23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 TEMMUZ 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R Ç İ Z İ K kultur@cumhuriyet.com.tr B u hafta, tehcir kurbanõ bir ailenin, vak- tiyle nice badirenin ardõndan kapağõ at- tõğõ Kanada’da doğup yetişmiş oğlu olan, Ermeni asõllõ, ünlü sinemacõ Atom Ego- yan’õn elinden çõkma (ve bugün başlayacak) “Chloe-Büyük Hata”yõ yazmayõ tasarlarken son anda seyrettiğimiz, geçen hafta “Yuva” adõyla gösterime girmiş, ancak bizim görmekte geç kal- dõğõmõz, 2009 İstanbul Festivali’nden piyasaya düşen bir Fransõz filmi aklõmõzõ çeldi ve “Yuva” hakkõnda, naçizane kalem oynatmaktan kendimizi alamadõk. Paris’teki 270 metrekarelik lüks bir apartman dairesinde, genç bir torbacõnõn getirdiği Valium katkõlõ, kötü kaliteli eroine esir olmuş, sabah ak- şam damardan “beyaz” basan, iğneci bir çiftin dayanõlmaz ‘jank’ görüntüleriyle açõlõyor “Le Re- fuge-Yuva”. Ailesiyle sorunlu, asi zengin çocuğu Louis (Melvil Poupaud) aşõrõ dozdan tahtalõ kö- yü boylarken komadan çõkan, yaşõ geçkince sevgilisi Mousse (Isabelle Carre), iki aylõk ha- mile olduğunu öğreniyor hastanede. Louis’nin, kocasõnõ evden kaçõrtmõş, gõcõk an- nesiyle (Claire Vernet) kibirli burjuva ailesi, hiç hazzetmedikleri eroinman Mousse’un doğuracağõ torunu da hiç istemiyor. Louis’nin dramatik ölümü ve yaşadõğõ bu acõ kaybõn verdiği travmanõn yanõ sõra bir de uyuş- turucudan kurtulup yasal metadon şuruplarõyla halletmeye çalõştõğõ eroini bõrakma çabasõna gi- rişen, karnõ da gitgide büyüyen, ortada kalõver- miş Mousse, aradõğõ huzuru Paris’ten uzaklaşõp güneye, güneşli deniz kõyõsõna kaçarak, eski bir tanõdõğõnõn, gözden õrak, sessiz ve sakin sayfiye evine sõğõnmakta buluyor. Louis’nin, vaktiyle ev- latlõk edinildiğini sonradan öğreneceğimiz, ya- kõşõklõ “gay” kardeşi Paul (İlk kez geçtiği kamera karşõsõnda başarõlõ bir sõnav veren, müzisyen Lo- uis-Ronan Choisy, oyuncu olarak bayağõ gele- cek vaat ediyor, ayrõca filmin müzikleri de ona ait) de birkaç günlüğüne uğradõm diyerek, eski yengesinin yanõna sõğõnõyor. Hayatta bir başõna ayakta durabilmek ve kendini yeniden var ede- bilmek mücadelesi adõna doğurmaya kararlõ Mousse’un sõğõnağõnda, giderek uzayan, tuhaf ama sevgi dolu, hoşgörülü ve dayanõşmalõ bir ay- kõrõ beraberliğe yakõndan tanõk oluyoruz. Paul, hamile Mousse’un alõşverişini yapan, taş- ralõ, halim selim delikanlõ Serge’le (Pierre-Lo- uis Calixte) mercimeği fõrõna verirken deniz kõ- yõsõndaki bir kadõnõn (Marie Riviere) hamileli- ğe, anneliğe övgüler düzerek askõntõ olduğu, şiş karnõna dokunduğu Mousse da, panoramik de- niz manzaralõ ev sahibi, varlõklõ bir erkeğin (Je- rome Kircher) davetini geri çevirmiyor. Mousse, Paul, Serge’in birlikte, uyumlu bir üç- lü halinde, gecelerini yerel disco’larda değer- lendirdiği “Yuva”, aylar sonra Paris’te, Louis’ye benzeyen, yeni bir yaşamõn temsilcisi olan, kü- çük bir kõz doğuran Mousse’un, bebeğini güvenle Paul amcasõna devredip yine özgürlük arayõşõnõ sürdüreceği, yeni bir hayata doğru ve Ozon film- lerine özgü, değişik bir finale çõkõyor. ÖLÜM, DOĞUM, AİLE, BAĞIMLILIK... Fransõz sinemasõnõn 2000’li yõllarda yõldõzõ par- layan, farklõ türlerde ama genelde (aile ilişkile- ri, ölüm, ayrõlõk, doğum, yalnõzlõk, evlilik, vb. gi- bi) aynõ temalar çevresinde gelişen, kendine öz- gü, samimi filmler çeken, okullu yönetmenle- rinden, 1967 Paris doğumlu François Ozon, “Kumun Altında”, “Havuz” gibi eski filmle- rinin, ölümle yüzleşen, bir başõna kalmõş, karar- lõ kadõn kahramanlarõnõn yeni bir çeşitlemesi sa- yõlacak Mousse’un, Paul’le birlikte, sayfiyede ye- niden varoluş sürecini hikâye ediyor, “Yu- va”dan çok “Sığınak” adõnõn daha bir cuk otu- racağõ “Le Refuge”da. Geçen yõl sinemalarõmõzõ ziyaret eden o sevimli “Ricky”nin ardõndan çek- tiği “Yuva”, yönetmenin yine doğal görsel im- ge olarak filmlerinin fonuna yerleştirmeyi sev- diği o su takõntõsõnõ da bir kez daha örnekliyor. Sevecen ve anlayõşlõ Paul’ün yumuşak varlõ- ğõnõn terapi gibi iyi geldiği Mousse’u oynayan ve çekimlerde gerçekten hamile olan oyuncu Isabelle Carre’õn kişisel katkõlarõyla da etkileyiciliği ar- tarak, yer yer ölüm yasõ ve acõsõnõ aşmak isteyen hamile Carre’õn rutin sayfiye yaşamõ hakkõnda- ki bir belgesel kõvamõna da erişiyor “Yuva”. Hayatõ kaymõş ‘janki’ çiftin kendini mah- vedişiyle başlayõp dramatik klişelere yaslanarak eski uyuşturucu bağõmlõsõ, hamile kadõnla yumuşak kayõnbiraderinin birbirlerine destek olup huzurlarõnõ ve yerlerini buluşlarõyla sü- ren, ölüm, doğum, aile, annelik ve bağõmlõlõk- yoksunluk üstüne “Yuva”yõ Isabelle Carre- Louis-Ronan Choisy ikilisi sürüklüyor. Yö- netmenin “Sancılı bir yas sürecinin yumu- şak yumuşak anlatılmış hikâyesi” diye ta- nõmladõğõ “Yuva”yõ öncelikle Ozon hayran- larõnõn kaçõrmayacağõ kesin. Geçen hafta gösterimegirmiş olan “Yuva”, sonon yõldõr özel bir hayrankitlesi edinmiş, 43yaşõndaki tanõnmõş Fransõzyönetmen FrançoisOzon’un şimdilikdokuzuncu ve son filmi. MURAT BEŞER C hick Corea ülkemize sõklõkla ayak basan cazcõlardan biri. Onu en son geçen yõl John McLaughlin ile eş liderliğini yürüttüğü Five Peace Band adõn- da elektrikli bir projeyle izlemiştik. Proje- nin saksofoncusu Kenny Garrett, basçõsõ Christian McBride, davulcusu Vinnie Co- laiuta idi. Aradan bir yõl geçti ve Corea bu kez 7 Temmuz akşamõ İstanbul Caz Festi- vali kapsamõnda Freedom Band dediği akustik bir projeyle karşõmõza çõktõ. Tiyatro sahnelerini andõran bir düzenleme yapõlmõş bu konser için. Eski ev dekorlarõ- nõn önüne çekilen ahşap bir pano, sağlõ sol- lu oturtulmuş bir sandal ve dev deniz kabuğu ile sahne küçültülmüş. Çok da iyi edilmiş, topluluk sokak ortasõnda çalõyor hissi yara- tõlmõş. Melodik sololarla bezeli modern çizgili “The Night Has A 1000 Eyes” ile açõlan konserin topu topu altõ parçadan oluşan re- pertuvarõnda “Monk’s Dream” ve “Blue Hawk” ile iki Thelonius Monk parçasõnõn yer alõşõ ilginçti. Çünkü Corea ile Monk tar- zõ arasõnda uçurum var. Ancak yorum çe- şitliliği açõsõndan bakõldõğõnda, farkõn so- nuçlarõ keyifli ve heyecan vericiydi. Bir Corea bestesi olan “Psalm”, Garrett’õn doğaçlamaya dayalõ canhõraş bir solosuyla taçlanõrken yürüyen baslarla ilerleyen caz standardõ “Darn That Dream”, epey şen şakrak pasajlara sahne oluyor. Aralarõnda şa- kalaşan müzisyenlerin kendilerine haz bir müzikal lügatõ var. Kaliteli müzisyenlerin müzikal esprileri de kaliteli oluyor; birbir- lerinin sololarõnõ arada bir yüksek sesle gü- lerek karşõlõyor, sürekli birbirlerine iltifat edi- yorlar. Belki de “Freedom” onlar için bu an- lama geliyor. Freedom Band’in önceki projeden sak- sofoncusu ve basçõsõ baki; davulcusu ise 85’lik delikanlõ Roy Haynes. O çok farklõ bir tarza sahip ve müziği tek başõna değiş- tirebilecek kadar kişilikli; manik ustalõk sergileyen, swingi bol bir davulcu. Genellikle sağ elini daha aktif kullanan ve sol ile aksak senkoplar çalan biri. Her haliyle büyük ke- yif yaşõyor, makara geçer gibi çaldõğõ da- vulunun başõnda. Enerjisi gençlere taş çõ- kartacak cinsten. McBride kelimenin tam anlamõyla büyü- leyici. Her şeyi tüm basitliği ve doğruluğu içinde çalõyor; hiçbir şeyi zorlamõyor, solo- larõndaki ve melodilerindeki her nota kris- tal berraklõğõnda tõnlõyor. Hacõyatmaz ha- reketleriyle bir öne bir arkaya sallanan Gar- rett, çaldõğõ müziğe ruhunu vanasõ sonuna dek açõlmõş bir musluktan akõtõyor adeta. Üf- lediği her saniye önde; solo yoğunluğu stratosferik yükseklikte. “Steps”te Haynes sahneyi boydan boya kat ediyor, elindeki bagetleri birbirine vu- rarak şaklata şaklata. Ardõndan piyanosun- dan kalkan Corea davullarõn başõna geliyor, derken hepsi birden davul çalmaya başlõ- yorlar. Seyircinin en keyiflendiği an bu şüphesiz. Freedom Band çok sevimli ve güler yüzlü; hepsinden önce de eğlenerek eğlen- dirmeyi bilen büyük ustalarõ bir araya ge- tirmiş bir topluluk. Aynõ akşam Almanya-İspanya maçõnõ iz- leyenler “Rüya takım kim?” diye merak içindeyken, asõl rüya takõm Açõkhava’da 100 dakika oynadõ bizlerle... (muratbeser@muratbeser.com) Chick Corea ve Freedom Band’in büyük ustalarõ eğlenerek eğlendirdiler Rüya takõm Açõkhava’daydõ Kültür Bakanlõğõ kendi televizyonunu kuruyor Grammy’ye Lady Gaga ayarı Kültür Servisi - Geçen yõlõn en popüler yeni sanatçõsõ olmasõna rağmen Lady Gaga’nõn “Just Dance” adlõ hit şarkõsõnõn 2008 yõlõnda Grammy’ye aday gösterilmesi nedeniyle “en iyi yeni sanatçõ” kategorisinden çõkartõlmasõ, ödülün kurallarõnda yeni düzenlemeler yapõlmasõna yol açtõ. Açõklanan yeni kurallara göre eski Grammy adaylarõ, sanatçõ tümüyle kendine ait yeni bir albüm çõkartmadõğõ ve ödülü kazanmadõğõ sürece “en iyi yeni sanatçõ” dalõnda aday olabilecek. Böylelikle “single” (tek şarkõ) çõkartan ve başka bir sanatçõnõn albüm kayõtlarõna katõlanlarõn aday olmasõna bir engel kalmayacak. Kültür Servisi - Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay, tamamen kültür ve sanat ağõrlõklõ bir internet televizyonunu yakõn zamanda kura- caklarõnõ açõkladõ. Kültür Bakanlõ- ğõ’nõn konser etkinlikleri, sanat et- kinlikleri, tanõtõm filmleri, belgesel- ler, temmuz sonundan itibaren inter- net televizyonu aracõlõğõyla herkesin erişimine sunulmuş olacak. Ama in- dirme imkânõ olmayacak. Günay ko- nuyla ilgili olarak, “Bizim elimizde desteklediğimiz çok sayıda belge- sel var, çok sayıda uzun metrajlı film var, başka çalışmalar var. Bakanlığımızın yaptığı sanat et- kinliklerini -operanın, balenin, halk müziğinin, Türk müziğinin, senfonik müzik konserlerini- baş- ka etkinliklerimizi, internet orta- mında bir internet televizyonu aracılığıyla yayınlayacağız. Ba- kanlık sitesi üzerinden ulaşmak da mümkün olacak” diyor. ‘Ağırbiryassürecinin yumuşak hikâyesi Şaire, 68 yıl sonra özür Kültür Servisi - Cezaevinde 1942’de yaşamõnõ yitiren ikonik akõm temsilcilerinden İspanyol şair Miguel Hernandez’den, Francisco Franco’nun dikta yönetimi döneminde çarptõrõldõğõ hapis cezasõndan ötürü yakõn bir zamanda resmi bir özür dilenmesi bekleniyor. Madrid Yüksek Mahkemesi’nin, Franco’nun gerçekleştirdiği askeri darbeye karşõ cumhuriyetçi bir hükümet için çabalayan Miguel Hernandez’i aklayacağõ tahmin ediliyor. Hernandez’in ailesi 1939’dan beri, şairin bir hata sonucu cezaevine konduğunu kanõtlar ifadeler verdiklerini dile getiriyor. Kültür Servisi - İtalya’nõn olduğu kadar Avrupa cazõnõn da en önemli temsilcilerinden trompetçi Enrico Rava, öğrencisi piyanist Stefano Bollani’yle birlikte 17. Uluslararasõ Caz Festivali’nde bugün saat 20.30’da aynõ sahneyi paylaşacaklar. Aya İrini’de izleyiciyle buluşacak olan Rava, müziğe trombon ile başlamasõna rağmen, Miles Davis’i dinledikten sonra trompet çalmaya başlar. Rava’ya bu konserde eşlik edecek olan İtalyan caz piyanisti Bollani ise 15 yaşõnda başlayan profesyonel müzik yaşamõnda klasik müzik ve cazdan, Brezilya müziği ve pop-rock’a kadar birçok farklõ türde çalõşõr. Festival kapsamõnda gerçekleştirilen İKSV Salon ise saat 23.00’te 60’lar sonu, 70’ler başõndan esintiler taşõyan repertuvarlarõyla dünyanõn dört bir yanõnda eğlenceli funk gecelerinin aranan isimlerinden Los Angeles’lõ funk orkestrasõ “Breakestra and Chali 2na” ile şenlenecek. İSTANBUL CAZ FESTİVALİ’NDE BUGÜN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle