19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZ ARI 6 HAZİRAN 2010/ SAY11263 Aktivist akademisyenler BESİME ŞEN MimarSinan Güzel Sanatlar Oniversltesi, Yrd. Doç. Dr. Üniversiteler hâlâ askeri rejimin kurduğu YÖK'le yönetiliyor. Ögrenciliğimde YÖK karşıtı bir ögrenci muhalefetligi vardı. Bugün YÖK unutuldu. Üniversiteler meslek okulları düzeyinde bir anlayışa hapsoldu. Öyle olunca da performans derlemeyi, iş verimliliği arttırmayı konuşur oluyoruz. Bilgiyse, teknik malzemeye indirgendi. Özellikle sosyal bilimlerin toplumla bağ kurabilme kaygısı ve duyarlılığıyla yakından uzaktan alakası yok. YÖK yasasıyla üniversitelere biçilen rol Türk-islam sentezine uygun, çok şovenist. O yüzden belli konular çalışılamıyor. Ciddi özgürlük kısıtlamaları var. Mesela, Kürt sorunu hâlâ ateşten gömlek. Kürt sorunundan bahseden bölücü oluyor, eşitsizlikten bahseden terörist. Bu büyük meselelere karşr, üniversitede her hareket edişimizde marjinalleştiriliyoruz. Küçük işler için çok yoruluyor, daha büyük araştırmalara talip olamıyoruz. Bu tarz konuları ancak birkaç üniversite işleyebiliyor. Boğaziçi bunlardan biri, Sabancı-Koç gibi özel üniversiteler de akademik kıymeti olan bu boş alana talip. Ayrıca bu konulardaki bilgi boşluğu, batı üniversitelerinde doktora, yüksek lisans eğitimi alan Türkiyeli öğrencilerin çalışmalarıyla dolduruluyor. Akademik kadroların siyasetle ilişkisi, 12 Eylül'le çok net tanımlandı, istenmiyor. Binlerce hoca, ögrenci bunun için cezalandırıldı. Bu günlük davranışlara bile etki eden bir baskı. Öyle bir apolitikleşme gerçekleştirildi ki, ekmek su kadar ihtiyaç duyulan sendikal örgütlenmeyi ekonomik talep olarak bile gerçekleştiremiyoruz. Akademisyenlerin sendikaya yaklaşımı memur ve işçilerden daha mesafeli. Kadrolar, akademisyenligi bir meslek olarak gören kişilerden oluşuyor, toplumu dönüştürme iddiasını bırakın, daha özgür bir üniversite bile istenmiyor. Bu üniversitelerin sonunu getirecek. Bence, sınıfın kültürü de çok ayrışmış. Aynı sınıftan olsak da aynı dili konuşamıyoruz. Hiç eyleme katılmamış, sokağa çıkmayı "terör"le eşleştiren akademisyenler öyle çok ki... Ayrıca, taşra ve metropol üniversiteleri arasında müthiş fark oluştu. Bu "kalite" farkı gibi yansıtılıyor ancak asıl ayrışma özgürlükler anlamında. Taşranın muhafazakâr yapısı üniversiteye de yansıyor. Geniş ufuklu, umutlarla giden akademisyenler de taşradaki dar hayatlarla kuşatılıyor. Üniversiteyi sıkıştıran başka bir şey de, dışarıdaki sorunlar. Mesela işsizlik. Egitim - kalitesi toplantılarında, ögrenci mezun olunca nerede çalışacak, diye ' - konuşuyoruz. Neredeyse dersleri öğrenciye iyi iş bulma amacına göre düzenleyeceğiz. - Ben sosyolojik ve siyasal boyutuyla kent üzerine çalışıyorum; kentsel dönüşüm, konut sorunu... Neoliberalizmin son yıllarda artan hıncıyla uyguladığı kent politikaları, yıkımlar müthiş eşitsizlik ve ayrışma ortaya çıkarıyor. Direniş noktaları da oluşuyor, onlarla çalışıyorum. - Yakın gelecekte akademisyenlerin tutumu ve toplumla ilişkisi bakımından, üniversiteye gittigimizde bankadaymışız gibi hissedecegiz. Tek hedefi başarı olan, ancak o başanyı, toplumsal meseleleri sorgulama olanağı bile bulmamış bir kuşak geliyor. • ESRA AÇIKGÖZ ..I ı r.v;l Edvvard Said, Filistinli çocuklarla İsrailli askerlere taş atarken görüntülendiğinde, önce akademik çevre tarafından topa tutuldu. Bir akademisyen sokakta olamazdı, hele de bir "taraf" asla! Aslında o kadar uzağa da gitmeye gerek yok, 2006'da Muğla Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilek Hattatoglu, Kenan Evren'in üniversîtesine gelmesini protesto ettiği için uyarı cezası aldı. Geçen yılsa, Yıldız Teknik Üniversitesi sözleşmeli öğretim üyesi Özgür Sevgi Göral, bir televizyon programında Kürt sorunu üzerine konuşunca kadrosundan oldu. Onlan destekleyen öğretim üyeleri de bu baskıdan nasibini aldı, zaten öyie azdılar ki... Şimdi, Bilgi Üniversitesi'ndeki sendika çalışmalan akademi ve aktivizm arasındaki ^ğlantıyı yenîden rtışmaya açtı. Biz de \ademi ve aktivizm arasındaki ilişkiyi, i inadına "taraf", ^ inadına sokakta, inadına toplumla oimayı seçen I öğretim » üyeleriyle konuştuk. • özellikle 12 Eylül ve YÖKten sonra üniversitelerintoplumla,siyasetle, toplumsal sorunlaria bağı kopanldı. Bugünkü süred nasıl değerlendiriyorsunuz, üniversiteler topluma, toplumsal sorunlara ne kadar duyarlı? • Akademisyenlerin toplumsal sorunlaria sadece teorik olarak degil, pratik olarak da ilgilenmesi, aktivist olması ne kadar mümkün? Akademi ve aktivizm neden yan yana düşünülmüyor? • Sizin öncelikleriniz hangi toplumsal sorunlar? • Sizce, öğrenciler üniversitelerdeki bilgiyi, eğitimi ne kadar toplum için kullanma derdindeler? Istanbul Bilgi Üniversitesi, Yrd. Doç. Dr, kllnik psikolog, psikoterapist - Üniversitelerin, 12 Eylül askeri diktatörlügünün toplum mühendisligi projesinde mümtaz bir yeri oldu. Özgür ve eleştirel düşünceyi en büyük tehdit gören cuntacılar, önce 1402 ile üniversitelerde beyin kıyımı yaptı, sonra üniversiteleri zapturapt altına almak için YÖK'ü kurdular. 12 Eylül en sakıncalı görülen sosyal bilimlerde sistematik bir iğdiş etme politikası yürüttü. Bu politikayla üniversitelerin işlevi, sahici sosyal problemlerle temas kurup bunları anlamaya çalışmak yerine resmi ideolojinin çok katmanlı yalanlarını yeniden üretmek, zihin açmak yerine zihin kapamak şekline büründü. Neredeyse totaliter bir sosyal bilim rejimi hâkim kılındı. Ama bazı akademisyenler, hakikatlere sırtını dönmedi, netameli sorular sormaktan, araştırmalar yapmaktan vazgeçmediler. Yok sayılan işkenceyi, Kürt meselesini, Ermeni kırımını, azınlıklar meselesini, yoksulluğu, demokrasinin güdüklügünü, askeri- bürokratik vesayet rejimini vb. araştırdılar, yayınlar yaptılar. Özellikle son on yılda sosyal bilimler yeniden açılmaya başladı. Bunda yurtiçinde büyük baskılara ragmen yılmadan çalışan akademisyenlerin ve doktoralarını yurtdışında özgür ve kaliteli akademik ortamlarda yapanların da katkısı var. - Gayet mümkün.. Ben, 1987'den beri işkence mağdurlarıyla, genel olarak da travma üzerine çalışıyorum. Araştırmalar, yayınlar yaptım, psikoterapist olarak da çalışıyorum. Bu konular üzerine, resmi ideolojinin etkilerinden arınarak, sadece bilimsel standartlarınız ve vicdanınızla gittiginizde aktivist olmaktan başka çareniz yok. Ögrendikleriniz, bildikleriniz sizi rahat bırakmaz. Bunların çözülmesi için bir şeyler yapmak istersiniz... Benim için asıl zor ilişki, akademi-aktivizm ilişkisinden çok, psikoterapist- aktivizm ilişkisi. Bunun dünyada birçok örnegi olsa da, geleneksel olarak psikoterapistler, akademisyenlere göre çok daha fazla aktivizmden uzak dururlar. Çünkü, özellikle psikanalitik ekolde, terapinin verimli şekilde gidebilmesi için danışanın terapistin kişisel özelliklerine dair pek bilgi sahibi olmaması gerekir. O yüzden çok göz önünde olmamaya çalışıyorum. Ama katkımın olabilecegini düşündügüm ve önemsedigim sosyopolitik meselelerde yazmaktan, konuşmaktan da imtina etmiyorum. Bunu etik bir sorumluluk olarak görüyorum. Latin Amerika'da askeri rejimlere karşı mücadeleye katkılar sunan psikanalistleri, terapistleri sevgiyle anıyorum. 3İ Üniversitesi'çîfeki sendika dj Semisyenlik İle aVtiyizrnln verimİ übilecegine iyi bî^jprnek. Sendika lim içinde iş'e üye. Murat Belge'den Ali Nesin'e, Âhrriet fonak'tan Jale Parla'ya, Nazan Aksoy'dan Erol Katırcıogiu'na kadar bütün üye akademisyenler birinci sınıf. Bazısı aktivist olarak da işin içinde. Üniversite yönetiminin, sendikalı bir üniversitenin daha iyi olacagını henüz anlayamaması bu gerçegi değiştirmez. Akademi gibi aktivizm de ögretir. Biz de yaparak ögreniyoruz ve nefesimiz yettigince ögretecegiz. Öncelikle bireysel ve toplumsal düzeylerde travma. İşkence ve diger politik şiddet magdurları.egemen politik kültürümüzün derin bir travmaya tepki olarak şekillenmesi, bundan türeyen milliyetçilik. Daha genel olarak, insanların ve toplumların özerk gelişimlerinin önünde engel olan her şey çalışma alanım. • Istanbul Üniversitesi, Yrd. Doç. Dr. -12 Eylül'ün izlerini 30 yıl sonra hâlâ üniversitelerde görüyoruz. Bunların başında üniversitenin iç hiyerarşik yapısı, bilimsel alan kısıtlılığı, özerklikten uzaklıgı, üniversiteli kimliğinin yıpranmışlığı ve toplumla bagının zayıfhgını sıralayabiliriz. Üniversitenin iç vesayeti ile sistemin vesayetçi anlayışı arasındaki paralellik özgür bilim, özerk demokratik üniversite anlayışının var edilememesindeki en önemli faktör. Bilimsel faaliyetin toplumsal yapıyla kuracagı paralelligi ortadan kaldırmaya yönelik şekillenen bu süreç piyasalaşmış bir algının hâkim kılınabilmesi için de olmazsa ; __ olmaz. Neoliberal düzenin üniversitelere yönelik tasavvuru 12 Eylül rejimi ile kurulan zeminin üzerinde rahatlıkla gelişim gösterdi: Ögrenci müşteri, öğretim elemanı da personeldir. Performans her şeydir, performansın yansıyacagı gösterge de piyasalaşmış algıya tutsaktır. - Bir aktivist olarak bunun mümkün olabilecegini biliyorum ama çogunluk bırakın aktivist oimayı, üniversiteli oimayı toplumsal yapıda ayrıcalıklı konum olarak görüyor. Bu ayrıcalıgın bahşedilmiş oldugu yanılsamasıyla düzenle bir sorunu olmayan, aksine düzenden beslenen, düzeni besleyen, rejimin memuru oimayı tercih eden bir yerde "yeni" üniversitelinin kendisini konumlandırdıgını biliyoruz. Puan tutkusu ile bilimsel faaliyet ne kadar yapılabilirse, toplumla bag, aktivist bir kimlikle mücadele de o kadar yapılabilir. - Bütünlüklü bakmaya çalışıyorum. Çocuklar, savaş ve yoksulluk önceligini yitiremiyor. Hrant için adalet, nükleer santrallar, altın madenciliği ile mücadele gibi sıcak konular da gündemde. Ama bu ülkede aktivist olmak, hele • üniversiteli bir aktivist olmak çok zor. Konu bitmiyor ve bizim sayımız çok az... Akademisyen kimliğinin şişirilmesine bir son vermeliyiz. " Hâlâ kanserden ölenlerin oldugu bir dünyada CERN projesi bana bir şey ifade etmiyor. Kanserin piyasalaştıgı bir düzenekte kanserle mücadele edebilir misiniz? Başka bir konu; savaş. Kürt sorununa en geri önermeler üniversiteden çıkıyor. Sokaga çıkmadan veya sokagı üniversiteye taşımadan hakikatle buluşmak ve sahici çözümler üretmek sanırım çok zor. - Bugünün en kolay yolu ögrencileri suçlamak. Akademisyenler kendi yerlerinin sorgulanmasını böylece engelleyebiliyor. Oysa bu sürecin en masum kitlesi öğrenciler. Müşterileştirilerek gönderiliyorlar, beklentiler sınırh, görünür degil. Bunu aşacak olan, üniversiter kimlikle ögrenciyi buluşturacak, öğretim üyesi. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle