19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 9 Selçuk, Köy Enstitüleri ve Aydınlanma Prof. Dr. KEMAL KOCABAŞ A ydõnlanmanõn ve Türkiye ilerici hareketinin önemli ismi İlhan Selçuk 11 Mart 1925 tarihinde Aydõn’da “merhaba” dediği yaşam koşusunu 21 Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da onurla, emekle ve bü- yük bir insani birikimle tamamlayarak dostlarõna veda etti. Şimdi o duruşuyla, bilgeliği ile 85 yõllõk “özgür insan” ol- mak, “Bağımsız ve Demokrat Türkiye” savaşõmõyla yü- reklerde, belleklerde “İlhan Abi” ve aydõnlõk bir “Pence- re” olarak yaşamaya devam edecek. İlhan Selçuk’un tüm yazõlarõnda ustaca bir bilgelik, sen- tezleme yeteneği ve birikimle insanõn-toplumun özgürleş- mesi düşüncesi, akõl ve bilimin egemen olduğu bir toplum özlemi vardõr. Elli yõldan beri Cumhuriyet okuru olarak yaşanan toplumsal olaylardaki İlhan Selçuk yorumu hep ilk başvuru kaynağõmõz olmuştu. 20 Mayõs 1997 tarihinde köşesinde yazdõğõ yazõda Osmanlõ’dan Türkiye Cumhuri- yeti’ne dönüşümü anlatarak “… 1923’te Cumhuriyet ku- ruldu, padişahlık tarihe karıştı, 1924’te halifelik kaldı- rıldı. 1925’te saat ve takvim uluslararası kurallara gö- re düzenlendi… Gutenberg’in matbaasında ilk kitap yuvarlak sayıyla 1450’de, yani 15’inci yüzyılın tam or- tasında basıldı; Osmanlı’da İbrahim Müteferrika, ilk matbaayı kurduğu zaman takvim 1729’u gösteriyordu. İkisi arasında 279 yıl var. Avrupa, din dogmalarının ağır bastığı medrese öğretiminden, aklın egemenliğine dayanan bilimsel öğretime 15’inci yüzyılda yöneldi. Türkiye, medrese öğretimini 20’nci yüzyılda Cumhuri- yeti ilan edene değin yapısında taşıdı. Arada 500 yıl var… Oysa ‘Aydõnlanma Devrimi’, kilise şeriatına kar- şıydı. Özgür insan doğuyordu. Demokrasinin doğuşu demekti bu!.. Çünkü insan kul olmaktan kurtuluyor, dinin ‘değişmez’ kurallarıyla yönetilen toplum, ‘değişe- bilir’ yasalarla yeni bir düzen kuruyordu… Avrupa’da ‘yeni insan’, sanayi devrimiyle altyapısını oluşturmuş- tu. Türkiye’de bu altyapı yoktu. Osmanlı; tarım toplu- muydu, köylüydü çoğunluk, şeriatçı kafa yapısıydı ge- çerli olan... Bu sorun nasıl çözülecekti?.. Cumhuriyet devriminin öğretmenlere dayanması, eğitimi öngörme- si, öğretim temelinde Aydınlanma’yı yakalamaya çalış- ması, bilinçli bir atılımdır. Bir yandan devletçilik yön- temiyle fabrikalar açılırken, öte yandan genç kuşaklar ‘yeni insan’ kimliğiyle yetişiyordu… Köy Enstitüleri- nin açılışı ‘yeni insan’a yönelişin en önemli aşamaların- dan biridir. Ne var ki sanayi burjuvazisi oluşmamış bir toplumda, ilerici atılımlar, gerici toplumsal güçle- rin eliyle baltalanıyordu…” diyerek ülkenin yaşadõğõ de- ğişim-dönüşüm yolculuğunu anlatõyordu. İlhan Selçuk Cumhuriyet yazarlarõndan Alev Coş- kun’un 2007 yõlõnda yazdõğõ “Hasan Âli Yücel Aydın- lanma Devrimcisi” başlõklõ kitaba yazdõğõ “Yücel’in An- lamı” başlõklõ önsözde 1940-1950 yõllarõ arasõnda yaşa- nanlarõ “… Atatürk gözlerini yaşama kapadıktan sonra ülkenin başına geçen İsmet Paşa özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra karşıdevrimle karşı karşıya kaldı. Hasan Âli Yücel işte tam bu zamanlama içinde hayatı- nın trajedisini yaşadı. Hasan Âli’nin anlamını ve ger- çeğini ancak Türkiye Aydınlanmasında Devrim-karşı- devrim çatışmasının çelişkisinde değerlendirebiliriz… Hasan Âli, Atatürk’ün Aydınlanma Devrimi’nin kar- şıtları tarafından yok edilmesi gereken bir hedef ola- rak saptanmıştı. Köy Enstitüleri, Dünya Klasikleri’nin çevirisi, üniversiteler, devlet operaları ve tiyatroları konularındaki etkinlikleriyle öne çıkan Hasan Âli’nin karşıdevrimcilerin saldırılarına uğraması bir bakıma doğaldır. Ne var ki İsmet Paşa büyük tarihsel kişiliği- ne rağmen Hasan Âli Yücel’i koruyabilecek gücü ken- disinde bulamadı… Hasan Âli Yücel’e karşı savaşım Aydınlanma’ya karşı mücadele içeriği taşıdığından Cumhuriyet tarihimizin dönüm noktalarından birini oluşturur” şeklinde özetliyordu. Bizim kuşak İlhan Selçuk’u Pencere’deki yazõlarõ, Ziver- bey Köşkü’nde 12 Mart faşizmine karşõ direnişi, duruşuy- la-düşünceleriyle, Cumhuriyet gazetesinin saygõn başyaza- rõ, bir düşün ve eylem insanõ olarak tanõdõ ve saygõ duydu. Yaşamõnõn son yõllarõnda Türkan Saylan ve İlhan Sel- çuk’a yaşatõlan hoyrat davranõşlar çoğumuzun vicdanlarõn- da, duygu dünyasõnda derin yaralar bõrakmõştõr. Ölümü ar- kasõnda İlhan Selçuk hakkõnda yazõlar yazan eski solcu-ye- ni liberallerin o tarihlerde bu hoyratça yaşanan gözaltõlar karşõsõndaki sessizliklerini tarih affetmeyecektir. İlhan Sel- çuk ülkemiz insanlarõnõn düşün dünyalarõnda yaşam öykü- süyle, düşünceleriyle ve duruşuyla onurlu “bir değer” ola- rak hep yaşayacaktõr… Anõsõna saygõyla… OlmadõİlhanAğabey... EROL ERTUĞRUL 1 990’lõ yõllarõn içersinde, Aydõn’da düzenlediğimiz bir panelde, Sevgili İlhan Selçuk da konuşmacõ idi. Öteki konuşmacõlar Sevgili Uğur Mum- cu, Aydın Aybay ve Muzaffer İlhan Erdost’tu. İlhan Selçuk ile Uğur Mum- cu, Cumhuriyet gazetesinden geçici olarak ayrõlmõşlardõ. Çok güzel bir pa- nel olmuştu. İlhan Selçuk’la ilk karşõ- laşmamõzdõ. Yõllar önce üniversitede öğ- renci iken Ankara’da onu Çetin Altan ile birlikte, konuşmacõ olarak izlemiştim. Aydõn’da ilk kez yüz yüze geliyorduk. İlk başlarda, ona konuşurken “Bey- efendi” demiştim. Bu söze karşõ çõkõp, “Erolcuğum bana İlhan de, ağabey de ama beyefendi deme” demişti. Gece hep birlikte yediğimiz yemek sõ- rasõnda, yakõnlõğõndan cesaret alarak, yõl- lar önce Marmaris’te geçirdiği kalp ra- hatsõzlõğõnõ anõmsatõp, “Ağabey, senin kalp rahatsızlığını bir aşk için geçir- diğin söyleniyor, doğru mu” diye sor- duğumda, gülerek “Erolcuğum ben kalp sektesine, kalp sektesi mi derim, eğer bir aşk için geçirilmemişse” di- yerek, hepimizi güldürmüştü. Sevgili İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te- ki köşesinde, ilk gençlik yõllarõmõzdan beri bizim için hep bir yol gösterici ol- muştu. Yõlmaz bir aydõnlanma savaşçõ- sõ ve gerçek bir yol gösterici idi. Yur- dumuzda gelişen birçok olayda, acaba İl- han Selçuk ne düşünüyor, bu konuda ne diyecek diye düşünür ve ertesi gün onun köşesindeki ya- zõsõnõ beklerdik. Öylesine doğru, öyle- sine akõlcõ, öylesine gerçekçi şeyler ya- zar ve söylerdi ki, tartõşmasõz kabulle- nirdik. Birkaç kuşak için, gerçek bir ay- dõnlanma öğretmeni idi. İçten bir yurt- sever, yürekli bir Atatürk bayrağõ idi. Köşesinde en çok da Bektaşi fõkrala- rõ anlatõrdõ. Bu fõkralarõ öylesine ustalõkla anlatõrdõ ki, anlattõklarõ güncel siyasi olaylarla örtüşürdü. “Bektaşi’nin biri- si ölecek olmuş. Son nefesinde, bana hemen bir papaz çağırın demiş. Ya- kınları şaşırmışlar. Baba erenler sen ne söylüyorsun, sana bir imam çağı- ralım demişlerse de dinletememiş- ler. İlle de papaz isterim diye tuttur- muş. Neden böyle yapıyorsun diye sor- duklarında da: Ben öleceğimi anla- dım, bir Müslüman ölünceye kadar, papaz çağırın ki bir gâvur gebersin de- miş.” İlhan Ağabey’in anlattõğõ Bekta- şi fõkralarõndan birisi idi bu. “İnsanlar olaylarda denenir” sözü- nü ilk kez İlhan Ağabey’den duymuş- tum. Gerçekten doğru bir sözdü bu. Bi- rilerini denemek için, onu olaylarda görüp, tanõmak gerekiyor. Olaylar kar- şõsõndaki tavrõ, davranõşõ, görüşleri o ki- şinin nasõl birisi olduğu hak- kõnda fikir veriyor. İlhan Ağabey’in çok yerinde bir değerlendirmesi idi bu. Cumhuriyet gaze- tesinde yazmaya baş- ladõktan bir süre sonra, Nadir Nadi, İl- han Sel- çuk, Oktay Akbal ve Sami Karaören’e “Olivetti” marka kõrmõzõ birer daktilo ar- mağan etmişti. O zamanlar bilgisayar ol- madõğõ için, köşe yazarlarõ yazõlarõnõ bu yazõ makineleri ile yazõyorlardõ. İlhan Ağabey bu daktiloyu ne yaptõ bilmiyo- rum. Akbal, yazõlarõnõ hâlâ küçük yazõ makinesi ile yazõyor ve Cumhuriyet gazetesine fakslõyor. Karaören ise, bu kü- çük kõrmõzõ yazõ makinesini, 2004 yõlõnda İstanbul’da bana armağan etti. Bu değerli yazõ makinesini büromda övünerek her- kesin görebileceği bir yere koydum, bana geliş nedenini de üzerine yazarak, özenle saklõyorum. İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Sami Ka- raören elli yõlõ aşan bir süreden bu yana, ayrõlmaz bir üçlü olarak, Cumhuriyet ga- zetesine birlikte emek verdiler. Birlikte güldüler, birlikte hüzünlendiler. Cum- huriyet gazetesinin sõkõntõlõ günlerine bir- likte göğüs gerdiler. Cumhuriyet gaze- tesinin, Cumhuriyet gazetesi olmasõnda bu üçlünün, yadsõnmaz emekleri vardõr. İlhan Ağabey haksõz ve hukuk kuralla- rõna aykõrõ bir biçimde 2008 yõlõnda gözaltõna alõnõp, sorgulandõktan sonra fi- ziksel ve tinsel olarak hõrpalandõ. Uy- durma suçlamalarla suçlanmasõnõ içine sindiremedi. Geçirdiği kalp rahatsõzlõğõ nedeni ile sağlõğõna yeniden kavuş- tuktan sonra, kõsa süreliğine dinlenmek için Gökova’ya geldi. En son onun- la 2008’in Eylül ayõnda, Gökova’da bir balõk restoranõnda birlikte olduk. Akbal ve değerli eşleri de vardõ. İlhan Ağabey kõrmõzõ şarap içti. Gecenin bir yerinde, İlhan Ağa- bey, Oktay Rıfat H o r o z c u ’ n u n “Erenköyde Ba- har” şiirini oku- du. Şiire eşlik ettik. O gece onu son gördüğümüz gece imiş. Nereden bile- bilirdik. Şimdi yüreğimiz acõlarla dolu. Bize kazandõrdõklarõ için ona sevgi ve saygõ borcumuz var. İlhan Ağabey, sana her şey yakõşõrdõ, ama bizi böyle öksüz koyup gitmek hiç yakõşmadõ. Işõklar içinde yat. NAMIK KEMAL BOYA İ lk yazõsõnõ 1964’te okumuştum. 1969 so- nunda Cağaloğlu’nda Cumhuriyet’teki odasõnda Dev-Genç İstanbul Bölge Yü- rütme Kurulu üyesi bir hukuk öğrencisi idim ilk tanõştõğõmõzda. 12 Mart’a kadar görürdük onu ara sõra top- lantõlarda ve gazetede... 1972’de Davutpaşa Askeri Cezaevi’ndeki koğuşta ranzamõn alt komşusu oldu bir süre- liğine... Mapusane arkadaşõyõz yani... O önce tahliye oldu. 1974’ten sonra da bizler... 1980’e kadar bizler sokaklarda iken o da ken- di cephesinde, kalemiyle, her şeyiyle dövüş- tü, durdu. 12 Eylül 1980’de darbeye karşõ ayakta dur- mayõ başaranlardandõ... Direncini kõramadõlar. İlhan Selçuk, em- peryalizmin her saldõrõsõnda hedefte olan bir Türk aydõnõydõ. Bu, büyük bir onurdur! O yazdõklarõnõn Cumhuriyet devriminden kaynaklandõğõnõ ve o aydõnlõk kaynağõn hal- kõmõzõ nice aydõnlattõğõnõ bilmekteydi... Bunun ne büyük bir sorumluluk olduğu bi- linciyle didindi, çabaladõ, bir ömür boyu ya- şadõ; hepimize örnek oldu. Yazõlarõnõ ve Cumhuriyet’i okumanõn bir halk üniversitesini bitirmek olduğunu dost-düş- man bilmeyen yoktur. 90’larda saldõrõlara, mali zorluklara karşõn ‘Cumhuriyet’lerin ikisini de yaşatma sava- şõmõndaydõ. Bizler de karõnca kararõnca des- teklemeye çabaladõk. 1995 yõlõ sonunda kendiliğinden başlayan Cumhuriyet Okurlarõ Topluluğu’nun (sonra- dan adõ CUMOK olan) örgütlenmesine katõl- mamdan sonra daha da sõklaştõ görüşmeleri- miz. Onun 40 yõlõ aşkõn bir süredir yaptõğõnõ Cumhuriyet’e destek bağlamõnda okurlar ola- rak yapmaya çalõştõk. 2002’den sonra AKP iktidarõ ile daha zor- lu günler başladõ. 2003 sonunda CUMOK’un yeniden daha bilinçli ve programlõ biçimde dü- zenlenmesinde görev üstlenmemde etkisi olan iki önemli kişiden biri de oydu. Onun 40 yõlõ aşkõn bir süredir yaptõğõnõ Cum- huriyet’e destek bağlamõnda 2004’ten bu ya- na daha da etkin biçimde yapmaya çalõştõk... ABD ve AB emperyalizmi ile yerli işbirlik- çilerine karşõ Cumhuriyet okurlarõnõn yaptõk- larõnõ ve sonuçlarõnõ ileride değerlendirecek- ler çõkacaktõr... Ancak uluslarõn ömrü uzun, insanlarõn öm- rü görece kõsadõr... Önemli olan o kõsa süre içinde uzun soluk- lu işler yapmak, kalõcõ izler bõrakmaktõr. İlhan Abi, geride dostun, düşmanõn hesaba katmak zorunda kaldõğõ ve emperyalizmin iş- birlikçisi gericiliğin hedef tahtasõna koyduğu bir Cumhuriyet gazetesi bõrakarak aramõzdan ayrõldõ... Onun yokluğunu; bu gerçeği kabul etmek ge- rek... Gazetenin içindeki ve dõşõndaki yurtse- verler olarak artõk onun yokluğunda yürümek zorundayõz... Geride kalanlarõn verilmiş olan mücadele ve emeğe saygõ duymalarõ, sahip çõkmalarõ, da- ha ileri aşamalara taşõmalarõ, ulusal bağõmsõzlõk, aydõnlanma ve halktan, emekten yana bir yurdu ve dünyayõ gerçekten, yeniden üretmeye yönelik çabalarõ yükseltmelerini; bu bağlam- da kendilerini görevli saydõklarõnõ, sorumlu- luk üstlendiklerini gösteren başarõlõ somut ör- nekleri görmeyi bekliyoruz. Bizler; okurlar olarak, hiçbir karşõlõk ve pa- ye beklemeksizin o mirasõn sürdürülmesindeki olumlu çalõşmalara destek sağlamakta ve bi- ze düşen işleri yapmakta kendimizi herhangi bir görevlendirme ve yönlendirme bekle- meksizin sürekli görevli sayõyoruz. Koşulla- rõn değerlendirmesini yaparak durumdan gö- rev çõkarma becerisi olanlara yakõşan da bu tu- tumdur. Çok sayõda aydõnlanmõş yurttaşõn da bu tavrõ benimseyerek görev üstleneceğine ve ‘Cumhuriyet Okurluğu’nun özverili so- rumluluğunun her iki ‘Cumhuriyet’in de yaşatõlmasõna katkõda bulunacağõna inanõyo- ruz... Yurdunu ve ulusunu özünden çok seven tüm dostlarla bu onurlu görevde aynõ çatõ al- tõnda buluşmayõ umuyoruz. Saygõ, sevgi ve dostlukla... Cumhuriyet’i yaşatacağõz SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Oylarınız “Hayır’lı” Olsun Çok büyük bir merakla beklenen Anayasa Mahkemesi kararı nihayet açıklandı. Evet hiç kuşkusuz, bu kararı herkes büyük bir heyecanla bekliyordu. Ve karar, hiç kimseyi memnun etmedi. Gerçi “laboratuvar koşullarında” düşünürseniz, yani “kararın hangi koşullarda alındığını” göz önüne almadan bir değerlendirme yaparsanız, kararın “iyi bir karar” olmadığı açık. Ama yapılanları, mahkeme üyeleri üzerindeki baskıları düşünürseniz, böyle bir karar vermeleri son derece doğal. Düşünsenize, iptal lehinde oy kullanacağını düşündükleri için, baskı altına almak amacıyla Fulya Kantarcıoğlu’na neler yaptıklarını. Salt onu baskı altına almak, diğerlerini de korkutmak için, Seyfi Oktay’a nasıl soruşturma açtıklarını. Açılan soruşturma ile hiç ilgisi olmayan telefon konuşmalarının yandaş medyaya nasıl servis edildiğini. Gözaltı ile birlikte, derhal yandaş medyaya servis edilen o telefon konuşmalarının kimlerin elinde olduğunu, o birileri tarafından neden derhal servis edildiğini... Bunları düşününce, başka her tür “etkilemenin” yapıldığını bilince, mahkemenin laboratuvar koşullarında, karar vermediğini anlıyorsunuz. Ama karar “hukuk devleti” açısından iyi bir karar değil. Neden mi? Bir kere Anayasa Mahkemesi Başkanı, kararı, “kısa karar” biçiminde bile olmadan açıkladı. Hiçbir gerekçe belirtilmeden, kim neye karar vermiş, hangi karar kaç oy almış, neden öyle karar verilmiş, bu hususlardan hiçbiri yanıt bulmadan açıklandı. O kadar ki, CHP çok önemli bir itirazda daha bulunmuştu; “metnin bir bütün halinde halkoylamasına sunulmasına” itiraz etmişti. Bunun sonucu ne oldu, Başkan’ın açıklamasında onu bile göremedik. Oysa Anayasa Mahkemesi Başkanı, bir gün bekleyebilir, “kısa karar” biçiminde de olsa açıklayabilirdi. Böylece, kararı, tüm gerekçeleri ile, kim neye oy vermiş, hangi madde, hangi gerekçe ile ve kaç oyla iptal edilmiş ya da edilmemiş, tüm bunları anlayabilirdik. Oysa çarşamba akşamı yapılan açıklama, bunların tümünü atlayan bir açıklama idi. Ve bu nedenle, hem kesinlikle anayasanın 153. maddesine aykırı idi. Üstelik, Anayasa Mahkemesi kararlarının tartışılırlığını arttıracak nitelikte bir “karar açıklaması” idi. Anayasa Mahkemesi’nin kararı, hiç kuşkusuz başka nedenlerden ötürü de “yeterli bir karar” değil. Neden mi? Çünkü anayasa değişikliği özellikle “Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin oluşumu” nedeniyle mahkemeye götürülmüştü. Çünkü bu iki düzenleme, “her iki kurumu da” tam anlamı ile yürütmeye bağlı duruma getiriyordu. Tamamı ile. Dolayısıyla yargı bağımsızlığını da, kuvvetler ayrılığını da tamamen ortadan kaldırıyordu. Nasıl mı? Bir kere bu değişikliğe göre, Anayasa Mahkemesi’ne 17 üye seçiliyor. Ve tümü de tamamen “tek bir siyasal gücün” etkisine bırakılmış durumda. Şimdi Anayasa Mahkemesi, kararında, bu durumu hiç sakıncalı bulmuyor. Bu 17 üyeden 10 tanesinin (Cumhurbaşkanı’nın 4 üyesi, YÖK’ten gelen 3 üye ve TBMM’nin basit çoğunluk ile seçeceği 3 üye) tamamı ile “aynı siyasal gücün mutlak takdirine” bağlı atanmasına hiç aldırmıyor. Bunu yargı bağımsızlığına aykırı bulmuyor. Ama bir tek bu üyelerin “hukukçu olmamalarını”, “Hukuk Devleti ilkesine” aykırı buluyor. Anlaşılır gibi değil. Aynı şekilde, HSYK’nin oluşumunda, bugüne kadar herkesin söylediği, yandaş aydınların(!), yandaş hukukçuların(!) bile kabul ettiği “Adalet Bakanı’nın, Kurul’un başkanı olmasına, yönetim, denetim, sekretarya ve soruşturma izni dahil her tür yetkisinin bulunmasına” karşı çıkmıyor, bunu “Hukuk Devleti’ne” aykırı bulmuyor. Sadece oy pusulalarında tek ismin yazılmasına karşı çıkıyor. Hiç kuşkusuz, bu kararı tek bir şekilde okumak mümkün. Anayasa Mahkemesi “Anayasa değişikliğini iptal etmedi”. Ama bir iki ibare çıkararak, iptal etmiş gibi yaptı. Bunun nedenini bilmem, beni de ilgilendirmiyor. Ama bu kararın anlamı ve sonuçları bana göre açık. Mahkeme, bu kararla, “İşinizi kendiniz görün. Beni bu işe karıştırmayın. Hukuk devletine aykırıymış, demokrasiye aykırıymış, beni ilgilendirmez” dedi. “Hele bu ortamda, bu durumda hiç karışmam, karışamam” dedi. Yani açıkça kendi kendini sınırlayan ve topu siyasete atan bir karar verdi. Şimdi iş bizlere kaldı. Halka kaldı. Bundan sonra iki iş yapmamız gerek. Birincisi bir dayatma ile ve demokratik ülkelerde hiç örneği görülmemiş bir biçimde, tek partinin oyları ile getirilen; üstelik Türkiye’de bir tek toplumsal grup ya da kesim için tek bir “yenilik” ya da “iyileştirme” getirmeyen, bu değişikliğe, halkoylamasında “HAYIR” vereceğiz. Sonra da tüm toplumsal katmanların, siyasal grupların görüşlerini ve desteklerini alarak, “AKP’ninkine benzer bir tek parti anayasası” değil, Türk halkının gerçeklerini ve istemlerini yansıtan, demokratik ve hukukun üstünlüğü anlayışına dayalı yeni bir anayasayı sıfırdan yapacağız. Gazetemize ziyaret İstanbul Haber Servisi- Gazetemize başsağlõğõ ve Cumhuriyet Vakfõ Başkan- lõğõ’na seçilen yazarõmõz Orhan Erinç’e tebrik zi- yaretleri sürüyor. Basõn İlan Kurumu Ge- nel Müdürü Mehmet Ata- lay ile Özel Kalem Müdü- rü Celal Tellioğlu, Cum- huriyet Vakfõ Başkanlõ- ğõ’na seçilen Türkiye Ga- zeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanõ ve yazarõmõz Or- han Erinç’i dün makamõn- da ziyaret ederek tebrik etti. Görüşmede Ata- lay ile Erinç gazeteciliğin, yerel medyada da daha güçlü hale getirilmesi konusunda görüş alõşverişinde bulundu. Erinç’i ayrõca çok sayõ- da meslektaşõ da Cumhuriyet Vakfõ Başkanlõ- ğõ’na seçilmesi nedeniyle tebrik etti. Basın İlan Kuru- mu Genel Müdürü Mehmet Atalay.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle