25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cemil Kavukçu ile "Suda Bulanık Oyunlar" üzerine SUDA BLrLVMK OYLN'LAR "Taşra, köy, varoşlar, gurbet edebiyatımıza zenginlik katmıştır." öyküleriyle tanıdığımız Cemil Kavukçu, ilk roman denemesini 1998 yılında Dönüşle yapmıştı. Aradan geçen zamanda öykülerini okuruyla buluştursa da romandaki başarısının sonucu, okurları ikinci romanı sabırsızlıkla bekliyordu. Bu isteği geçen günlerde Suda Bulanık Oyunlar ile gideren yazar, artık roman türünde yetkin olacağını gösterdi. Gerek kurgu zenginliği gerek anlatım başarısı buna kanıt hiç kuşkusuz! Cemil Kavukçu ile yeni romanı hakkında söyleştik... O Erdem ÖZTOP ve kendine güvensiz bir gencin kafasındaki karmaşadan başka bir şey değil. Dışarıdan bakıldığında kendi halinde, sessiz biri Tank. Ama iç dünyası hiç de öyle değil. Bu karmaşayı anlatmak için de iç konuşmalara, mektuplara, şiirlere, ironiye ve kendi kendine oynadığı oyıınlara yer verdim. Romanın başkahramanı Tank. Ünivenite okutnak için taşradan büyiik şehre gelıyor. Bir anlamda bu kitabın lürüne gençlik romanı diyebiltr miyiz? Gençlik romanları, çocuk romanında olduğu gibi belli bir yaş grubunu dikkate alarak yazılan romanlardır. Nasıl ki yetişkinlerin kullandığı aspirin çocuklara verilmiyorsa, onlar için üretilen dozıı daha düşük aspirinler veriliyorsa edebiyatta da benzeri yapılıyor. 1517 yaş grubunu hedefleyen romanlar unların dünyalarına seslenirken ileriki yaşlarda okuyacakları kitaplar için de bir altyapı oluşturuyor. Suda Bulanık Oyunlar'a bu açıdan gençlik romanı diyemeyiz. Üniversite öğrencisi bir genci anlattığı için bu sınıflamaya sokmak doğru olmaz. Taşra! Nedir sizdekı yeri? (ierçt tslanbıd'da çok sık bulunsamz da yaşam serih>cnimz Ankara'da sürcgeliyor. Yani taşrada! Ne denınız? Taşra, doğup büyüdüğüm, çocukluğurnu ve ilkgençliğimi yaşadığını, kısacası beni biçimlendiren yer. Yazdıklarımda da taşra, ağırlıklı olarak yer alır. Çünkü orayla ilgili biriktirdiklerim, gözlediklerim var. Taşra, köy, varoşlar, gurbet edebiyarımıza zenginlik katmıştır. Roman iki farklı kulvarda yol altyor; Ktrat lakma isimli çay ve Tarık'ın üniversıte günlerı... Çünkü kentin içinden geçen çayla Tarık'ın kestişiği bir nokta var; bulanıklık. Tarık'ın çözemediği birçok sorunu var, öncelikle taşradan geldiği kente uyum sağlayamamış. Kendisi gibi oraya dışarıdan gelen başka taşralılarla arkadaş olabilmiş. Ne bir cinsel deneyim yaşamış ne de o kentte bir kız arkadaş bulabilmiş. Dersleriyle de arası açık, bir türlü kendini verip çalışamıyor. Bu arada en büyük sorunlarından biri de politik bir tercihinin olnıaması ve varmış gibi görünüp sürüklenmesi. Bütün bunlarla kafası öylesine karışıyor ki, kendini kentin ortasından geçen kirli, bulanık çayla özdeşleştiriyor. Öyle ki, ona adının tersini takıyor. YETMİSLI YILLAR Romanda zaman, 70'li dönem! Hal böy/e oltınca aklıma Donüş romamnız gelıyor. 'Geçmiş' sizde bir saplan/t mı? • Yetmişli yıllar yakın tarihimizin en karanlık dönemlerinden biri. 12 Eylül, 12 Mart'a göre çok daha sancılı, çok daha şiddetli geçmiştir. Bütün fatura da gencecik insanlara çıkmıştır. Dönüş romanı 12 Eylül sonrasını fon olarak alır ve o dönemden yara alarak çıkmış Vedat'ın kendisiyle, geçmişiyle ve inandığı, uğruna acı çektiği görüşleriyle hesaplaşnıasını anlatır. Suda Bulanık Oyunlar ise evgili Cemil Kavukçu, ilk roman çalışmanm bundan altı ydkadarönce 'Dönüşleyapmışlınız. A radan geçen zanıan diliminde her ne kadar öykü'ler yayımlasanız da roman için uzun bir süre bu ara veriş! Nc dcrsmiz? Yazarlık serüvenim 80'li yılların başında öykülerimle başlıyor. Ondan önccki yıllarda ise romanla ilgilenmiştim. 70'li yıllarda roman yazmaya çalışmış, bir süre sonra bıından vazgeçmiştim. İlk öykii kitabım Pazar Güneşi 1983 yılında yayımlandı. Bu kitaptan on beş yıİ sonra da ilk ronıanım Dönüş çıktı. Bir anlamda Dönüş ile ilk göz ağrım romana dönmüş oldum. Geçen yıllar eğilimimin öyküden yana olduğunu gösterdi. Dönüş'ten altı yıl sonra da Suda Bulanık Oyunlar'ı yazdım. Bıınu ben 'ara veriş' olarak görmüyorum. Roman ya da öykü konusunda ne bir tercihim ne de kurallarım var. Öyküyle daha sıcak ve sıkı bir bağ kurduğumdan dokuz öykü ldtabım var. Romanın kuluçka dönemi ise bende uzun sürüyor. Bir roman yazmak için yola çıkmıyonım, zaman içinde bir romanın oluşmaya başladığını göriiyorum. Oyküde de aynı şey oluyor. Yeni romamnız, 'Suda Bulanık Oyunlar'. Nedir sizce suda hulantk olan 'Bu bir dönem romanı değil. Ama o yıllarda yaşananları yüzeysel de olsa vermem gereklyordu. 0 dönemle llglll gözlemlerlrn, anılanm vardı. 0 nedenie de 7011 yılların ünlverslte ögrenclsinl oyun(lar)? aniatmayı seçtim" dlyor cemil Kavukçu. Yeterince dingin olmayan, huzursuz SAYFA 20 12 Eylül öncesi çalkantılı dönemi fon alarak arada kalmış bir üniversite öğrencisini, onun gözünden yaşananları anlatır. Burada 'saplantı' olabilecek bir geçmiş tutkusu yok. Ama öykülerimde geçmişe, çocukluk vc ilkgençlik yıllarıma daha fazla yer veriyorum. Orada geçmiş daha çok önem kazanıyor. Bunu, coğrafyanın, kentlerin, kasabaların dokusunun bozulması, insan ilişkilerinin çözülüp yalnızhğın bir virüs gibi yayılması karşısında eski değerlere sahip çılcma olarak açıklayabilirim. Tank içine kapanık bir kişilik. Taşradan büyük sehre gelen çogu genç gibi bocalama dönemi yaşıyor. Bastırılmış duyguları ve islekleri gün yüzüne çıkıyor bu dönemde... Evet, bu saptamaya katılıyorum. En çok da cinsel çözümsüzlük karşısında bunalıma düşüyor Tarık. Kendini çok kötü hissetmesine karşın porno fîlm gösterilcn pespaye sinemalardan uzak duramıyor. Tarık'ın geçmişine dairipuçlarının verildıg'i sayfalarda, bir öncckt soruma sebcp olarak, kopuk aile bağlarını neden gös/ercbtlır mıyiz? ()rneğin babaoğul ılijkisini? Tarık babasıyla özlemini duyduğu bir babaoğul ilişkisi kuramamış bir genç. Babasını kaybettiği için de bu ilişkiyi hiçbir zaman kuramayacaktır. Babasını özgürlüklerini kısıtlayan bir buyurgan olarak görür. Her an her şeye parlayacak öfkeli bir yapısı vardır. Yemek yeterince ısınmadığı ya da fazla sıcak olduğu için sofrayı dağıtacak kadar hırçın biridir baba. Tarık, onu sevip sevmediğine karar veremez. Ondan yalnızca çekinmiş ve korkmuştur. Tarık her ne kadar büyük şehirde aşka/sevgiye dair olağan şeyleri yaşayatnamış vc bundan dolayı da sorunlarla karşılassa da taşrasında Nazan'la yaşadıklarını unutmamak gerekir! Buradan, her güzel şeyin/saflığın yaşandığı taşrada, aşk da tam anlamıyla yaşamr sonucunu çıkarmalı mıytz? Aşkın köyü, kenti, taşrası olmaz ki. İki insan arasında o elektrik oluştuğunda bütün baskıların karşısına dikilir, her şeyi göze alırlar. Tarık ile Nazan arasındaki aşk böyle tutkulu bir aşk değil. Belki aşk bile değil. Çocuksu bir ilişki onJarınki. Parkta göz göze gelmeler, gizlice buluşmalar, ıssız yerlerde el ele dolaşmalar. Sonra da ayrı düşüyorlar. Yalnızca mektuplarla süren, Tarık'ın kafasında süsleyip abarttığı bir ilişki bu. Asla yeterli olamıyor ve sorunlarını çözemiyor. Şöyle yazar samanlı kâğıt üzerine Tank, usuna Nazan 'tn düştüğü vakit: "Aşk, elektrikle aydtnlanan odadaki sevinç gibi, gereksinimden doğan bir kıvtlcım". Ne dersiniz? Romanda Tarık'ın buna benzer cüm leJeri var. Kafasındaki karışıklığın şidde ti oranında daha karmaşık, anlamsız, saçma şeyler de söylüyor. Yazamadığı mektuplar düşlüyor örneğin. Oradaki cümleler çok daha uzun, karmaşık ve bozuktur. Bunları Tarık'ın içindeki çalkantıları yansıtmak için verdim. Yoksa bir biçem denemesi değil. Romanı okurken Candan Erçe/ın'/« sesi birlikteliğe eşlık ediyor. Şarkı sözleri K İ T A P C U M H U R İ Y E T S AY I 765
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle