Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
9 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 9
Selçuk, Köy
Enstitüleri ve
Aydınlanma
Prof. Dr. KEMAL KOCABAŞ
A
ydõnlanmanõn ve Türkiye ilerici hareketinin
önemli ismi İlhan Selçuk 11 Mart 1925 tarihinde
Aydõn’da “merhaba” dediği yaşam koşusunu 21
Haziran 2010 tarihinde İstanbul’da onurla, emekle ve bü-
yük bir insani birikimle tamamlayarak dostlarõna veda etti.
Şimdi o duruşuyla, bilgeliği ile 85 yõllõk “özgür insan” ol-
mak, “Bağımsız ve Demokrat Türkiye” savaşõmõyla yü-
reklerde, belleklerde “İlhan Abi” ve aydõnlõk bir “Pence-
re” olarak yaşamaya devam edecek.
İlhan Selçuk’un tüm yazõlarõnda ustaca bir bilgelik, sen-
tezleme yeteneği ve birikimle insanõn-toplumun özgürleş-
mesi düşüncesi, akõl ve bilimin egemen olduğu bir toplum
özlemi vardõr. Elli yõldan beri Cumhuriyet okuru olarak
yaşanan toplumsal olaylardaki İlhan Selçuk yorumu hep
ilk başvuru kaynağõmõz olmuştu. 20 Mayõs 1997 tarihinde
köşesinde yazdõğõ yazõda Osmanlõ’dan Türkiye Cumhuri-
yeti’ne dönüşümü anlatarak “… 1923’te Cumhuriyet ku-
ruldu, padişahlık tarihe karıştı, 1924’te halifelik kaldı-
rıldı. 1925’te saat ve takvim uluslararası kurallara gö-
re düzenlendi… Gutenberg’in matbaasında ilk kitap
yuvarlak sayıyla 1450’de, yani 15’inci yüzyılın tam or-
tasında basıldı; Osmanlı’da İbrahim Müteferrika, ilk
matbaayı kurduğu zaman takvim 1729’u gösteriyordu.
İkisi arasında 279 yıl var. Avrupa, din dogmalarının
ağır bastığı medrese öğretiminden, aklın egemenliğine
dayanan bilimsel öğretime 15’inci yüzyılda yöneldi.
Türkiye, medrese öğretimini 20’nci yüzyılda Cumhuri-
yeti ilan edene değin yapısında taşıdı. Arada 500 yıl
var… Oysa ‘Aydõnlanma Devrimi’, kilise şeriatına kar-
şıydı. Özgür insan doğuyordu. Demokrasinin doğuşu
demekti bu!.. Çünkü insan kul olmaktan kurtuluyor,
dinin ‘değişmez’ kurallarıyla yönetilen toplum, ‘değişe-
bilir’ yasalarla yeni bir düzen kuruyordu… Avrupa’da
‘yeni insan’, sanayi devrimiyle altyapısını oluşturmuş-
tu. Türkiye’de bu altyapı yoktu. Osmanlı; tarım toplu-
muydu, köylüydü çoğunluk, şeriatçı kafa yapısıydı ge-
çerli olan... Bu sorun nasıl çözülecekti?.. Cumhuriyet
devriminin öğretmenlere dayanması, eğitimi öngörme-
si, öğretim temelinde Aydınlanma’yı yakalamaya çalış-
ması, bilinçli bir atılımdır. Bir yandan devletçilik yön-
temiyle fabrikalar açılırken, öte yandan genç kuşaklar
‘yeni insan’ kimliğiyle yetişiyordu… Köy Enstitüleri-
nin açılışı ‘yeni insan’a yönelişin en önemli aşamaların-
dan biridir. Ne var ki sanayi burjuvazisi oluşmamış
bir toplumda, ilerici atılımlar, gerici toplumsal güçle-
rin eliyle baltalanıyordu…” diyerek ülkenin yaşadõğõ de-
ğişim-dönüşüm yolculuğunu anlatõyordu.
İlhan Selçuk Cumhuriyet yazarlarõndan Alev Coş-
kun’un 2007 yõlõnda yazdõğõ “Hasan Âli Yücel Aydın-
lanma Devrimcisi” başlõklõ kitaba yazdõğõ “Yücel’in An-
lamı” başlõklõ önsözde 1940-1950 yõllarõ arasõnda yaşa-
nanlarõ “… Atatürk gözlerini yaşama kapadıktan sonra
ülkenin başına geçen İsmet Paşa özellikle İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra karşıdevrimle karşı karşıya kaldı.
Hasan Âli Yücel işte tam bu zamanlama içinde hayatı-
nın trajedisini yaşadı. Hasan Âli’nin anlamını ve ger-
çeğini ancak Türkiye Aydınlanmasında Devrim-karşı-
devrim çatışmasının çelişkisinde değerlendirebiliriz…
Hasan Âli, Atatürk’ün Aydınlanma Devrimi’nin kar-
şıtları tarafından yok edilmesi gereken bir hedef ola-
rak saptanmıştı. Köy Enstitüleri, Dünya Klasikleri’nin
çevirisi, üniversiteler, devlet operaları ve tiyatroları
konularındaki etkinlikleriyle öne çıkan Hasan Âli’nin
karşıdevrimcilerin saldırılarına uğraması bir bakıma
doğaldır. Ne var ki İsmet Paşa büyük tarihsel kişiliği-
ne rağmen Hasan Âli Yücel’i koruyabilecek gücü ken-
disinde bulamadı… Hasan Âli Yücel’e karşı savaşım
Aydınlanma’ya karşı mücadele içeriği taşıdığından
Cumhuriyet tarihimizin dönüm noktalarından birini
oluşturur” şeklinde özetliyordu.
Bizim kuşak İlhan Selçuk’u Pencere’deki yazõlarõ, Ziver-
bey Köşkü’nde 12 Mart faşizmine karşõ direnişi, duruşuy-
la-düşünceleriyle, Cumhuriyet gazetesinin saygõn başyaza-
rõ, bir düşün ve eylem insanõ olarak tanõdõ ve saygõ duydu.
Yaşamõnõn son yõllarõnda Türkan Saylan ve İlhan Sel-
çuk’a yaşatõlan hoyrat davranõşlar çoğumuzun vicdanlarõn-
da, duygu dünyasõnda derin yaralar bõrakmõştõr. Ölümü ar-
kasõnda İlhan Selçuk hakkõnda yazõlar yazan eski solcu-ye-
ni liberallerin o tarihlerde bu hoyratça yaşanan gözaltõlar
karşõsõndaki sessizliklerini tarih affetmeyecektir. İlhan Sel-
çuk ülkemiz insanlarõnõn düşün dünyalarõnda yaşam öykü-
süyle, düşünceleriyle ve duruşuyla onurlu “bir değer” ola-
rak hep yaşayacaktõr… Anõsõna saygõyla…
OlmadõİlhanAğabey...
EROL ERTUĞRUL
1
990’lõ yõllarõn içersinde, Aydõn’da
düzenlediğimiz bir panelde, Sevgili
İlhan Selçuk da konuşmacõ idi.
Öteki konuşmacõlar Sevgili Uğur Mum-
cu, Aydın Aybay ve Muzaffer İlhan
Erdost’tu. İlhan Selçuk ile Uğur Mum-
cu, Cumhuriyet gazetesinden geçici
olarak ayrõlmõşlardõ. Çok güzel bir pa-
nel olmuştu. İlhan Selçuk’la ilk karşõ-
laşmamõzdõ. Yõllar önce üniversitede öğ-
renci iken Ankara’da onu Çetin Altan
ile birlikte, konuşmacõ olarak izlemiştim.
Aydõn’da ilk kez yüz yüze geliyorduk.
İlk başlarda, ona konuşurken “Bey-
efendi” demiştim. Bu söze karşõ çõkõp,
“Erolcuğum bana İlhan de, ağabey de
ama beyefendi deme” demişti.
Gece hep birlikte yediğimiz yemek sõ-
rasõnda, yakõnlõğõndan cesaret alarak, yõl-
lar önce Marmaris’te geçirdiği kalp ra-
hatsõzlõğõnõ anõmsatõp, “Ağabey, senin
kalp rahatsızlığını bir aşk için geçir-
diğin söyleniyor, doğru mu” diye sor-
duğumda, gülerek “Erolcuğum ben
kalp sektesine, kalp sektesi mi derim,
eğer bir aşk için geçirilmemişse” di-
yerek, hepimizi güldürmüştü.
Sevgili İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te-
ki köşesinde, ilk gençlik yõllarõmõzdan
beri bizim için hep bir yol gösterici ol-
muştu. Yõlmaz bir aydõnlanma savaşçõ-
sõ ve gerçek bir yol gösterici idi. Yur-
dumuzda gelişen birçok olayda, acaba İl-
han Selçuk ne düşünüyor, bu konuda ne
diyecek diye düşünür ve ertesi gün
onun köşesindeki ya-
zõsõnõ beklerdik. Öylesine doğru, öyle-
sine akõlcõ, öylesine gerçekçi şeyler ya-
zar ve söylerdi ki, tartõşmasõz kabulle-
nirdik. Birkaç kuşak için, gerçek bir ay-
dõnlanma öğretmeni idi. İçten bir yurt-
sever, yürekli bir Atatürk bayrağõ idi.
Köşesinde en çok da Bektaşi fõkrala-
rõ anlatõrdõ. Bu fõkralarõ öylesine ustalõkla
anlatõrdõ ki, anlattõklarõ güncel siyasi
olaylarla örtüşürdü. “Bektaşi’nin biri-
si ölecek olmuş. Son nefesinde, bana
hemen bir papaz çağırın demiş. Ya-
kınları şaşırmışlar. Baba erenler sen
ne söylüyorsun, sana bir imam çağı-
ralım demişlerse de dinletememiş-
ler. İlle de papaz isterim diye tuttur-
muş. Neden böyle yapıyorsun diye sor-
duklarında da: Ben öleceğimi anla-
dım, bir Müslüman ölünceye kadar,
papaz çağırın ki bir gâvur gebersin de-
miş.” İlhan Ağabey’in anlattõğõ Bekta-
şi fõkralarõndan birisi idi bu.
“İnsanlar olaylarda denenir” sözü-
nü ilk kez İlhan Ağabey’den duymuş-
tum. Gerçekten doğru bir sözdü bu. Bi-
rilerini denemek için, onu olaylarda
görüp, tanõmak gerekiyor. Olaylar kar-
şõsõndaki tavrõ, davranõşõ, görüşleri o ki-
şinin nasõl birisi olduğu hak-
kõnda fikir veriyor. İlhan
Ağabey’in çok yerinde
bir değerlendirmesi idi
bu. Cumhuriyet gaze-
tesinde yazmaya baş-
ladõktan bir süre sonra,
Nadir Nadi, İl-
han Sel-
çuk, Oktay Akbal ve Sami Karaören’e
“Olivetti” marka kõrmõzõ birer daktilo ar-
mağan etmişti. O zamanlar bilgisayar ol-
madõğõ için, köşe yazarlarõ yazõlarõnõ bu
yazõ makineleri ile yazõyorlardõ. İlhan
Ağabey bu daktiloyu ne yaptõ bilmiyo-
rum. Akbal, yazõlarõnõ hâlâ küçük yazõ
makinesi ile yazõyor ve Cumhuriyet
gazetesine fakslõyor. Karaören ise, bu kü-
çük kõrmõzõ yazõ makinesini, 2004 yõlõnda
İstanbul’da bana armağan etti. Bu değerli
yazõ makinesini büromda övünerek her-
kesin görebileceği bir yere koydum,
bana geliş nedenini de üzerine yazarak,
özenle saklõyorum.
İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Sami Ka-
raören elli yõlõ aşan bir süreden bu yana,
ayrõlmaz bir üçlü olarak, Cumhuriyet ga-
zetesine birlikte emek verdiler. Birlikte
güldüler, birlikte hüzünlendiler. Cum-
huriyet gazetesinin sõkõntõlõ günlerine bir-
likte göğüs gerdiler. Cumhuriyet gaze-
tesinin, Cumhuriyet gazetesi olmasõnda
bu üçlünün, yadsõnmaz emekleri vardõr.
İlhan Ağabey haksõz ve hukuk kuralla-
rõna aykõrõ bir biçimde 2008 yõlõnda
gözaltõna alõnõp, sorgulandõktan sonra fi-
ziksel ve tinsel olarak hõrpalandõ. Uy-
durma suçlamalarla suçlanmasõnõ içine
sindiremedi. Geçirdiği kalp rahatsõzlõğõ
nedeni ile sağlõğõna yeniden kavuş-
tuktan sonra, kõsa süreliğine dinlenmek
için Gökova’ya geldi. En son onun-
la 2008’in Eylül ayõnda, Gökova’da
bir balõk restoranõnda birlikte olduk.
Akbal ve değerli eşleri de vardõ. İlhan
Ağabey kõrmõzõ şarap içti. Gecenin bir
yerinde, İlhan Ağa-
bey, Oktay Rıfat
H o r o z c u ’ n u n
“Erenköyde Ba-
har” şiirini oku-
du. Şiire eşlik ettik.
O gece onu son
gördüğümüz gece
imiş. Nereden bile-
bilirdik.
Şimdi yüreğimiz
acõlarla dolu. Bize
kazandõrdõklarõ için
ona sevgi ve saygõ
borcumuz var. İlhan
Ağabey, sana her şey
yakõşõrdõ, ama bizi
böyle öksüz koyup
gitmek hiç yakõşmadõ.
Işõklar içinde yat.
NAMIK KEMAL BOYA
İ
lk yazõsõnõ 1964’te okumuştum. 1969 so-
nunda Cağaloğlu’nda Cumhuriyet’teki
odasõnda Dev-Genç İstanbul Bölge Yü-
rütme Kurulu üyesi bir hukuk öğrencisi idim
ilk tanõştõğõmõzda.
12 Mart’a kadar görürdük onu ara sõra top-
lantõlarda ve gazetede...
1972’de Davutpaşa Askeri Cezaevi’ndeki
koğuşta ranzamõn alt komşusu oldu bir süre-
liğine... Mapusane arkadaşõyõz yani... O önce
tahliye oldu. 1974’ten sonra da bizler...
1980’e kadar bizler sokaklarda iken o da ken-
di cephesinde, kalemiyle, her şeyiyle dövüş-
tü, durdu.
12 Eylül 1980’de darbeye karşõ ayakta dur-
mayõ başaranlardandõ...
Direncini kõramadõlar. İlhan Selçuk, em-
peryalizmin her saldõrõsõnda hedefte olan bir
Türk aydõnõydõ. Bu, büyük bir onurdur!
O yazdõklarõnõn Cumhuriyet devriminden
kaynaklandõğõnõ ve o aydõnlõk kaynağõn hal-
kõmõzõ nice aydõnlattõğõnõ bilmekteydi...
Bunun ne büyük bir sorumluluk olduğu bi-
linciyle didindi, çabaladõ, bir ömür boyu ya-
şadõ; hepimize örnek oldu.
Yazõlarõnõ ve Cumhuriyet’i okumanõn bir
halk üniversitesini bitirmek olduğunu dost-düş-
man bilmeyen yoktur.
90’larda saldõrõlara, mali zorluklara karşõn
‘Cumhuriyet’lerin ikisini de yaşatma sava-
şõmõndaydõ. Bizler de karõnca kararõnca des-
teklemeye çabaladõk.
1995 yõlõ sonunda kendiliğinden başlayan
Cumhuriyet Okurlarõ Topluluğu’nun (sonra-
dan adõ CUMOK olan) örgütlenmesine katõl-
mamdan sonra daha da sõklaştõ görüşmeleri-
miz. Onun 40 yõlõ aşkõn bir süredir yaptõğõnõ
Cumhuriyet’e destek bağlamõnda okurlar ola-
rak yapmaya çalõştõk.
2002’den sonra AKP iktidarõ ile daha zor-
lu günler başladõ. 2003 sonunda CUMOK’un
yeniden daha bilinçli ve programlõ biçimde dü-
zenlenmesinde görev üstlenmemde etkisi olan
iki önemli kişiden biri de oydu.
Onun 40 yõlõ aşkõn bir süredir yaptõğõnõ Cum-
huriyet’e destek bağlamõnda 2004’ten bu ya-
na daha da etkin biçimde yapmaya çalõştõk...
ABD ve AB emperyalizmi ile yerli işbirlik-
çilerine karşõ Cumhuriyet okurlarõnõn yaptõk-
larõnõ ve sonuçlarõnõ ileride değerlendirecek-
ler çõkacaktõr...
Ancak uluslarõn ömrü uzun, insanlarõn öm-
rü görece kõsadõr...
Önemli olan o kõsa süre içinde uzun soluk-
lu işler yapmak, kalõcõ izler bõrakmaktõr.
İlhan Abi, geride dostun, düşmanõn hesaba
katmak zorunda kaldõğõ ve emperyalizmin iş-
birlikçisi gericiliğin hedef tahtasõna koyduğu
bir Cumhuriyet gazetesi bõrakarak aramõzdan
ayrõldõ...
Onun yokluğunu; bu gerçeği kabul etmek ge-
rek... Gazetenin içindeki ve dõşõndaki yurtse-
verler olarak artõk onun yokluğunda yürümek
zorundayõz...
Geride kalanlarõn verilmiş olan mücadele ve
emeğe saygõ duymalarõ, sahip çõkmalarõ, da-
ha ileri aşamalara taşõmalarõ, ulusal bağõmsõzlõk,
aydõnlanma ve halktan, emekten yana bir
yurdu ve dünyayõ gerçekten, yeniden üretmeye
yönelik çabalarõ yükseltmelerini; bu bağlam-
da kendilerini görevli saydõklarõnõ, sorumlu-
luk üstlendiklerini gösteren başarõlõ somut ör-
nekleri görmeyi bekliyoruz.
Bizler; okurlar olarak, hiçbir karşõlõk ve pa-
ye beklemeksizin o mirasõn sürdürülmesindeki
olumlu çalõşmalara destek sağlamakta ve bi-
ze düşen işleri yapmakta kendimizi herhangi
bir görevlendirme ve yönlendirme bekle-
meksizin sürekli görevli sayõyoruz. Koşulla-
rõn değerlendirmesini yaparak durumdan gö-
rev çõkarma becerisi olanlara yakõşan da bu tu-
tumdur. Çok sayõda aydõnlanmõş yurttaşõn da
bu tavrõ benimseyerek görev üstleneceğine ve
‘Cumhuriyet Okurluğu’nun özverili so-
rumluluğunun her iki ‘Cumhuriyet’in de
yaşatõlmasõna katkõda bulunacağõna inanõyo-
ruz... Yurdunu ve ulusunu özünden çok seven
tüm dostlarla bu onurlu görevde aynõ çatõ al-
tõnda buluşmayõ umuyoruz.
Saygõ, sevgi ve dostlukla...
Cumhuriyet’i yaşatacağõz
SÖZDEN YAZIYA
SÜHEYL BATUM
Oylarınız “Hayır’lı” Olsun
Çok büyük bir merakla beklenen Anayasa
Mahkemesi kararı nihayet açıklandı. Evet hiç
kuşkusuz, bu kararı herkes büyük bir heyecanla
bekliyordu. Ve karar, hiç kimseyi memnun
etmedi. Gerçi “laboratuvar koşullarında”
düşünürseniz, yani “kararın hangi koşullarda
alındığını” göz önüne almadan bir değerlendirme
yaparsanız, kararın “iyi bir karar” olmadığı açık.
Ama yapılanları, mahkeme üyeleri üzerindeki
baskıları düşünürseniz, böyle bir karar vermeleri
son derece doğal. Düşünsenize, iptal lehinde oy
kullanacağını düşündükleri için, baskı altına
almak amacıyla Fulya Kantarcıoğlu’na neler
yaptıklarını. Salt onu baskı altına almak,
diğerlerini de korkutmak için, Seyfi Oktay’a nasıl
soruşturma açtıklarını. Açılan soruşturma ile hiç
ilgisi olmayan telefon konuşmalarının yandaş
medyaya nasıl servis edildiğini. Gözaltı ile
birlikte, derhal yandaş medyaya servis edilen o
telefon konuşmalarının kimlerin elinde olduğunu,
o birileri tarafından neden derhal servis
edildiğini... Bunları düşününce, başka her tür
“etkilemenin” yapıldığını bilince, mahkemenin
laboratuvar koşullarında, karar vermediğini
anlıyorsunuz.
Ama karar “hukuk devleti” açısından iyi bir
karar değil. Neden mi? Bir kere Anayasa
Mahkemesi Başkanı, kararı, “kısa karar”
biçiminde bile olmadan açıkladı. Hiçbir gerekçe
belirtilmeden, kim neye karar vermiş, hangi karar
kaç oy almış, neden öyle karar verilmiş, bu
hususlardan hiçbiri yanıt bulmadan açıklandı. O
kadar ki, CHP çok önemli bir itirazda daha
bulunmuştu; “metnin bir bütün halinde
halkoylamasına sunulmasına” itiraz etmişti.
Bunun sonucu ne oldu, Başkan’ın açıklamasında
onu bile göremedik. Oysa Anayasa Mahkemesi
Başkanı, bir gün bekleyebilir, “kısa karar”
biçiminde de olsa açıklayabilirdi. Böylece, kararı,
tüm gerekçeleri ile, kim neye oy vermiş, hangi
madde, hangi gerekçe ile ve kaç oyla iptal
edilmiş ya da edilmemiş, tüm bunları
anlayabilirdik. Oysa çarşamba akşamı yapılan
açıklama, bunların tümünü atlayan bir açıklama
idi. Ve bu nedenle, hem kesinlikle anayasanın
153. maddesine aykırı idi. Üstelik, Anayasa
Mahkemesi kararlarının tartışılırlığını arttıracak
nitelikte bir “karar açıklaması” idi.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı, hiç kuşkusuz
başka nedenlerden ötürü de “yeterli bir karar”
değil. Neden mi? Çünkü anayasa değişikliği
özellikle “Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin
oluşumu” nedeniyle mahkemeye götürülmüştü.
Çünkü bu iki düzenleme, “her iki kurumu da” tam
anlamı ile yürütmeye bağlı duruma getiriyordu.
Tamamı ile. Dolayısıyla yargı bağımsızlığını da,
kuvvetler ayrılığını da tamamen ortadan
kaldırıyordu. Nasıl mı? Bir kere bu değişikliğe
göre, Anayasa Mahkemesi’ne 17 üye seçiliyor.
Ve tümü de tamamen “tek bir siyasal gücün”
etkisine bırakılmış durumda. Şimdi Anayasa
Mahkemesi, kararında, bu durumu hiç sakıncalı
bulmuyor. Bu 17 üyeden 10 tanesinin
(Cumhurbaşkanı’nın 4 üyesi, YÖK’ten gelen 3
üye ve TBMM’nin basit çoğunluk ile seçeceği 3
üye) tamamı ile “aynı siyasal gücün mutlak
takdirine” bağlı atanmasına hiç aldırmıyor. Bunu
yargı bağımsızlığına aykırı bulmuyor. Ama bir tek
bu üyelerin “hukukçu olmamalarını”, “Hukuk
Devleti ilkesine” aykırı buluyor. Anlaşılır gibi değil.
Aynı şekilde, HSYK’nin oluşumunda, bugüne
kadar herkesin söylediği, yandaş aydınların(!),
yandaş hukukçuların(!) bile kabul ettiği “Adalet
Bakanı’nın, Kurul’un başkanı olmasına, yönetim,
denetim, sekretarya ve soruşturma izni dahil her
tür yetkisinin bulunmasına” karşı çıkmıyor, bunu
“Hukuk Devleti’ne” aykırı bulmuyor. Sadece oy
pusulalarında tek ismin yazılmasına karşı çıkıyor.
Hiç kuşkusuz, bu kararı tek bir şekilde okumak
mümkün. Anayasa Mahkemesi “Anayasa
değişikliğini iptal etmedi”. Ama bir iki ibare
çıkararak, iptal etmiş gibi yaptı. Bunun nedenini
bilmem, beni de ilgilendirmiyor. Ama bu kararın
anlamı ve sonuçları bana göre açık. Mahkeme,
bu kararla, “İşinizi kendiniz görün. Beni bu işe
karıştırmayın. Hukuk devletine aykırıymış,
demokrasiye aykırıymış, beni ilgilendirmez” dedi.
“Hele bu ortamda, bu durumda hiç karışmam,
karışamam” dedi. Yani açıkça kendi kendini
sınırlayan ve topu siyasete atan bir karar verdi.
Şimdi iş bizlere kaldı. Halka kaldı. Bundan
sonra iki iş yapmamız gerek. Birincisi bir
dayatma ile ve demokratik ülkelerde hiç örneği
görülmemiş bir biçimde, tek partinin oyları ile
getirilen; üstelik Türkiye’de bir tek toplumsal grup
ya da kesim için tek bir “yenilik” ya da
“iyileştirme” getirmeyen, bu değişikliğe,
halkoylamasında “HAYIR” vereceğiz. Sonra da
tüm toplumsal katmanların, siyasal grupların
görüşlerini ve desteklerini alarak, “AKP’ninkine
benzer bir tek parti anayasası” değil, Türk halkının
gerçeklerini ve istemlerini yansıtan, demokratik
ve hukukun üstünlüğü anlayışına dayalı yeni bir
anayasayı sıfırdan yapacağız.
Gazetemize ziyaret
İstanbul Haber Servisi-
Gazetemize başsağlõğõ ve
Cumhuriyet Vakfõ Başkan-
lõğõ’na seçilen yazarõmõz
Orhan Erinç’e tebrik zi-
yaretleri sürüyor.
Basõn İlan Kurumu Ge-
nel Müdürü Mehmet Ata-
lay ile Özel Kalem Müdü-
rü Celal Tellioğlu, Cum-
huriyet Vakfõ Başkanlõ-
ğõ’na seçilen Türkiye Ga-
zeteciler Cemiyeti (TGC)
Başkanõ ve yazarõmõz Or-
han Erinç’i dün makamõn-
da ziyaret ederek tebrik etti. Görüşmede Ata-
lay ile Erinç gazeteciliğin, yerel medyada da
daha güçlü hale getirilmesi konusunda görüş
alõşverişinde bulundu. Erinç’i ayrõca çok sayõ-
da meslektaşõ da Cumhuriyet Vakfõ Başkanlõ-
ğõ’na seçilmesi nedeniyle tebrik etti.
Basın İlan Kuru-
mu Genel Müdürü
Mehmet Atalay.