle ayrılmış olması, ilk başlarda bclki masal ya da mclodramlardaki kötü kalpli karakterler gibi kalıplaşmış görünüyor, ama yazarın salt iyi ile salt kötüyü karşı karşıya getirmesinin ardında başka bir arayış yatıyor. Bize salt iyi ile kötünün varlığını sorgulama şansı veriyor. K ötülük insanlığın hcp aklını kurcalayan bir konu olmuştur. llkçağlardan beri filozoflar, din adamları vc kutsal kitaplar kötülüğün nedenini anlamaya vc anlatmaya çalışırlar. Dünya, kötülüklerin dc olduğu bir yerdir, diyerek basitçe bu problemden sıyrılmak da kolay değildir. Özellikle tck Tanrılı dinler açısından kötülük sorunu tam bir açmaz yaratır. Aydınlanma çağında Avrupa yeniden kendini teolojik bir çıkmazın içinde buldu. Binlercc kişinin ölümüne neden olan büyük Lizbon depremi, tam da çoluk çocuk kutsal bir pazar günü herkes kilisedeyken vurduğu için, bir gece önce içkiyi fazla kaçırıp plajda uyuyakalan günahkârlar kurtulurken, dua edenler anlamsızca ölmüşlerdi. Ne zaman teolojideki kötülük sorunu ele alınsa bu depremden söz edilir. Tanrının iyilik üzerine kurduğu bir dünyada nasıl bunca kötülüğe izin verilir? Bu konu Shakespeare'den Dostoyevski'ye ve yüzlerce yazara ilham kaynağı olmuştur. Tanrı, kötülüğe neden izin vcrir? Yoksa daha iyisini yapmak onun elinde değil midir? Genelde bu soruyu din adamları Tanrının neyi neden yaptığının sıradan insan tarafından anlaşılamayacağını söyleyerek konuyu mistisizme yönlendirmişler; filozoflar ve sanatçılar için ise konu hala çekici. İVMNVEKÛTONÛN 0TCSİNDE Mumcu iyi ve kötünün ötesinde uğursuzluk kavramını da ele alıyor. Muharrem, doğduğu gün uğursuz ilan edilmekten kurtulamayan bir çocuk, ailenin tüm trajedilerini bu çocuktan bilen aile fertleri karşısında güçsüz aynı zamanda. Muharrem'in şansı, kan bağı olmayan üç kadın tarahndan korunup büyütülmesi, bir bakıma onun tek şansı küçük yaşta koruyucu meleklerini bulmuş olması. Tüm bu iyikötü tartışmaları bir yerden sonra kötülüğün nedenleri üzerinde düşünmeye itiyor okurıı. Kötülük yapanlar, mutlaka kendileri kötülük görmüş insanlar mıdır? Sevgisiz, nefret dolu bir ortamda büyümüş birinin iyi olabilmek için özgür iradesi var mıdır? Çocuklarını döven anne babalar, kendileri de çocukken mutlaka dayak yemişler midir? Bu açıdan baktığımızda her kötülüğün ardında zorunlu bir neden bulabiliriz. Cem Mumcu zincirleme olarak bir aile içinde gittikçe büyüyen, her nesle bula şan nefreti anlatmış. Ayrıca bu nefretin tcmeline de fizyolojik bir neden yerleştirmiş. Bu dunımda tabii, nedensiz kötülük olamaz mı sonısu takılıyor aklımıza. Her kötülüğü besleyen bir başka kötülüğün varlığını kabul ettiğimizde acaba "kötü" diye tanımladığımız eylemin sorumluluğunu da bir başka yere mi kaydırıyoruz? Bu düşünce sık sık aklıma takılır zaten. Kötülük, bulaşıcı hastalık gibi midir? Eğer öyleyse bir insandan diğerine geçerek çoğalıyorsa ilk kimde görülmüş olabilir bir bulaşıcı hastalık? Bazı bedenler atipik bir şekilde hastalıkları üretemezler mi? Aynı mantıkla devam edersek, hayatında hiç kimseden kötülük görmemiş biri, zorunlu olarak iyi mi olacaktır? Sanırım insan doğasını bu denli mekanik bir şekilde göremeyiz. Nasıl, tüm çocukluğu boyunca dayak yemiş biri, bunun acısını çok iyi bildiği için kendi çocuklanna bunu hiç yaşatmamaya karar verebiliyorsa, başka deyişle zincirleme tekrarlanan kötülüğün halkasını kırabiliyorsa, aynı şekilde nesiller boyu süren iyilik zincirinin de halkalarını kırabilecek insanlar olacaktır. "Makber" tüm bunları düşündürdü. Uzun zamandır okuduğum en sürükleyici ve etkileyici romandı aynı zamanda. Masalsı anlatımı ve akıcı dili, okuru hamamın kokusu, havası, sesleri içine kolayca sokması, romanı zevkle okunur kılan özellikleriydi. Roman içinde tempoyu arttıran sonra yavaşlatan bölümler kullanmış olması, heyecanla yaşanan bölümlerin ardından kendi içine dönüp değerlendiren bölümlerin gelmesi de romanda hoş bir denge sağlamış. Örneğin romanın ortalanna denk gelen 16. bölüm derin iç yansımaların olduğu bir yer, roman belki bu bölümden sonra biraz hız kaybetmiş ama okur bu anlamlandırmaya gerek duyuyor. Tempo düşüren bu bölümler, bir serüven gibi hızla yaşanan ve anlatılan olayların etkisini ve anlamını sindirmeyi sağlıyor. Bir romandan bizi bilgilendirmesini, düşünmemizi sağlamasını, duygulandırmasını falan bekleyebiliriz ama en çok bize masal anlatmasını isteriz. Cem Mumcu, çocukken gece uyumadan önce dinlediğimiz masallar tadında bir roman yazmış. • www.yazinsanati.com Makber / Cem Mumcu / Okuyan Us Yayın /2004 / 105 sayfa. IVİVEKOriİ Cem Mumcu, geçen haftalarda yayımlanan "Makber" adlı romanında mutlak kötü ile iyiyi karşı karşıya getirmiş. Roman dört nesil boyunca bir aileyi anlatıyor. Emin ve Sabahat'ın kızları Inayet, kötülüğün beden bulmuş hali sanki, înayet'in torunu Muharrem ise bir mucize bebek. Romanın merkezinde yer almasına rağmen Muharrem aslında klasik anlamda roman kahramanı değil çünkü etkin bir rol oynamıyor, onun varlığı çevresindekilerin tüm düşünce ve davranışlarını belirlediği halde, romanın büyük bir kısmında o sadece bir bebek. Yetişkin olarak ise "geçmişten şikâyeti, gelecekten hiçbir bcklentisi olmayan, saçları erken ağarmış orta yaşlı bir hamam sahibi" olduğundan başka fazla bir şey bilmiyoruz. Yinc dc Muharrem'in kişiliğini oluşturacak, nesillerden bcri ailcdc süregelen acıları bildiğimiz için, onu çok yakından tanıyor gibiyiz. Cem Mumcu alay edercesine Inayet adını verdiği karakteri tüm kötülüklerle donatmış. Cem Mumcu. geçtlğlmlz haftalarda yayımlanan "Makber" adlı romanında mutlak kötü İle lylyl karsı karşıya getlrmlş. SAYI 765 SAYFA 3 .1KİTAP" Imtiyaz sahibl: Cumhuriyet vakfı adına llhan Selçuk o Cenel Yayın Yönetmenl: Ibrahim Yıldızo Yayın Yönetmenl: Turhan CünayoSorumlu Müdür: Mehmet Sucu o Cörsel Yönetmen: Dilek Akıskalı o Yayımlayan: Yeni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baski: Merkez Cazete Dergi Basım Yayıncılık San. ve Tic. A.$. Barbaros Bul. No:i25 BEŞİKTAS > Idare Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 CağaloğİU, 34334İStanbUİ, Tel: 0(212) 512 05 05 o Cumhuriyet Reklam: Cenel Müdür özlem Ayden / Cenel Mudür Yard: Semra Yazıcı / Reklam Müdürü: Hüseyin Dalkıran Yerel sürell yayın o Tel: 0 212 512 47 78 51248 30 Fax: 0212 513 84 63 cmail: [email protected] CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle