28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 HAZİRAN 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Uzun Erimli Öngörü!.. K adõnõn ve tabiatõn aynõ sõfatta buluşabilmesini sağlayan güç, değişim ve dönüşüm yeteneği- dir. Bu kabiliyet kadõ- nõn bütün hayatõna yayõlmõştõr. Ço- cukluktan genç kõzlõğa, genç kõzlõk- tan kadõnlõğa geçerken çocuklarõnõ doğurarak türünün devamõnõ koru- maya çalõşõr. Sağlõk Bakanlõğõ, doğal yoldan çocuk sahibi olamayacakla- ra imkân sağlamak için, üremeye yar- dõmcõ tedavi uygulamalarõyla ilgili 6 Mart 2010 tarihinde yönetmelik ya- yõmladõ. Bu yönetmeliğe tõp otori- telerince olumlu, olumsuz çeşitli eleştiriler getirilmekte. Öncelikle böyle bir yönetmeliğe neden ihtiyaç duyuldu? Bakanlõğõn gerekçesi genel olarak, son derece pahalõ olan bu uygulamayõ zorlaştõra- rak devlet desteğini azaltmak ve çok haklõ olarak sistemin istismar edilme- sini engellemeye çalõşmaktõr. Öyle ki bazõ durumlarda normal yollardan ge- be kalabilecek hastalar, kimi doktor- lar ve çeşitli sağlõk kuruluşlarõnca ti- cari yaklaşõmlarla ‘tüp bebeğe’ yön- lendirilmeye çalõşõlmaktadõrlar. Artõk insanlar neredeyse yatakta değil ayak- ta gebe kalõyorlar. Halbuki doğal yön- temler tüketildikten sonra bu yöntem tercih edilmelidir. Bununla birlikte, Sağlõk Bakanlõğõ bu yönetmeliği ha- zõrlayan komisyonun oluşturulmasõn- dan yürürlüğe sokulan kimi yönetme- lik maddelerine kadar pek çok konu- da akõllarda soru işaretlerine de yol aç- mõştõr. Komisyonun oluşumu Konuya ilişkin görüşlerine başvur- duğumuz İÜ Cerrahpaşa Fakültesi Kadõn Hastalõklarõ ve Doğum Anabi- lim Dalõ Öğretim Üyesi Sayõn Prof. Dr. Sezai Şahmay, yönetmeliği hazõrlayan komisyonun yapõsõna eleştiride bu- lunmakta. “Komisyonun bağımsız üniversite hocalarından, tüp bebek merkezi yetkililerinden, bilim in- sanlarından oluşması gerekiyordu” diye belirtiyor. Yine Türk Tabipleri Birliği (TTB) yaptõğõ açõklamada bu komisyonda kendilerinden, ilgili uz- manlõk derneklerinden temsilcilerin ve tõp etiği uzmanlarõ’nõn da yer almasõ gerektiğini vurguluyor. Konuya ilişkin Gazi Üniversitesi Tõp Fakültesi Kadõn Hastalõklarõ ve Doğum Anabilim Da- lõ Öğretim Üyesi, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) 2. Başkanõ Prof. Dr. Bülent Tıraş, bu yönetme- lik hazõrlanmadan önce, tüp bebek mer- kezleri yetkililerinin ve Sağlõk Ba- kanlõğõ ilgililerinin bir araya geldiği- ni ve ortak kararlar alõndõğõnõ, buna rağ- men yayõmlanan yönetmeliğin bu or- tak kararlarla örtüşmediğini, Sağlõk Ba- kanlõğõ’nõn sonunda “bildiğini oku- duğunu” belirtti. TTB itirazı Yönetmeliğin sadece evli çiftler ba- kõmõndan uygulanacak teknikleri içer- mesine TTB itiraz getirmiştir. Yönet- meliğin 18. maddesi hukuki anlamda “eş” dõşõndaki kimselerin spermle- rinden oluşacak embriyolarõn kulla- nõlmasõnõ yasaklamõştõr. Bu anlamda evli olmayan kadõnlarõn yurtdõşõndaki “sperm bankaları”na yönlendiril- meleri, hatta hiç yumurtasõ ya da sper- mi olmayan ailelere doktorun donör al- ternatifinden bahsetmesi bile yasak- lanmõştõr. Böyle bir durum ortaya çõk- tõğõnda yurtdõşõndaki donörün de sav- cõlõğa bildirilmesi zorunluluğu var. Prof. Dr. Sezai Şahmay yasaklarõn ki- şilerin yasal olmayan yöntemlere baş- vurmalarõna neden olduğunu, kõsaca- sõ yasaklarõn kõsõtlayõcõ olmadõğõnõ belirtiyor. Kontrol altõnda yapõlmayan bu tür işlemler nedeniyle de iki kar- deşin bile birbiriyle evlenmesi gibi kö- tü durumlar yaşanabileceğini, genetik rahatsõzlõklarõn bu nedenle artabilece- ğinin altõnõ çiziyor. Yine TTB konuyu basõnda tartõşõldõğõ gibi “Türk soyu- nun korunması” ile ilişkilendirmenin anlamlõ olmadõğõnõ, “Nesebin doğru belirlenebilmesi, çocuğun soybağı üzerinde oynanmaması” gibi kaygõ- lardan çok, hukuki nesep bakõmõndan değerlendirilmesi gerektiğini vurgu- lamaktadõr. Prof. Dr. Tõraş ise, hasta- nõn yurtdõşõna sevki ile ilgili olarak da savcõlõğa bildirmenin anlamsõzlõğõnõ di- le getirmiştir. Hiçbir ülkede bu anlamda devlet hõrsõz-polisçilik oynamamak- tadõr. Genel olarak hekimlerin ve TTB’nin yeni yönetmelikte olumlu karşõladõğõ nokta, “Embriyo sayısını sınırla- mak” konusudur. Hastaya verilecek embriyo miktarõ azaltõlarak çoğul ge- beliklerin önü kesilmeye çalõşõlmõştõr. İki gebelikten fazla çoğul gebeliklerin esasen anomali olarak kabul edildiği ve riskli olduğu savunulmaktadõr. Bu tarz çoğul gebeliklerde hem erken doğum riski hem de doğum sonrasõ komplikasyon riski vardõr. Örneğin göz rahatsõzlõklarõ oluşmasõ gibi. Zaten Bakanlõk, tüp bebek merkezlerine bir “Yenidoğan Ünitesi” açma zorunlu- luğu getirmiş, doğum sonrasõ oluşan neredeyse tüp bebek kadar maliyetli olan durumlarõn önünü kesmeye ça- lõşmõştõr. Fakat Prof. Dr. Bülent Tõraş devletin yalnõzca iki tüp bebek dene- mesinin maliyetini karşõlamasõna iti- raz ediyor, bunun gebelik oranlarõnõ düşüreceğini vurguluyor ve bu yö- netmeliğin Türkiye şartlarõna uygun ol- madõğõnõ belirtiyor. Burada tartõşõlmasõ gereken bir diğer konu 35 yaş sõnõrõ. Yeni yönetmeliğe göre 35 yaş altõ ka- dõnlara verilen embriyo denemesi, es- kiden üç kere tekrarlanõrken şimdiki de- ğişiklikle, bir denemeyle sõnõrlõ tutul- muştur. Bu uygulamanõn başarõsõnõ ve kadõnõn gebe kalma ihtimalini düşür- mektedir. Ayrõca 35 yaş altõ kadõnlar arasõnda da menopoza girme tehlikesi olduğu için ve Türkiye’de yumurtalõk dondurmak da yasal olmadõğõ için bu kadõnlar gebe kalma şanslarõnõ kay- betmektedir. Mevcut durumda, 35 yaş altõ kadõnlarõn çoğu tüp bebek uygula- masõndan yararlanmak için yaş büyüt- mek gerektiğinden mahkemelere baş- vurmaktadõrlar. Yine zorunlu “aşıla- ma” uygulamalarõnõn hastanõn cevap vermeyeceğini bile bile, kurallar gere- ği yapõlmakta olduğunu dile getiren Se- zai Şahmay, “Bundan başka uygula- malarda sadece yaş faktörünü kriter olarak almak, bazı hallerde hastanın aleyhine sonuçlanabilmektedir. Tüp Bebek Mahkemeye Taşõndõ Sadık ÇELİK Avusturya, Türkiye’ye de örnek olacak benzer bir konu üzerinde tartõşõyor. Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi’nin, kõsõrlõk tedavisi görmek isteyen bir ailenin başvurusunu değerlendiren 1 Nisan 2010 tarihli kararõna göre, evli çiftlerin çocuk sahibi olmasõyla ilgili engellemeler, aile hakkõna aykõrõ bulunmuştur. EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ölüm Güzel Değil! Yırttım attım! Yazmak bir işe yaramıyor... Söylemek ise gereksiz! Türkiye bir batağın içine itildikçe itiliyor... Her gün şehit!.. Dağlarda, madenlerde, işyerlerinde, sözde barış gemisinde!.. “Ölüm o mesleklerde kaçınılmazdır”, “Güzel öldüler onlar.” Yüzlerce, binlerce askerimiz şehit oldu. Sayamayacağım kadar çok asker cenazesi kalktı. Binlerce ana baba, evlat, gözyaşları döktü. Ama hâlâ hiçbir şey anlamayanlar var... Anlamak istemeyenler. Anlamak, işlerine gelmeyenler... Çıkarlar kürsüye, toplarlar ne kadar orda burda adamları varsa Meclis’teki salonlarına, saatlerce konuşurlar. Gözdağları verirler. “Van minüt” diyerek bir üstünlük kazandıklarını sanırlar. “Sen öldürmeyi iyi bilirsin” derler. Adam da kalkıp “siz bizden iyi bilirsiniz” dese! “Bilmem kaç bin Ermeniyi, Kürdü sizler kestiniz” suçlamalarını suratımıza vursa!.. “Diplomasi” diye bir şey var. Dışişleri diye bir bakanlık var. O bakanlığın çekirdekten yetişmiş uzmanları var. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış konularında gereken dikkati, inceliği, kavrayışı gösteren elçileri, deneyimli bilim adamları var. Onlar bir yana itiliyor, durup dururken biri çıkıyor, bakan oluyor; bilgisi, görgüsü, deneyimi dışında işlere kalkışıyor. Ortadoğu’da barışı sağlayacakmış, İran’la bilmem kimi barıştıracakmış, ABD’ye kafa tutacakmış!.. Hepsi kendine kuru övgü... “Gelme” dedi acımasızlığıyla tanınmış İsrail. Gelirseniz karşınızdayım. Öteki barış gemileri gelmedi. Biz kahramanız ya, üstüne üstüne gittik. Ölümler verdik, yaralılar... Güçlü silahlara karşı bir bozguna uğramak kaçınılmazdı. Bu duruma düşmeyi de üstünlük mü saymalı? Yazmak bir boşalma, anlıyorum... Ama benim gibi biri, kaç yıldır böyle şeyleri hep yazdı, hâlâ yazıyor. Bir ülkenin yönetimi ciddi iştir, ona buna bırakılamaz dedi durdu! Kurtuluş halktadır. Halkın uyanmasında... Halkın bilinçlenmesinde... Ama bırakmıyorlar, elini kolunu bağlıyorlar, aydınlarını hapislere tıkıyorlar... Bu yazıyı da yırtıp atmalı mı? Bu da boş bir çığlık! Waterloo’dan önce Napoleon’a sormuşlar: - Ne düşünüyorsunuz?.. İmparator: - Başımdaki şapka şu anda ne düşündüğümü bilseydi, onu yakardım. Beyaz Saray şimdi ne düşünüyor?.. Kim ne bilebilir?.. Ahkâm kesmek kolaydır; ama Türkiye’de oturup şu ya da bu devlet adına konuşmak dangalaklığın ta kendisidir. Ancak uzmanlar, eski deyimle, “hesab-ı ihtimalât” yaparlar; askerlikte kurmaylar kendilerini “düşman”ın yerine koyarak “durum tartışması”na girişirler. Medyada kısa erimli öngörülere girişmeden, uzun menzilli tarihsel mantıkla düşünmeye çalışmak daha sağlıklı sayılabilir. 20’nci yüzyılda, dünya üç savaş yaşadı. 1) Birinci Dünya Savaşı yeryüzünü paylaşma kavgasıydı, sonuçta yeryuvarlağının siyasal haritası değişti. Avusturya- Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları tarihten silindiler, ulusal devletler kuruldu. Haritalardaki değişiklik baş döndürücüdür. Yeni siyasal düzeni “egemenler” saptadılar; “Sevr haritası” da zamane süper güçlerinin kararı idi; ama Mustafa Kemal bu karara boyun eğmedi... Anadolu haritası Türklerin istedikleri gibi çizildi. 2) İkinci Dünya Savaşı da kapitalist egemenlerin dünyayı paylaşmak hırslarından doğdu; savaş sonrasında dünya yine bölüşüldü; yepyeni devletler ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti’nin yuvarlak sayıyla 50 üyesi vardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler kısa sürede 180 üyeye ulaştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye ateşin göbeğindeydi, ama savaşın dışında kalmak ustalığını gösterdi. Savaş sonrasında dünyada siyasal harita yeniden çizilirken Lozan sınırlarını koruyabildik. 3) Yirminci yüzyılda yaşanan üçüncü büyük küresel çatışma, “soğuk savaş”tır. Soğuk savaş “Doğu Bloku”nun yenilgisiyle sonuçlanınca, dünya haritası yeniden çizildi... Ve çiziliyor... Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya’da kimsenin ummadığı değişiklikler oldu. Sovyetler’in ve Yugoslavya’nın yıkılması, beklenmeyen sonuçlar verdi. Peki, şimdi sıra Ortadoğu’ya mı geldi?.. “Düvel-i Muazzama” ne düşünüyor?.. Kim ne biliyor bu konuda?.. Slovakya ile Çek Cumhuriyeti’nin ayrılacağını ya da Yugoslavya’nın parçalanıp Balkanlar’da bir dizi devlet kurulacağını, Ukrayna’nın Rusya’dan kopacağını daha önceden kim biliyordu?.. Birinci Dünya Savaşı ertesinde Osmanlı mülkü işgal altındayken Mustafa Kemal ortaya çıktı... İkinci Dünya Savaşı’nda, İsmet Paşa vardı... Bugün kim var?.. Soğuk savaş ertesinin sıcaklığı Ortadoğu’da yaşanıyor; ama lider kim?.. Dış güçlerin içerde kullanmak istedikleri iki tehdit ortadadır: Ayrılıkçılık.. Ve irtica.. Türkiye Cumhuriyeti var oluşunu savunmak için önce içerde toparlanmalıdır. Varlığımızı şu ya da bu dış gücün iradesine bağlayamayacak kadar tarihsel deneyimden geçmedik mi?.. Öyleyse nedir bu dağınıklığımız? (12 Şubat 1998 tarihli yazısı) Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle